JoomlaLock.com All4Share.net

ABDULGAFUR HAS HOCAEFENDİ

Abdulgafur HAS Hocaefendi 1936 yılında Çat ilçesi Babaderesi köyünde dünyaya geldi. Soyu silsile-i tahireden olup  otuz ikinci dedesi Hz. Hüseyin (ra) Efendimiz’dir. Anne ve babası tarafından seyyid olan Hocaefendi; dedesi seyyid Molla Resul Efendi (1835–1950), babası seyyid Ahmed Efendi ve annesi Seyyide Hazime Hanımdır.

O dönemde Babaderesi, Ağaköy, Hacı Yusuf Bey gibi köylerde medreseler çok iyi faaliyette idiler. Bu medreseler bölge bölge ayrı olarak bir yerden idare ediliyordu. Hocaefendi okurken babası Efe Hazretleri’nin talebesi olan Hafız Ahmed Aslan Hocaefendiye, Abdulgafur’a ders vermesi için talimat verdi. Birkaç gün ders verdikten sonra Hafız Ahmet Efendi Efe Hazretleri’ne giderek; “Hocam, ben Abdulgafur’a ders veremiyorum.” demiş. “Neden?” sorusuna: “Beraber okuduğumuz dersleri bir sonraki gün bütün metinleriyle beraber ezberliyor. Ben karşısında etkisiz kalıyorum. Diğer talebelerden büyük bir farklılık gösteriyor. Ancak siz ona ders verebilirsiniz. Hem talebeler hem de dışarıdan ders dinlemeye gelen yakınlar; ‘O küçük çocuk sana ders mi veriyor?’ diye tepkilerini alıyorum. Bunda ilahi bir zekâ var hocam. Benim fikrimi sorarsanız, müsaade edin de talebeleri o okutsun.” cevabını veriyor. O zaman Efe Hazretleri dedi ki: Hacı Yusuf Bey köyündeki talebelerin derslerini Abdulgafur versin. Ve o günden sonra o medresedeki talebelerin okumalarını Hocaefendi sağlamıştır. Çok zor şartlarda, çetin günlerde okuyordular. Yol ve ulaşım çok zordu. Elektriğin olmadığı evlerde su da yoktu. Fiske fitili dediğimiz lambalarla çok zor şartlarda okuyordular.

O dönemlerde evlerde kurulan sofralar için, ekmek tahtası vardı. Akşamları bu tahta odanın ortasına konur, etrafına okunacak kitaplar getirilir, tahtanın ortasındaki lambanın aydınlığında da saatlerce, konuşmadan mütalaa yapardılar. Her ev bir talebeye bakıyor, onun yemesi içmesi gibi sorumluluğu üstleniyordu. O günün medreselerini, ders verilen günlere göre tayin edilen evler oluşturuyordu. Perşembe günleri tatil günlerini oluşturuyordu. Bakın Hocaefendi o günleri nasıl anlatıyor: “Peygamberi olmayan sahabe hayatı gibi yaşıyorduk. Gelecekten kaygımız, yarınlardan endişemiz yoktu. Sessiz bir gemi misali yolumuza devam ediyorduk. Yasaklı günlerdi o günler. Dini eğitim yasaktı. Çevre köylerin o zamanki ileri gelenleri, devlet kademelerinde sözü geçen komşularımız, bize destek veriyorlardı. O günün şatları ile tahsil görüyorduk. Ve bu şartlardan dolayı, Ağaköy ve diğer köylerde bulunan her medresenin, köyün girişinde bekleyen bir nöbetçisi olurdu. Köylere yabancı birileri geldiği zaman işaret ederlerdi. Bunun üzerine kitapları saklardık ve talebeler köye dağılırdı. Ta ki o yabancı köyden çıkana kadar”. Hatta talebelerden birkaçı hapis hayatını da yaşamışlardı.

O dönemdeki beraber okuduğumuz Hocaefendiler; Ahmet Efendi, Emekli Çat Müftüsü Halis Emek Hoca, Mihrali Kara Hoca, Yavi’li Muhammed Yıldız Hoca, Şeyh Abdullah Yıldız Hoca, Muhammed Sofıoğlu Hoca, Halit Budakoğlu Hocaefendi, Abdüsselam Kaçuş Hocaefendi, Şevket Hocaefendi, Selahattin Hakan Hocaefendi, Muhammed Dursun Hocaefendi, Abdulgafur Hocaefendi’nin ağabeyi Seyyid Zeki Efendi, kardeşleri; Seyyid Abdülcelil Efendi, Seyyid Cevat Efendi, Seyyid Mazhar Efendi, Seyyid Said Efendi, Seyyid Muhammed Efendi. Bu hocaefendilerle beraber isimlerini yazamadığımız, yüzden fazla, icazet alan, müderrislik makamında, çevre illerle beraber yüzlerce talebe yetişmiştir. Bingöl, Elazığ, Diyarbakır, Konya, Tercan, Kiğı, Tekman’da da o dönem medreseleri devam etmiştir. Sonra tekrar Babaderesi köyüne çağrıldığında on sekiz yaşındaydı ve artık babasından icazet almıştı.

1961’de Çat’a bağlı Taşağıl köyüne imamlık için gönderilmişti. Bu köyde de hem imamlık hem de müderrislik görevini yüklenerek dört noktada medrese açtı. Çevre köyler ve diğer illerden çok sayıda talebeleri oldu. On altı yıl boyunca ilim ışığını yaymak, insan yetiştirmek ve topluma kazandırmak için büyük bir çaba harcadı. Tekrar, uzun ince bir yolun başlangıcı sanki onu bekliyordu.1976 yılına kadar imamlık, müderrislik yaparak çok sayıda âlim yetiştirdi. Taşağıl köyündeki görevi bitince 1976’da Erzurum merkeze bağlı Güzelova köyüne imam olarak gitmek hâsıl oldu. Güzelova (Tufanç)’da on altı yıl boyunca irşad ve ilim ışığını yaymaya devam etti. Ve tam bir yıl sonra 1977 de babası Seyyid Ahmed Efendi darü’l-fenadan darü’l-bekâya irtihal etmişti.

1985’de Erzurum’a gelerek aynı yıl “Babadereli Ahmed Efendi Kültür ve Eğitim Vakfı”nı kurdu. Ağırlıklı olarak okuma, okutma ve sosyal yardımlaşma noktalarında  hizmet veren vakıf, halen çalışmalarına devam etmektedir. Erzurum’da kaldığı süre içerisinde babası Seyyid Ahmet Efendi adına Abdurrahman Gazi mahallesinde bir cami (Babadereli Ahmed Efendi Camii) yaptırdı. Daha sonra dedesi Seyyid Molla Resul Hocaefendi adına Çat ilçesi Şeyh Hasan köyünde cami yaptırdı. Dedesinin de medfun olduğu köyde türbe ve külliyesini yaptırdı. Daha sonra Erzurum Yenişehir semtine bağlı Mehmet Akif Ersoy mahallesinde yukarıda bahsettiğimiz vakıf binasını inşa ettirdi.

İlimde bir derya olduğunu çevresindekiler daha küçük yaşlardayken fark etmişlerdi. Arapça, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Nahiv, Sarf, Mantık, Usul, Tasavvuf, Tarih ve bu ilimleri destekler mahiyette diğer eserlerden dersler vererek çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Ayrıca Arapça dili başta olmak üzere Osmanlıca, Farsça ve Türkçeyi iyi düzeyde gramer ölçülerinde kullanmaktaydı. Maddi manevi sıkıntıda olan, tanıdığı tanımadığı insanların yüzüne bakarak sorunlarını çözerdi. Sorunu olan herkesin sorununu giderene kadar rahat etmezdi. Asla ilgisiz kalmazdı. Abdulgafur Hocaefendi’nin, ilimle sehaveti birleştirmesi de dillere destandı. Bir gün en küçük kardeşi Seyyid Muhammed Efendi’yi kitap almak için Erzurum’a göndermişlerdi. Kütüphanede kitabı araştırırken Solakzade Sadık Efendi ve Osman Bektaş Hoca’da orda bulunmaktaydılar. Küçük bir çocuğun tefsir kitabını incelediğini gördüklerinde onun yanına giderler ve bu kitabı ne yapacağını sorarlar. Bunun üzerine Seyyid Muhammed Efendi; “Hocam bana bu kitabı okutacak.” der. Orada bulunan Solakzade Sadık Efendi şaşırır ve “Bu kitabı sen nasıl okursun.” der. O da “İsterseniz okuyabilirim.” diye cevap verir. Osman Bektaş Hoca kitabın bir bölümünü rastgele açar ve “Hadi bakalım, oku.” der. Açılan o sayfayı hatasız bir şekilde okur ve bitirir. Hayretler içerisinde kalan Sadık Efendi ve Osman Bektaş Hoca bir süre sessiz kalırlar. Daha sonra Solakzade Hocaefendi: “Maşaallah, maşaallah. Sen talebeyken bu durumdasın, seni okutan hoca nasıldır kim bilir?” der ve hemen sorar: “Kimdir senin hocan?” Bunun üzerine Muhammed Efendi  cevap verir: “Ben Babadereli Ahmed Efendi’nin oğluyum. Hocam da ağabeyim Abdulgafur Hocaefendi’dir.” deyince Solakzade Hocaefendi: “Tamam şimdi oldu, hiç şaşırmadım.” der.

Seyyid Ahmed Efendi’nin bir vasiyeti vardı. O vasiyet, Türkiye’ye 1530 yılında gelen dedelerinden beri devam edegelen bir vasiyetti. Bu vasiyet şöyleydi: Dört Halife döneminde İslam ahlâkını tebliğ etmek için Asya ve Afrika’nın pek çok bölgelerine giden Müslümanlar olmuştur. Bu tebliğ yolculukları bilhassa Hz. Ömer, Hz. Osman zamanında iyice yoğunlaşmıştır. Kur’an ahlâkını tüm insanlara anlatmak için yola çıkanların arasında pek çok seyyidler de olmuştur. Bu seyyidler çoğunlukla gittikleri yerlerden geri dönmemişler.

Yaşadığı hayatı boyunca her gün Peygamber Efendimiz’in âline, ehli beyte, ashabına, tüm üstadlarına, büyüklerine, dünyadaki evliyaullahın isimlerini zikrederek, dostlarına, yakın tarihte yitirdiği dostlarına, sevdiklerine her gün devr okur, ruhlarına atfederek hediye eylerdi. Sünneti seniyeyi bütün hayatına nakşetmiş, adeta onunla bütünleşmiş bir zâttı. Bu dünyadan ahirete irtihal etmeden bir ay önce talebelerine ders vermekteydi. 21 Ocak 2007 Pazar günü yatsı namazının vitr-i vacibinde Hakk’a yürüdü. Vefatı büyük bir üzüntüyle karşılandı. Cenaze namazını kılmak üzere görülmemiş bir kalabalık toplandı. Cenaze namazını kardeşi Seyyid Muhammed Hocaefendi kıldırdı. O kadar insan toplanmıştı ki araçlar şehre giremiyordu. Ancak akşama  defnedilebildi. İnsanlar büyük kalabalıklar halinde ziyaretine geldiler. Bu ziyaret aylarca devam etti.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort