JoomlaLock.com All4Share.net

İNSANLAR İÇİNDE HACCI DUYUR Hac27

İnsanlar İçinde Haccı Duyur

İnsanlar İçinde Haccı Duyur Hac27 - Tamer Doymuş

Sayı : 116 - Ağustos 2017

 

İnsanlar İçinde Haccı Duyur Hac27

 

Hac, kelime olarak Allah’a yönelme, günahlardan arınma, Hak yolunda feragat gösterme, meşakkatleri göğüsleme manalarına gelir. Şer’i bir terim olarak, belli bir yeri, belli bir zamanda ve belli birtakım fiillerle ziyaret emektir.

Hac ibadet maksadıyla; Kabe, Arafat ve çevresi ziyaret edilir. Hac ayları; Şevval, Zilkade, Zilhicce aylarıdır. Haccın bu süre ile belirlenmesinin anlamı; Hacca dair herhangi bir fiil, ancak bu zamanlarda sahih olur. Ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse, hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur, ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun.” (Bakara 197)

Hacda her fiil için özel zaman ve yerler vardır. Yapılacak olan fiiller bu özel zamanlarda ve yerlerde yapılır. Haccın farz olması kitap ve sünnet ile sabittir. Bu hususla ilgili olarak ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “Orada apaçık nişaneler, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kabe’yi)haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Al-i İmran 97) Hadisi şerifte ise şöyle buyruluyor:

Hz. Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle: Allah Rasulü (sav) buyurdu: “Hacı olan kişi bağışlanır; hacının, kendisine Allah’tan rahmet dilediği kişi de bağışlanır.” Bir diğer hadisi şerifte şöyle buyrulmakta: Hz. Ebu Said’den (ra): Allah Rasulü (sav) bize hitap edip şöyle buyurdu: “Ey Cemaat! Allah size haccı farz kılmıştır. Hacca gidin!” Bir adam dedi ki: Ey Allah Rasulü, her sene mi? Sükût buyurdu. Adam üç kere aynı soruyu sorunca, şöyle buyurdu: “Size söylemediklerimi bırakın. Soru sormayın; eğer evet deseydim (hac her sene) vacip olacaktı; siz de buna güç yetiremeyecektiniz. Sizden öncekileri, çok soru sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilafa düşmeleri helak etmiştir. Onun için size bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yapın! Bir şeyi de yasakladığım zaman ondan uzak durun.” İbn Abbas’dan (ra) rivayet edilen bir başka hadisi şerifte Rasulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Kim Hac yapmak isterse acele etsin.”

Allah Teala, müslümanlardan gücü yetenlere haccı farz kılmasında hiç şüphesiz ki birçok önemli hikmetler ve faydalar da vardır. Hac, dini şuuru uyandırır. Hac, geçmiş günahlara kefaret olur. Müslüman ülkeler için çeşitli sanatlar bakımından beynelmilel bir toplantıdır. Bir yardımlaşma seferidir. Hac, fedakarlığa alıştırır, alçakgönüllülük ve tevazu aşılar, sabrı ve zorluklara karşı tahammül etmeyi öğretir. Müslümanlar arasındaki kardeşlik ve gerçek eşitliğin timsalidir. Hacda; zenginler, fakirler, makam sahibi olanlar, olmayanlar herkes dünya ziynetinden sıyrılarak aynı elbise (ihram) içinde Allah’a yalvarır dua ederler. Hiç kimse bir diğerine karşı üstünlük taslamaz, makam ve şöhretinden dolayı böbürlenmez. Bu yakınlaşma ve yardımlaşma, problemlerin çözülmesine, yabancı fikirlere karşı tek saf haline gelmelerine neden olur. “Müslüman, Müslüman için bir kısmı diğer kısmını takviye eden bir bina gibidir.” Hadisi şerifi tahakkuk eder. Ve hacda, Allah’ın insanlara verdiği nimetlere karşı şükür vardır.

Hace Hazretleri (ksa) şöyle buyuruyorlar: “Allah’a acıkarak oraya gidelim. İslam’a acıkarak gidelim. Görme ümidiyle gidelim. Bizim görmemiz mümkün değil bunu biliyoruz ama O’nun bizi gördüğünü unutmayalım, o zaman biz de görmüş gibi oluruz Hazreti İbrahim’e sormuşlar: Ya İbrahim, sen Rabbini görüyor musun?

-O’nun beni görüyor olması bana yetiyor. Benim görmeme gerek yok. Rabbimin beni görüyor olması bana kâfidir, buyurmuş.

Sende O’nu görürmüşçesine, göre-cekmişçesine o ümitle kapısını çal.

Bu misalde olduğu gibi Kabe’de resmin görünen kısmına değil, deruni boyutuna bakmaya çalışalım. Görünmeyen cephesine nazar etmeye çalışalım. Rasulullah (sav) dolaşmış topraklarda. Oralarda oturmuş, dinlenmiş, sohbet etmiş. Onun kokusunu almaya çalışalım. Ruhaniyetini görmeye çalışalım. Orada o kadar sahabe gezmiş. Sahabenin ayak izinin kokusunu alıp adeta onların ayak izlerine yüzümüzü gözümüzü sürelim. Biz bu yönleri görmeye çalışalım orada.”

“İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.” (Hacc 27) Allah Teala’yı (cc) seven ve özleyen bir kimse ona ait olan her şeyi sever ve özler. Kabe O’na ait olduğu içinde her türlü zorlukları göze alarak Ona gelir.

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabed), Mekke’deki (Kabe)dir.” (Al-i İmran 96)

“Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakinen görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini ansınlar. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.” (Hacc 28)

Hace Hazretleri (ksa) “Nefahatu’l-Harameyn” isimli eserinde şöyle buyuruyorlar: “Cenabı Hak bizi beytine davet etmişse, buraya nasip etmişse, inşallah bizi affedecek, bize ikamda ihsanda bulunacak. Bu ümitle burada bulanacağız. Bu işin “acabası” olmaz. Çünkü biz Hak’la karşı karşıyayız. Bu duygularla bu haccı tamamlamaya çalışacağız inşaallah. Azami derecede dikkat edeceğiz. Çünkü biz Cenabı Hakk’ın en hususi mekanındayız. Kabe-i Muazzama’da Mekke-i Mükerreme’deyiz. Her yerde Hakk’ın murakabesindeyiz ama bu bilinç bizde burada ziyade olmalı. Adeta Cenabı Hakk’ın gözünün önündeyiz… Nazarı üstümüzde…

Bu yüzden hal hareketimize, duygu düşüncemize, davranış ve tavırlarımıza ciddi olarak dikkat edeceğiz. Gönlümüzde zikir, muhabbet; aklımızda fikir, tefekkür; dilimizde zikir, şükür; azalarımızda sekinet, edep olmalı… Bu hal üzere buradaki vazifelerimizi tamamlamaya çalışacağız.”

“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse, hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur, ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl Sahipleri! Benden korkun.” (Bakara 197)

Hace Hazretleri (ksa) aynı eserinde: “Bu yasaklar sadece zahirde kalmamalı. Ayniyle bunları iç alemimize yansıtabilmeliyiz. Zahiren haramdayız belli şeyler bize yasak: tırnak kesmiyoruz, koku sürünmüyoruz, vesaire… Asıl kulluksa kalple, Allah kalbe nazar ediyor. Dikkat edeceğiz ki kalpte de yanlış duygular, düşünceler, arzular, hisler olmasın. Kalbi de ihramlandıracağız. Burası da bunun taliminin yeri.

Daha birçok helal olan şeye “yanaşma” buyuruyor Cenabı Hak. “Avlanma” buyuruyor. Burada bize mahluka şefkati öğretiyor Mevlamız. Kalbimizi yumuşatıyor. Bir taraftan bize mahluka şefkati öğretirken, bir taraftan adeta kainatta bir denge kurmaya çalışıp diğer insanların rızıklarını ziyadeleştiriyor. Yani belli bir dönem av yasağı koyarak mahlukatta üremeyi arttırıyor Cenabı Hak. Rızıkları çoğaltıyor.

Bir taraftan yeşilliklere el vurmayın buyuruyor. Ekolojik yapıyı koruma altına alıyor Cenabı Hak. Çevrecilik. Bunu mümine talim ediyor Hacda ağaçların dalını kırma, yaprağını, çiçeği koparma. Niye, o zakir ve şakirdir. İşin temelinde bu var. O, Allah ile birlikte, onu o birliktelikten ayırma. Bununla birlikte de çevreni koru. Çevredeki dengeyi muhafaza et, çoraklaştırma, çölleştirme, kelleştirme çevreyi.”

“Rabbinizden gelecek bir lütfü aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş’ari Haram’da Allah’ı zikredin ve O’nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz, siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz.” (Bakara 198)

“Hac geçmişi, anı ve geleceği birleştiren, buluşturan bir yapıya sahiptir. Arafat’ın geçmişe yönelik cephesi, insaniyetimizi bize hatırlatmak… Âdem ile Havanın Arafat’ta buluşması ve tövbe edip, dua edip ademiyetlerini tescil ettirmeleri ve hilafet elbiselerini giymeleri… Vakfe duasıyla biz bunu yapmış oluyoruz. O tövbemizle, istiğfarımızla, gözyaşımızla, duamızla; ilk kimliğimize Âdem’e dönüyoruz. Adeta insanlığın oluşumunu canlandırıyoruz. Tevbe ediyoruz, insan ve İslam olduğumuzu adeta tescil ettiriyoruz ve sorumluluklarımızın bilincinde, kulluk anlayışımız pekişmiş bir şekilde yeniden Allah ile olan ahdimizi tazeleyip tertemiz bir sayfa açarak ve bir halife olarak Arafat’tan geri dönüyoruz. Bu geçmiş ile olan irtibatımız. Arafat’ın anı değerlendirmesi ise dua vesilesiyle milyonlarca insanın bir araya gelmesi… İşte bu yönü ile tearuf, tanışma var. Hem o toplumların, müminlerin birbirlerini tanımaları hem de adeta “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın.” (Al-i İmran 103) emri gereğince topluca Allah’ın ipine sarılıp Allah’a yönelerek Allah ile tanışma var. Allah’ı tanıma var, Allah ile tanışıma var, Allah adına birbirimizle tanışma ve dayanışma var. Bu, ana yönelik cephesi.

İşte bunlar yapılmazsa Arafat eksik kalıyor. Arafat’ın eksik kalışı hacılar Arafat’tan döndükten sonra onların bütün hayatlarına yansıyor. Belki bütün insanlık için bir çözüm üretme adına Arafat’ta toplanan, bulunan bunca insan; maalesef döndükten sonra her birisi neyi, nerede ve nasıl bırakmışsa kaldıkları yerden o şekilde devam ediyor çok fazla bir şey değişmiyor.

Arafat’ın geleceğe bakışına gelince; Arafat bize Arasat’ı hatırlatıyor… O meşakkat içinde, o sıcakta, o güneşin altında; onca insanı, genci- ihtiyarı, bayanı- erkeği, hastası-sıhhatlisi, herkes adeta hakkındaki ilanı, kararı bekliyor. Bu yönüyle geleceğe ışık tutuyor Arafat. “Hac Arafat’tır.” buyurmuş kainatın Efendisi Hac sanki tamamıyla Arafat’tır. Arafat’ı anlamak. Arafat Arasat’ın simgesi.” buyuruyorlar.

Ayeti kerimede şöyle buyruluyor: “Ve Rabbini içinden yalvararak ve korkarak ve yüksek olmayan bir sesle sabahları ve akşamları an. Gafillerden olma.” (Araf 205)

Dualarımızı da O’nun huzurunda olduğumuzun bilincinde olarak yapmamız istenmiştir. Gönülden geldiği şekliyle, ihtiyaçlarımızı dile getirmeliyiz. Ezberlediklerimizi değil. Edebe muhalif olmadan onun kapısında olduğumuzun şuuruyla duayı yapmalıyız. 

Ebu’l-Hasan en Nedvi “Dört Rükun” isimli kitabında Haccın önemini ve amacını şöyle ifade ediyor:

Hac Hanif milletinin imamı Hz. İbrahim (as) ile ilişkinin yenilenmesi, onun bıraktığı mirasın korunması, onun hayatının örnek alınması, müslümanların durumunun gözden geçirilmesi ve onların hayatında göze çarpan yanlışlıkların, bozuklukların, sapmaların giderilmesidir. Çünkü hac, müslümanların, kendisinin sayesinde, hayatlarını sorgulayabildikleri, muhasebesini yapabildikleri ve içinde yaşadıkları toplumların, milletlerin etkisinden kurtulabildikleri bir çeşit senelik toplantıdır.

Haccın en belirgin ve insanı kendine çeken tasviri ve hac yapanların bütün amellerine girmiş ve yayılmış gözüken ruh, aşk ve divaneliktir, insanın kendinden geçme ve kendini feda etme duygusudur. Hac’da beden ve akıl yuları, kalp ve ruhun eline verilir. Muhabbet erbabının önderi olan Hz. İbrahim’in (as) yaptığı her şey taklit edilir, tekrarlanır. Bazen tavaf, bazen hacerül esved bazen Safa-Merve’de onun peşinden gitme arzusu doğar. Bu aşk ve muhabbetin en net görüntüsü, şeytanı taşlamada kendini gösterir. Bütün aşk sahiplerinden şeytanı aşağılamaları, imanı sağlamlaştırmaları istenmiştir. Hz. İbrahim (as) ve Hz. İsmail’in (as) şeytan ile olan mücadelelerine Allah Teala süreklilik, devamlılık bahşetmiş ve şeytan taşlamayı her sene Haccın en değerli günlerinde yapılan bir amale (ibadet) yapmıştır. Bundan maksat; şeytandan nefret meydana gelmesi, ona karşı durulması ve ona isyanın açığa çıkarılmasıdır. Bu; İmanı sağlam ve olgun olması şartı ile bir müminin büyük zevk duyması, sevinç ve neşe hissetmesi gereken bir davranış tarzıdır. Hac yapan kimse bu destan gibi olayın işlenişini tekrarlarken, İslam dışı anlayışlarla, şeytanla ve şeytanın askerleriyle çetin bir mücadele içinde olduğunu hisseder. 

Hac; bütün erkanı, amelleri, menasiki ve ibadetleri ile birlikte kesin itaatin, mutlak emre uymanın, Allah’ın her isteğinin önünde baş eğmenin adıdır. Hacı, bazen Mekke’de bazen Mina’da, bazen Arafat’ta, bazen Müzdelife’de göze çarpar. O emrin bağımlısıdır. Onun ne kendi iradesi vardır, ne kararı, ne de seçme hürriyeti. Çünkü o, Allah’ın kuludur. Ne alışkanlıkların, ne adetlerin esiri, ne arzuların kölesiydi. Ne keyfin peşinden gitme, ne de şehvetin önünde baş eğme gibi huyları vardır. O Allah’ın emrine teslim olmuştur. “De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim’in dinine uyarız.” (Bakara 135)

İnsan, şehevi arzularla, süs ve nakışlarla, dış görüntülerle dolu olan bir dünyada yaşamaktadır. Safa ve Merve arasında sa’y ederken, hiçbir tarafa bakmadan, başka bir şeyle ilgilenmeden ve başka bir yerde beklemeden, hızla yoluna devam eder. O; en çok varacağı durağını ve menzilini düşünür. Hayatını birkaç günlük gezip dolaşama gibi kabul eder. Sa’y esnasında işte bu hususu talim eder”

“(Hac) ibadetlerinizi bitirdiğinizde artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah’ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur.

Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! Derler. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah’ın hesabı çok süratlidir.” (Bakara 199-202)

 

Kaynak:

-El-Esas fi’t- Tefsir, Said Havva

-Cem’ul- Fevaid, Er-Rudani

-Büyük İslam İlmihali, Ö. N. Bilmen

-Nuru’l İzah ve Tercümesi

-Dört Rükün, Ebu’l-Hasan En -Nedvi

-Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB

 

Yazar: Tamer Doymuş

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort