JoomlaLock.com All4Share.net

AKIL KALBDEDİR

Sıffîn’de Hazreti Ali’nin (radiyallahu anh) şöyle dediği işitilmiştir:

“Akıl kalbdedir; merhamet karaciğerdedir, esirgeyiş (şefkat) dalaktadır, nefes de akciğerdedir.” Her fazilet için bir esas ve her edeb için de bir kaynak vardır. Faziletlerin esası ve edeblerin kaynağı akıldır. Allah, dîni onun kemaline vacib kılmış, dünyayı da onun tedbirine bağlamıştır. İnsanın aklı kemal çağına erince, sorumluluk başlar ve dünya işleri de böyle bir aklın idaresinde gelişir. İnsanların birbirinden farklı ve değişik gaye ve düşünceleri olmakla beraber, onları akıl sebebiyle birbirlerine yaklaştırıp birleştirmiştir. Öyle ise akıl, sorumluluğun başı ve faziletlerin en üstünüdür. Akıl, din ve dünya için esastır.     

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
“Her şeyin bir temeli vardır; insanın işlerinin temeli de akıldır. İnsanın aklı miktarınca Rabbi’ne ibadeti olur. Siz, kâfirlerin: ‘Eğer biz işiteydik yahut bileydik, cehennem ehlinden olmazdık’ sözünü duymadınız mı?” Ve yine:

“İnsan, kendini hidayete iletecek yahut kötülükten çevirecek akla denk bir şeye sahip olmamıştır.”

Şeddad İbni Evs’den (radiyallahu anh) Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Akıllı kimse, nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz de, nefsini hevâsının peşine takan ve Allah’tan temennide bulunan kimsedir.” (Tirmizî, Kıyamet 26, 2461) buyurmuşlardır.
Aklı tarif hususunda âlimler birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı aklı şöyle tarif etmiştir:

Akıl, lâtif bir cevherdir; onunla görünüşteki gerçekler ayırt edilir. Bir grup, akıl dimağdadır; çünkü dimağ his merkezidir, demiştir.

Diğer bir grup ise, aklın yeri kalbdir; çünkü kalb hayatın kaynağı ve duygunun maddesidir, demiştir. Bu ikinci görüş, metindeki Hz. Ali’nin ifadesine uygun düşmektedir.

Daha çok rağbet gören diğer âlimlerin tarifi şu:
Akıl, zaruri olarak bilinmesi gereken şeyleri kavrayan bir sıfattır.

Akıl iki kısma ayrılır:

1- Doğuştan gelen akıl, tabiî akıl ki, insanın kendi varlığını bilmesi, iki zıddın aynı anda bir arada olamayışını kavrayışı gibi...

2- Sonradan kazanılan akıl, mükteseb akıl ki, bu çeşit akıl beş duygu sayesinde elde edilir: Görmekle, işitmekle, tatmakla, koklamakla ve dokunmakla. Her iki kısım aklın birleşmesiyle çeşitli bilgiler kazanılmış olur.

Merhametin karaciğerde, şefkatin dalakta bulunduğu görüşü üzerinde başka bir yoruma rastlanmamıştır. Teneffüs cihazlarının akciğerler olduğu ise, herkesçe bilinen bir gerçektir.

Hâdiselerin gerçekleri akıl ile bilinir, iyi ile kötü arası da onun sayesinde ayırt edilir.

Dinin esası vahiydir. Vahiy olmadan insanlar akıl ile dinin hakikatlerine ulaşamaz. Akıl ise bu vahiy mahsulü olan dini anlamada kullanılır.

Bir kimse Kur’an ve hadisleri, Allah ve Resûlü’nün sözü olduğu için değil de sırf aklı kabul ettiği için benimserse bu takdirde peygambere değil, kendi aklına inanmış olur. Oysa her şeyden önce dini konulara teslimiyetle yaklaşmak gerekir. Yani “bu konu Kur’an’da varsa, -aklım almasa da doğrudur” gibi bir teslimiyet sergilemelidir. Yoksa aklı   devreden çıkarmak İslam’ın ruhuna aykırıdır. Nitekim İslam’da “aklı olmayanın dini de yoktur” prensibi benimsenmiştir. Çünkü insan akıl ve kalbiyle insandır, vahye ve dinî tekliflere/yükümlülüklere  muhataptır. Öyleyse aklı olanlar sorumludur. Aklı olmayanlar dini açıdan sorumlu olmazlar.

İşte din vahyin ve aklın birleşmesiyle anlaşılır ve yaşanır. Allah Teâlâ, insana akıl ve fikir vererek, onun, yarattıkları arasında seçkin ve ayrıcalıklı bir konumda bulunmasını temin etmiştir. İnsan hayrı şerden, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan, güzeli çirkinden, hakkı batıldan ayırt eder. Allah Teâlâ insana böyle bir ayırt etme kabiliyeti vermiştir ve bizden de gereğini istemektedir.

Aklın tanımlarından biri: “İyiyi kötüden ayırt eden bir meleke”, diğeri de: “İnsanı öbür canlılardan ayırt eden ve teorik bilgileri edinmeye elverişli bir durumda olmasını sağlayan özellik.” şeklindedir. Aklı: “Doğuştan insan zihninde var olan zorunlu bilgiler” şeklinde tanımlayanlar da vardır. (bk. Gazali, İhya, Kahire, 1938, I, 90)

Hak Teâlâ “Nur üstüne nur” (en- Nur: 24/ 35) derken akıl ve vahiy nurlarına işaret ediyor. Akıl insanın içindeki şeriat, şeriat ise insanın dışındaki akıldır.

Konu ile ilgili olarak Üstadımız Yakub Haşimi Hocaefendi, aklın iki vechi olduğunu, bunların birincisine akl-ı mead (külli akıl) diğerine akl-ı meaş (cüz’i akıl) denildiğini, külli aklın insana doğuştan verilen emir âlemine ait mevhibei ilahi olduğunu; cüz’i aklın varlık âleminde işlerini görebilmesi için verildiğini ifade etmişlerdir. İlk yaratılan ve Cenâbı Hakk’a ilk muhatap olan varlığın, hadisi şeriflerde geçen “akıl”dan kastın, hakikatte Efendimiz’in (sav) Ruhu olduğunu ifade eder. Ancak ilk yaratılan aklın bu ruhtan bağımsız olmadığını, aklın ruh içinde gizli olduğunu beyan buyurarak; aklı, ruhun nuru olarak tanımlamaktadır. Daha açık bir ifade ile Alemlerin Efendisi’nin (sav) Ruhu ve Ruhu’nun Nuru olan aklın eş zamanlı yaratıldığını, bu sebeple ilk yaratılan şeyin hadislerde hem “Efendimiz’in (sav) Ruhu” hem de “akıl” olarak geçtiğini, Efendimiz’in (sav) Ruhu’nu bir bardak suya teşbih ederek, Hakk’ın (cc) kudret elinin su içine sokulup çıkarılarak çırpılması sonucu etrafa yayılan su damlacıklarını, tüm insanlığın ruhunu oluşturduğunu, merkezden en uzak bölgeye kadar başta diğer Peygamberler olmak üzere büyük zatların ve tüm insanlığın ruhlarının Peygamber Efendimiz’in (sav) Ruhu’ndan yaratıldığını ifade buyurmuşlardır.  

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort