JoomlaLock.com All4Share.net

İSLAM ÜNİVERSİTESİ

İslam Üniversitesi

İslam Üniversitesi - Veysel Özsalman

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

İslam Üniversitesi

 

Çok değil bundan yirmi sene evvel birisi gelip bize memleketimizde İslam Üniversitesi kurulacağından bahsedecek olsa, onun aklını yitirdiğinden şüphe dahi etmezdik. Çünkü o günlerde İslam’a karşı cephenin, İslam Üniversitesi bir tarafa dursun dini eğitim veren imam hatip okullarına dahi tahammülü yoktu. Tam yirmi sene evvel Ağustos 1997’de bu hasmâne tavır “sekiz yıllık zorunlu eğitim” adı altında, daha doğrusu imam-hatip okullarının orta kısmının kapatılması projesiyle, hiçbir zaman son bulmayacak ve dindirilmesi imkânsız öfkesinin gereğini yapıyordu.

Herhalde bugün din eğitimi gibi en temel hakları gasp edilmiş, en tabii istekleri bile reddedilerek sınırları başkaları tarafından çizilen hayatları yaşamaya zorlanmış aynı insanlara “ülkenizde İslam Üniversitesi kurulması için hiçbir engel kalmadı” hatta bu hususta “ciddi teşebbüslerde bulunuluyor” denilse mutluluktan havaya uçarlardı. Ama ne hikmetse uçmadılar… Hatta İslam’a düşman cepheden de mesleği sadece ortalığı bulandırmak ve her şeye itiraz etmek olanların dışında söz söyleyen olmadığı gibi onların da tepkisi çok şiddetli değildi.

Belki o sırada gündemin yoğun olması, belki ardı ardına açılan üniversitelerin bizde bir alışkanlık meydana getirmesi, belki meselenin ifade ettiği mananın bizim ve İslam’la alakalı her şeye karşı olanlar için tamamen kavranamaması ve belki de -ne yazık ki- her iki taraf içinde bir anlam ifade etmemesi hadisenin ciddi münakaşalara sebebiyet vermesini engelledi. Şimdi biz bütün bu ihtimalleri bir tarafa bırakıp dikkatimizi sadece “İslam Üniversitesi” üzerinde toplayarak onun imkân ve şartlarını düşünmeye çalışalım.

Üniversitenin en temel vazifesi ilmi araştırmalarda bulunmak, bu araştırma neticesinde keşif ve icat ettiği bilgilerin eğitim-öğretimini icra etmek, diğer bir taraftan da cemiyet ve dünya meselelerine müspet çözümler üretmeye çalışmaktır. Bu şekilde tarif edilince üniversitenin, beşeriyetin fen ve teknikte ilerlemesine olduğu kadar ahlak ve kültürüne yapması beklen katkıya da değinilmektedir. Çünkü cemiyetin en büyük meselelerinin başında ruhi ve ahlaki olanlar gelmektedir. Hatta fen ve teknikte kesinlikle ahlaktan bağımsız olmayıp onun şeref ve ahlakını koruyup kollamak da yine üniversitenin mesuliyetidir. Bu sahaları boş bırakan, göz ardı eden, kendisini kupkuru ilimle vazifelendirmiş üniversitenin, cemiyeti kucaklayıp kaldıracak gücü bulması hayalden başka bir şey değildir.

Üniversite bir memleketin ideallerini gerçekleştirecek, müşküllerini çözecek ve yarınlarına yön verecek kurumların zirvesidir. Bu manada üniversite ilim, ahlak ve fazilet yuvası olmalıdır. Bir milletin kendi kültür mührünü vurmadığı bir üniversiteyle milletler sahnesinde boy gösterme hayali hep eksik ve çocuksu kalacaktır.

Memleket meselelerine ışık tutan, ahlaki bakımdan gençlere örnek olup onların yolunu aydınlatan fikir ve ruh bütünlüğünü bozmadan kendisine emanet edilen gençleri işleyerek onlarda bulunan cevheri parlatan kurumun adıdır üniversite. Sadece diploma ve iş bulma sevdasıyla her davranışın mubah kabul edildiği, gençlerin beden ve ruh enerjisinin, en çok da ceplerindeki üç beş kuruşun, sömürüldüğü yer kesinlikle üniversite değildir.

Üniversite kendisini korumak maksadıyla özgürlüğünü bahane ederek dış dünyadan gelecek tesirlere kapanarak ve dahi kendisi de hayati mevzularını görmezden gelerek bu memleketin ruhi inşasında herhangi bir pay sahibi olamaz.

Sanatta, iktisatta, siyasette, felsefede, hukukta ve her şeyde alınacak ne kadar akıl ve dinlenilecek ne kadar söz varsa milletin bu ihtiyacını evvela o sahada mütehassıs kişileri bünyesinde barından üniversite gidermelidir. 

Bizdeki haliyle üniversite, bahsettiğimiz hususların hepsine yabancı, bahsettiğimiz hususların hepsini dışlayıcıdır. Bilimsellik adı altında bütün varlığını “sekülerlik” bahsine yatıran sonra da “dımdızlak” ortada kalan bir serkeş, köklerini kendi memleketine salamamış ve dalları etrafına gölge etmeyen kuru bir gövdeden ibarettir. Çünkü bizdeki üniversite halefi olduğunu iddia ettiği darülfünunun yerine geçtiği günden beri genel itibariyle idare kadrosu ve zihniyet olarak milletin yaşayışına, kültürüne ve inançlarına sırtını dönmüş ve onları görmezden gelmiştir.

İster beğenilsin ister beğenilmesin bu milletin mutlak ekseriyeti evvelce olduğu gibi hala meselelerinde dinin ne söylediğine ehemmiyet vermektedir. Bu sebeple ilim, ahlak ve eğitim mevzularının, milletin arzu ve hassasiyetlerine rağmen, bunlara toptan aykırı nazarlarla ele alınıp halledilmeye çalışılması faydadan uzak boşuna bir uğraştır.

İslamiyet’in bir zerreyi dahi dışarda bırakmayan bakış açısı elbette ki eğitimde ve ondan bir şube olan üniversitede hâkim olmak arzu, kabiliyet ve mecburiyetindedir. Yaptığı faaliyetlerde -hatta ilahiyat sahasında dahi- ölçüsü İslamiyet olmayan, mevzuları İslam’ın değil de çağın dayatmalarının süzgecinden geçirmeye azmeden üniversite, hiçbir zaman memleketin ahlak davasına ve gençlerin ruh inkılabına katkıda bulunamayacaktır.

Tam da bu noktada İslam üniversitesi bir zaruret olarak karşımıza çıkıyor. İlim, sanat, felsefe ve diğer bütün sahalarda evvela memleketin sonra da dünyanın ihtiyacı olan hakiki eser ve bilgilerin ortaya koyulması için ona ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa zaten yüzlercesi mevcut olan ve aralarına her sene yenileri eklenen, ilimi kapasite olarak muasırlarının ruh ve ahlak bakımından da selefi olduklarının aşağısında bir tek üniversiteye daha ihtiyaç yoktur.

Eğer bir İslam üniversitesi kurulacaksa oradan mezun olan hekim tıp ilminin inceliklerinin yanı sıra, organ naklinin İslami boyutunu da öğrenmeli, mahremiyetin neden ihmal edilemeyeceğini de kavramalı, insanın neden eşref-i mahlûkât olduğunu da anlamalıdır. Yapacağı bütün tedavi, muayene ve muamelelerde İslami değer ve hususlara riayet etmelidir.

İslam üniversitesinde yetişen mühendisin en yüksek ve sağlam binanın nasıl yapılacağının yanı sıra neden Kâbe’nin yanına gökdelen yapılamayacağını da düşünmesi gerekir. Bu üniversitenin yetiştirdiği mimar, çizdiği herhangi bir projede mescidi neden mahzen yahut kazan dairesiyle birlikte yerin dibine koymaması gerektiğini akleder.

İslam üniversitesinin yetiştirdiği sanatkâr göze, kulağa, gönle hoş gelenin şehvet, bayağılık, hakaret ve türlü ahlaksızlıklardan faklı olduğunu bilir. Boş çerçeveyi sanat diye ortaya koyanla ona aklın almayacağı paraları döken sözde sanatsevere cevabını aynı çerçeveyi sırtlarında parçalayarak verir.

İktisatçısı İslam’a göre ticareti, gıda mühendisi helal haram besinleri, hukukçusu İslam hukukunu...

İslam üniversitesi hayatın hiçbir sahasını boş bırakmayan, İslam’ın cemiyetin kılcal damarlarına varana kadar getirdiği nizam ve inceliği hisseden bir kadroyu yetiştirmelidir. Devlet memurluğu kapısında atama bekleyen binlerce gence binler ekleyecekse, yüzünü batıya, sırtını millete/ümmete dönecekse; iç hesaplaşmalar ve makam sevdası bakımından mevcut yüz doksan altı tanesini aratmayacaksa, tabelasında İslam yazarken müsteşrik zihniyet ve ağzıyla her fırsatta ve her sahada ehli sünnete saldıracaksa hiç zahmet edilmesin.

Bir ahlak ve ruh davası olan eğitim meselesinde her anlamda en fazla yoldan çıkmış ve çürümüş şube olan üniversitenin, bir an evvel kendisinden beklenen vazifeleri yerine getirerek gençlerin önünü aydınlatması için İslam üniversitesinin bir vesile olmasını ve tez elden kurulmasını arzuluyoruz.

 

Yazar:  Veysel Özsalman

 

Bu kategoriden diğerleri: « ESMA-I HÜSNA İLMİN FAZİLETİ »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort