JoomlaLock.com All4Share.net

AH İLE EYVAH ARASINDA

Rivayet edilir ki Zülkarneyn aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna:
-Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir.
Ordu bu emri duyunca  içlerinden bir grup:
-Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımıza takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız ? Hiçbir şey toplamayalım, diyerek  hiçbir şey toplamıyorlar.

İkinci grup ise:
-Madem komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordunun komutanına itaat etmek gerekir, diyerek az bir şey topluyorlar.

Üçüncü grup ise:
-Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır, diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar.

Sabah olduğunda bir de bakarlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de  ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca:

Hiç almayan birinci grup:
-Ah! Niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık!  Bari  bir tane alsaydık,  diyerek pişman oluyorlar.

Az alan ikinci grup ise:
-Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine.
Çok alan üçüncü grup ise:
-Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımızı atsaydık da daha çok toplasaydık. Her  şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar.
İşte bu misalde olduğu gibi, ahirette bütün insanlar da bunun gibi pişman olup ağıtlarda bulunacak.

Kafir olan:
-Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda cennete girseydik, ebedi cehennemden kurtulsaydık!

Mümin  fakat az sevabı olan:
-Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım !

Mümin ve çok sevabı olan ise:
-Ah ne olaydı  makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim, oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım!  diyeceklerdir.

Bir rivayet de ashabı güzin efendilerimizden… Birgün Hazreti Ömer (ra); Hâce-i Kainat, Ekmelu’t-Tahiyyat (sav) Efendimizin huzurlarına gelirler. Bakarlar ki Hak Teala’nın insanlığa en büyük hediyesi olan Efendimiz; dostu-yari-sırdaşı Hazreti Ebubekir-i Sıddık (ra) ile sohbetleşiyorlar. İmam Efendi Hazretlerinin Gülzar-ı Samini adlı eserinde rivayet ettikleri üzere  Ömer efendimiz ’Yaklaşık bir saat kadar yanlarında oturdum, ne onlar beni fark etti ne de konustuklarından bir şey anladım.’ der. Ondan sonra da diyecektir ki ’Keşke Ebubekir’in ğöğsünde bir kıl olsaydım.’

Hazreti Ömer’in bu sözü Hazreti Sıddık’a iletildiğinde  ise ’Keşke bir müminin göğsünde bir kıl olsaydım.’ diyecektir...

Birinci rivayette  ahirette karşılaştıkları sonuç nedeni ile kimi ah kimi eyvah diyen kişilerin durumları, elbette ibretliktir. Fakat bir Hacegan için bugün amel merkezli bakış değil salih ameli oluşturan zikir-huzur ve tefekkür merkezli anlayış esastır. Hâcegân anlayışının farkı buradadır. Gönül ameli olmayınca amel yükten başka bir şey değildir. Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa) hep söylerler,

Amel çokluğuna yoktur itibar,
Halıkı kulundan hoşlanmadıkça.            

Bu dünyadan göçmeden edinmemiz gereken şey Mevlay-ı Müteal Hazretleri’nin zati muhabbeti ve marifetidir. Dünyada maddi anlamda en değerli şey altın olarak ifade edilirken manevi anlamda ’Hakk’ın bilinmekliği’dir. Hadisi kudsideki  ’Gizli bir hazine idim bilinmekliğim için insanı yarattım.’  ifadesindeki gizlilik-gece; hazine-altın ilişkisi yine birinci rivayette açılmış gibidir.

İkinci rivayette yârine sadakatle gönül vermiş, O’nun sözünü-sohbetini her şeyin üzerinde tutmuş, gönül frekansına girerek aralarında özel bir dil oluşturmuş seven-sevilen ilişkisi vardır ve üçüncü kişi orada ağyardır.

Nasıl ki Kur’an’ın kalbi Yâ-sin Suresi’dir. Yâ-sin  Efendimizdir. Hurufu mukatta Efendimizle Cenâbı Hak arasındaki şifreli konuşma gibidir. Kur’an-ı Kerim herkese hitap eder, ama hurufu mukatta Efendimizedir.
Ümmeti Muhammed, Nebiyy-i Zişân Efendimize mukarin olmak, O’na ülfet ve muhabbet etmek için vardır. Ancak ve ancak O’na yakınlık, dostluk ve sevgi içerisinde Hakk’a yaklaşmak mümkündür. Hazreti Sıddık (ra) işte bu dostluğun en yüce simgesi, zirvesidir. Ömer efendimizin ona gıpta etmesi, onda fani olarak ’Göğsünde bir kıl olsaydım’ demesi çok normaldir. Asıl Hazreti Sıddık’ın tevazûnun doruğu olarak  ’herhangi bir müminde’  yokluğu dilemesi, Hâcegân Yolu’nda bize gösterilen ufuktur.

Mevlânâ Hâce Hazretleri (ks) umreye gitmeden bir süre önce sohbetlerinde  ’Sevgide - dostlukta  fenâ,  ihvanda yaşanmadıkca tekâmül olmayacağı’ ifadeleri bizleri yeniden başa dönüp niyetlerimizde, ihvanımıza bakışta tashih gerektiğinin ifadesiydi. İyyakenestain’de istenilen gerçekleşmiyorsa kul, İyyakenağbudu’ya geri dönmelidir, hikmetine atıfta bulundular.

Cenâbı Mevla’mız hoşnutluğuna ermeden canımızı almasın!  Hak Teala, büyüğümüz Mevlânâ Hâce Hazretleri’nin kastı ve hizmeti  içerisinde yer alarak, aşk ile yaşayıp şevk ile ölmeyi bizlerden esirgemesin.

Bu kategoriden diğerleri: « ASHABIN KORUDUĞU ŞEY SELÂM… »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort