JoomlaLock.com All4Share.net

HAZRETİ ŞAHI NAKŞİBEND MUHAMMED BAHAUDDİN el-BUHARÎ el-ÜVEYSÎ

Hazreti Şahı Nakşibend

Hazreti Şahı Nakşibend Muhammed Bahauddin el-Buharî el-Üveysî - Abdülkadir Visâlî

Sayı : 133 - Ocak 2019

 

Hazreti Şahı Nakşibend Muhammed Bahauddin el-Buharî el-Üveysî

 

Hicrî 1440/Miladî 2019 yılının elinizdeki bu Ocak sayısında; Nakşî yolunun isim babası, yolumuzun büyüklerinden es-Seyyid eş-Şeyh Mevlânâ Muhammed el-Buharî el-Üveysî (ksa) hazretlerinin tarihçe-i hayatı hakkındaki mâlumâtı toparlamaya çalışacağız. Cenabı Hak muvaffakiyetler ihsan eylesin.

Şahı Nakşibend efendimizin “Silsile-i Âliyye”deki fertleri şu şekildedir:

Şeyhinâ ve melâzinâ ve kıdvetinâ ve imâminâ ve imâm’i-tarîkatizi’l-feydi’l-cârî ve’n-nûri’s-sârî, eş-şeyh behâi’l-hakkı ve’l-hakîkative’d-dîn Hazret-i eş-şeyh Muhammedini’l-Üveysiyyi’l-Buharî, el-ma’rûfi bi-Şâhı Nakşibend (ks)

Şeyhimiz, tâliblerini kayıran, örnek edin-diğimiz, imamımız, tarikatın imâmı, câri feyz ve sâri nurun sahibi, ârif, hak ve hakîkatleri süsleyen, Hz. Şeyh Muhammed Buhârî, Üveysî bilinen ismi isle Şahı Nakşibend. (Allah sırlarını yüceltsin)

Belki sadece yukarıdaki ifadeleri anlayabilsek, bu birkaç cümle bile o büyük velîyi tanımak için bize yeter ama yine de Hazreti Şahı Nakşibend efendimizin, Kâdir olan Allah azze ve celle tarafından takdir edilen hayatını şu minval üzere aktarmaya gayret edelim:

Hazreti Şahı Nakşibend’in doğumundan tam bir asır evvel, Cengiz Han, Buhara’yı kuşattı; işgal edip yaktı, yıktı ve tarumar etti. Bundan sonra Buhara, Moğollarla Harezmliler ve İlhanlılar arasında birçok defa el değiştirerek siyasi açıdan tam bir keşmekeş içinde kaldı. Bahauddîn Buharî’nin doğduğu zaman Buhara, İran Moğolları ile müttefikleri Çağatay hanedanının elindeydi. 

Bu kadar yıkım ve kıtale rağmen Hakk’ın dinini ve Rasul’ün sünnetini ihyâ gayretinde ve yaşama azminde olan insanlar da çok şükür, o topraklarda bulunmaya devam etti. Dîn-i Mübîn-i İslam ve müntesipleri, bütün yok edilme çabalarına rağmen hak ve hakîkat Allah Teala’nın muhafazası ile korunmuş, nesilden nesile aktarılmak suretiyle mübarek büyüklerimize kadar ulaşmıştır.

Şahı Nakşibend Muhammed bin Muhammed Buharî Hazretleri hicrî 718 Muharremi’nde (1318 Nisan) bugün Özbekistan sınırları içerisinde bulunan ve Buhara’ya 1 fersah (yaklaşık 6 km) mesafede bulunan Kasr-ı Hinduvân’da doğdu. Nesebi, baba tarafından Rasulullah Efendimiz’e (as), anne tarafından ise Hazreti Ebu Bekir Sıddîk efendimize ulaşır.

Nakşibend Hazretleri’nin doğu-mundan önce Baba Semmâsî Hazretleri Kasr-ı Hinduvân’a çok gelip gider ve sohbetlerinde: “Yakında bu Kasr-ı Hinduvân, Kasr-ı Ârifân olacak!” buyururlarmış. (Salâhaddîn b Mübârek el-Buharî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 36)

Şahı Nakşibend Hazretleri’nin dede-sinden nakledildiğine göre o şöyle anlatır:

Oğlum Bahâuddin’in doğumu üzerinden birkaç gün geçmişti ki Hâce Baba Semmasî hazretleri müridleri ile beraber Kasr-ı Hinduvân’a geldi. Ben ona çok muhabbet duyardım. Aklıma torunumu alıp ona götürmek geldi. Çocuğu alıp büyük bir tadarrû (yakarış) ve hürmet ile kendilerine takdim ettim. Baba Semmasî hazretleri; “Bu benim evladım… Onu manevi evlatlığa kabul ettim.” buyurdu ve sözlerine devamla “Daha önce buralara her gelişimizde size, güzel bir koku geldiğini söylüyordum. Bu çocuğun doğumuyla koku daha da arttı. İşte bu çocuk, o kokuyu getiren bir Hak eridir. Onun, alemin kendisine uyacağı bir rehber ve insanları irşad edecek bir mürşid olmasını umuyorum.” dedi ve yanında bulunan halifesi Seyyid Emir Külâl’e; “Onu sana havale ettim. Allah Teala’dan sana ulaştırmış olduğum terbiyeyi, sen de en güzel şekilde oğlum Bahauddin’e ulaştır.” diye emir buyurdu.

Şahı Nakşibend hazretleri o günlere dair şöyle buyurmuşlardır: “Allah Teala’nın bana en büyük lütuflarından biri, daha çocukluk günlerimde Baba Semmâsî hazretlerinin mübarek nazarlarıyla müşerref olmam ve onun beni manevi evlatlığa kabul buyurmalarıdır.”

Şahı Nakşibend hazretleri, maneviyat yoluna girmeden önce bir süre dini ilimleri tahsil için Semerkand’a gitti. On sekiz yaşında Semerkand’daki tahsilini tamamlayarak memleketine döndü ve evlendi. Evlenmesinden bir süre sonra ilk şeyhi Baba Semmâsî vefat etti. Kendisi yine şöyle anlatır: “Semmâsî hazretleri vefat ettikten sonra da dedem, nerede gönül ehli bir derviş olduğunu duysa, hemen beni ona götürür ve benim hakkımda güzel nazarlarını esirgememeleri için adeta yalvarırcasına ricada bulunurdu. Onlar da bana iltifat buyururlardı.” Bu arada Kasr-ı Hinduvân’a gelen Emir Külâl, Bahauddin’e şeyhinin vasiyetini hatırlatarak, onun manevi eğitimiyle meşgul olmaya başladı.

Hakkında yazılan eserlerden Enîsu’t-Tâlibîn’in verdiği bilgilere göre Hâkim Tirmizî’nin eserlerini okumuş ve fikri olgunluğa o eserler sayesinde ermiştir. Hatta yirmi iki yıldan beri onun tarikinde olduğunu söylediği kaydedilmektedir. Bu ifadeler, onun tasavvufun amelî ve ahlakî tarafından başka, fikrî tarafıyla da ilgili bulunduğunun delilidir.

Şahı Nakşibend hazretleri gençli-ğinde sık sık Buhara’daki büyüklerin mübarek kabirlerini ziyaret ederdi. Yine böyle bir gece Mezâr-ı Mezdâhin’e gitti. Kıbleye dönük olarak otururken kendilerinde birden gaybet (maddî âlemden kalben alâkayı kesip kendinden geçmek) hâli vaki oldu. Bu halde iken mânevî bir meclis gördü; büyük bir tahtın üzerine yüzü peçeli bir zatın oturmuş olduğunu, etrafında da pek çok kişinin bulunduğunu müşâhede etti. O topluluk içinde Baba Semmâsî Hazretleri’ni görünce bunların vefat eden Hak dostları olduğunu anladı. O Hak dostlarından biri Nakşibend Hazretleri’nin yanına gelip, tahtta oturan zatın Abdulhâlık Gucdüvânî hazretleri, yanındakilerin de halifeleri olduğunu söyledi ve tek tek isimlerini saydı. Sıra Semmâsî Hazretleri’ne gelince:

-Sen onu hayattayken görmüştün. Senin şeyhindir ve sana, Ali Râmîtenî Hazretleri’ne ait bir külâh (bir emanet) vermişti, dedi. Sonra o topluluk:

-İyi dinle! Hâce Abdulhâlık Hazretleri sana seyr u sulûkte zarurî olan şeyleri telkin edecek, dediler.

Hâce Abdulhâlık Hazretleri yüzünden peçeyi kaldırdı ve tasavvufî terbiyenin başlangıcı, ortası ve sonu hakkında bilgiler verdi. Bu şekilde Gucdüvânî Hazretleri’nin ruhaniyetinden feyz ve bilgi aldığı için Nakşibend Hazretleri’ne üveysî denmekte ve onun gerçek mürşidi olarak kendisinden bir asır evvel yaşayan Abdulhâlık Gucdüvânî Hazretleri kabul edilmektedir.

Daha sonra Hazret, üzerine basa basa şunları söyledi:

“Bütün hâllerde ayağı şeriat ve istikâmet caddesine koyarak yürümek, ilâhî emir ve nehiylere uymak lâzımdır. Amelde azîmeti tercih etmek ve Sünnet-i Seniyye’ye tabi olmak icap eder. Ruhsat ve bid’atlerden ziyadesiyle uzak durup, devamlı hadisi şerifleri rehber edinmek ve her zaman Peygamber Efendimiz ve ashabına ait haber ve nakilleri araştırıp öğrenmeye gayret etmek gerekir.”

Hazreti Şahı Nakşibend, uzun yıllar Emir Külâl hazretlerinin hizmetinde bulunmakla müşerref oldu. Emir Külâl Hazretleri, Nakşibend hazretlerine zikir telkin etti ve kelime-i tevhide (nefy ü isbât zikrine) hâfî (gizli) olarak devam etmesini söyledi. Nakşibend hazretleri, gaybet hâlindeyken Gucdüvânî hazretleri’nden aldığı emir üzere gizli olarak zikreder, cehrî zikir yapmazdı. Bununla birlikte, cehrî zikir ve semaya da karşı çıkmaz, bu hususta: “Biz bu işle iştigal etmiyoruz, ama ona karşı da çıkmıyoruz!” buyu-rurlardı.

Şahı Nakşibend hazretleri, üsta-dının her emrini derhâl ve büyük bir titizlikle yerine getirir, Cenabı Hakk’ın bütün mahlukatına ihlâsla hizmet etmeyi canına minnet bilirdi.

Nihayetinde Nakşibend Hazretleri’nin manen yüksek bir mertebeye ulaştığını ve onda daha fazla yükselme kabiliyeti olduğunu gören Emir Külâl Hazretleri bir gün:

“Oğlum Bahauddin! Muhterem üstadımın sizin hakkınızdaki tavsiyesini tam olarak yerine getirdim. Sadrımda ne varsa size ilkâ ettim. Artık ruhaniyet kuşunuz beşeriyet yumurtasından çıktı. Himmet kuşunuz yükseklerde uçmaktadır. Size izin veri-yorum, her kimden rûhânî bir koku alırsanız onunla alâkadar olunuz ve himmetiniz îcâbı ondan istifâde etmeyi ihmâl etmeyiniz!”

Devam edecek..

 

Bu yazımızı hazırlarken;

Muhammed b. Abdullah Hânî Hazretleri’nin; “Behcetü’s-Seniyye (Nakşibendi Adabı)” adlı eserinden,
Semerkand’ın Tasavvuf Klasikleri içerisinde neşredilen “Şahı Nakşibend” adlı kitaptan,
Aslen, Şeyh Safiyyüddin namıyla bilinen MevlânâAli b. Hüseyin Hazretleri’ne ait ve Nakşibendiler nezdinde pek kıymetli bir eser olan “Reşâhat”ın; N. Fazıl Kısakürek tarafından “Can Damlaları” ismiyle Türkçe’ye uyarlaması yapılan eserinden,
Ayrıca, “islamveihsan.com” ve “ismailaga.org.tr” adreslerinin ilgili maddelerinden istifade edilmiştir.
Rabbimiz emeği geçenlerden ebediyyen razı olsun.

 

Yazar: Abdülkadir Visâlî

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort