JoomlaLock.com All4Share.net

CEMAAT OLMAK BİR LÜKS DEĞİL MECBURİYETTİR

Cemaat Olmak

Cemaat Olmak Bir Lüks Değil Mecburiyettir - Yusuf-i Kenân

Sayı : 105 - Eylül 2016

 

Cemaat Olmak Bir Lüks Değil Mecburiyettir

 

Son günlerde ülkemizi hedef alan, fakat tüm İslam coğrafyası üzerinde oynanmak istenen kalleşçe ve münafıkça oyunun etkisi ile bazı çarpık anlayışlar da maalesef beraberinde şer güçler tarafından kasten gündem haline getirilmiştir. Bu anlayışların İslam toplumu üzerindeki tahribat noktasında en etkili olanı da “Cemaat” olgusunun hedef alınmasıdır.

Cemaatler üzerinden yapılmak istenen manipülasyonların asıl hedefi 1400 yılı aşkın süredir var olagelen İslam kültür, medeniyet, adap, gelenek ve göreneklerin kısacası İslam dininin batıya ve batılı modernist beyinli sözde İslamcı aydınların eleştiri hedefine konması, efendileri konumundaki siyonizmin şimdiye kadar arayıp da bulamadığı büyük bir fırsattır. Müslümanlar olarak uyanık olmak zorundayız. Hele ki şimdilerde çok daha akıllı hareket etmek gerekir. Çünkü Müslüman feraset sahibidir. Bu ferasetiyle kuklayı değil kuklacıyı görebilmelidir.

Mesele “Fetö” denilen gizli kardinal ve onun zavallı hizmetkarları meselesi değildir. Konu bu kadar basit olsaydı, İslam dini mensubu olduğunu iddia eden, ama gerçek yüzü çok geç anlaşılan, herkesi uyutan, hatta devlet kademelerini ele geçirmek adına her şeyi mübah gören, bunu da dinin gereği en büyük ibadet olarak mensuplarına inandıran zamanın Haşhaşileri, günümüzün Hasan Bin Sabbah’ı “Fetö” denilen iblis ifşa oldu. Mevlam, tüm kirli çamaşırlarını gün yüzüne serdi. 40 yıldır güzel yurdumuzda yaptığı tüm tahribatlar son buldu. İslam dini bir münafıktan daha temizlendi derdik. Hatta şükreder yaptığımız hataları yeniden gözden geçirir, bunları bu kadar neden anlayamamışız bunun üzerine odaklanırdık. 

Fetö imalat hatası bir cemaattir. Fetö ve onun gibiler Hz. Muhammed’e (sav) tabi olamayınca Firavun’a tabi oldular. Bu tespit iyi analiz edilmelidir. Tüm cemaatleri bir kefeye koyup değerlendirmek fitnedir. Rabbimiz Kur’an’da “Fitneden korkun…” buyuruyor. Bu fitne ateşi sadece bir yeri kuşatmaz. Tüm İslam kültürüne kadar uzanır. Türkiye’deki cemaatler neredeyse1500 yıllık bir geleneğin devamı niteliğindedir. Bu gelenek adı altında tahrip edilmek istenen cemaatler değil İslam dinidir. 

Asıl mesele yine içimizdeki, belki de adı “Fetö” olmayan ama onun farklı versiyonları eliyle yapamadıkları tahribati “cemaat” olgusunu yıkmaya çalışarak hem de bunu halka yaptırarak birincisinde yapamadıkları kalkışma harekatını farklı şekilde de olsa ikincisinde yapmaktır. Çünkü meydanlara çıkan halkın tekbir sesleri birilerini ciddi manada rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık şer odaklarını önlem almak zorunda bırakmıştır. Bu önlemi de halkın gözünde cemaatleri kötüleyerek, gelecekte tüm cemaatlerin gelebileceği son nokta “Fetö” gibidir algısını zihinlerde oluşturmaktır.

İslam dinine mensup bir ferdin ya da bir grubun hatası tüm Müslümanlara atfedilemez. Hele ki bu İslam dinine asla. Aksi takdirde bu bir zulümdür, vebaldir. Hesabını vermek mümkün değildir. Bu sebepledir ki konunun ciddiyetini şuurlu Müslümanlar olarak anlamak ve hakkaniyet ölçüsünde meseleye sahip çıkmak boynumuzun borcu, Müslümanlık vazifesidir. 

İslam; cemaatle var olmuş, cemaatle yaşamış bir dindir. Hak ile başlayıp hak ile olan cemaatler topluma insan yetiştiren sosyal müesseselerdir. Bu mihval üzere gelen, sırat-ı müstakim üzere bulunan cemaatlerin terbiyesi ile yetişen insanların toplumdaki yeri ve başarısı tarihin her döneminde takdire şayandır. Zaten her şey insan iledir. Kendisini tanıyabilmiş, Rabbi ile vuslat olmuş her insanda mutlaka bir cemaatin mührü vardır. İşte bu insanlar vesilesiyle dinimiz bugünlere kadar tüm dünyada dört kıtaya kadar Allah’ın izni ve inayetiyle gelebilmiştir.

Mesele cemaatleri oluşturan insanların sorgulanması ise bundaki ölçü bellidir. Mesele bağcıyı dövmek olmamalıdır. Bağın bakımı, budanması, temizliği rahmettir. Ancak bakımlı bağdan kaliteli, verimli üzüm yetişir. Ama bağı yakar, yıkar talan edersek, yeni nesillerimize yedirecek üzüm bulamayız.

Büyüğümüz Hace Hazretleri (ksa), Hak üzere olan cemaatlerin temel özelliklerini kısaca şöyle ifade etmişlerdir:

1-Müstakim olmak.

2-Bilgi üzere olmak.

3-Sevgi üzere olmak.

4-Takva üzere olmak.

5-Cesur olmak.

 

Bu beş kıstas mihenk niteliğindedir. Kur’an ve sünnet üzere istikametini belirlemeyen, bilgiyle değil hurafelerle beslenen, içerisinde sevgi bulunmayan, takvadan uzak, ödlek insanların oluşturduğu birliktelikler zaten İslam cemaati olamayacağı gibi, ne İslam’ın temsilcileridir, ne de İslam’ın bağlayıcılarıdırlar. Tarih her dönemde olduğu gibi bu sapıkları elinde sonunda ayıklamış, ifşa etmiştir. 

 

Üstünlük Allah ile olabilmektir. İnsan tek başına daha çabuk heva ve hevesinin kurbanı olmaya müsaittir. İşte cemaat ile insan her şeyden önce kendisini Rızayı İlahi yolunda, önüne çıkan engellerden korur ve sakınır. Kendisine çeki düzen verir. Kendisini dirayetli ve güçlü hisseder. Zaten cemaatlerin asıl gayesi de büyüğümüz Hace Hazretleri’nin (ksa) buyurduğu gibi: “Cemaatlerin gayesi insanı ve insanlığı tekamül ettirmektir.”

İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde cemaatsiz yaşayamamıştır. Yalnızlık Allah’a mahsus bir sıfattır. Rabbimiz Allah (cc) biz kullarını insanlık tarihi boyunca hep cemaat olmaya, beraber olmaya teşvik ve emir buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe 119) Yine bir başka ayette: “Hepiniz toptan, Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size ayetlerini böylece açıklıyor, ta ki doğru yola eresiniz. Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selamet ve felahı bulanlar bunlar olacaklardır.” (Âli İmran -103-104) buyrulur.

Bir Hadisi şerifte Rasulullah (sav): “Cemiyet içindeki ulema kavmi içindeki peygamber gibidir.” buyurur. İslam dini, müslümanların cemaat halinde yaşamalarına; her hususta birbirlerini destekleyen ve birbirlerine yardımcı olan bir toplum olmalarına önem vermiştir. Peygamberimiz (sav) müminleri, bir binayı oluşturan ve birbirleri ile kenetlenmiş tuğlalara benzetmektedir. Kur’an-ı Kerîm ise, onları “kardeşler” olarak niteler. İslam cemaat dinidir. İslam’ın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaat ile birlik, beraberlik içerisinde yerine getirilir.

Dinimiz İslam, müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir. Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Böyle bir cemaat mümin için koruyucu bir elbise, kale gibidir. Cemaat olan müminler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla kederlenirler.

Müslümanların cemaat olmalarının en güzel örneği beraber namaz kılmalarıdır. Cemaatle namaz, İslamí cemaatin temelini atar, cemaat şuurunu kazandırır. Bu nedenle cemaatle kılınan namazın derecesi tek başına kılınana göre yirmi beş, veya yirmi yedi derece daha yüksektir. İslam’a göre cemaat olma o kadar önemli ki, iki kişi bir araya gelseler, hemen cemaat olmaları tavsiye edilir. Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki: “Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır.”

İnsan sosyal bir varlıktır. Kendini herkesten tecrid ederek yaşaması fıtraten zor bir durumdur. Bir zaman bunu başarabilse dahi zamanla çevresiyle birlikte olma ve onlarla hayatını paylaşma arayışına geçer. Bu arayış neticesinde de bir topluluğa uyar. Kimileri dünya zevklerine dalmış menfaat ve zevk ehline, kimileri de geçici hayatını Allah yolunda sarf etmeye azmetmiş ilim ve hizmet ehline tabi olarak bu fıtri arzusunu yerine getirir. Doğal olarak tabi olmak ve uymak, insan yaratılışının icabı olduğu için, bu özelliği kötülemek yerine iyiye kullanmak daha uygun olur. İşte bu sebeplerden dolayı, İslam ümmetinin asrısaadetten beri uyguladığı prensip, cemaatleşmedir.

Cemaatleşmenin özelliği, sevilen bir kişinin merkezinde durduğu, onun etrafında ama onun şahsını aşan bir sistem oluşturmasıdır. Cemaatler, yıldız şahsiyetlerin etrafında, onların İslam’dan alıp yansıttığı ışıkla aydınlanan insanlar yetiştirir. Yetişen nesil, o cemaati sürdürmekten öte onu ilerleten, yeni ufuklara taşıyan kişiler olarak var olur. Ancak zaman zaman tenkitlere konu olduğu üzere, cemaatlerde bazen aşırı bağlılık ve taassup yüzünden bir tür kabuklaşma görülebilmektedir. Elbette tutkulu bir bağlılıkla bir araya gelmiş olan insanların kendi yollarını, üstatlarını veya onların metodunu çok fazla sevmeleri anlaşılabilir bir şeydir. Ancak bu durum, aracın amaç haline gelmesi durumunda rahatsız edici, eleştirilecek bir hale gelebilir. Fakat bu durum istikamet üzere devam eden anlayışını Hak’tan almış, insanı kamil mertebesindeki cemaat önderlerinin ve büyüklerinin var olduğu ortamlarda kesinlikle söz konusu değildir. 

Hepimizin bildiği gibi, İslami ilimlerin yasaklandığı, din hizmetlerinin ciddi bir kesintiye uğradığı devirlerde dahi bir kısım değerli zatlar, üstün fedakârlıklarla gelecek nesle iman aşısı vurmaya gayret etmiştir. Bu gibi şahısların birer güneş misali etraflarını aydınlatmaları, gönlü manaya susamış temiz insanların etraflarına toplanmalarına ve cemaat teşkil etmelerine vesile olmuştur. Tamamen gönüllülük esasıyla müesseseleşen bu cemaatler, yok edilmeye çalışılan manevi değerlerin diriltilmesi ve duyguların canlanmasında hiç kuşkusuz önemli bir rol oynamışlardır.

Allah’ın birliği ve toplumun bütünlüğü inancı etrafında toplanmayı en mühim gaye sayan İslam dininde, “cemaat” denilince: inançta olduğu gibi, dünya işlerinde de bir araya gelip yardımlaşarak yaşayan samimi ve ihlaslı müslümanların teşkil ettiği birlik akla gelir. Çünkü insan belirtildiği gibi daima cemaat ve daha geniş anlamıyla cemiyet halinde yaşayan toplumsal bir varlıktır.

Cemaat olmak, bireylerin akli, kalbi, ruhi, sosyal ve siyasal olarak aynı duygu ve idealler ile Allah’ın sözünün önce insanın kendisinde sonra da yeryüzünde hakim olması ve insanların kurtuluşa ermeleri için cem olmaktır. Ben olmaktan biz olmaya geçiştir cemaat olmak. Tevhid, erdem ve ahlakın etkin olduğu bir toplumun oluşması için insanlığa hizmet etmenin en yüksek ideal olduğunu düşünen insanların gönüllü çalışmaları için gerekli olan sosyal ve dini yapılanmanın adıdır. Aklın, kalbin ve ruhun aynı ideal için ki bu ideal tevhid, adalet ve özgürlüğün gönüllerde hakim olmasıdır.

Cemaat, bireyin kemale ermesi ve manevi olarak inkişaf etmesi için gerekli olan ana vesiledir. Bireyin her anlamda donanması ve gelişmesi bir yapı içinde gönüllü olarak hizmet etmesi ile ilgilidir. Enaniyet ve menfaatçilik gibi olumsuz özelliklerden arınmanın tek yolu müslüman topluluğu içinde yer almaktır. Riya, kibir, zulüm, dünyevileşme, kalbin katılaşması gibi kötü özelliklerden kurtulmak ancak sürekli hakkı ve sabrın tavsiye edildiği müslümanlar ile birlikte olmaktan geçer. İnsi ve cinni şeytanların insanı saptırmak için verdiği çabaya karşı en sağlam kalkan cemaattir. Bir anlamda Müslüman şahsiyeti kötülük ve olumsuzluklardan koruyan zırh hükmündedir cemaat. İnsan kendisini ne kadar kötülüklerden korumak istiyor ise müslüman topluluğuna o kadar sıkı yapışmalıdır.

Allah rızası için Allah yolunda çalışmak kadar güzel ve mutluluk verici bir durum olamaz. Bu güzelliği en güzel şekilde yapmanın yolu ise cemaat ile birlikte yapmaktır. Müslüman şahsiyet Kur’an’da emredilen bütün sorumluluklara muhataptır. Bu sorumlulukların bir kısmını kendi başına yerine getirebilir. Fakat bir kısmını tek başına yerine getiremez. Bunu müslümanlar ile birlikte yapmak zorundadır. İşte cemaat olmanın önemi burada devreye girmektedir. Kamil mümin olmanın yolu cemaat olmaktan geçer. Müslüman şahsiyet istikamet üzere İslam’ı yaşayıp anlatma sorumluluğunu yerine getirirken bir cemaat yapılanması içinde yer almaya mecburdur, memurdur hatta buna mahkumdur.

Cemaat içinde yer alan birey bilinçlenme sürecinde aldığı manevi haz ile zaman ile birey olarak şahsi ve dünyevi kaygılarını bir kenara bırakıp ahirete dönük ümmet kaygısı ile hareket eden ve çalışan bir mümin olma yoluna girecektir. Dünya imtihanını kazanmak için gerekli olan bu şuur seviyesi ancak müminler ile birlikte olunduğunda olacaktır. Bireyin bu durumu tek başına ihya etmesi nerede ise imkansızdır.

Sonuç olarak İslam cemaatleri insan yetiştiren sosyal müesseselerdir. Cemaat adı altında yapılan pervasızca eleştirilerin temel hedefi İslam dinidir. Dinimiz İslam ile Hak ve istikamet üzere varlığını sürdüren tüm cemaatler etle tırnak misali İslam’dan ayrı tutulamaz. Bunun mevzusu bile zulümdür, ard niyettir, kütü emelli şer güçlere hizmettir. Allah (cc) böylesi sapkın anlayışlardan tüm Müslümanları muhafaza buyursun. (Amin)

 

Yazar: Yusuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort