JoomlaLock.com All4Share.net

İLK ADIMI ATABİLMEK

İlk Adımı Atabilmek

İlk Adımı Atabilmek - Veysel Özsalman

Sayı : 124 - Nisan 2018

 

İlk Adımı Atabilmek

 

“Başlamak bitirmenin yarısıdır.” Çünkü bir işe başlamak adına sarf edilen akli ve ruhi kuvvet, çoğu zaman o işin geri kalanını halletmek için ihtiyaç duyulana denk yahut ondan daha da fazladır. Bu sebeple İlk cümleyi yazmak, ilk adımı atmak, ilk sözcükleri söylemek kendisinden sonra gelenlerden daima daha meşakkatli olmuştur. Vardığımız bu neticenin sağlamasını bir işe başlamadan evvelki bütün hazırlıkları, araştırmaları, akli ve ruhi mesaiyi işe başlama anındaki cesaretle toplayıp terazinin bir kefesine, geriye kalan bütün muameleleri de diğer kefesine koyarak yapabiliriz. 

Alelade yapılan bir başlangıçtan aşırı müspet neticeler alınamayacağı gibi bazen de ince eleyip sık dokumak hareketsizliğe ve beraberinde mevzu bahis olan işe başlamaya mâni teşkil edebilir. En az vardığı nokta kadar mühim olan bir işin başlangıcının önemi çoğu zaman hak ettiği değeri bulamamakta, göz ardı edilmektedir.

Herhangi bir işe başlamanın ehemmiyetini idrak etmemizin önündeki en büyük engel cemiyetin her türlü meseleyi “netice” odaklı ele almasıdır. Maalesef cemiyetin kıymet ölçüsüyle bir iş, nihayete erdikten sonra ondan elde edilen maddi fayda nispetinde iltifat görmektedir. “İşin sonuna bak sen” diyerek temkinli davranan cemiyet, takdiri maddi menfaatin sağlandığı ana saklamaktadır. Dolayısıyla bir işe başlamak cemiyet nazarında çok da büyük bir mesele değildir.

Cemiyet nazarında oldu-ğundan daha küçük görülen bir işe başlamak, ferdin gözünden bakıldığında ise gerçekte olduğundan kat be kat daha büyük görünebilmektedir. Fert olarak gözümüzde büyüyen işlerde ilk adımın atılmasını imkânsız hale getirmektedir. Böylece insan üstesinden gelebileceği birçok işe yanaşmamakta, başlamaya teşebbüs dahi etmemektedir.

Bir sınava çalışmaya, bir kitabı okumaya, aldığımız bir siparişi hazırlamaya, temizlik yapmaya yahut bunlara benzer birçok günlük meseleden tutun da; insan hayatının en girift ve mühim meselelerine kadar ilk adımı atamanın sıkıntısını yaşıyoruz. Her daim hayatımızı güzelleştirecek, ona renk katacak faaliyetlere meylediyor ama çoğu zaman hepsini erteliyoruz. 

İç dünyamızda, ruhi yapımızda da iş bundan çok farklı olmayıp birçok kere aldığımız kararlara uymuyor, koyduğumuz hedeflere ulaşamıyoruz. Çünkü ilk adımı atmaktaki başarısızlığımız tıpkı günlük hayatımızdaki meselelerde olduğu gibi bu sahada da bizi devamını getirmekten alıkoyuyor. 

Mesela namaz sözü veriyoruz kendimize, kılmıyorsak aksatmamaya karar veriyoruz, kılıyorsak teheccüde niyetleniyoruz. Bazen pazartesi perşem-be orucunu tutmayı arzuluyoruz, bazen de hatim yapmayı aklımızdan geçiriyoruz. Sohbet halkalarına dahil olmayı planlıyoruz. Bütün bu işler için gün ve saat belirliyoruz kendimize söz veriyoruz… Yıllar geçiyor üzerinden ve dönüp baktığımızda biz hala aynı yerdeyiz, çünkü hala ilk adımı atmadığımızı görüyoruz.

Birbirimize nereden başlamamız gerektiğini soruyor, nasıl yapacağımızı sorguluyoruz. Bir türlü beceremiyor, yaptığımız plana, programa uyamıyoruz. Zihnimizdeki projeleri hayata geçirmekte zorluk çekiyoruz. Bir fırsatını bulsak neler yapacağımızı düşünüyoruz. Arzuladığımız, kendimize hedef olarak belirlediğimiz bu dünyaya ilk adımı atmanın yollarını arıyoruz. Belki de çareyi o “ilk adım” da aramalı, kelimenin tam manasıyla ilk adımımızı hatırlamaya çalışmalıyız. 

Bir bebeğin ilk adımlarını düşünün. Her fertte farklılık arz etse bile aşağı yukarı bir yaşına doğru gerçekleşen bu hadiseye evvela bir hazırlık süreci sonunda ulaşılır. İlkin emekler, dengesini sağlamaya çalışır, bu arada kendisini sürekli koruyan ve kollayan, düştüğünde teselli eden ve cesaretlendiren ellerin varlığını hep yanında hisseder. Ardı ardına dener ve nihayet ilk adımını atar. İşte bu nihayet, aslında sayısız başlangıca gebe olan bir nihayettir. Bundan sonra yürümek de mümkündür, koşmak da, dünyaca tanınmış bir koşucu olmak da. En nihayetinde hepsi gelip o ilk adıma dayanır.

Şimdi de ilk adımı atamadığımız için başlayamadığımız mevzuları ele alalım. Her gün karar verdiğimiz ama bir türlü başlayamayarak bin pişman olduğumuz, bizim için zamanın giderek daraldığını hissettiğimiz meselelerimize dönelim. Evvela çocuğun vakti geldiğinde yürüyecek olması gibi bizde gizli halde bulunan ve henüz ortaya çıkmamış kabiliyetlerimizi sergilemek adına müsait fiziki şartlarda bulunup bulunmadığımıza bakmalıyız. Aile fertlerinin samimi, teşvik eden ve güven veren muhitinde ilk adımı atmak elbette ki bu işi tek başına yapmaktan daha basit olacaktır. Peki biz bir işe başlamaya niyetlendiğimizde etrafımızda kimler oluyor? Çevremizden teşvik mi görüyoruz yoksa bilerek veya bilmeyerek bir şekilde bize mâni mi oluyorlar?

Bir diğer husus da sürekli evladını gözeten, ona güven verip cesaretlendirdiği gibi düştüğünde kaldıran, canı yandığında bağrına basıp teselli eden annesinin şefkat elidir. Annenin uzun ve bir ömür devam edecek bu yorucu mesaisi ve fedakarlığı olmasa ne ilk ne de ondan sonraki adımlardan bahsetmek mümkün olabilir mi? Diğer taraftan ele aldığımızda biz ruhi dünyamızdaki meseleleri halletmeye çalışırken elimizden tutan, düştüğümüzde kal-dıran bir şefkat eli bulabiliyor muyuz? Annenin şefkat, destek ve gözetiminin, bebeğin adımlarının daha kolay, daha güvenli ve olması gerektiği gibi atmasına ettiği yardımın benzerini, bize manevi adımlarımızda da sağlayacak birileriyle tanışıyor muyuz?

Çevresel şartlar müsait olup, bizi gözeten ve düştüğümüzde kaldıran şefkat elinin varlığında ilk adımın atılması zaten fıtratın sağladığı kaçınılmaz bir sondur. İşin bundan sonraki kısmı yılmadan, bıkmadan tekrar tekrar denemeye kalıyor. Düşmek, yuvarlanmak, yürüme işinin doğasında var; hem de ilk adımdan son adımına kadar. Mühim olan her iki manada da düştüğümüzde bizi kaldıracak bir çift elin var olmasıdır.

O halde ilk adımın atılmasındaki türlü engel ve zorlukların ortadan kaldırılması adına buna yardımcı olacak dostlar ve düştüğümüzde bizi kaldıracak bir manevi ebeveyn, kâmil bir mürşid bulmak icap eder. Böylece insanın dünyada atacağı bütün adımlardan daha mühim olan o “ilk adımı” atması daha kolay olacaktır. 

Allah Teala Hazretleri diyor ki: “Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, Beni andıkça Ben onunla beraberim. O, Beni içinden anarsa Ben de onu içimden anarım. O, Beni bir cemaat içinde anarsa, Ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet Bana bir karış yaklaşacak olursa, Ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, Bana bir zira yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim. Kim Bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, Ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım.”

Maddi dünyada atılan herhangi bir adım, bizi menzilimize ancak kendisi kadar yaklaştırabilecekken, mana planında atılan bir adımın ne kadar bereketli olacağını Cenabı Mevla bu şekilde haber vermektedir.

Cenabı Hak bizleri sırat-ı müsta-kimde yürüyenlerden ayırmasın, ilk ve son bütün adımlarımızı o yol üzerinde atabilmeyi nasip eylesin. Âmin.

 

Yazar:  Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort