JoomlaLock.com All4Share.net

HIRS VE UZUN EMEL

 Hırs ve Uzun Emel

Hırs ve Uzun Emel - Şeb-i Vuslat

Sayı : 122 - Şubat 2018

 

Hırs ve Uzun Emel

 

Ebu Derda (ra) şöyle demiştir: “Ey insanlar, nedir başınıza gelenler? Görüyorum ki, bir şey bilenleriniz (âlimleriniz) bir bir gidiyor. Bir şey bilmeyen cahilleriniz ise, bir şey öğrenmek istemiyor. Âlimlerin gidişi ile ilim kalkmadan bir şeyler öğrenmeye çalışınız. Size ne oluyor ki: Allahu Teala’nın size kefil olduğu şeye hırsla sarılıyorsunuz. Sizi vekil eylediği şeyi de unutuyorsunuz. Ben, sizin kötü huylularınızı baytarın hasta atları ayırt etmesinden daha iyi ayırt ederim. Onlar, zekâtlarını ancak vacip olduğu zaman vermeye bakarlar. Namaz vaktini geçirerek kılarlar. Kur’an’ı isteksiz dinlerler. Hürleri köle gibi çalıştırırlar.”

Hırs iki türlüdür: Kötü olan hırs, kötü olmayan hırs. Ancak hırsın her türlüsünü terk, en iyisidir. Kötü olan hırs, Allah’ın emrini yerine getirmekten alıkoyar. Böbürlenmek için mal toplamaya sevk eder. Kötü olmayan hırs ise, Allah’ın emrettiği şeylerden birini dahi, mal toplamak ve böbürlenmek için terk ettirmeyen hırstır. Böylesine bir hırs kötü değildir. Çünkü Rasulullah’ın (sav) bazı ashabı da mal toplardı. Fakat Rasulullah (sav) malı lüzumsuz gösterip bıraktırmazdı. Ancak, terkinin daha iyi olduğunu görürse bunu açıktan anlatırdı. Nitekim bu konuda Ebu Derda’nın (ra) beyan ettiğine göre, hırsa dalınıp Allah’ın emri bırakılırsa, o kötüdür. Bu manada şöyle buyurdu: “Allah’ın size kefil olduğu (rızık) şeye hırsla sarılıyorsunuz.” Yani, rızık talebi için hırs gösteriyorsunuz. Devam etti: “Sizi vekil ettiği şeyi de unutuyorsunuz.” Yani; sizi görevlendirdiği taat işlerini yapmıyorsunuz. Devamla şöyle buyurdu: “Hür işçileri köle gibi çalıştırıyorsunuz.” Yani; çalıştırmak için tuttuğunuz hür işçileri fazla yoruyorsunuz. Zamanında bırakmıyorsunuz. Onları birer köle gibi çalıştırıyorsunuz.

Mus’ab b. Sa’d anlatıyor: Hafsa, bir gün babası Hz. Ömer’e şöyle dedi: “Allahu Teala sana çok hayır ihsan eyledi, rızkını da bol verdi. Durum böyle olunca, güzel yemekler yesen; güzel elbiseler giysen ne olur?” Hz. Ömer (ra): “Senin bu sözüne, yine seni hakem yapacağım!” dedi. Rasulullah’ın (sav) durumunu anlattı. Rasulullah (sav) ile kendisinin durumunu da anlattı. Bu anlattıklarıyla onu ağlattı. Daha sonra şöyle dedi: “Benim iki arkadaşım vardı. Bir yola girmişlerdi. Eğer onların girdikleri yolun dışında bir başka yola girersem, yolum onlarınkinden başka bir yol olur. Allah adına yemin ederim ki, onların zor yollarına devamda sabredeceğim. Belki onların rahmet deryalarına bu sayede yetişirim.”

Mesruk (ra) şöyle anlatıyor: Hz. Aişe’ye sordum: “Anacığım! Rasulullah eve geldikten sonra en çok ne söylerdi?” Şöyle anlattı: “Rasulullah’ın eve geldikten sonra, en çok şöyle dediğini duyardım: Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun içini toprak doldurur. Allah tevbe edenin tevbesini kabul buyurur. Allahu Teala bu malı onunla namaz kılınsın ve zekât verilsin diye verdi.”

Katâde, Enes b. Mâlik’ten (ra) naklen Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu anlattı: “İnsanoğlunda iki şey hariç her şey ihtiyarlar. Onlar da hırs ve uzun emelidir.”

Hz. Ali (ra) şöyle dediği anlatılır: “Sizin için en fazla iki şeyden korkuyorum: Uzun emel ve boş arzulara kapılmak. Uzun emel ahireti unutturur. Hevai (boş) arzulara uymak ise, Hak’tan alıkoyar. 

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Üç şeyin, üç kimseye geleceğini haber veriyorum. Üç kimse şunlardır: Dünyaya kapanan, dünyaya hırsla sarılan ve dünya malını, kendisi harcamayan, başkalarının da harcamasına üzülendir. Üç şey de şunlardır: Sonunda zenginlik olmayan bir fakirlik. Boş zamanı bulunmayan çalışma. Hiç ferahlık taşımayan kederdir.”

Ebu Derda (ra) Humuslular’ın yanına gitti. Onlara şöyle dedi: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız ki, içinde oturamayacağınız evler yaparsınız. Kavuşmanıza imkân olmayan ümitler beslersiniz ve yiyemeyeceğiniz kadar mal toplarsınız. Sizden önce gelenlerden bazıları, çok sağlam binalar yaptılar. Çok mal topladılar. Çok uzun emellere kapıldılar. Ancak, bir sabah gördüler ki, evleri kabirler haline gelmiş, bütün ümitleri bir aldanıştan ibaret olmuş, topladıkları mallar ise, sırtlarına birer yük olmuş.

Hz. Ali (ra), bir gün Hz. Ömer’e (ra) şöyle dedi: “Eğer arkadaşın (Rasulullah) gibi yaşamak istersen, elbiseni kendin yama, ayakkabını kendin tamir et, emelini kıs. Tam doymayacak kadar ye.”

Ebu Zer (ra) şöyle anlattı: “Hataların kaynağı üçtür. Bunlar: Haset, hırs ve kibirdir. Hırs, Âdem’den kaldı. Kendisine şöyle dendi: ‘Cennettekilerin hepsi mubahtır. Yalnız şu ağaç müstesna, o, sana yasaktır.’ Hırs onu sürükledi, o ağaçtan da yedi ve cennetten çıkardı. Kibrin aslı ise, iblisten geldi. Allah, Âdem’e secde et, dedi. Secde etmedi. Büyüklük tasladı, lanete uğradı. Hasedin aslı ise, Âdem’in oğlu Kabil’e dayanır. O kardeşi Habil’i öldürdü, kâfir oldu. Yeri de ebedî cehennem oldu.”

Anlatılır ki: Âdem (as), oğlu Şit’e (as) beş tavsiyede bulundu: Ayrıca bu beş şeyi çocuklarına, kendisinden sonra tavsiye etmesini de emretti. Tavsiyeleri şunlardır:

Çocuklarına söyle; dünyaya dayanmasınlar. Ben baki cennete dayandım. Allah benden razı olmadı ve oradan çıkardı.

Onlara söyle; kadınlarınızın arzusuna göre iş yapmayınız. Ben, kadınımın emrine göre hareket ettim, pişman oldum.

Onlara söyle; işledikleri her işin sonunu gözetsinler. Eğer ben işin sonunu gözetseydim, başıma gelenler gelmezdi.

Onlara söyle; bir işte kalbiniz daralırsa, o işten vazgeçiniz. Ben o ağaçtan yedim. Kalbim sıkıldı, ama dönemedim. Pişman oldum.

Onlara söyle; bütün işlerde müşavere ediniz. Eğer ben, durumu meleklerle müşavere etseydim, bana isabet eden, etmezdi.

Mücâhid, Abdullah b. Ömer’in (ra) şöyle dediğini anlattı: Rasulullah (sav) bana şöyle buyurdu: “Dünyada bir garipmişsin ya da geçip giden bir yolcuymuşsun gibi ol. Nefsini ölülerden say!” ve Mücâhid, Abdullah b. Ömer’in (ra) şöyle dediğini anlattı: “Sabaha çıktığı zaman nefsine akşamın sözünü etme. Akşamı ettiğin zaman da, nefsine sabahın sözünü etme. Ölmeden evvel hayatından bir şeyler al. Sağlığından, hastalığın için bir şeyler ayır. Çünkü ismin yarın nasıl anılacak, bilemezsin.”

Bir kimse, uzun emeli bırakırsa Allahu Teala ona dört ikramda bulunur:

Taatında ona kuvvet verir. Bir kul yakında öleceğini bilirse, karşısına çıkacak güçlükleri önemsemez. Taata çaba harcar. Amelini çoğaltır.

Dertlerini azaltır. Bir kimse, yakında öleceğini bilirse, önüne gelen zorluklara önem vermez.

Aza razı kılar. Bir kimse, yakında öleceğini bilirse, çok şey istemez. Bütün gayretini ahirete yöneltir.

Kalbini nurlandırır.

Anlatıldığına göre, kalp dört şeyle nurlanır:

Midenin açlığı,
İyi arkadaş,
Geçmiş günahları düşünmek,
Uzun emeli terk etmek.

Bir kimsenin emeli uzun olursa, Allahu Teala (cc) onu dört şeyle cezalandırır:

Taata karşı tembellik verir.
Dünya dertlerini çoğaltır.
Dünya malı toplamaya karşı hırslı kılar.
Kalbini karartır.

Anlatıldığına göre kalp dört şeyden kararır:
Dolu mide,
Kötü arkadaş,
Geçmiş günahları unutmak,
Uzun emelli olmak.

Bir Müslümana yaraşan uzun emeli terk etmektir. Çünkü ne zaman öleceğini bilemez. Hangi nefes ömrünün sonudur, onu da bilemez. Nitekim bir ayeti kerimede Allahu Teala (cc) şöyle buyurdu: “Hiçbir nefis, hangi yerde öleceğini bilemez.” (Lokman 34) Bazı müfessirler bu ayeti şöyle tefsir ettiler: “Bir nefis, hangi adımda öleceğini bilemez.” Bir başka ayette ise şöyle buyuruldu: “Habibim, sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer 30) Bir başka ayette ise şöyle buyuruldu: “Ecelleri geldiği zaman, ne bir saat geri bırakılırlar, ne ileri bir saate alınırlar.” (Araf 34) Bir Müslümana yakışan, ölümü çokça anmaktır.

İman sahibi için şu altı şeyden ayrı kalmak zordur:

Sonunu (ahiretini), kendisine anlatacak bir ilim.

Allah’a kulluk işinde, kendisine yardım edecek, Allah’a isyandan alıkoyacak iyi bir arkadaş.

Düşmanını bilmek ve ondan korunmak.

Allah’ın ayetlerinden, gecenin ve gündüzün değişmesinden ibret alacak bir göz.

Halktan kimsenin hakkını yememek, ta ki kıyamet günü, kendisine hasım olan çıkmasın.

Ölüm gelmeden evvel, ölüme hazırlık. Böyle yapacak olursa, kıyamet günü rüsvay olmaz.

Muhammed b. Fazl, Hasan Basri’nin şöyle dediğini anlattı: Bir gün, Rasulullah (sav) ashabına şöyle buyurdu: “Hepiniz cennete girmek istersiniz değil mi?” Bunu dinleyen ashab şöyle dedi: “Allah varlığımızı Sana feda kılsın, ya Rasulallah. Doğru söyledin!” Rasulullah (sav) şöyle devam etti: “O halde, emellerinizi azaltınız. Tam manası ile Allah’tan utanınız.” Ashab şöyle dedi: “Hepimiz Allah’tan (hayâ ederiz) utanırız, ya Rasulallah!” Şu cevabı aldılar: “Hayâ, bu sizin anladığınız manada değildir. Asıl hayâ; kalbi ve oradaki çürümeyi düşünmenizdir. İçinizi ve dışınızı kötü düşünceden korumaktır. Bir kimse, ahiretin iyiliğini ister, dünya süsünü bırakır. İşte, asıl Allah’tan tam manası ile utanmak budur. Böyle yapmakla, Allah’ın velayeti (dostluğu) bulunur.”

Bir gün Rasulullah (sav) şu ayeti okudu: “Sizi, çokluk helak etti. Hatta bu yüzden kabirlere gittiniz.” Sonra şöyle buyurdu: “Âdemoğlu, malım malım, der durur, malından sana kalan ne? Ancak, yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin, sadaka verip bekâya ulaştırdığın kalır.”

Hasan Basri (ra) şöyle anlattı: Tevrat’ta şu beş cümle yazılı idi: Zenginlik, kanaattadır. Selâmet, uzlettedir. Hürriyet, şehveti bırakmaktadır. Muhabbet, rağbeti bırakmaktadır. Uzun günlere (ahirete) bir şeyler hazırlamak, kısa günlerde sabır iledir.

Urve b. Zübeyr’in anlattığına göre, Rasulullah (sav), Hz. Aişe’ye (ra) şöyle buyurdu: “Bana kavuşmak istiyorsan, dünya malından sana bir yolcuya yeteni yetsin. Zenginlerin meclislerine gitmekten sakın. Yenisini giyeceğin zaman, çıkardığın elbise yamalı olsun.”

Rasulullah (sav) şu duayı yapmıştır: “Allah’ım, beni sevene iffet ver. Yeteri kadar rızık ihsan eyle. Bana buğzedenin malını ve çocuğunu çoğalt.”

Hz. Hasan (ra), Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu anlattı: “Dünyaya rağbet etmek; kederi ve üzüntüyü artırır. Dünya malına tok davranmak, kalbi ve bedeni dinlendirir. Sizin için, fakirlikten korkmuyorum, sizin için asıl korktuğum zenginliktir. Çünkü sizden öncekilere açıldığı gibi, dünya size de açılır. Siz de ona yumulursunuz, birbirinize haset eder çekişirsiniz. İşte o zaman, dünya sizden önceki ümmetleri helak ettiği gibi sizi de helak eder.”

Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Bu ümmetten öncekilere iyi gelen, zahidlik ve yakın hâlidir. Bu ümmetten son gelenlerin helaki ise, cimrilikten ve olmayacak ümitler peşinde koşmaktan olur.”

Rabbim (cc) anımızı muhafaza edebilmeyi cümlemize nasip eylesin,

Allah yar, kalpler beraber olsun inşaallah.

 

KAYNAKÇA:
Tenbihü’l-Gafilin ve Bostanü’l-Arifin. Ebu Leys Semerkandi, Bedir Yayınevi, 2016

 

Yazar:  Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort