JoomlaLock.com All4Share.net

KADER DEĞİŞİR Mİ?

Kaderin iki anlamı vardır:

a) Allâh’ın sübutî sıfatları içinde yer alan ve ezelî ilmi anlamına gelen kader.

b) Levh-i mahfûz (ana bellek)`da yazılı olan ve ‘kâinattaki olaylarda görevlendirilecek meleklere, üstlenecekleri görevleri hakkında geleceğin planını gösteren’ ama ‘değişmez-ezelî ilmi’ kapsamayan, ‘bilgilendirme’ amaçlı kader.    

Allâh’ın zâtî ilminden ibaret olan kader aslâ değişmez. Çünkü Allâh’ın ilmi değişse önceden bilmediği veya yanlış bildiği şeyi sonradan öğrenmesi demek olur ki, Yüce Allâh bundan münezzehtir.    

Levh-i mahfûz anlamındaki fiilî/vasfî ilminden ve meleklerin ellerinde bulunan yazılı sayfalardan ibaret olan kaderin, Allâh’ın dilemesine bağlı olarak değişebileceği görüşünde olan âlimler, Yûnus Sûresi’nin 98. âyetine istinâd etmişlerdir. Buna göre, Hz. Yûnus’un (as) kavmine helâk ve zillet hükmü verildiği, hattâ bu hükmün infâzı emredildiği, yani hükmün kazâ safhasında olduğu hâlde, o kavmin tam bir îman ve teslimiyetle Allâh’a yönelmesi üzerine, bir lütuf ve ihsân olarak infâzı durdurulmuştur. Ki buna ‘Atâ kanunu’1  denir. “Atâ kanunu kazâyı bozar” diyerek Levh-i Mahv ve İsbât’ta her zaman değişme olacağına kâil olanlar, şu âyeti kendilerine dayanak yapmışlardır:

“Allâh dilediğini siler, dilediğini silmeden olduğu gibi bırakır, ana kitap onun yanındadır.” (Ra’d/39)2


Gerçekte Allâh’ın dilediğini silmesi, O’nun ezelî ve sınırsız bilgisiyle, -yok olmasını belirlediği şeyi- zamanı geldiğinde ortadan kaldırması ve devam edecek olan şeyi de vâdesine kadar bekletmesi demektir. Bize düşen ise, zamanını bilmediğimiz şey karşısında, sınav bilinci içinde Rabbimizle olan ilişkimizi sürdürmektir.

Söz konusu âyeti dikkate alan Maturidîler cehennemlik kişi cennetlik olabileceği gibi, cennetlik de cehennemlik olabilir, demişlerdir. Buna göre Allâh dilerse bunlar hakkındaki Levh-i Mahfûz’da ya da meleklerin ellerinde yazılı bulunan sayfayı ve tespiti değiştirebilir.3

Bütün bu anlatılanlardan sonra deriz ki kazâ, herhangi bir şart ve sebebe bağlı olmayan “kazâ-i mübrem” ile şart ve sebebe bağlı kılınan “kazâ-i muallak” olmak üzere iki çeşittir. “Falan şöyle olsun” tarzında kesin olarak verilmiş bir hükmü ifade eden kazâ-i mübrem değişmez. Ancak şart ve sebebe bağlanan kazâ-i muallak bunlara paralel olarak değişebilir.4      

İmam Ebû Hanife’nin (ö.150/767) şu görüşü konumuza ışık tutmaktadır: “Bir kulun Levh-i Mahfûz’una ‘kendi irâdesiyle saîd olacak, kendi irâdesiyle şakî olacak’ tarzında yazılır. Allâh Teâlâ olacağı için yazar. Yazdığı için olmaz. Buna binâen saîdlikte daim olmak için ibâdet ve duaya devam etmek lazımdır.”5     

Takdir Tedbirle Bozulmaz

İnsan, ne derece tedbirini alırsa alsın Allâh’ın ezelî ilmi anlamındaki kaderinde var olan mutlaka başına gelir. Yani tedbir takdire aykırı değildir. Şu hadîs bu konuyu açıklamaktadır:

“Allâh kazâ ve kaderini gerçekleştirmek istediği zaman akıl sahiplerinin akıllarını çekip alıverir ki kazâ ve kaderi onlarda yer bulsun. Emri yerini bulunca akıllarını geri verir ve pişmanlık olur.”6  İmâm Şâfiî (ö.204/820) de bir sözünde şöyle demektedir: “İzâ câe’l-kazâ, dâge’l-fezâ”. Yani “kazâ gelince gökler daralır.” Yine bir hadîste şöyle buyrulmaktadır: “İzâ câe’l-kader umiye’l-basar.” Yani “Kader gelince basiret gider, göz görmez olur. Tedbire zaman kalmaz.”7

Tedbîr ile takdîr olamaz kâbil-i tağyîr
İcrâ eder ahkâmını şâhenşeh-i takdîr.

Bediuzzaman’ın dediği gibi “Kader söylerse beşerin iktidarı konuşmaz, ihtiyâr-ı cüz’î susar. Kuldan akıl alınır (akıl tutulur vs.) kazâ ve kader infaz olunur.”8  Bu meyanda Mevlâna şu ikazı yapar: “Kazâ ve kader, hükmünü izhâr edince göz açılır, pişmanlık gelir çatar! Bu pişmanlık da ayrı bir kazâ ve kaderdir. Bu pişmanlığı bırak da Allâh’a tap!”9

Ancak, tedbir kuldan takdir Allâh’tandır. Tedbir, takdire aykırı değildir. Tam tersine esas İslâmî yaklaşım, tedbirde eksiklik yapmamaktır. “Sû-i tedbire ne yapsın takdir!” “Tedbir gibi akıl, (kendini haramlardan) alıkoymak gibi vera’ ve güzel ahlâk gibi bir şeref yoktur”10  rivâyeti bu hususta gerçeği anlatmaktadır. Bu bakımdan insanın irâde ve isteğine dayalı işlerde, ölçülü hareket etmesi ve tedbirli olması gerekmektedir. Zira insan rüzgârın önündeki yaprak gibi irâdesiz değildir. İnsanın irâdesini kullanması, sebeplere başvurması, çalışması, sakınması gerekenlerden sakınması ve alması gereken tedbirleri alması Allâh’ın emridir. (Bakara/195)

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in sünnetinde ve sahabei kirâmın hayatında, bu hususta bize ışık tutacak pek çok delil bulunmaktadır. Kur’ân ve sünnette hayatımızın her alanında tedbiri elden bırakmamamız gerektiğine ilişkin pek çok delil bulunmaktadır.

“Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa da oradan çıkmayınız.”11  hadîsi tedbirin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.12  

“Tanrı’ya dua et; ama kıyıya doğru kürek çekmeyi de ihmâl etme.” özdeyişinde olduğu gibi irâdemize bağlı olan hususlarda aldığımız tedbirler, ilâhî takdirin bizim tercihimiz doğrultusunda tecellî etmesine vesile olur. “Ancak tövbe edip de inanan ve sâlih amel işleyenler başka. Allâh onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allâh çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Furkân/70) meâlindeki âyet ile “Allâh, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfûz) O’nun yanındadır.” (Ra’d/39) meâlindeki âyet bu hususta önemli mesajlar vermektedir. Şu hâlde hayatımızda gerekli tedbirleri almalı, bundan sonrasını Allâh’a bırakıp ona tevekkül etmeliyiz.    

Hz. Peygamber (as) bize dua gibi bir güvencemizin olduğunu da haber veriyor: “Kader, tedbirle, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olunan dua, o belâ gelirken korur.”13  Allâh’ın insanlardan dua etmelerini ve buna karşılık vereceğini (icâbet) belirtmesi (Bakara/186), duanın hayatımızda etkili olduğu anlamına gelir. Allâh (cc) bizden sözlü ve fiilî yakarışta bulunmamızı istiyor.

Eğer kadere Allâh’ın olacak olan her şeyi önceden belirlemesi, halk arasındaki deyimle ‘alınyazısı’ anlamı yüklersek dua etmenin ne gereği, ne de mânası kalır.

Oysaki Allâh’ın yapılan dualara cevap vereceğini bildirmesi, duanın insan hayatında değişimler meydana getireceğini göstermektedir.

Evet, duanın belâyı defetmesi de kazâ ve kaderdendir. Kalkan oka siper olduğu gibi dua da Allâh’ın merhametine sebeptir.

Bu, şu demektir:    

Meselâ Allâh bir yere bir fırtına âfeti takdir etmiş olsa, kul musibetin defi için dua etse, dua Allâh’ın takdirinin aslını değiştirmez. Fakat dua, rahmeti celbettiğinden, rahmet, fırtınanın âfetini azaltır. Yani vasfını değiştirir. Kaderde âfet olan bu fırtına, sonunda dua bereketiyle serin bir rüzgâr oluverir.
Yahut takdir edilen ağır bir hastalık, kalbin inceldiği, duygusal yoğunluğun yaşandığı esnada gözyaşlarıyla yoğrulan duanın bereketiyle hafif geçer, iyiliğe döner. Yani Allâh’ın kazâsı tümden kalkmaz, şekil ve etkisi değişir.14

Kader ve kazâya inanmak, insanın körü körüne kendini olayların akışına bırakması ve kurtuluş çâresi aramaması demek değildir. İnsan her şeyin bir sebebe bağlı olduğuna inanarak, sebeplere de sarılmalıdır. Meselâ; bir yangın esnasında, insanlar o yangını söndürmenin çârelerine bakmalıdır. Şu hadîs kaderin kapsamını belirtir niteliktedir “Ebû Huzame’den: Dedim ki: ‘Ey Allâh’ın Resûlü, okunuyoruz, ilaçla tedâvi oluyoruz ve korktuğumuz şeylerden korunmak için tedbir alıyoruz. Bütün bunlar, Allâh’ın kaderini bizden çevirir mi?’ Buyurdu ki: ‘Bunlar da Allâh’ın kaderidir.”15     

Resûlullâh (as) bu tavrı ile derdi kader sayıp devâyı kader saymayan, düşmeyi kader sayıp kalkmayı kader saymayan, zilleti kader sayıp izzeti kader saymayan, zayıflığı kader sayıp güçlülüğü kader saymayan çarpık anlayışı reddederken; bir anlamda kaderi izah sadedinde sebep sonuç ilişkisine dikkat çekmiştir. Bunun için, fakirliğe çalışmayla, cehâlete ilimle, günaha tevbeyle, küfür ve isyâna cihâdla, hastalığa ilaçla karşı koymak kaderin kaderle önlenmesidir.

Peygamberimiz’in (as) şu tavrı konuya açıklık getirmesi bakımından önemlidir. Bir keresinde, yıkılmak üzere olan bir yapının yanından geçerken hızla yürüyüp savuşmak isterken, “Ey Allâh’ın Resûlü! Allâh’ın kazâsından mı kaçıyorsunuz? sorusuna:”Allâh’ın kazâsından Allâh’ın kaderine ilticâ ediyorum” karşılığını vermiştir. 16

Evet, insan kader okyanusunda yüzen bir gemi gibidir. Rotasını ne yana çevirirse çevirsin, yine okyanusun içindedir. O hâlde, kaderinde ne olduğunu bilmediği için kula yaraşan, tedbir almaktır. Zira tedbir de bir kaderdir.

Bunun için İbnu’l-Kayyim el-Cevziyye’nin (1299/1350) dediği gibi: “Cesur ve şahsiyetli kişi; kadere teslim olan değil, kadere karşı Allâh için daha sevimli olan başka bir kaderle savaşan insandır.”17

Tedbîrini bırakma ki sen elden
Takdîrini eyler Allâh güzelden

1- Atâ kanununu şu şekilde anlayabiliriz: Meselâ kul, iradesini, meylini şer istikâmetinde sarf eder. Fakat Cenâbı Hak o kulun güzel bir hâli, kalbinin güzel bir durumu veya iyi bir davranışı sebebiyle ona hususi bir atâda bulunur ve şer işlemesine meydan vermez. Böylece daha önce hakkında verilen takdir infaz edilmemiş olur. Atâ kazâya, kazâ da gidip kadere tesir eder. Fakat bütün bunlar Levh-i Mahv ve İsbatta cereyan eden şeylerdir. Yoksa ilm-i İlâhîde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Levh-i Mahv ve İsbat, bir bakıma insanın hususi defteridir. Buralarda değişiklik söz konusu olabilir; fakat Levh-i Mahfuz-u Âzâm’da değişiklik söz konusu olmaz. Atâ bir lütufdur. Bir ihsân-ı şahânedir. Lütuflarda ise istihkak şart değildir. Allâh (cc), atâsıyla kazâsını bozmayıp irâdemizi sarf etmek suretiyle yapmaya meylettiğimiz işi yaratsaydı, bu mahz-ı adâlet olurdu. Esâsen meseleye bu açıdan baktığımızda bizim işlediğimiz bütün hasenelerin Cenâbı Hakk’ın atâsı olduğunu görürüz. Atâ kanunları için bak. Mehmet Kırkıncı, Kader Nedir, s. 147; Gülen, İnancın Gölgesinde 1, s. 238
2-Bak. Ali Arslan, Büyük Kur’an Tefsiri, c. 9, s. 26. Kur’ân’a göre Kader’in îmanın altı esasından olmadığını savunanlar bu âyeti kendilerine mesnet etmektedirler.
3- Bak. Süleyman Uludağ, İslâm’da İnanç Konuları ve İtikadî Mezhebler, s. 181; Ayrıca bak. DİA, c. 24, s. 62
4- Tehânevî, Keşşâfu Istılahat-ı Fünun, II, 1324-1325; Kâmil Miras; Tecrîd Tercemesi, c. 12, s. 222. Bak. http://yusufsevkiyavuz.com/
5- Hayati Ülkü, İslâm Dini Akaidi, s. 314
6- Süyutî, Câmiu's-Sağîr, Ha.: 406; İbn Hacer, ez-Zevâcir, c. 1, s. 103
7- Sahavî, Mekasıdu’l-Hasene., s. 81
8- Bediuzzaman, Mektubât, s. 49
9-  Mesnevî, c. 4, 1335. beyit
10- Münâvî, Feyzü’l-Kadîr Şerhu Câmiu’s-Sağîr, c. 6, s. 434.  
11- Buhârî, Tıbb, 30
12- Diğer örnekler için bak. Buhârî, Eşribe, 22; Müslim, Eşribe, 96-99, (2012-2014); Ebû Dâvud, Eşribe, 22, (3731-3734); Edeb, 173, Ha.: 5247.  
13- İbn Mâce, Mukaddime, 10; Tirmizî, 33, Ha.: 2139.
14- Süleyman Ateş, Büyük Dua Mecmuası, s. 9
15- İbn Mâce (ter.), c. 9, s. 190, Ha. 3437; Tirmizî, Tıb, 21; Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, (el-Fethu’r-Rabbânî Tertibi), c. 1, s. 199; Suyutî, Câmiu’s-Sağîr, (Muhtasarı, Tercüme ve Şerhi, Heyet), c. 3, s. 552, Ha: 4287
16- Bak. Buhârî, Tıb, 30; Müslim, Selâm, 98; Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. 1, s. 615; Kâmil Miras, age., c. 12, s. 225.
17- Muhammed Gazali, Kur’ân’ı Anlamada Yöntem (trc. Emrullah İşler), s. 29. (Medâricü’s-Sâlikin’den naklen).


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort