JoomlaLock.com All4Share.net

AMELİN AHLÂK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular:

“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” [Ebû Hureyre (ra), Mâlik]

Bu yazımızda amel ahlâk ilişkisini incelemeye gücümüz nisbetinde gayret edeceğiz.

Cenabı Hak birçok ayeti kerimede imandan sonra salih ameli zikretmişlerdir. Buradan da anlıyoruz ki imandan sonra ameli salih gelmektedir. Çünkü saf, amelsiz iman korumasız kalır. En küçük küfür ve nifak cereyanında zarar görme ihtimali yüksektir. Bu yönüyle amel hem gerekli hem de kulluğun nişanesi olarak önemlidir. Amelsiz bir mü’minin iman elbisesi üzerinde iğreti duracaktır. Sonuçta imanın kalbine yerleşmediği kişilerden olacaktır.

İşte amel bir mü’min için bu kadar hayati bir öneme haiz iken, amel de tek başına istenilen bir olgu değildir. Amel de muhakkak güzel ahlâkı doğurmalıdır. Çünkü -farzlar müstesna- ahlâk, amelden daha öndedir. Ahlâk, olgun imanın göstergesidir. Günümüz insanının en büyük eksikliği amel ve ahlâk noktasındadır, inanç noktasında değil. Kendince inandığını, en azından öyle söylediği için inancının var olduğunu kabul ediyoruz.  Eksiklik amelde ve onun meyvesi olan ahlâktadır. İşte amel, inancın aksiyona dönüşmesi; ahlâkın da parlamasına vesile olur.  Yani ahlâk imanın vitrinidir. Öne çıkan yönüdür.

Konuyla ilgili Hâce Hazretleri’ne (kuddise sırruh) yönelttiğimiz suale; ”İman bir mevhi-be-i ilâhidir. Artıp eksilmesi konusunda ihtilaflar olmuş, ziyadeleşip zayıflaması mümkün görülmüştür. Kâinâtın Efendisi’nin de ahlâkı tamamlamaya gönderildiği ve güzel işlerde yani amelde örnek olduğunu unutmamamız gerektiği, hayatın ve ölümün güzel amellere zemin, vesile olduğu için imtihan olduğu, öyleyse yaşarken bizi ölüm ötesine hazırlayacak saadeti bize getirecek amellerin ve bunların yapılması dolayısıyla da bunun ahlâk üstündeki ciddi etkisi kişinin nefsinin amelle terbiye edilmesi, eğitilmesi önemlidir. İşte mü’minin nefsinden eksildikçe ahlâkında güzelleşme olacak, nefsinden kibir kaldırdıkça yerine güzel ahlâkın şubesi olan tevazu gelecek; nefsinden cimriliği kaldırdıkça güzel ahlâkın şubesi olan cömertlik, seha gelecek; nefsinden dünya sevgisini yok ettikçe yerine vera gelecek. Bunlar hep ahlâkın meyvalarıdır. Yani ne kadar nefsinden eksiltirse o kadar ahlâkında tekâmül olacak. Bir de dışa yansıdığında insanlığın istifadesi olur. Onda amel adeta ham madde, ahlâk amelin işlenmiş hâli. Yani benim namazımın belki topluma faydası olmayacak, orucumun bir faydası olmayacak ama namaz, oruç beni topluma faydalı hale getirecek, toplum bu şekilde istifade edecek. Ben müeddeb olacağım, güvenilir olacağım, emin bir kişi olacağım. İbadetler bende bunu sağlayacak. Dolayısıyla bu bende olgun bir ahlâk meydana getirecek, halk benim bu yönümden istifade edecek.” buyurdular.

Bu noktadan hareketle günümüze baktığımızda amellerin neticesinde güzel ahlâkın oluşmadığını görüyoruz. Güzel ahlâk denince aklımıza sadece insani ilişkiler gelmemelidir. Mü’minin asıl müeddeb olması gereken makam Hakk’ın makamıdır. Bizim kendimizce ürettiğimiz ahlâki kurallar Hak cephesinde kabul görmeyebilir. Mesela insanlarla çok güzel ilişkileri olan bir Müslümanın, faizli bir müessesede çalışması ve bunu zaruri bir rızık kapısı olarak görmesi ahlâki yapısının bozuk olduğunu gösterir. İbadetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan bir kişinin fikrî planda İslam’ın kabul etmediği bir ideolojiyi benimsemesi (ırkçılık, liberallik, sosyalistlik vs.) ahlâkî açıdan problemli olduğunu gösterir. Örneğin namaz sürekli teşvik ediliyor. Gündemde tutulmaya çalışılıyor. “Herkes erkekli bayanlı camilere koşsun…” deniyor. Fakat kadın-erkek münasebetleri, kadınların ve erkeklerin giyim tarzları her geçen gün ifrat derecede İslam’ın tesettürü öngördüğü şartların dışına çıkarılıyor. Namaz kılan bir Müslüman kızımız, namaz kılan bir Müslüman oğlumuz dışarıda çok rahat bir şekilde flört ede- biliyor ve bu artık aileler tarafından yadırganmıyor. Çocuklarımız için artık kız arkadaş veya erkek arkadaş kavramları normal bir şekilde kullanılabiliyor.

İşte Ramazan-ı Şerîf’i geride bıraktık. O mübarek günlerde gündüz oruç tutanların iftardan sonra ramazan etkinlikleri adına her türlü eğlence programlarına gitmeleri, sokaklarda kurulan iftar çadırlarından fakirlerin faydalanması gerekirken artık herkesin katılmaları; üstelik muhafazakar diye bilinen belediyeler ve bazı kuruluşların bu hadiseleri reklam aracı haline getirmeleri bu ameliyelerin içinin boşaltıldığının bir göstergesi değil midir? Oysa Ramazan, manen arınma ayıdır. Mü’minin kendini yenilemesi, geçmişini tefekkür edip geleceğini tanzim etmeye çalışması, geceleri Rabbi ile baş başa kalıp O’na yakınlaşmanın yollarını araması gerekmez mi?

Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün. Başta da belirtildiği gibi amel neticede güzel ahlâkı doğurmalıdır. Yapıldığında sadece bir açlık veya yorgunluk insanda kalıyorsa o amel bize “amelelikten” başka bir vasıf kazandırmaz. Bugünkü en büyük sorun ibadetlerin adetleştirilmesidir. Çevreden çekindiğimiz için, anne babamızdan gördüğümüz gibi, araştırmadan, televizyonların reyting malzemesi hocaların patronlarının anlayışına göre verdikleri fetvaların gölgesinde aldığımız bilgilerle amel ediyoruz. Bunun neticesi olarak da yapılan amelin bizde oluşturması gereken ahlâki erdemler olgunlaşmıyor. Cenabı Hakk’ın “Şüphesiz namaz fuhşiyattan ve kötülükten alıkoyar...” buyurması bir hakikati ortaya koyuyor. Demek ki hukukuna riayet edilerek kılınacak bir namaz mü’mini fahşadan ve kötülüklerden alıkoymalıdır. Namazını hiç geçirmeyen bir kişinin toplumda numune insan olması gerekir. Oysa namaz kıldıktan sonra dünya menfaati için “Bilge köyünde” katliam yapanların kıldıkları namaz, nasıl bir ameldir? Namaz insana huşu vermeli, huzur vermeli, kalb yumuşaklığı vermeli değil miydi?

Bu kadar örneklerden sonra anlamamız gereken şudur ki; ameller bizim rahatlıkla içini boşaltabileceğimiz adetlerimiz değildir. Ameller Rabbimiz’in (celle celaluhu) emridir. İbadetlerimizi yerine getirirken kulluğumuzun gereğini yerine getirmiş oluyoruz. Kulun, Rabbi’nin emirlerini yine O’nun emrettiği şekilde ifa etmesi gerekir ki Mürebbi-i Hakiki’de  onu murad ettiği şekilde terbiye etsin. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyorlar: “Beni Rabbim terbiye etti, O ne güzel terbiye etti.” Buradan da anlamamız gereken şudur ki Rabbimiz’in emrettiği şekilde kulluk, ancak O “en güzel terbiye edileni” taklit ederek, O’nun ısri manevisine ittiba ederek olur. Yoksa sürekli günümüz şartlarını bahane ederek sünnete muhalif bir şekilde yaşamak amellerin içini boşaltmanın tâ kendisidir. Bunun için amellerimizin salâha ulaşması gerekir ki, o ameller bizde gü-zel ahlâkı ikmâl etsin. Salih amel de ancak “salih”lerin amelidir. Kim, Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ve kamil varislerinin yolunu takip eder ve onların tavsiye ettiği amelleri tavsiye ettikleri şekliyle yapmaya azami gayret ederse bilsin ki o ameller onu güzel ahlâka taşıyacaktır. Çünkü günümüzün keşmekeşi içerisinde mü’minin sığınacağı en sağlam liman salihlerin meclisidir. Kulluğun anlaşılması ve yaşanması için büyüklerin sohbeti ve himmeti elzemdir. Bizim amellerimiz kuru ekmek mesabesindedir. O yüzden ahlâka dönük bir karşılığı olmuyor. Büyüklerin tarif ve talim buyurdukları ameller ekmeğin yanındaki çok lezzetli katıklar gibidir. Sürekli kuru ekmek yiyen bir insan nasıl zayıf, atıl olur hepimizin malumudur. Ancak sofrasında her türlü vitaminin bol olduğu bir yemeği yiyen insan nasıl güçlü, zeki ve atak olursa, işte Allah dostlarının yanında güzel amellerde bulunan bir mü’minin de ahlâkı o şekilde güzelleşir. Tüm insanlık onun güzel halinden istifade eder. Onların bol olduğu yerlerde terör olmaz. Onların yaşadığı bölgelerde cehalet olmaz. Her şey Cenabı Hakk’ın (celle celaluhu) emnü emanı altında olur. O beldelere emin beldeler denir. Çünkü içinde yaşayanlar emin insanlar olduğundan herkes emniyet içinde olur.

Yazımızı nihayete erdirirken bilmeliyiz ki, İslam bir hobi değildir. Herkes istediği tarafından, istediği gibi yaşayamaz. Din bir bütündür. İman amelsiz olmaz, amel de güzel ahlâkı doğurmuyorsa manasız olur. Mü’minler uydum kalabalığa mantığından vazgeçip tefekkür müessesesini biraz çalıştırırlarsa her şeyin yerli yerine oturması mümkün olabilir. Aksi halde, “İslam yayılıyor, gelişiyor” düşünceleri şişirilmiş bir balon gibi olabilir. Patladığında –Allah göstermesin- tüm insanlık zarar görebilir.

Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ - EYLÜL 2011 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort