JoomlaLock.com All4Share.net

ALLAH’A İFTİRA ETME YA ALİ!

Ya Resûlullah, nice vasfetsin her eşya Seni,
Rahmet irsâl eyledi âlemlere, Mevlâ Seni.

Her nice medh eylesem a’lâsın ondan yâ Resûl,
Nûr-i Zâtı’ndan yaratmıştır Hudâ, iclâ Seni.

Yâ Habiballah vassafın senin Allah'tır
Nice vasfetsin fakir Emrah ya "Tâ-hâ" Seni.

Erzurumlu Emrah-1860

Hz. Tâ-hâ, Hz. Yâ-sîn… Aşkın ma’kesi, aşıkânın kıblesi Hz. Muhammed Mustafa (sav)… Sıcak Medine günlerinden biri… İkindi vakitleri… Efendimiz, Mescidi Nebevi’den çıkarak Hz. Ali ile Fatıma annemizin saâdethanelerine doğru yöneliyorlar. Evin avlusundan içeri giriyorlar. Bakıyorlar ki Hz. Ali (kv) gölge bir yere uzanmış uyuyor. Hz. Ali, Fahri Kâinat (sav) Efendimiz’in avluya girişinden uyanarak doğruluyor. Rab Teâlâ’nın terbiye ettiği, hem de en güzel şekilde terbiye ettiği Efendimiz (sav), Hz. Ali’ye soruyorlar:

-Ya Ali, öğle namazını ne yaptın?... Hz. Ali duruyor, birden cevap veremiyor. Çünkü uyuyakalmış ve öğle namazını kılamamıştır.
-Uyuyakalmışım ya Resûlullah! Fakat Allah dileseydi namazımı kılardım.

“Allah dileseydi…”    
Bu cevap âlemlere rahmet olan, ashabını en güzel şekilde eğiten, Hakk’ın Habîbi’ni celallendiriyor. Kendisi için asla kızmayan ama Hakk’ın şiarları konusunda celallenen Nebi, mübarek yüzü kızararak, kaşlarının arasındaki damar hiddetle kabararak talebesi, evladı yerindeki Hz. Ali’ye (ra):
-Allah’a iftira etme ya Ali, buyuruyor.

“Allah’a iftira etme…”
Bu celâl hali ile elindeki asayı kaldırır. Fakat asayı Hz. Ali’ye vurmak yerine mübarek bacağına, baldır kısmına doğru vurarak avludan çıkar gider. Hz. Ali (ra) o gün öyle mahcup olur ki daha sonraları o mahcubiyeti ömrünün sonuna kadar unutmayacağını dile getirecektir.

Bu rivayette çok hikmetler olmakla beraber görebildiğimiz birkaç hususu paylaşmak istiyoruz:

Birincisi; “Siz namazda arkamda saf tutmuşken takvanız bana bildiriliyor.” buyuran Hakk’ın Habîbi Efendimiz, ashabın hallerine vâkıf idiler ve onların yaşadıkları, yaptıkları ya da hissettikleri şeylerin takdir, teşvik ya da tashih edilerek eğitilmeleri suretiyle olgunlaşmalarını sağlıyorlardı. Burada Mescidi Nebevi’den çıkıp doğruca Ali efendimize namazı sormaları bu yönle ilgilidir. Ashabı kiram, o kadar çok örnekte bu vukûfiyeti görmüştü ki O’nun yanında ya da uzakta olsun bütün hallerinde dürüst olmak gerektiğini idrak etmişlerdi. Ancak münafıklar O’nu kandırabileceklerini düşünüyorlar, O ise bir rahmet ve şefkat abidesi olarak sohbetle, nasihatle münafıkları dürüst olmaya davet ediyordu.

Mü’min yaptığı ya da yapamadığıyla değil, öncelikle dürüstlüğü ile içinin dışının bir olması ile kıymetlidir. Çünkü büyüğümüz Mevlana Hâce Hazretleri’nin buyurduğu üzere; “Mü’minin niyeti amelinden; münafığın ameli niyetinden hayırlıdır.”

Mü’min bir şeyi yapamasa dahi dürüsttür. Yalan söylemeyi, hele asla kandıramayacağını bildiği Efendisi’ne yalan söylemeyi kendine yakıştıramaz. İşte Ali efendimiz de Sahibine, Mevlasına namazı kılmadığını dürüstçe ifade etmiştir.

İkincisi; Ali efendimizin yanlış düşüncesi-itikadının tashih edilmesidir. “Allah dileseydi…” ifadesi birçok yanlışa kapı açabilecek bir ifadedir. Hatta bu anlayış yıllar sonra Ali efendimizin karşısına çıkacak ve Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasındaki çarpışmada, Hz. Ammar bin Yasir’in şahadeti sonrasında, Efendimiz’in (sav): “Ammar’ı bağiy/azgın bir topluluk öldürecek!” ifadesini Hz. Muaviye’nin baş danışmanı Amr bin As:
-Ammar’ı bize karşı savaşa getirerek, onu asıl öldüren Ali’dir, tevilini yapacaktır.

Hz. Ali efendimizin, Peygamber Efendimiz’den sonraki dönemlerdeki hadiselere net bakışı ve duruşu işte bu ikili ilişkideki gelişmelere bağlıdır, diye düşünüyoruz. Çünkü görüşü/anlayışı yanlış bile olsa Peygamber eğitimiyle düzeltilmektedir. Yaşadığı mahcubiyetten, Efendimiz’in kendisine vurmasından yeterince ders almış; Hakk’ın takdiri ile kulun fiili arasındaki inceliği iliklerine işleyecek bir duygu anaforu ile öğrenmiştir.

Yine kendisinde oturan bu anlayışın tesiri ile Haricilerle görüşmeye gidecek olan İbni Abbas’a (ra): “Onlara Kur’an’dan söyleme, Hz. Peygamber’in sünnetinden anlat!” ifadesiyle Kur’an-ı Kerim’den zanla, indî görüş ve tevillerle yorum yapacak kişilere karşı; açık, net, anlaşılır, somut uygulamalı peygamber eğitiminin öne çıkarılmasının gereğini vurgulayacaktır.

Son olarak; “İftira etme…” aklî tashihi ile beraber bu yanlış anlayışın büyüklüğü karşısında, Kâinatın Efendisi’nin cezayı üzerine alarak mübarek bedenine vurması ile adeta Ali efendimizin bütün hücrelerinde/aklında/kalbinde bir temizlik gerçekleştirmiştir. “Ali bendendir.” “O Bana Harun’un Musa’ya yakınlığı gibi yakındır.” “Beni seven Ali’yi sever.” “O, Benim dilim gibidir.” “Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır.” … gibi yakınlık ifadeleri ile Kendinden saydığı Ali’yi, Kendine vurarak cezalandırmıştır.

Hz. Peygamber’den sonra da mürşidi kâmilin, insanları eğitmekle görevli olan peygamber varisinin, kendilerine tâbi olan insanları nasıl üzerlerine aldıklarını ibretle görüyoruz.
Müridi olan annesi, Ruslarla anlaşarak barış yapması teklifini dile getirince, Şeyh Şamil’in cevabı şu olur:

-Bu istek, ihanettir. İhanetin bedeli elli kırbaçtır. Annemi kırbaçlamaktan Allah’a sığınırım. Bu yüzden elli kırbaç bana vurulacaktır!

Şeyh Cemaleddin Kumûki Hazretleri’nin halifesi olan, Nakşibendî meşayıhından Şeyh Şamil Hazretleri de parça bütün ilişkisini unutulmaz bir örnek olarak tarihe kaydettirir.

Bugün de Peygamber varisi olarak büyüğümüz Hâce Hazretleri “İhvanlarım, bedenimde azalarım.” ifadesi ile bizleri kendisine nisbet etmektedir. Zaman zaman bizlerin yaptığı kimi fiiller yüzünden nasıl zor duruma düştüklerini belirtmekteler. Yaşanan örnekler yazı konusu edilemese de Hâce Hazretleri ile tanışan, onun eğitim halkası içine dâhil olan insanların yakînen gördükleri üzere “Kulları Allah’a, Allah’ı kullara sevdirmek.” zorun zoru bir iş. Yine Hâce'mizin ifadesi ile “Allah’ın merhametine en çok muhtaç olanlar, O’na en çok yakın olanlar.”

Şah-ı Nakşibend Efendimiz (ks), müridi Muhammed Parsa Hazretleri için “Bizi hiç üzmedi.” buyurmuşlar. Bizim de duamız odur ki efendimizi üzmeden son nefesimizi verelim. Peygamber varisi, Hz. Hüseyin (ra) nesli büyüğümüzü hizmetinde/hedefinde yalnız bırakmadan, Hz. Hüseyin’i (ra) Kerbela gününde terk etmeyenlerden olarak Rabbimize kavuşalım. İsteğimiz, duamız budur. Cenabı Hak Azze ve Celle bunu bize kolaylaştırsın. İman ve aşk ile ruh teslimini bizden esirgemesin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort