Alemlerin Rabbi olan, Rahman ve Rahim olan, yarattıklarından insanı, insanlar içinden Peygamber Efendimiz’i seçen Mevlâmız’a hamdü senalar…
Tahir olan, Tayyib olan, Seyyid-ül Mürselin, İmam-ı Enbiya, Ahmed-Mahmud–Muhammed-Mustafa (sav) Efendimiz’e salât ve selâm ile…
“Ashabı kiram, Cenâbı Peygamber (sav) ile oturmaktalar. İçlerinden biri şöyle bir soru sorar:
-Ya Resûlullah! Ne zaman kâmil bir mümin olurum?
Dâî (Allah’a davetçi) olan, Mehdî (Hidayete erdirici, irşad edici) olan Hz. Peygamber cevap verirler:
-Allahu Teâlâ’yı sevdiğin zaman. Soran kişi daha ayrıntı ister:
-Allahu Teâlâ’yı ne zaman sevebilirim? Soru daha somut bir şekilde cevaplanır:
-Allah’ın Resûlü’nü sevdiğin zaman.
Sahabe, Rasûle-insana nasıl yönelme-katılma olacağını merak eder:
-Allah Resûlü’nü nasıl sevebilirim?
Hâce-i Kâinât, Fahr-i âlem, sevginin menbaı olan Hz. İnsan (sav) kendisinden nasıl istifade edileceğini açar:
-Allah’ın Resûlü’ne tâbî olursan, O’nun sünnetine göre amel edersen, O’nun sevgisine göre seversen, O’nun buğzuna göre buğzedersen …
İnsanlar iman cihetinden değişik dereceler alırlar. Onların bu dereceleri bana olan sevgileriyle ölçülür. Yine insanların kafir olanları da değişik durumdadır. Onların küfürleri de bana karşı buğzları ile belli olur.
Dikkat edin: Bana muhabbeti olmayanın imanı yoktur!
Dikkat edin: Bana muhabbeti olmayanın imanı yoktur!
Dikkat edin: Bana muhabbeti olmayanın imanı yoktur!”
Hakk’ın kullarını tuğyandan İslam’a; İslam olanları imanda kemâle davet eden Cenâbı Peygamber’e (sav) insan nasıl ve ne kadar teşekkür etmeli?
Hz. Ali (ra) Efendimiz’in “İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttılar.’’ ifadesinde nokta; tohum-sevgi anlamlarında kullanılan “habbe” kelimesi ile vurgulanmış. İlim bir habbe. Habbe; sevgi.
Habibullah (Allah’ın sevgilisi) ifadesini şimdi daha iyi anlamak mümkün.
Her ne var aşk imiş alemde
İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak
Diyen Fuzûlî o noktayı çoğaltıp-sulandırıp aslından uzaklaştıran dedikodu kültürüne en güzel cevabı vermiş.
“Dikkat edin: Bana muhabbeti olmayanın imanı yoktur!”
Şimdi bu sevgi irşadıyla imanı olgunlaştırılan, Hâce-i Kâinât’ın en seçkin talebesi Hz. Sıddık’tan (ra) birkaç kıssa paylaşmak istiyoruz:
Ali bin Ebû Talib (ra) rivayet eder. Resûlullah’tan (sav) işittim, buyurdular:
’’Semaya yükseldiğim gece (Miraç’ta) Rabbim Azze ve Celle Bana Ebû Bekir’in sesi ile hitap buyurdu. Benim gönlümden geçti ki bu ses Ebû Bekir’in sesidir. Hak Sübhânehû ve Teâlâ kalbimden geçeni bilip buyurdu:
“Ya Ahmed! Musa bin İmran ile konuşurken onun gönlünü gördüm ki kavmi içerisinden en çok Harun’u sever. Ona Harun’un sesi ile hitap ettim. Senin gönlünde gördüm ki Ebû Bekir’i çok seversin. Sana Ebû Bekir’in sesi ile hitap ettim.’’
Hz. Huzeyfe (ra) rivayet eder, Resûlullah (sav) Hazretleri buyurdular:
“Her kim rüyada Beni görmüştür muhakkak Beni görmüştür. Zira şeytan Benim suretimde görünemez. Her kim uykuda Ebû Bekir’i görür. Ebû Bekir’i görmüştür. Zira şeytan Ebû Bekir’in suretinde de görünemez.’’
Abdullah ibn Mesud (ra) rivayet eder:
Bedir Gazası Ramazan ayının 17. günü, cuma günü oldu. O gazada ben de bulundum. Benden aciz kimse yoktu (Çok kısa boylu ve zayıf bir sahabe). Fakat Ebû Cehil’in başını ben kestim ve sürüye sürüye Resûlullah’ın huzuruna getirdim. Hz.Ebû Bekir de Resûlullah’ın huzurundaydı. İki taraf birbirine girip çarpışma şiddetlendiğinde Hz. Ebû Bekir kendi oğlunu düşman safında görüp imanının gayreti ile “Ya Resûlullah! Bana izin ver. Kafirler ile muharebeye ben de gireyim. Onların kalplerine vurayım. Oğlumun başını kendi ellerimle keseyim.’’ dedi. Resûlullah (sav) ona izin vermedi. Yanında bulunmasını istedi ve şöyle buyurdu: “Ya Ebû Bekir! Harbe katılma. Benim yanımda gözüm ve kulağım gibi olduğunu bilmiyor musun?’’
Hz. Peygamber, sadık dostunu Hakk’ı gören gözüne, vahyi işiten kulağına benzeterek kendisinden saydı. Birçok kez kulağından ve gözünden dolayı dua ederek “Ey Benim Allah’ım! Beni kulağım ve gözüm ile faydalandır. Gözümü ve kulağımı Ben’den sonra da ümmetime miras bırak!’’ diye buyururlar.
Enes bin Malik (ra) ve Hz. Ali (ra) rivayet ederler. Resûlullah (sav) buyurdular ki: ’’Allahu Teâlâ’dan dünyaya veya ahirete ait bir isteği olan kimse gece kalkıp gusletse veya abdest alıp iki rekat namaz kılsa her rekatta bir Fatiha ve üç ihlası şerif okusa, selamdan sonra başını secdeye koyup ‘’Ya Rabbi! Benim isteğimi Ebû Bekir Sıddık hürmetine yerine getir.’’ diye dua etse Allahu Teâlâ Ebû Bekir Sıddık hürmetine o kişiye istediğini verir.
Son olarak menakıpnamelerde geçen bir rivayette Kainatın Efendisi (sav) imanın kaynağı olarak kendi yaratılışında aşkın yerini, dostu-yâri Hz. Sıddık (ra) ile yaşadığı sevgi paylaşımını şöyle ifade eder: “Allahu Teâlâ yerleri-gökleri, arşı-kürsü, levh ü kalemi, cennet ve cehennemi, insanları ve cinleri yaratmadan önce Benim ruhumu ve Ebû Bekir’in ruhunu güvercin suretinde yarattı. Ve bize ‘Aşk meydanında uçun! İleri uçup gideniniz Muhammed olsun, geride kalanınız Ebû Bekir olsun.’ buyurdu. Böylece ikimiz uçtuk. Ben Ebû Bekir’den şahadet parmak ile orta parmak arasındaki fark kadar ileri geçtim.”
Elhamdülillah ki bu aşk-sevgi paylaşımını Hz. Sıddık (ra) başta olmak üzere bütün ashabı kiram yaşamış ve tüm insanlığa örnek olmuşlar. Ebû Süfyan’ın “Vallahi ben çok kral-hükümdar gördüm fakat ashabının Muhammed’i sevdiği kadar sevilen hiç kimse görmedim.” ifadesi bu meyandadır.
İşte bu paylaşımı Efendimiz’den sonra O’nun varisleri, etraflarına toplanan insanlarla yaşamışlardır. Büyüğümüz Mevlânâ Hâce Hazretleri’nin; “Herkesin aklı imanı kadar, imanı anlayışı kadar, anlayışı marifeti, marifeti muhabbeti kadardır.” sözü sevgiyi, irşad anlayışlarının temeline koymalarının bir ifadesidir. Anlatılmaz yaşanır, denilen alan burası olsa gerek çünkü “Göz bir an görür, dil yüz yıl anlatır.” diyen Hz. Mevlânâ gibi, sevgi; göz ile, ses ile ya da söz ile ama temelde gönül ile, öz ile yaşanandır.
Cenâbı Mevlamız sevgi rızkımızı çoğaltsın. Habibi’nin aşkına bizi de katsın. Habibi’nin varisine gönlümüzü bağlasın. Gönül ehli bir kul olarak yaşayıp ölmeyi hepimize nasip eylesin.
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR