JoomlaLock.com All4Share.net

ALLAH İLE KAVUŞMAYI ÖZLEMEYENLER DÜNYA HAYATI İLE MUTMAİN OLURLAR

Allah ile Kavuşmayı Özlemeyenler Dünya Hayatı ile Mutmain Olurlar

Allah ile Kavuşmayı Özlemeyenler Dünya Hayatı ile Mutmain Olurlar - Yusuf-i Kenan

Sayı : 135 - Mart 2019

 

Allah ile Kavuşmayı Özlemeyenler Dünya Hayatı ile Mutmain Olurlar

 

Ubade bin Samit (ra) naklettiği bir hadisi şerifte Kainatın Medar-ı İftiharı Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Kim Allah’a kavuşma arzusu içinde olursa Allah da Zat-ı Ecell-i A’lası’na yakışır şekilde ona kavuşmayı ister; kim de Allah’a vuslat özlemi içinde bulunmazsa Cenabı Allah da onunla karşılaşmayı istemez.” (Buhari, rikak 41)

İnsanın değeri meylettiği şey kadardır. O yüzden arzu ve isteklerimiz ile bunlara kavuşmak uğruna yöneldiklerimiz bizim değerimizi belirler. Kim ki dünyaya meyletmiş ise dünyanın işgaline uğramıştır. Büyüklerimizin buyurduğu üzere; “Derdi dünya olanın dünya kadar derdi vardır.”

Halbuki insanın yaradılışından murad; Rabbini bilmesidir. İnsan Rabbine kavuşma arzusu ve isteği ile hayatını şekillendirirse ancak o zaman aslını bulur. Yoksa ömrü hep bir arayış içerisinde geçer. Gerçek huzur insanın gönlündedir. Gönlündeki hakikati açığa çıkardığı vakit vuslata erer. İşte bu vuslatın yolu neyi, nerede arayacağını bilmek ile başlar. 

En basit şekliyle bile nasıl ki dünyada bir amaç için, bir yerden başka bir yere ulaşmak için yola çıkmış insan yolunu kaybettiğinde yolunu bulabilmek için en basitinden sorabileceği makul/mantıklı birilerini arar. Ya da şayet varsa günümüzde en kolay yol bulma şekli olan akıllı cep telefonunun navigasyonunu açar, uydu yoluyla yönünü bulmaya çalışır. İşte Hak yolunun yolcusu da yönünü insanı kamil ile bulur. Bu en doğru usuldür. Yoksa yönünü bulduğunu zannedip farklı tali yollara sapabilir. Sıra şeytana bile gelmeden içerisinde barındırdığı nefs, kibir, riya, enaniyet gibi manevi virüslerin istilasına uğrayıp, Allah korusun, yönü bir anda cehenneme doğru akar gider de farkına bile varamaz.

Her şey usulü dairesinde yapılırsa yerini bulur. Yoksa İbrahim Ethem’in (ks) meşhur damda deve arama kıssasında olduğu gibi, aradığımızı asla bulamayacak yerde arar duruma düşeriz.

Dünya hayatı o kadar süratli geçer ki, eğer amacımızı bilemezsek ahiretin tarlası olan ömür sermayesini boşa harcar, müflis duruma düşeriz. Allah’tan dua ve niyaz ile hayrı istemek gerekir. Kulun Rabbinden isteyebileceği insana yakışan hayırlı, kamil istek; Allah’tan (cc) Zatı’nı istemesidir. Allah’ın (cc) Zatı’ndan murad; Allah’ın (cc) muhabbetidir. İmam Rabbanî hazretleri (ks) için sülukun en önemli hedefi muhabbetullaha ve özellikle de Zati muhabbete ulaşmaktır. Zati muhabbet Allah’ı hiçbir karşılık beklemeden ve sırf sevilmeye layık olması sebebiyle sevmektir. “Bana Seni gerek Seni” şeklinde Yunus’un şiirinde ifadesini bulan bu sevgi; dünyevi veya uhrevi hiçbir menfeati düşünmeden, Rabbimizi katıksız bir muhabbet ile sevmek demektir. 

İmam-ı Rabbani (ks) mektubatta; “Seyr u süluktan maksat nefs-i emmareyi her tür kötülüklerden arındırmak suretiyle nefsani arzulardan kaynaklanan batıl ilahlara kulluktan kurtulmak, gerçek mabud olan Allah Teala’dan başka kıbleye yönelmemek, Allah’ın üzerine hiçbir dini veya dünyevi amacı koymamaktır.” buyurur. 

Her ne kadar cenneti istemek, cehennemden sakınmak gibi hedefler ebrar için makbul birer hedef olsa da, süluk yolunda mesafe katetmiş mukarreb kullar için bunlar eksiklik sayılır. Zira mukarreb kullar Allah’tan başka kimseyi kendilerine amaç edinmezler. İşte bu yüce makama erişmek Hakk’tan tam bir rıza halinde bulunmaya bağlıdır. İbrahim Hakkı hazretlerinin tabiri ile “Hoştur bana senden gelen, ya gonca gül yahud diken, kahrın da hoş lütfun da hoş” diyebilenler, kendini aşıp Hakk’ta fani olabilenler ancak bu yüce makama erişebilir. Bu makama erişmek, nimet ve külfetin eşitlendiği Zati muhabbet ve fenanın gerçekleşmesine bağlıdır. İşbu Zati muhabbet makamında Allah’ın verdiği musibetlere karşı duyulan lezzet hali yine O’nun verdiği nimetlerden duyulan lezzetle eşittir.

Kul himmetini büyük tutmalıdır. Sevgi zoru kolaylaştıran, uzağı yakınlaştıran büyük bir güçtür. Yaratma gücüne sahip olan Allah (cc), kainattaki yarattıklarının hepsini sevdiğine sunuşudur. Kişinin Allah’ın sevdiklerini sevmek ve sevdiğinden vazgeçmeden böylece sevgilinin, sevdiklerini severek, onunla aynılaşmak temennisidir.

“Bize kavuşmayı ummayanlar dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.” (Yunus, 7)

Kim Allahu Teala’ya layıkıyla kul olursa, Allah’ın koruması altında olur. Kim Allah için severse, Allah’tan başkasını görmez. Kim Allah’ın yoluna girerse Allah’a ulaşır. Kim Allah’a ulaşırsa Allah’ın himayesinde yaşar. Kim Allah’a özlem duyarsa Allah’a aşina olur. Kim masivayı terk ederse, Allah ile saf ve katışıksız anlar yaşar.

Ölümün ve hayatın tek sahibi olan Allah’ın (cc) kendi rızasına erişmek kaydıyla ebedi hayatın saadetini kazanması için insandan istediği tek şey; kendisine emanet olarak verilen sayısız nimetleri yine kendi yolunda kullanması yöntemiyle kendisine geri teslim etmesidir. Dünya hayatında bize sunulan, mallarımız, ticaretimiz, meskenlerimiz, bineklerimiz, araçlarımız, eşlerimiz, çocuklarımız ve bedenimiz tamamıyla bir emanet olarak bize sunulmuştur. Emanetin özündeki hakikat ise; emanete hiçbir zarar vermeden asıl sahibine emaneti teslim etmektir. Dünya hayatını ve içindeki tüm nimetleri emanet olarak tanımladığımızda daha fazla dünya nimetinin daha fazla emanet sorumluluğu anlamına geleceği açıktır. Sahibine, sahibininin istediği gibi teslim edemeyeceğimiz, daha fazla emaneti istemek ise, Allah’ın (cc) tanımı ile “cahillik”tir.

Dünya hayatını bir imtihan hayatı, dünyayı da bir imtihan yeri olarak tanımlayan Allah (cc), yarattıklarını bu iki hayat arasında yönlendirmiştir. Yarattıkları içerisinde irade sahibi olmayanları sadece dünya hayatı için yaratmıştır. Fakat irade sahibi olan cinler ve insanlar için, dünyayı ve dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak düzenlemiştir.Bu imtihan tarihi boyunca insan, dünyaya yöneldiğinde, Allah (cc) insanları en güzel şekilde uyarmış ve ebedi istikamete yönlendirmiştir. Allah (cc) tarafından son uyarı, onun Rasulü Hz. Muhammed Mustafa (sav) ve kitabı Kur’an-ı Kerim aracılığı ile yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim ve onun en güzel açıklayıcısı olan Rasulullah’ın (sav) hayatı kıyamete kadar koruma altına alınmış ve sarsılmaz bir rehber olarak bizlere sunulmuştur.

Allah (cc) kulunun dünyaya karşı meyilli oluşunu fıtraten yaratılışının içine yerleştirerek bunu bir imtihan sebebi yapmış, insanın iradesiyle dünyevileşmeye karşı bir duruş sergilemesini, tercihlerinin tamamen ahiret hedefli olmasını istemiştir. Dünyevileşme, kendini dünyanın çekiciliğine kaptırma, onun esiri haline gelme anlamına gelir. Dünyevileşme, hayatın merkezine dini koyarak yaşamanın ve düşünmenin tam tersidir. Dünyevileşme; kişinin önceliğini dünya değerlerine vermesi, kendisini dünyanın çekiciliğine kaptırması ve onun esiri konumuna gelmesidir. Dünyevileşme, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir. İnsan kazanmanın öncesinde zihniyetinde oluşan değişimden dolayı dünyevileşir, kalbindeki marazdan dolayı dünyevileşme yönünde tercihini yapar.

Dünyevileşme müslümanlar için mühim bir afettir. Hem öyle bir afet ki, tıpkı ateşin odunu için için yakıp kül etmesi, pasın demiri yiyip tüketmesi gibi, onları içten içe çürüten bir afet. Dünyevileşen insan, benmerkezcidir. O, kendi için yaşayan ve bunun için gerektiğinde şiddeti dahi asla ertelemeyen bir ruh haline sahiptir. Dünyevileşen insan doyumsuzdur. O, sınırsız, amaçsız bir hırsla tüketmek için yaşar. Dünyevileşme insanın zehirlenmesidir. Dünyevileşme fesadın, hasedin, ikiyüzlülüğün, cimriliğin, enaniyetin, biriktirmenin, yığmanın iktidar olduğu yaşam tarzıdır. İnsanın kendisini kendisine köle olarak atadığı, özgürlüğünü hiçbir zaman kendisinin olmayacak dünyaya feda ettiği bir anlayıştır.

Dünyevileşmenin en kötü yanlarından birisi de, insanın inandığı dini, kendi arzularına göre eğip bükmesi, Kur’anî deyimle, oyun ve eğlenceye almasıdır. Kesin olarak belirlenen sınırların, hoyratça ve pervasızca çiğnenmesi dünyevî kazancın ilk sıraya çıkmasından dolayı olmuştur. Dini naslara kayıtsız kalma ve önemsememek veya lakayt davranmak, ibadetleri geçiştirmek, emir ve nehiylerde vurdumduymazlık, amelsizlik ve daha birçok husus dünyevileşmenin dışa yansıyan tezahürleridir.

Dünyevileşme, dini meselelerin gündelik hayattan uzaklaştırılıp öneminin azaltılması, kişinin kendisini dünyanın cazibesine kaptırıp onun esiri olması manasını taşır. Diğer bir ifade ile dinin, gündelik hayattaki tesirini ve yerini azaltma, sınırlama, yaşadığı hayat tarzına dini müdahale ettirmeme anlamına da gelir. İnsanın ilgisini ve dikkatini yalnız ve yalnız dünyaya çevirmesi, zevk ve safaya düşkünlük, rahatın peşinde koşmak da dünyevileşmenin belirtileridir.

Dünyaya meyletmek, diğer bir ifadeyle dünyevileşmek insanın kendisini kaybetmesi, istikametini şaşırması, özünden uzaklaşmasıdır. Dünya derin bir denizdir. Çok kimse burada boğulmuştur. Bu deryada boğulmaktan kurtulmak için gemin takva, yatağın iman, pusulan insanı kamil, yelkenin Allah’a tevekkül olsun ki, batmaktan kurtulabilesin. Yoksa kurtuluş zordur.

 

Yazar: Yusuf-i Kenan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort