JoomlaLock.com All4Share.net

İLİM KENDİN BİLMEKTİR

Hamd, her türlü noksanlıklardan ve şerikten münezzeh olan Allahu Teâlâ’ya, salâtü selam O’nu en güzel şekilde tanıyarak öven, hoşnut eden Nebi-i Âzam Efendimiz’e (sav), diğer peygamber efendilerimize, ehli-beyte, ashabı kirama ve saâdatı kiram efendilerimize olsun.

Kâinatın Efendisi; “Âlimin ölümü; âlemin ölümü gibidir.” buyurmuştur. Haziran ayı içerisinde Hakk’a vasıl olan muhterem İsmail Çetin Hocaefendi Hazretleri’ne Allah’tan rahmet, geride kalan aile ve ihvanına sabır ve metanet dileriz.

Ümmet-i Muhammed, çok zor şartlar altında yetiştirdiği âlimlerini son zamanlarda ardı ardına kaybetmekle yetim kalmaktadır. Peygamber Efendimiz’den bize miras kalan şey ilimdir. Âlim ise o mirasa bütün varlığı ile sahip çıkan, insana hikmeti ve bilmediğini öğreten bir rehber ve kılavuzdur. Allahu Teâlâ; Kâinatın Efendisi bütün yakınlarını yitirip yetim kaldığında O’na nasıl sahip çıktığını ve O’nu nasıl terbiye ettiğini Duha Suresi’nde açıklamıştır. İnanıyoruz ki bizler ne zaman aramızdaki peygamber varislerinin azalması ile yetim kaldığımızı görürsek, Rabbimiz bize hayırlı bir sahip gönderecek ve bizi mahzuniyetten kurtaracaktır.    

İbn-i Mesud (ra) Hazreti Ömer Efendimiz (ra) sırlandığında “İlmin onda dokuzu göçüp gitti.” buyurmuş, bazıları bu söze itiraz ederek, aralarında çok sayıda âlimin var olduğunu bildirmişlerdir. Fakat İbn-i Mesud (ra): “Hâlbuki ben bu sözümle marifet ilmini kastetmiştim.” buyurarak hem ilmin hem âlimin önemini vurgulamıştır.

Hâce Hazretleri ilmin bir nur olduğunu, Allahu Teâlâ’nın o nuru, sevdiklerinin kalbine akıttığını ifade buyurmuşlardı. Malumat sahibi ilim erbabı çok olmakla beraber, Allahu Teâlâ’yı tanıyan âlim sayısı azdır. Hâce Hazretleri: “Âlim olan zatlar kendilerindeki marifet bilgisinin yanında yüzlerindeki huşu, tevazu, sekinet ve alçak gönüllülükle yoğrulmuş ve kemâl bulmuş kimselerdir. Onlar ahiretini dünyaya, Allahu Teâlâ’yı ise nefsine tercih eden kimselerdir.” buyurmuşlardı. Buradan anlıyoruz ki; ilim imanı ve ahlakı ile kemal bulmuş mümin ve muttakilere verilen bir şeref payesidir. Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde de şöyle tarif etmişlerdi: ” İlim ne taşıdığını bilmektir. Sendeki muradı anlamak ve ona göre yaşamaktır.”

Hâce Hazretleri bir kibarı kelâmlarında; “İnsanların en cahili ne olduğunu, kim olduğunu bilmeyendir.” “Cahillik bilgisizlik değil, bilinçsizliktir.” diye cahili, cehaleti tanımlarken  “İlim şerri tanımaktır. Şerri tanımayan hayrı tanıyamaz. İlim harama ve şüpheliye düşmekten korkmaktır.” diye de ilmi ve âlimi tanımlamışlardır.

Hâcegân yolunun büyükleri ilmin üçayağı olduğunu buyurmuş, bunları “bilgi, ihlâs ve amel” olarak tanımlamış, âlâmetini ise Allah’ı tanımak, Allah’ın sevdiği şeyleri ve sevmediği şeyleri bilmek olarak belirtmişlerdir. Mümini Allah’a yakınlaştıracak şey ancak bu marifet ve ilimdir. Hâlbuki biz bunu çok amel etmekle elde edeceğimizi zannediyoruz. Her amelin hakikati ihlası elde etmektir.

Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde Abdullah bin Revaha (ra) Hazretleri’nin ilme iman ismini verdiğini; “Gelin bir saat iman edelim.” sözünü naklederek iman ve ilmi aynı olarak zikretmişti. İlim, hikmeti bilmektir. Hikmet ise doğru anlayış ve güzel kavrayıştır. Gerçek ilim sahibi olanlar ilmi imanın zahiri; imanı da ilmin batînı olarak tarif etmişlerdir. Böylece birbirini tamamlayan iki kutsiyet belirtilmiştir.

Hâce Hazretleri Hâcegân yolunu “iman, ilim ve aşk” olarak belirtmişlerdi. Yukarıda belirtilen ve birbirlerinin zahiri ve batînı olan kutsiyetlerin, özü ve hakikati olarak da “aşk” tarif edilmiştir. Çoğu zaman imanın çıplak, libasının takva, süsünün hayâ ve meyvesinin ise ilim olduğu sohbetlerde aktarılmıştır.

Ahmed bin Hanbel (ra) gerçek ilmin herhangi bir talim almaksızın ilham yoluyla kalbe gelen olduğunu belirtmişlerdir. Gerçek ilim kitaplara yazılan değil kalbe yazılandır. Çünkü ayeti kerimede; “Allah onların kalplerine imanı yazdı ve onlar tarafından bir ruh ile destekledi.” (Mücadele 58/2) buyrularak imanı ve imanı tamamlayan diğer kutsiyetlerin kalbe yazıldığını, ayrıca sürekli olarak desteklediğini ifade etmiştir. Şu bir gerçektir ki ilim iyilere ilham edilen şeydir.

Hâce Hazretleri; “Allah şayet sana kendisine ait marifet ve bilgileri vermek isterse muhakkak seni bunlara sahip kâmil bir mürşide gönderir.” buyurmuşlardı. Kur’ân’da geçen Musa (as) ve Hızır (as) kıssalarını bize hakikati en güzel şekilde beyan etektedir. Musa (as) peygamberler içerisinde Efendimiz (sav) müstesna en âlim olanı idi. Çünkü tahrif edilmemiş Tevrat, bin sureden oluşmakta ve her bir sure bin ayetten müteşekkil idi. Buna rağmen Musa (as) Allah (cc) bilgisine muhtaciyetini arz etti ve bu ilmi talep etti. Kendisi; Musa Kelumullah idi. Hakk’ın tecellisini görmüş ve Tur dağında her seferinde vasıtasız konuşmakta iken talebe olmak, talib olmayı murad etti. Allah (cc) kadiri mutlak ve mürşid eken onu ilim tahsili için kullarından bir kul olan Hızır’a (as) gönderdi. Buradan anlaşılıyor ki; insan peygamber de olsa, peygamberlerin en âlimi de olsa ilme muhtaçtır. Evet, her şey ilme muhtaç, ilim ise Allahu Teâlâ’nın tevfikine muhtaçtır. İlim, Musa (as) olsan da istenecek şeydir. Ama hangi ilim?

Hâce Hazretleri; “İmanın şartı ikidir: marifetullah ve muhabbetullah.” buyurmuşlardı. Bizi bizden, bizi nefsimizden ve onun aşağılık istek ve arzularından kurtaracak olan ilim; marifet ve muhabbet ilmidir. Biz de Rabbimiz’e Musa (as) gibi yönelsek ve bu ilmi talep etsek, talib olsak bizi de Hızır (as) gibi kullarından bir kuluna gönderir mi acaba? Cevap, ihlâs ve samimiyetle talep ettiğimiz sürece elbette ki: “Evet” olacaktır. Çünkü Hâce Hazretleri; “Ne yersen ye, mutlaka aç ye! O zaman tad alırsın.” buyurmuşlardı. Hızır (as) gibi bir mürşidi açlıkla ve arzu ile talep edelim.

Din eğitilmek isteyen insan içindir. İnsan, öğretmeni Allah olan varlıktır. Her kim Allah tarafından eğitilmişse o üstündür. Allah (cc) el-Mürşid olduğu sürece her insan, her mümin irşada muhtaçtır. Kim Musa (as) kadar âlim olabilir ki? Bu ihtiyaçtan uzak kalsın. Allah kendi zatına ait olan ilmi talep edene kendisinin irade ettiği bir yolla ona ulaştırır. Bazen bu Hızır ile bazen de hazır olanlarla. Hâcegân yolunun büyükleri elhamdulillah hem Hızır hem de hazır olanlardan olmuşlardır.

Hâce Hazretleri ilim talep etmenin her ne kadar mükemmel bir başlangıç olduğunu belirtse de; elde etmesi için gerekli olan usûlün de bir o kadar önemli olduğu üzerinde durur. Çünkü “Usul, husul, vusul!” demiş büyüklerimiz. Vuslata giden yol usule uymaktan geçer. Musa (as) ile Hızır (as) arasındaki alışverişin usûlü ilimlerin efendisi olan marifet ilminin adeta kaidesi olmuştur.

İlim elde etmenin başlangıcı elbette ki kendi eksikliğini bilmek, acziyetini itiraf ile başlar. Musa (as) da böyle bir başlangıç yapmıştı. Samimiyetle Allah bilgisine ulaşmak ve talib olmak isteği kıssada geçen hususiyetlerdir. Allah’ın takdir ettiği bir rehbere, kılavuza olan itaat ve teslimiyet belki de en zor merhale. Çünkü Allah ile konuşan, Tevrat gibi mübarek bir kitap sahibi ulûl azim bir peygamber; hiç tanımadığı, peygamber olup olmadığı bile ihtilaflı olan birisine itaat etmek üzere söz verdi. Ne olursa olsun sabredeceğini ve itaat edeceğini belirtti. Bu ilmin kitaplarda yazılı olmadığını ancak gönülden gönüle aktarılacak bir ulviyyet olduğunu bilmek; büyüklerimizin önemle belirttiği hususiyetlerdir.

Kıssada geçen hadiselere bakıldığında yolculuğun her merhalesinde geçen ve üzerinde en çok durulan şey sabırdır. Sabretmek, ne için ve neye sabır göstermek, ta hammül etmek? Bilinmesi gereken, yaşanılması gereken en zor tecrübeler…

Yol arkadaşlığını güzel yapmak ve asla isyan etmemek. Hızır (as) her hadisenin hikmetini açıklayıncaya kadar kendisine herhangi bir şey sormamasını ve isyan etmemesini istemişti. Nihayet yolculuk sonunda her şeyin manasını ve hikmetini izah ve ifşa ile yapılan zikir. Zikir; O’nun marifetine ulaştıktan sonraki her nefes ve her fiil… Her eşya ile yapılan bir seyir…

Hâce Hazretleri, Allahu Teâlâ’nın ilim verdiği her kuluna ilimle birlikte hilm, tevazu, güzel ahlak ve rıfkı da vereceğini beyan etmişlerdi. Bütün bu özellikler Kâinatın Efendisi’ne bir benzeyiş ve O’nu hatırlatışıdır. Sureten O’na benzeyişimiz, böylece ahlâken de tamamlanmış olur. Bütün çirkinlikleri örtecek elbise marifet ilmidir. Bu elbisenin üzerine takılacak ziynetler ise ykınlıkla kemal bulan güzel ahlaktır.

Hâce Hazretleri kibir ve bidat ehli olanlar hariç her Müslüman’ın bu ilme talip olabileceği ve nasiplenebileceğini buyurmuşlardı. İlmin görevi ancak kulu Allah’ı ile buluşturmaktır. Âlim ise bu ilmi insanlara açıklamak ve öğretmekle emrolunmuştur. Bu dünyayı ayakta tutan şey: “Emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münkerdir.” Hâce Hazretleri buyurmuştu ki; “Hayra davet ve tebliğ olmazsa âlem harap olur, kötülüklerden alıkoyma ve men etme olmazsa âlem tarumar olur.”

Hâce Hazretleri birkaç sene evvel geçirmiş olduğu ağır bir kalp ameliyatından sonra boğazına takılan hortum nedeni ile sesini bir süre kaybetmiş ve konuşmakta çok zorluk çekmişti. Allah’ın izni ve yardımıyla sıhhat bulduğu ve sohbete çıktığı ilk haftada ilk duası, ilk yakarışı, yalvarışı ve teşekkürü Allahu Teâlâ’yı anma ve O’ndan bahsederek insanlara O’nu anlatmaya çalışmada kendisine verilen bu fırsatın son nefesine kadar devamı olmuştu.

İlim baş üstüne konmuş Zümrüdü Anka kuşu gibidir. Onu korumanın ve muhafaza etmenin tek yolu; onunla amel etmektir. Aksi takdirde o kuş uçuverir. Büyüklerimiz ilmi tarif ederlerken çokça rivayet etmek değil, haşyet duymaktır. Allah’ın emri şeriflerine azametle uymaktır diye tarif etmişlerdir. Çok amel ve fayda vermeyen ilim yerine azıcık da olsa ilahi tevfik, bizim için daha hayırlı ve elzemdir. Doğadaki bir çiçek nasıl ki toprak, su ve güneşle hayat buluyor ve açıyorsa; mümin de toprak yerine iman, su yerine ilim ve güneş yerine aşkla beslenerek yaşamalı ve hayat bulmalıdır. Hayatı tanımlarken iyiliği emir, kötülüğü nehiy ve Allah’ı zikir olarak algılamak doğru bir anlayış olur. Anlayış ise ancak kâmil bir peygamber varisinden alınır. Çünkü Allahu Teâlâ’nın murad ve hükmünü en iyi bilenler onlardır. Onların gözetiminde irşad olmadan, kendi kendimize şirkten ve nifaktan kurtulmamızın imkânı yoktur. Umumi olan çok ama hususi olan pek azdır. Sözün hulâsâsı:

İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır.

Ve âhiru’d-da’vânâ eni’l-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve sallallahu âlâ seyyidina Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « AMELİ SALİH ASLÎ CENNET »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort