JoomlaLock.com All4Share.net

CEVABINDAN KAÇILAN SORU BEN KİMİM?

İnsanın kendini bilmesi  “Elinden tutarlar kapı kapı dolaştırırlar.” ifadesiyle açıklanan seyrinin içinde gizlidir. İnsanı heyecana düşüren, aklını başından alıp kendini kemirmesini sağlayan, derdini tavan yaptıran gerçek, kendini aramasıdır. Ben kimim sorusunu her yıkılışta, her düşüşte, her sarhoş edici, korkutucu yükselişte insan kendine sorar. Nedir bu olanlar? Olanlar ne, ben neyim? Ne arıyorum bu işin içinde?
Birgün bir adam önde topluluk da arkasında koşuyormuş. Bu macerayı izleyen iki kişi birbiriyle konuşurken demiş birisi: “Bak şu adama koskoca topluluğu arkasına takmış peşinden koşturuyor...” Gülmüş ötekisi kahkahayla ve demiş, “Ben o adamı tanıyorum. O topluluğu peşine takıp götürmüyor, o kalabalıktan kaçıyor. Kalabalık onu kovalıyor...”
Her hadise içinde kıvranan bizlere, acı acı hatırlatır o muazzam soruyu ben kimim ve bu hadise ne? Ne arıyorum bu olayların içinde? Hep sorgulamadı mı gençlerimiz, ihtiyarımız büyük oyunların içinde piyon olduklarını öğrendiklerinde. ‘Kullanmışlar bizleri’ demediler mi? Kardeşi kardeşe kırdırttılar. ‘Ben birinin oyununa gelmişim birader.’ demedik mi alan alacağını aldıktan, hedeflerine vardıktan sonra. Her sorgulama, işkencelerden sonra neyin belirtileri idi büyük yıkılışlarımız, büyük sorgulamalarımız, büyük hesaplaşmalarımız. Eskiden sosyalisttik, ulu ırkın savunucuları idik, adaleti zenginlerin kasalarına yazacaktık… Bütün bunlar benim neyimdi? Ben neydim? Asıl soruya bizleri getirdi hadiseler. Ne yaptık. Kaçtık. Şimdi de demokratlık oynuyoruz.
Aslını bilmeyen insanların tutumlarını sergiliyoruz. Köyden indim şehre. Bu değil bizi gülünç duruma düşüren. Göç her zaman oldu dünyamızda. Yeniden kurulmaya çalışılan şehirlerimizin harsı, kültürü yoktu. Özenilen şehirler, şehirde komplekse kapılan köylüler. Birilerine benzemeye çalışanlar, onların hakir bakışından kimyaları bozulup kendilerini bilmeyenlere benzemeye çalışanlar. Öyle bir şeyi kaçırmıştık ki her şey yabanda kalmamıza neden oluyordu. Biz niye birlikte yaşıyorduk ve şimdi nasıl yaşamalıydık. Hayatımızın sorularını bile sormamıza izin vermedi zaman. Öyle hızlı aktı ki toplum çivisi çıktı zihnimizin. Cevap vermeyi bırak, soruları bile soramadık ki. Bizlerin yerine çağın akışından aklı şaşanların elleri uzandı hep mahremiyetimize. Neyimiz varsa bizi biz yapan horlandı, engel göründü çağdaş yaşamda! Türkülerimiz radyolardan, giysilerimiz şehirlerden, mânâmız bilimden, kültürden itildi. Dinimiz mağaralara kovalandı.
Şu an herkeste bir ümit var. Nereden kaynaklanıyor. Boş ver bir zulüm dönemi kapanıyor deniyor. Ağaca su ilkbaharda yürürse kalıcı olur. Yoksa kışın birkaç gün süren güzel bir güneşte açan çiçeklerin geleceği parlak değildir.
Herkes asıl sorudan, hayatın bizleri eze eze, kıra kıra, lime ede ede kapısına kadar getirdiği gerçekle yine yüzleşmekten kaçıyor. Ben kimim?
Hayat insanı ezer. İnsan da bu ezmeye tecrübe der. Ne de olsa bir yerimiz, raconumuz var yani, namusumuz mesela.
Tecrübelerini değerlendiriş kanmışlığının içindekiler, plan değişikliğini nizam değişikliği sananlar, dava için ölmeden er sayılamayacağına inanıp şimdilerde insanlara ekmek ulaştırmakla gurur duyma seviyesine gelenler, davalarının hiç bilmedikleri güçler tarafından yönlendirildiğini görüp ‘batsın bu dünya’ deyip mafya ayağına yatanlar… Biliyorum bilinçlenen (!) bir süreçte olur böyle kırılmalar, ak dediğine kara demeler, bıkkınlıklar, bükemediğin elleri öpmeler.
Olabilir fakat sahte inananın sahte düşmanın elindekilere özlem duyması... Düşmanın elindekileri elde etmeye başladığında düzelmeler var demesi kızdırıyor insanı.
Hey demokrasiyi geliştiremeyen, sivil toplum gidişine yol bulamayan, padişahın oğlu kalmadığı zaman nizam elden gidecek diyenlerin torunları, sendikaları, burjuvaları… Ancak dayak yedikten sonra dayak yediği için öğrenmeye çalışanların akrabaları, bizi biz yapan değerlerde ihmalkârlık gösterip anlayamadığı oluşumların kompleksine düşenlerin çocukları… Gelin asıl soruyu sorun. Cevaplayın demiyoruz sadece asıl soruyu sorun. Biz kimiz?  Eski, modası geçmiş oyuncaklarınıza tu kaka diyerek rahatlama ya da bilinçlendiğinizi! Söylemenize izin yok. Yeni oyuncaklara tutunmayı ilerleme diye telkin etmeyin. Çünkü en büyük yalan insanın kendini kandırmasıdır. Kendini bilmemek insanı yüzeyleştirir.
Bizi şaşkına çeviren batı denen ucubeye bakarsak; kendini tanımlamaya tarihsel sürecindeki gelişmesiyle cevap veren bir topluluk görürüz. Batı bir cevap vermiştir hayat tecrübesiyle. Söyleyeyim sizlere tecrübe insanın ‘ne’liğine cevap veremez. Neyim diye sormasına kadar götürür insanı. Ancak kapıya götürebilen nesnelerle kapıdan içeri girilmez. Şahı Nakşibendî buyurmuş ya o zamanın âlimlerine: “İmanınızı kapıda bırakın içeri öyle girin.” diye.
Bizler cevap değil, daha soruyu sormaktan korkanlar yüzeysellik boğulmuşluğunda kompleksli yaratıklar ve soruya kibir ve gururuyla sarhoşluk içinde verilen edepsiz cevapların çocukları batılılar. Bir de bu aymaz ortamda bunların aralarında yer bulmaya çalışan inanan erler!
Gelin bu yalana son verelim. Gelin kendimiz-le derinlerde yüzleşelim. Yüzleşmeden gerçekleri savunanlar yarınların zalimleri olurlar.
Din insanın kim olduğuna Allah’ın verdiği cevaba denir. Şeriat ise bizim, toplum oluşumuzun gerekliliğine cevabıdır âlemleri çekip çevirenin. Ne olduğumuza verilen cevaptan korkmadan âlemlerin Rabbini dinlemek selamettir. Gelin cevaplarımızı yaratanımızdan alalım.
Bizi yalanlar bulamasın Ya Rab! Bizi yalancılar bulamasın Ya Rab! Bizleri Sen bul, Seni de bizlere buldurt Ey Erham-ur Rahimin.
Biz bizi ancak Seninle bulabiliriz. Kendimizi kandırmamıza izin verme. Bizi bize kaçamayacağımız bir şekilde duyur Ya Rab!
Yalanın özü âlemlerin Rabbinden işitilmeyen söz, Hazreti Cenabı Muhammed’e uğramayan arayıştır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort