JoomlaLock.com All4Share.net

HAK-BATIL MÜCADELESİNDE SÜNNETULLAH (MÜCADELE KANUNU)

1- Hakk’ın Lugat Anlamı:

İbn Manzûr’un (711/1311) Lisânu’l-Arab’ında1:  “Hakk, bâtıl’ın zıddıdır. (Hakka’l-emru): Bir iş doğru ve sabit oldu.” denilmiştir.

Ezherî de “Bunun anlamı, vacip ve gerekli oldu.” der. Âyette de “sabit oldu” mânasına gelmektedir: “(Azap) söz(ü) üzerlerine hak olanlar dediler ki...” (Kasas/63).

Şu âyette  de “hak” kelimesi “vacip ve sabit oldu, bir şeye müstahak oldu (hak kazandı, hak etti)” anlamına gelir. “Ama kâfirlere azap sözü hak oldu.” (Zümer/71).

Şu âyette de “Hiyânetleri sebebiyle günahı hak ettiler” anlamınadır: “Eğer onların bir günah işledikleri anlaşılırsa...” (Mâide/107).

Bu kelime Mu’cemu’l-Vasît’te2 (Hakka’l-emru): Yani sabit, doğru ve kusursuz oldu. (Tehekkaka’l-emru): Yani kusursuz ve sahîh oldu, meydana geldi, gerçekleşti. (hakkaka’l-emru): Tasdik etti, gerçekleştirdi, isbât etti, sağlamlaştırdı.” şeklinde incelenir.

Anlaşılıyor ki, “el-hakk” kelimesi, lugatta sübût, vücûb ve sıhhat mânalarına geliyor. Öyle ise hak: sabit, vacip ve gerekli, doğru ve kusursuz olandır.

2-Bâtıl’ın Lugat Anlamı:

Bu kelime, Lisânu’l-Arab’da3: “Zayi olan, zarar eden ve hükümsüz kalan bir şey bâtıldır. Bâtıl, hakkın zıddıdır. Çoğulu (ebâtîl) dir.” şeklinde incelenirken, Muc’emul Vasît’te4 (betale’ş-şey’u): Bozuldu, hükmü düştü/hükümsüz kaldı, (ebtele’ş-şey’e): Hükümsüz bıraktı, ibtal etti, bozdu.” şeklinde incelenmiştir.
El-Müfredât’ta ise bu kelime şu tarzda ele alınmıştır: “Bâtıl, hakkın zıddıdır. İyi bir araştırıcıya göre, sübûtu, doğruluk ve gerçekliği (aslı astarı) olmayan demektir.”5 “Bu, böyledir. Çünkü Allâh Hak’tır. O’ndan başka yalvardıkları ise bâtıldır” (Hacc/62).

3-Terim Olarak Hak ve Bâtıl:

Fıkıh âlimleri “hakk” kelimesinin lugat mânasıyla yetinerek terim mânasına ehemmiyet vermemişlerdir. Onu, fıkıh bahislerinde; “Hak, şerîatın hükmü ile sâbit ve vacip olan bir şeydir; başka şeyle sabit olan ise, doğru olmadığı gibi, şer’an doğru ve değişmez olana lazım gelen, ona lazım gelmez.” şeklinde kullanmışlardır.

4- Tedâfu’un Anlamı:

Bu kelime, Lisânu’l-Arab’ta6 (eddef’u): Kuvvetle geri çevirmek, itmek; (dafea anhu): Ondan uzaklaştırsın. Zaten biz de “Allâh senden kötü şeyleri def etsin” diyoruz. (tedafeal-kavmu): Müdaafalaştılar, taraf tuttular; (el-müdafeatu): Himâye etmek, savmak; (el-indifâu): İşe koyuldu.” şeklinde ele alınırken, Mu’cemu’l-Vasît’ta7 ise: “Bir şeyi kuvvetle uzaklaştırıp ortadan kaldırınca (defeaş-şey’e)  denilir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Eğer Allâh, insanların bir kısmıyla diğerlerini savmasaydı, dünya bozulurdu.” (Bakara/251) buyrulmuştur. (defeal-kavle): Sözü delille reddetti, çürüttü; (defea fulânun ilâ kezâ): Mecbur kıldı, birini bir şeye mecbur etti; (dâfeahu): Himâye etti, yardımcı oldu, savundu; (dâfea anhu): Rekabet etti. “O, kavmin rakipsiz lideridir” denilir. (el-kavmu tedâfea): Mücadele ettiler, kakıştılar, taraf tuttular” şeklinde ele alınmıştır.

5- Hak ile Bâtıl Arasındaki Mücâdeleden Maksat:

İncelememizde “hak” ile “yapılması vacip, doğru ve sâbit; itikat, söz ve eylem olarak da sürekliliği şerîatın hükmü ile kaim olan şey”i, “bâtıl” ile de, “hakkın zıddını, yani gerçekliği, geçerliliği ve sürekliliği olmayan, doğrulukla vasıflanmayan, yapılmaması gereken, hatta kökten kazıyıp yok edilmesi şerîatın hükmüyle gerekli kılınan şey”i kasdediyoruz. Buna göre  “hak”, Allâh’ın bütün emirlerini, “bâtıl” ise, bütün yasaklarını kapsar..
“Hak ile bâtıl arasındaki mücadele”den kastımız da, birinin diğerini bertaraf etmesi, gerektiğinde kuvvet kullanmak suretiyle yok etmesidir.

6- Hak ve Bâtıl Savunucuları Arasındaki Mücâdele:

Hak ile bâtıl arasındaki mücâdele, gerçekte taraftarları, yani mü’minlerle onların dışında kalanlar arasındaki mücâdeledir. Çünkü taraftarlar hak ile bâtılın ilkelerini tatbik etmekte ve o ilkeleri hayatın her alanında ortaya koymak ve ikame etmek hususunda gayret sarfetmektedirler. Böylece iki grup, yani hakkı savunanlarla bâtıldan yana olanlar arasında bir mücadele, çatışma ve rekabet baş göstermektedir.

7- Hak ve Bâtıl Arasındaki Mücâdelenin Lüzumu:

Hak ve bâtılın, yani taraftarlarının mücâdelesi, gerekli ve kaçınılmazdır. Çünkü, birbirinin zıddıdırlar. Zıtlar ise bir arada bulunamazlar. Sonra, birinin hüküm sürmesi, diğerinin mücadelesini yok etme ve ortadan kaldırma gayretini gerektirir. Hiç olmasa güçsüz bırakma ve yaşantısında kendisine yapacağı tesir ve müdâhaleden men etme konumunda olmasını gerektirir. Bu takdirde hak ve bâtılın birbirine üstün gelmeden barış içinde yaşaması düşünülemez. Ne var ki, her iki tarafın da zayıf kalması, hak ve bâtılın kural ve ilkelerini bilmeme ve etkinlik za’fiyeti gibi sebeplerden dolayı barışık kalmaları tasavvur olunabilir.

8- Bâtılın Despotik Gücü Vardır:

“Tedafu” kelimesinin lügatta “kuvvetle yok etmek” mânasına geldiğini söyledik. Öyle ise, hakkı savunanlarla bâtıldan yana olanların mücadelesi de, biri diğerini kuvvet kullanarak yerinden sürgün etmek ve galebe çalmak şeklinde bir gayrettir. Bâtıl yanlıları, bâtılları üzere bulunmakla kalmazlar, hakka ve hak savunucularına üstün gelmeye, hakkı yok etmeye, savaşarak ve kuvvet kullanarak, mal dağıtarak, bağışlar yaparak insanları ondan alıkoymaya ve arzularını gerçekleştirmek için, gerek  duydukları her bir güçle gayret sarfederler.
Bâtılın ve onun gücünün durumu budur. Bu güç, onu zorba kılar, hakkı ve hak ehlini, velevki güç kullanarak olsun, yok etmeye iter. Allâh Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “İnkâr edenler, Allâh yolundan (insanları) menetmek için mallarını harcarlar ve harcayacaklar da. Sonra bu kendilerine  yürek acısı olacak, nihâyet yenilecekler.” (Enfâl/36). “Onlar yapabilseler sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler’’ (Bakara/217). Kâfirlerin mü’minlerle savaşmaları, tâğûtun yolunda bâtıllarına yardım için savaşmaları demektir. “Mü’minler  Allâh yolunda, kâfirler ise tâğût (şeytan) yolunda savaşırlar” (Nisâ/76).

9- Hakkın Koruyucu Gücü Olmalıdır:

Dediğimiz gibi, bâtılın kendini ve taraftarlarını zorba kılan gücü olunca hakkın da, bâtılın ve yandaşlarının zorbalığından koruyacak, hakka ve hak ehline gâlibiyet imkânı verecek gücünün olması lazımdır. Bu sebeple Allâh (cc), bâtıl ehlini korkutmak ve onları ehl-i hak ile uğraşmaktan vaz geçirmek için kuvvet hazırlamayı ehl-i hakka emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allâh’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allâh’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allâh yolunda ne harcarsanız tam olarak size ödenir, hiç haksızlığa uğratılmazsınız” (Enfâl/60).
Allâh (cc), hak ehline, bâtıla üstün gelerek Allâh’ın dîni yücelip kâfirler zelîl ve perişan olsunlar diye, kendi yolunda mal, can ve bütün imkânlarla cihad yapmayı emretmiştir. Bütün çeşitleriyle cihad -ki savaşmak ta bir cihaddır- hakkında âyetler çoktur. İşte onlardan bir kaçı:
“Gerek hafif, gerek ağır olarak (hangi halde bulunursanız bulunun) hep birlikte savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır” (Tevbe/41).
“Gerçi hoşunuza gitmez ama, size savaş yazıldı (farz kılındı). Bazan hoşunuza gitmeyen bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve hoşunuza giden bir şey kötü olabilir. Allâh bilir siz bilemezsiniz” (Bakara/216).
“Fitne kalmayıncaya ve dîn tamamen Allâh’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer vaz geçerlerse muhakkak ki Allâh ne yaptıklarını görmektedir” (Enfâl/39).

10- Hak ve Bâtıl Mücadelesinde Sünnetullâh:

Sünnetullâh, hak ve bâtıl mücadelesinde hakkın ve hak ehlinin gâlibiyetini; bâtılın ve bâtıl ehlinin yok edilmesi ve kovulmasını hükme bağlamıştır. “Bâtılı mahveder, hakkı sözleriyle yerleştirir.” (Şûrâ/24).
Zemahşerî8 (538/1143), bu âyetin tefsîrinde: “Bâtılı yok etmek, kelimeleriyle, yani, vahyi veya hükmü ile hakkı isbat etmek Allâh’ın âdetlerindendir” demektedir. “Hayır, biz hakkı bâtılın üstüne atarızda o onun beynini parçalar, derhal, (bâtılın) canı çıkar.” (Enbiyâ/18).
Fahri Râzî de Tefsîri’nde9: “Bâtılı hükümsüz bırakıp, hakkı yerleştirmek, Allâh’ın âdetindendir” der.
Allâh (cc), şöyle buyurmaktadır: “Onlar (iplerini, değneklerini) atınca Mûsa: Sizin getirdiğiniz şey büyüdür, dedi, Allâh, onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allâh bozguncuların işini düzeltmez!” (Yûnus/81).
Bu âyetin tefsîrinde “bu fesat ortamı ve âsayış, hak ve bâtılın çekişmesinde sünnetullâha dayalı genel bir kaidedir. Buna Firavun sihirbazlarının sihri de girer. Çünkü sihir, fesat ve bâtıldır. Yani, bozguncuların yaptıklarını Allâh faydalı kılmaz”10  denilmektedir.
Zemahşerî de bu âyetin tefsîrinde şöyle demektedir: “Sâbit ve devamlı kılmaz, fakat ona helâk ve ölümü musallat eder.”11  Âlûsî ise: “Amelin islah olmamasından maksat, ilahî destekle takviye edilmemesi ve gerçekleştirilmemesidir. Yani, Allâh (cc) müfsidin amelini gerçekleştirmez ve devamlı kılmaz. Aksine, yok eder veya destekleyip takviye etmez. Bâtıllığını ortaya koyar, onu yok ve hükümsüz sayar.”12  Sünnetullâh, müminlere yardım hususunda ebediyen geri durmaz. Çünkü bu, Allâh’ın haberiyle sâbittir. Allâh söz söyleyenlerin en doğrusudur. Buna işaret eden Kur’ânî delilleri hatırla.

11- Müminlere Yardım Etmede Sünnetullâh ve Bunun Delilleri:

A- Allâh (cc), şöyle buyruyor: “Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı, sonra ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulamazlardı. Allâh’ın, öteden beri süregelen kanunudur bu: (Allâh, peygamberlerini ve inananları üstün getirmeyi takdîr buyurmuştur). Allâh’ın kanununa bir değişme bulamazsınız” (Fetih/22-23).
Kurtubî13 (671/1273), “Allâh’ın öteden beri süregelen kanunudur bu.” âyeti hakkında, “Yani Allâh’ın yolu ve geçmiş düşmanlarına karşı dostlarına yardım etmektedir13” der. İbn Kesîr (774/1373) de: “Bu, Allâh’ın mahlukatı hakkındaki genel Rabbânî kural ve âdetidir. Küfür ve îman nerede  karşılaşmış ise, Allâh, küfre karşı îmana yardım etmiştir. Nitekim Bedir Savaşı’nda da aynen böyle yapmıştır.”14  demektedir.

B- Allâh (cc) şöyle buyruyor: “Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihâyet onlara yardımımız yetişti. Allâh’ın kelimelerini (yardım va’dini) değiştirebilecek kimse yoktur...” (En’âm/34). “Allâh’ın kelimelerini değiştirecek kimse yoktur”. Yani, dünya ve âhirette mü’min kullarına takdir ettiği yardım va’dinde değişiklik yapabilecek kimse yoktur. Nitekim Allâh (cc) şöyle buyurmaktadır: “Gönderilen peygamber kullarımıza şu sözümüz geçmişti: Mutlaka kendilerine yardım edilecektir”15 (Saffât/171-173).

C- Allâh (cc) şöyle buyruyor: “Gönderilen peygamber kullarımıza şu sözümüz geçmişti: Mutlaka kendilerine yardım edilecektir ve gâlip gelecek  olanlar mutlaka bizim ordumuzdur!” (Saffât/171-173).
Zemahşerî (538/1143), bu âyetin tefsîrinde şöyle demektedir. “(Kelime), Allâh’ın şu âyetteki sözüdür: “Mutlaka kendilerine yardım edilecektir ve gâlip gelecek olanlar, mutlaka bizim ordumuzdur.” Âyette mü’minlerin, dünyadaki mücadele ve savaşlarında düşmanlarına gâlip ve âhirette onlara üstün geleceklerine dair ilâhî va’d anlatılmaktadır.”16

1-Lisânu’l-Arab, c.11, s.332 vd.
2-Mu’cemu’l-Vasît, c.1, s.187.
3-Lisânu’l-Arab, c.13, s. 59.
4-Mu’cemu’l-Vasît, c.1, s. 60.
5-Râğıb el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 50.
6-Lisânu’l-Arab, c. 9, s. 441 vd.
7-Mu’cemu’l-Vasît, c.1, s. 288.
8-Zemahşerî, age., c. 4, s. 222.
9-Tefsîr-i Râzî, c. 27, s.168.
10-Tefsîr-i Menâr, c.11, s. 468.
11-Tefsîr-i Zemahşerî, c. 2, s. 263-264.
12-Âlûsî, age., c.11, s.167.
13-Tefsîr-i Kurtubî, c.16, s. 280.
14-İbn Kesîr, age., c.4, s.196.
15-age., c. 2, s.130.
16-Tefsîr-i Zemâhşeri, c. 4, s. 67
.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 HAZİRAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort