JoomlaLock.com All4Share.net

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Bu köşede, yaklaşık iki senedir, yakın tarihimizde yaşamış, imanları, ahlakları, yaşantıları ve vücuda getirdikleri eserleriyle özellikle genç neslin, fikir dünyalarına ışık tutmuş olan kişilerin hayatlarına yer vermeye çalıştık. Bunların içinden birçoğu dünyasını değişmiş (Allah kendilerine rahmet eylesin.), ancak Rasim Özdenören, Sezai Karakoç gibi kimi isimler de Rabbimizin kendilerine verdiği ömürle aramızda olmaya ve bizlere yol göstermeye devam etmektedirler. Cenabı Hak onlara da hayırlı uzun ömürler versin.

Bunlar içersinde, Abdurrahim Karakoç’un bizim için farklı bir yeri var. Çünkü hayatta olanların içerisinde de bir tek onunla görüştük ve kendisine merak ettiklerimizi sorma imkânı bulabildik.

Anadolu insanı deyince hemen hepimizin zihninde olumlu bir tip şekilleniverir. Bütün hayatını sâfiyet içerisinde çalışarak dürüstçe geçirmeye çalışmış, Cenabı Hakk’ın kendisine bahşettiği iman nimetini, yine aynı durulukla muhafaza için var gücüyle gayret etmiş bir insandır o. Yardımseverliği, iyi niyeti ve belki de burada sayamayacağımız bir sürü meziyeti vardır onun.

Nedendir bilmiyorum ama onu ilk gördüğümde birden bu düşünce geldi aklıma. O, tam bir “Anadolu insanı” dedim kendi kendime. Elinde tesbihi çayını yudumlarken ettiği sıcak sohbet sayesinde biz de rahatladık ve sormak istediğimiz her şeyi rahatça sormaya başladık.

1932 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde dünyaya gelmiş. İlkokulu bitirdikten sonra bir müddet çiftçilik, marangozluk gibi işlerde çalıştıktan sonra, 1958 senesinde belediyeye muhasebeci olarak girmiş ve emekli olana kadar burada çalışmış. Bugün üniversite okumadan bir şey olunamayacağını, bir yerlere gelinemeyeceğini düşünen diploma meraklılarına ibretlik bir örnektir o. Çünkü bizim bildiğimiz manada bir okuldan mezun değil. Fakat o kadar çok okumuş ki, kendi ifadesiyle; “Daha on sekizine gelmeden, o zamanlar Türkiye’de bulundurulması bile yasak olan birçok kitabı okumuş.” Bugünkü yazılarından ve ortaya koyduğu eserlerden anlaşılıyor ki okuduğu kitapların yelpazesi gayet geniş. Çünkü hemen her konu hakkında yazabiliyor ve yazdığı her şeyin arkasında cesurca durup onları sağlam temellere oturtabiliyor.

1984 senesinde emekli olduktan sonra çocuklarının okulu için Ankara’ya göç etmiş ve bu tarihten itibaren çeşitli gazetelerde günlük yazılar yazmaya başlamış. Kendi çıkardıkları Gündüz isimli günlük gazetenin kapanmasından sonra da Vakit Gazetesi’nde yazılar kaleme almaya başlamış. Önceleri haftada beş gün yazı yazan Karakoç, şimdi ise üç gün yazmaya devam etmektedir.

Ailece şair olduklarını söylemek mümkündür. Dedesi, babası, kardeşleri de şair. Bunların yanında biz biliyoruz ki Kahramanmaraş’tan Necip Fazıl Kısakürek, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim ve Alaaddin Özdenören kardeşler gibi birçok şair ve edebiyatçı yetişmiş. Bunun sebebi sorulduğunda da; “Bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor.” diye mütevazı bir cevap vermiş. Bu manada, kendi zamanından birçok kimsenin ilgisizlikten körelip gittiğini dile getiren Karakoç, kendi gelişmesini de “Sağolsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, 'bilimsel' cüppeliler, entelektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâğıtçılar vs. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum. Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular.”cümleleriyle açıklar.

Gazetedeki köşesinde yazılarının başına koyduğu dörtlüklerin haricinde artık şiir yazmadığını ifade eden şair, her şeyin kararında bırakılması gerektiğini söylüyor. Çünkü vakti gelince bırakmadıkları için nice büyük şairin adeta tekerleme yazar duruma geldiklerini üzülerek ifade ediyor.

Yaşı itibariyle canlı bir tarih sayılır Abdurrahim Karakoç. 27 Mayısı 1960’ı, 12 Mart 1971 Muhtırasını, 12 Eylül 1980 darbesini, 28 Şubat’ı bizzat yaşamış ve gerek bu dönemlerde yazmış olduğu yazılar sebebi ile gerekse de diğer zamanlarda dile getirdikleriyle hakkında birçok dava açılmıştır. Birinci dereceden akrabaları arasında avukatların bulunmasına rağmen, bu otuzu aşkın davaların hepsinde kendi kendini savunmuş ve yalnız bir sefer, o da “davacının onurunun korunması(!)” gerekçesiyle cüz’î bir tazminata mahkûm edilmiştir. Bir ara politikaya da girip ayrılan yazar, niçin girip, niçin ayrıldığını bir röportajda şöyle cevaplandırıyor: “Allah rızası için girmiştim, Allah rızası için ayrıldım.”

1958 yılına kadar yazdığı ve iki kitap oluşturabilecek hacimdeki bütün şiirlerini yakmış. Sadece bu tarihten itibaren yani takriben elli yıldır elinden kalem düşmeyen Abdurrahim Bey’in on dört tane şiir, iki tane de nesir kitabı vardır. Bunların birçoğu da baskı üzerine baskı yenilemiş, son dönemde pek çok kimseye nasip olmayan bir teveccühle karşılaşmıştır. Bunlar; Hasan'a Mektuplar (1965), El Kulakta (1969), Vur Emri (1973), Kan Yazısı (1978), Suları Islatamadım(1983), Beşinci Mevsim(1985), Dosta Doğru, Akıl Karaya Vurdu (1994), Yasaklı Rüyalar(2000), Gökçekimi (2000), Gerdanlık-I (2000), Gerdanlık-II (2002), Gerdanlık-III (2005),Parmak İzi (2002) adlı şiir kitapları ve Düşünce Yazıları, Çobandan Mektuplar adlı nesir kitaplarıdır.

Görüşmemiz sırasında sorduğumuz her soruya samimiyetle cevap veren, bildiklerini bizlerden esirgemeyen Sayın Abdurrahim Karakoç’a teşekkür ederek yazımı noktalamak isterim. Cenabı Hak kendilerine hayırlı ve uzun ömürler versin.

Not: Bu ayki yazımızı hazırlarken     antoloji.com sitesinden de istifade etmiş bulunuyoruz.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort