JoomlaLock.com All4Share.net

DİL ve AFETLERİ GIYBET ETMEK - 5

Dil ve Afetleri 5

Dil ve Afetleri Gıybet Etmek - 5 - Şeb-i Vuslat

Sayı : 115 - Temmuz 2017

 

Dil ve Afetleri Gıybet Etmek - 5

 

Kalple Gıybet Etmenin Haram Oluşu

 

Bil ki, kötü söz haram olduğu gibi, kötü düşünce de haramdır. Başkasının kötülüklerini sayıp dökmek haram olduğu gibi, kendi kendine onun hakkında kötü düşünce içinde bulunman da caiz değildir. Burada kötü düşünce dediğim şey, başkasının kötü olduğunu düşünüp kesin olarak öyle hüküm vermektir. Böyle olmaksızın aklına gelen şeyler ve nefsin vesvese türü düşünceleri bağışlanmıştır. Burada yasaklanan, kalbin meylettiği, nefsin peşine düştüğü zandır.

Bu konuda Allah Teala (cc) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat 12)

 

Zannın Haram Olmasının Sebebi

 

Kalbin sırlarını ancak, bütün gizli hallere vâkıf olan Allah (cc) bilir. Dolayısıyla, başka bir yorumu olmayacak şekilde, açık bir biçimde kötülüğüne şahit olmadığın müddetçe bir başkası hakkında kötü diye hüküm vermen uygun değildir. Böyle bir şeyi gördüysen de bu, gördüklerinle sınırlı kalmalıdır. Şahit olmadığın, kendisinden işitmediğin bir hususta kalbinde oluşan zan ve tahminler şeytandandır. Onu yalanlamalısın. Çünkü şeytan fâsıkların (yalancı, günahkâr) en büyüğüdür. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Eğer fâsık biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat 6)

Şeytanı tasdik etmek caiz değildir. Eğer gördüğün şeyde kötülüğü yansıtan bir durum olur, fakat onun kötü olmaması da düşünülebilirse, o kötülüğü tasdik etmek caiz değildir. Çünkü fâsık kişinin her ne kadar doğru söyleme ihtimali varsa da, onun haberini hemen doğru kabul etmen caiz değildir. Hatta birinin ağzı koklansa ve içki kokusu bulunsa ona hemen içki içenlere uygulanan ceza uygulanmaz. Böyle bir durumda önce şöyle düşünülür: “Belki ağzına içki almış ama içmemiş, tükürmüştür ya da ona zorla içirilmiştir.” Bütün bu ihtimaller olabildiğine göre, kalben kötülüğünü tasdik etmek ve müslümana su-i zan beslemek caiz değildir. Bu konuda Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah, müslümanın kanını, malını ve ona kötü zan beslenilmesini haram kılmıştır.”

Bir malın, birine ait olduğunu söylemek için ne şartlar gerekli ise, bir kimseye kötü diye hükmetmek için de aynı şartlar gereklidir. Bu şartlar ya onu bizzat görmesi ya da gören âdil birinin şahitlik etmesidir. Böyle olmadan kalbine, birinin kötü olduğuna dair vesveseler geliyorsa bunları uzaklaştırman icap eder. Nefsine, kötülediğin insanın bütün halinin sana kapalı olduğunu, gördüğün şeyin iyiye de kötüye de yorumlama ihtimali olduğunu anlatmalısın.

 

Su-i zan Nasıl Anlaşılır?

 

Soru: İçte bir sürü şüphe mevcut ve nefis de sürekli kalbe kötü düşünceleri atıp dururken kalbe yerleşen kötü zan nasıl bilinir?

 

Cevap: Kötü düşüncenin kalbe yerleştiğinin alameti, kalbin önceki halinin değişmesidir. Bundan sonra o kişiden nefret etmeye başlar, sıkılır, onun durumuyla ilgilenmez, onunla beraber olmaktan kaçar, karşılaştığında ikram etmez, üzüntüsüne ortak olmaz. Bunlar kalpte karşı tarafa ait kötü düşüncenin oluştuğunu gösterir. Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminde üç şey bulunabilir. Bunlardan kurtulma yolları vardır. Biri hakkında kötü düşünceden kurtulmanın yolu onu araştırmamaktır.”

Yani, kalbe gelen kötü düşüncenin peşine düşüp araştırmamalı; kalbi ve azalarıyla ona göre tavır almamalıdır. Gelen düşünceyi gerçek kabul ederse, kalbiyle o kişiden nefret eder ve rahatsız olur. Bu düşünce fiillerine etki eder; bundan sonra karşı tarafa içindeki düşünceye göre davranır.

Şeytan bazen insanın kalbine, en küçük bir hile ile kötü düşünceleri yerleştirir ve ona şu şekilde vesvese verir: “Senin falan hakkındaki düşüncen doğrudur. Sen bu sonuca tahminle değil, keskin zeka, güzel anlayış ve aklınla ulaştın. Mümin, Allah’ın (cc) nuruyla bakar. O kimse, senin düşündüğün gibidir.” Halbuki bu kimse meseleye nurla değil, şeytanın aldatması ve zulmetiyle bakmıştır.

Adaletli bir kimse sana birinin kötü durumunu haber verdiğinde, onu tasdik etsen mazur sayılırsın. Çünkü sen haber vereni yalanlasan bu sefer ona karşı suç işlemiş, hakkında kötü düşünmüş olursun. Bu da ona karşı bir suizandır. Bu durumda biri hakkında hüsn-ü zan beslerken, diğeri hakkında suizanda bulunman uygun değildir. Fakat yine de, haber verenle karşı taraf arasında bir düşmanlık, inatlaşma ve haset olup olmadığını araştırmalısın. Yoksa suçlama altında kalabilirsin. Aynı şekilde babanın evlâdı lehine yaptığı şahitlik ve düşmanın şahitliği, töhmet endişesiyle reddedilmiştir. Böyle bir durumda haber veren eğer adaletli biriyse onu ne yalanla ne de tasdik et. Kendi kendine, “Bu durum benim tarafımdan zaten bilinmiyordu, Allah’ın örttüğü halde gizliydi. Olduğu gibi kalsın. Bence açığa kavuşturulan bir şey yok!” deyip geçmelisin.

Bazıları da görünüşte adildir. Bahsedilen kişiyle arasında bir hasetleşme yoktur, ancak o adil görünümlü kişinin insanlara sataşmak, onların kötülüğünü anlatmak gibi bir alışkanlığı vardır. Bu adam, hakikatte adil değildir. Gıybet eden kimse büyük günah işlediği için fasıktır. Gıybet onun alışkanlık haline getirdiği bir huyu olmuşsa, onun şahitliği reddedilir. Ne yazık ki zamanımızda gıybet, insanlar arasında çok yapıldığı için çokları buna hassasiyet göstermez ve yapılan gıybetten dolayı bir üzüntü duymaz.

Kalbine bir müslümana karşı kötü düşünceler gelirse hemen onunla ilgilen ve ona hayır dua et. Bu davranışın şeytanı öfkelendirir ve kötü düşünceyi senden defeder. Duayla meşgul olduğun ve onunla ilgilendiğin için kötü şeyler akla getirmez.

 

Yanlışını Gördüğün Bir Kardeşine Yapman Gerekenler

 

Müslüman kardeşinin zahiren bir yanlışını gördüğün zaman, ona gizlice, tenha bir yerde nasihat et. Şeytana kanıp da onun arkasından kusurlarını sayıp dökerek gıybetini yapma. Kusur işleyen bir kardeşine nasihat ederken, sakın onun bu halinden haberdar olmandan dolayı sevinme; aksine ona üzülerek nasihat et, yoksa o seni gözünde büyütür, sen ise onu gözünde küçültmüş olursun. Vaazınla ona karşı böbürlenirsin. Bu bir hatadır. Kusur işleyen din kardeşini uyarırken, kendin yanlışı yaptığında nasıl üzüntü duyarsan, aynı şekilde üzüntü duyarak onu günahtan kurtarma gayesi taşımalısın. Senin nasihatine ihtiyaç kalmadan o yanlışı terk etmesine daha fazla sevinmelisin. Böyle yaparsan hem nasihat etmek hem mümin kardeşinin derdine üzülmek ve hem de ona dini konusunda yardım etmek sevabını birlikte alırsın.

 

Tecessüs

 

Kötü düşüncenin meydana getirdiği sonuçlardan biri de tecessüstür; yani kusur araştırmaktır. Kalp, suizanla yetinmeyip karşıdaki insanın gizli halini araştırmak ister ve bununla meşgul olur. Bu da suizan gibi haramdır. Bu konuda Yüce Allah (cc) şöyle buyurur: “Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve biriniz diğerini çekiştirmesin).” (Hucurat 12)

Gıybet, su-i zan ve tecessüs aynı ayette birlikte yasaklanmıştır. Tecessüs, insanları Allah’ın (cc) gizlediği şekilde bırakmayıp, onların durumlarından haberdar olmak ve üzerindeki örtüyü kaldırıp gizli halini açığa çıkarmaktır. Halbuki onların durumu kendisine kapalı kalıp haberi olmasaydı bu, onun kalbi ve dini için daha iyi olurdu.

 

Gıybete İzin Verilen Durumlar

 

Dinimize göre güzel bir hedefe ulaşmak, ancak gıybetle mümkün olup başka bir yol yoksa o kişinin gıyabında yanlışını anlatmakta sakınca yoktur. Bu durum gıybetin günahını ortadan kaldırır. Bunlar da altı başlıkta toplanır:

 

1. Zalimin zulmünden şikayetçi olmak: Bir kimse, kendisi zulme uğramadığı halde, hakimin zulüm yaptığını, hıyanet ettiğini ve rüşvet aldığını söylese, gıybet etmiş olur. Eğer hakim tarafından zulme uğramışsa onun zulmünü sultana şikayet edebilir. Çünkü hakkını ancak bu yöntemle alabilir. Bu konuda Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Hak sahibi için söz hakkı vardır.”

Bir hadisi şerifte de şöyle buyurmuştur: “Zenginin borcunu ödemeyi geciktirmesi zulümdür.”

Diğer bir hadisi şerifte ise: “Zenginin borcunu ödemeyi geciktirmesi, ona dil uzatmayı (bunun sınırı, haddi aşmadan, sövmeden, hakaret etmeden ‘sen zalimsin’ demektir) ve cezalandırmayı (bu da, kadı tarafından onun ödemesi için zorlanmasıdır) helal kılar.” buyrulmuştur.

 

2. Kötü halin düzelmesi için yardım istemek: Konuya örnek olacak şu olay rivayet edilmiştir: Bir gün Hz. Ömer (ra), Hz. Osman’ın (ra) (Hz. Talha olduğunu söyleyenler de vardır) yanından geçerken selam verdi. Hz. Osman (ra) selamını almadı. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra), aralarını bulsun diye gidip durumu Hz. Ebu Bekir’e (ra) anlattı. Bu gıybetten sayılmaz.

Yine, Ebu Cendel’in Şam’da içki içtiği haberi Hz. Ömer’e (ra) gelince ona şu ayetleri yazıp göndermiştir: “Hâ, Mîm. Bu kitabın indirilmesi, mutlak galip ve (her şeyi) hakkıyla bilen günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.” (Mü’min 1-3)

Bunun üzerine Ebu Cendel tevbe etti. Hz. Ömer (ra), bu haberi kendisine ulaştıranı gıybetçi saymamıştır. Çünkü o kişinin mak- sadı, Hz. Ömer’in (ra), o adamın yaptığı işi çirkin görüp ona kurtulması için yardımcı olmasıdır. Haberi getiren kimse, içkiyi içen adama ancak Hz. Ömer’in (ra) nasihatinin fayda vereceğini düşünmüştü. Böyle bir durumda gıybetin mubah olması güzel niyete bağlıdır. Böyle olmazsa haram olur.

 

3. Fetva istemek: Bir kimse müftüden fetva alırken, içinde bulunduğu durumu olduğu gibi anlatabilir. Mesela, senin müftüye gelerek, “Babam veya eşim veya kardeşim bana zulmetti. Bundan nasıl kurtulurum?” diye sorman gibi. Ancak böyle durumlarda en güzel soru tarzı: “Bir adama babası, eşi veya kardeşi zulmetse bundan nasıl kurtulur?” şeklinde olmalıdır. Fakat ilk soru şeklinde olduğu gibi olayı, isim ve sıfat vererek açıkça anlatmak da caizdir.

Hz. Hind b. Utbe, Allah Rasulü’ne (sav) gelerek, “Kocam Ebu Süfyan çok cimridir. Bana ve çocuğuma yetecek kadar nafaka vermiyor. Ondan habersiz malından alabilir miyim?” diye sorduğunda, Rasulullah (sav): “Normal olarak, sana ve çocuğuna yetecek kadar al!” buyurmuştur. Burada Hz. Hind’in maksadı fetva sormak olduğu için, kocasının cimri olup kendisine ve çocuğuna bakmadığını söylediği halde, Allah Rasulü (sav) onu engellememiştir.

Rabbim izin verirse gelecek ay devam edeceğiz inşaallah. Allah’a (cc) emanet olun.

 

Kaynakça:
Dil Belâsı, Hüccetü’l İslam İmam Gazali, Semerkand Yayınları, 2011.

 

Yazar: Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort