JoomlaLock.com All4Share.net

ASRIMIZDAKİ HER TÜRLÜ SIKINTININ KAYNAĞI İMAN ZAAFİYETİDİR

Sual: Efendim, günümüz Müslümanlarının geçmişe nazaran cesaretlerinin azaldığını görüyoruz.Sanki cesaretin kaybedilmesinin sebebi biraz da Müslümanların isteklerinin değişmesinde gizli.

İnsanın istediği şeyler değişince cesareti de kayboluyor.Mesela geçen zikirde söylediğiniz bir ilahide:

İbrahim’im nâr et yerim,

Mûsâ gibi Tur et yerim,
İsa gibi dâr et yerim,
Tek bulayım Mevlâm seni.


buyurdunuz. Hakk’ı isteyenler ciddi bedeller vermişler ve geçmiş büyüklerimiz de bu bedelleri verebileceklerini söylemişler şiirlerinde. Bir nimetin külfeti büyüklüğüyle ölçülür. Cenâbı Hakk’ı da istemenin ciddi bir bedeli olmalı herhalde…

Cevap: Evet, Hakk’ı istemenin bir bedeli olmalı. Cesaret olsun, metanet olsun, fazilet olsun, iffet olsun… bütün bunlar imanın, iman ağacının meyvesi? Eğer müminde iman ağacı kurumaya başlamışsa, ağaç artık meyve vermeyecektir. Veya verdiği meyveler kaliteli olmayaca
k, küçülecek, kurtlanacak, olmadan dökülecektir. Ağaca iyi bakım yapılması lazım. Misal su gerekiyorsa suyu muntazam verilmeli, dibinin ayrık otları temizlenmeli,  aşırı çoğalan belli dalları budanmalı… Ağaca bir şekilde ciddi bakım yapılmalı ki ağaçtan kaliteli meyveler alınsın. Bugün müminlerin iman ağacı hastalıklı. İmanda zafiyet başlamış. İmandaki zafiyet bu güzel sıfatların birçoğunu döküyor. Müminde cesaret kalmıyor, metanet kalmıyor, iffet duygusu kalmıyor. Bütün faziletleri bozuk para gibi harcamaya kalkıyor. Bir hilkat garibesine döndürüyor kendini. O güne kadar inandığı, güya ‘uğrunda ölümü bile göze alırım’ diye düşündüğü bütün değerleriyle bir gün geliyor bakıyorsun ki tezata düşüyor. Cesaret örneği gösteren müminleri ya terörle ya tedhişle suçlamaya başlıyor. O Müslümanların mücadelelerini, hizmetlerini aşırılık olarak telakki ediyor. Başka bir konuyu taassub olarak nitelendiriyor. Kendince her şeye bir kılıf bulmaya çalışıyor… Bu, iman zaafiyetinden kaynaklanıyor.
İmanı kavi olan Allah adına gözünü hiçbir budaktan sakınmıyor. Yapması gereken ne ise, eğer o da doğruysa, o işten Allah razıy
sa, Cenâbı Hak o işin yapılmasına müsaade etmişse pazarlığa girmeden o işi yapıyor…


Bir insanı düşünün iyi beslenemezse, yiyip içmezse formunu koruyamıyor. Yüzünün takati, gözünün feri gidiyor. Zekâ bile çalışmıyor. İç organlar birçok fonksiyo-nunu kaybediyor ve insan iyi beslenemezse yavaş yavaş ölüme doğru gidiyor. İman da böyle... Kişi imanını muhafaza etmezse;  salih amelle, Allah’ı zikirle, tefekkürle, takvanın gerektirdikleriyle desteklemezse imanı zayıflayacaktır. Ziyası, nuru gidecektir. Dolayısıyla da insanın aklı zayıflayacak akl-ı maad olmaktan çıkıp akl-ı maaş olacak. Kalbi şehvetle, vesvese ile dolacak. Beden âzâları artık Allah’a itaat etmeksizin isyana başlayacak. Eli harama uzanacak. Gözü harama bakacak. Dili yalan söyleyecek. Her bir âzâ ona tayin edilen istikametten çıkacak. Ehli küfür bunu bildiği için bir yandan müminlerin imanını zayıflatma adına birçok faaliyetler yapıyorlar. Bir yandan da müminleri amelden alıkoymak için, amellerini ifsad için boş durmayıp ibadetlerin ruhunu bozmaya uğraşıyorlar. Oruçla, namazla, Cuma ile, abdestle oynuyorlar… Bunların içlerini boşaltmaya çalışıyorlar. Gerçekten, bin beş yüz sene evveli bu kadar tehlikeli değildi. Allah Resûlü’nün yaşadığı dönem belki zahir baskı, zulüm ayyuka çıkmıştı ama mümin için böyle bir tehlike yoktu. Bugün bedensel/fiziksel hiçbir sıkıntımız yok. Her türlü rahatımız yerinde ama buna rağmen müminlerin kalp huzuru yok. Müminlerin Allah ile bir hoşluğu, yakınlığı yok. Gerçek mânâda bir Allah korkusu, Allah sevgisi yok. Hayatı-mızda bunların çok fazla bir etkisini görmü-yoruz. Neye daralmışsak onu hemen atıyoruz. Bunları müminler için söylüyorum, karşı cephe zaten malum, tamamen yoldan kaymış. Ama mümine bakıyorsun sıkıştığı noktada çaresizlik edebiyatına dönüp rahat-lıkla günaha yönelebiliyor, harama meyledebiliyor. Kendince de bir ölçü alıyor: “Filanca hoca şöyle dedi, böyle d
edi...” İşler o hale geliyor ki dün sövdüğü adamdan bugün fetva alıyor. O da biliyor gerçeği ama işine aksi gelince her şey değişiyor. İman zafiyeti çok büyük bir tehlike... Abdulhakim Arvasi Hazretleri (ksa) yıllar önce buna işaret etmiş, merhum Üstad da bunu sürekli söylüyordu. Buyuruyor ki: “Asrımızdaki her türlü sıkıntının kaynağı iman zaafiyetidir…” Demek ki mümin imanla ve amelle imtihan ediliyor. Biz adım adım Hak’tan, hakikatten uzaklaştıkça çile ve meşakkatler de adım adım bize yaklaşıyor. Geçmiş Peygamberler (asm) ve Onlar’a iman eden ümmetler bu sıkıntıları baldan tatlı görmüşler. Yunus (as) balığın karnını bir halvethane olarak görmüş, kırk gün çile çıkarmış orada. Hz. İsa (as) darağacını vuslat merdiveni kabul etmiş, adeta koşarak çıkmış. Hz. Yakub (as) derdini zevk edinmiş. Neredeyse bir ömür ağlamış ama her an sevginin, muhabbetin, aşkın, ülfetin, yakınlığını, sıcaklığını hissetmiş... Bugün o halde değiliz. Ufak bir zahmet karşısında tavrımız, tutumumuz değişebiliyor. Allah’a daha çok yönelmemiz gerekirken, Allah’ın ipine daha sıkı sarılmamız gerekirken biz maalesef aksini yapıyoruz. Bunun Allah’tan geldiğini dahi anlayamıyoruz. Bunlar bizi dünyanın kucağına atıyorlar. Allah mümini tarif eder-ken buyuruyor ki:


“Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: ‘Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz.’ derler.” (el-Bakara: 2/156)

Onun başına bir şey gelse, ona bir şey isabet etse, bir sıkıntıya uğrasa, bir derde dûçâr olsa o der ki, yani o müminde öyle bir anlayış oluşur ki (“…der ki…”den kasıt bu), “İnnâ lillah…” Biz Allah’a aidiz, Allah’tan gelmişiz. Bizim sahibimiz, bizi bizden iyi bilen O… Öyleyse bu gelen musibet, sıkıntı Allahu Teâlâ’nın bilgisi dâhilindedir. O’nun kudretindendir, O’nun lütfundandır. “… Ve innâ ileyhi râciûn…” Biz yine O’na döneceğiz. O’ndan geldik Onun’uz, yine O’na döneceğiz… Başımıza gelen şey O’ndan ise biz bunu hoş karşılayacağız. Mümin meseleye böyle bakmalı...


Bir önceki ayette ‘onlar’ı açıkça haber veriyor:


“Muhakkak biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve hâsılattan eksiklik ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!” (El-Bakara: 2/155)

Adeta Cenâbı Hak buyuruyor ki, size ne geliyorsa, gelen zarfın üstüne iyi bakın üstünde bizim adresimiz var. Kor-kutucu bir hadise olduğunda, nefsinize bir hastalık geldiğinde, ekininize-malı-nıza bir azalma, geçiminize bir daralma geldiğinde, şerefinize bir taarruz oldu-ğunda, iffetiniz, haysiyettiniz, nüfûzu-nuz zedelendiğinde zarfın üstünü iyi okuyun, buyuruyor Cenâbı Hak. “Ve beşşiri’s-Sâbirîn.” Sabredersen, “Biz Allah’tan geldik O’na dönücüleriz.” anlayışı sende yerleşirse sana bir müjde var buyuruyor Cenâbı Hak. Senin için güzel bir netice var. Ama istikamet değişirse, Allah’ı mahlûka şikâyet edersen ve Allah’ın sana lütfettiği şeyin neticesini mahlûkundan aramaya kalkarsan... Bu tabii ki tedbirsizlik anlamında değil. Tedbirin de neticesini takdire bağlamalı, o da Allah’ın bir emri olduğu için çaba sarf etmelisin. Hastalandın elbette ki doktora gitmelisin ama bilmelisin ki Allah şifa verirse doktor eliyle verir. Vermezse de Allah’tan. Doktor Şâfî (cc) değildir. Hukukî bir meselen olduğu zaman hukuka müracaat edersin ama Allah’ın Hak (cc) olduğunu bilirsin. Neticeyi Allah’ın Hakkaniyet’inden beklersin. Adalet O’nun sıfatıdır dersin. O adaleti ile tecelli ederse ne âlâ…

Bugün müminlerin imanın muhafazası için, imanın tekâmül etmesi için her an amele, ahlâka dört elle sarılıp gayret göstermeleri lazım.

Cenâbı Hak Kur’ân-ı Kerim’de öyle buyuruyor:


“Ve zulmedenlere meyletmeyin yoksa size ateş dokunur ve Allah’tan başka velîleriniz de yoktur; sonra kurtulamazsınız.” (El-Hud: 11/113)

Eğer siz zalimleri terk etmezseniz, nefsinize zulüm ederseniz, o zalimlere uyar-sanız ateş size zarar verir buyuruyor, Cenâbı Hak. Siz o zaman ateşe temessuk etmiş olursunuz. Kendinizi ateşten ve Allah’ın aza-bından koruyun. Ateş sadece cehennem değildir. Azabın her türlüsü ateştir. Hastalık da bir çeşit ateştir. Yokluk da bir çeşit ateştir. Haysiyetsizlik de bir çeşit ateştir… Hepsi azaptır, yakıcı şeylerdir. Bunlar insanın gönlünü yakar…

“…Zalimlere, zulme meylederseniz…” buyuruluyor. Zalim kim? Nefis. Zalim kim? Şeytan. Zalim kim? Kendini şeytana satmış, nefsine uymuş, nefsini ilah edinmiş insanlar…

Ama siz zalimlere değil de Allah’a meylederseniz, bir önceki ayette geçen (Festekim kema umirt…) “Emrolunduğunuz gibi dosdoğru olursanız… Bu doğru yol

Allah’ın yoludur, Kur’ân’ın gösterdiği yoldur. Bu yola tâbi olursanız, takib eden ayette (İnne’l-Hasenâti yüzhibne’s-Seyyiât.). “İyilikler, kötülükleri giderir.” buyuruyor Cenâbı Hak. O zaman Allahu Teâlâ sizin bütün yanlışlıklarınızdan geçer kusur ve küsûrlarınızı iyiliğe tebdil eder. Ufak tefek şeylerinizi görmez, es geçer. Müstakim olmaya gayret ederseniz, zulme, zalime meyletmezseniz, Hakk’ı zikredenlerden olursanız Cenâbı Hak beşeriyetinizin gereği bazı noksanlıklarınızı, kusurlarınızı görmezden gelir... Ne güzel bir ticaret öneriyor Cenâbı Hak. Bu bir ticaret... Öğretmenler de okulda öğrencileriyle bazen böyle pazarlık yapmı-yorlar mı? Misal, sen şu derse şu kadar çalışırsan, şu kitabı okursan ben de düşük notlarını düzeltip seni geçireceğim. Bunu niye yapıyorlar? Çocuğun menfaatine olsun diye. Onu kazanmak, onu kurtarmak için. Cenâbı Hak da bizimle, bizi kazanmak için pazarlık yapıyor. Şunları yapma, bunları yap, ben de hasbelbeşer, bilmeden yaptıklarını görmeyecek, onları örteceğim. Örtmek de değil değiştireceğim buyuruyor. Kötülüklerini iyiliklerle değiştireceğim…

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort