JoomlaLock.com All4Share.net

EMİN SARAÇ HOCAEFENDİ

Hocaefendi’nin hayatıyla ilgili araştırma yaparken dikkatimizi çeken ifadelerden başında onun kadim ulema ile günümüz Müslümanları arasında bir köprü vazifesi gördüğünü anlatan cümleler olmuştur. Onlar Osmanlı’nın son devir ulemalarından Mustafa Sabri Efendi, Zahidü’l Kevserî, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Hüsrev Aydınlar Hocaefendileri görmüş, onlara talebelik yapmış ve her biri kendi sahalarında derya deniz olan bu ulu zevattan yudum yudum ilim şerbeti içme şerefine nail olmuştur. Bu yüzden geçmiş ulema ve sulehanın güzel hallerinden, onların ilmi derinliklerinden, taliblilerine bildiklerini aktarma gayretlerinden ve bu dini mübine olan hizmetlerinden hemen her fırsatta uzun uzun bahseder, günümüzde yerlerinin doldurulamayacağından esefle söz eder ve onların yeni nesil tarafından muhakkak tanınması gerektiğini ifade eder kendileri.

Tokat ilinin Erbaa ilçesine bağlı Tanoba köyünde dünyaya gelen Hocaefendi’nin aileleri hem zahir hem de batın ilimlerini öğrenmek için gayretli ve bu gayretin gerekliliklerini yerine getiren hizmet ehli kimselerdendir. Babası Hafız Mustafa Efendi, dedeleri de Nakşibendî tarikatı meşayıhından ve bölgenin sayılı ulemasından Üzeyir Efendi imiş. Yani kendisinin ilk medresesi aile yuvası olmuş. Babaları kendisi ile beraber diğer üç erkek kardeşini -tek parti döneminin bütün zorbalık ve dayatmalarına rağmen- geceleri teheccüde kaldırıp ders okutmak suretiyle hafız olarak yetiştirmiş. Hayatının bu devresini anlatırken babasının talebe yetiştirme gayretinden bahsetmeden geçmez ve bu yüzden defaatlerle sorgulanıp hapse atılmasına rağmen davasından vazgeçmediğini muhakkak belirterek “Ya Rabbi! Evlatlarımızı din-i Mübin-i İslam’dan ayırma.” diye dua edişini hatırlatır.

Cenâbı Hakk’ın kendisine lütfetmiş olduğu hıfzın bereketiyle daha genç yaşında hizmetin tadını almış ve Niksar ve Merzifon kazalarında 1941-42 ve 43 yıllarının Ramazan ayında üç yıl mukabele okumuş. Daha sonra da tahsilini ilerletmek için İstanbul’a gitmiştir. Önce Fatih Camii imamlarından Ömer Efendi’de biraz okumuş, daha sonra 1950 yılına kadar Üçbaş Medresesi’ne devam etmiş, buradaki öğreniminin ardından Ali Haydar Efendi’nin; “Bu iş burada tamamlanmaz.” nev’inden teşvikleriyle Mısır’a gitmek nasib olmuş.

Zaten bu seyahat onun hayatında da –o yıllarda Mısır’a giden her talebe gibi- yepyeni güzelliklere vesile olmuştur. Yukarıda bahsi geçen büyük insanlarla münasebetleri burada gelişmiştir. “Âlimlerin meclislerinde bulunmak ibadettir.” fehvasınca buradaki sohbet halakalarında bulunarak hem Mısır ulemasından hem de memleketimizin -ittihatçı zihniyetin kıymetlerini bilmeyerek hatta sürgün kararları alarak yurtlarından ettiği- kıymetlerinden istifade etmiştir.

Önce Ezher’in lise bölümünde daha sonra da Şeriat Fakültesi’nde okumuştur. Daha sonra yine aynı dalda, vukufiyetini artırmak için bugünkü tabirle yüksek lisans yaparken Abdunnasır’ın zulmüyle 1958 yılında öğrenimini yarıda bırakıp İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır.

İstanbul’a döndükten İstanbul İmam-Hatib memleketinde 3 yıl hocalık yaptıktan bilahare askere gitmiş ama Cenâbı Hakk’ın yardımı ile orada da talebeleri eksik olmamış, hatta bazı subaylarla bile ders yapma imkânı bulmuştur.

Askerlik dönüşü o zamanki Diyanet Reisi Tayyar Bey’in hususi ricası üzerine Haseki Eğitim Merkezi’nde bir müddet hocalık yapmış fakat uzun zamandır devam edegelen Fatih Camii’ndeki derslerine de bu süre zarfında bile ara vermemiştir. Hayatının en zevkli anlarını burada ders verirken geçirdiğini ifade eden Emin Saraç Hocaefendi geçmişte kendisinin yetiştiği usulle talebelerini yetiştirmeye gayret etmektedir. “Allah Teâlâ yaptığımız bu dersleri kabul buyursun ve bizi bu derslerden ayırmasın. Cenâbı Hak'tan niyazım odur ki memleketin ilim erbabı kimseleri ders okumayı ve okutmayı kendilerine zevk-i manevi ile hedef kabul etsinler. Zira kazancın yolu buradan geçer. Çünkü insan öldüğü zaman amel defteri kapanır amma üç kişi müstesna; bunlardan birisi de ilm-i nâfi neşretmiş kimseler. Ve ilmin neşredildiği noktalar da İslam tarihi boyunca, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in zaman-ı saâdetinden itibaren camilerdir.” ifadeleriyle ilim öğrenme ve öğretme anlayışını özetleyen Hocaefendi’ye kendi hocaları Gümülcineli Mustafa Asım Efendi’nin manzum nasihatleriyle yazımıza son vermek istiyoruz:

Gönül! gel talib-i dîdar-ı cemal-i seyyid-i ebrar olalım
Reh-i pâk-i Ahmed-i Muhtara kurban olalım
Tenvir eyleyelim dil-i muzlim-i biçaremizi
İnkilab ve fesat âlemindir bâkî-i nâm olalım
Sûret u zîbâyı cihana aldanmayarak
Mekteb-i ilmi ledünden nûşi ab-ı zülâl olalım
Terk idelim du cihanı taliplerine
Bizler tâlib-i dîdâr-ı cemal-i Yar olalım
Gidelim kûy-i mahbûbi Hûdaya essalat diyerek
Gubâr-ı pâyine yüzler sürerek dil-şad olalım
Yek zerre-i hâki kadem Hazreti akdesine
Sad hezâr canlar feda ederek zevk ile seyrab olalım

Rabbimiz’den bu ilim aşkı ve hizmet şerefiyle bizi ziynetlendirmesi niyazında bulunurken, Emin Saraç Hocaefendi’ye de hayırlı ve uzun ömürler diliyoruz. Cenâbı Hak amellerini makbul, sa’ylerini meşkûr eylesin. Âmin…

Bu ayki yazımızı hazırlarken   tanobam.com,cevaplar.org,  rihledergisi.com.tr, altinoluk.com, ismetefendi.org, inkisaf.net adlı internet adreslerinden istifade etmiş bulunmaktayız. Kendilerine teşekkürü borç biliriz. Allah emeği geçenlerden razı olsun.
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « AHMED DAVUDOĞLU ALİ YAKUB CENKÇİLER »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort