JoomlaLock.com All4Share.net

KADININ EVİ GÖNLÜNÜN AYNASIDIR

Esmâ binti Yezid, (ra) Rasûlullah (sav) Efendimiz’in huzuruna gelerek müşküllerini rahatlıkla arz edebilen, açık sözlü, konuşması düzgün, hitabeti etkili bir hanım sahâbîdir...

“Hatîbetü’n-nisâ (Hanımların hatîbi)” lakabıyla anılan, edep ve hayânın dini öğrenmeye mâni olmayacağını kavramış ve utangaçlık göstermeden ilim öğrenme gayretinde olan bir hanım. Medîneli hanımlar da Rasûlullah’a (sav) bir şey soracakları zaman onu temsilci olarak gönderirlermiş.

Yine bir gün sahabeden bazı hanımlar bir toplantı esnasında kadın ve erkeklerin fazileti hakkında anlaşmazlığa düşerler. Kimisi erkeklerin cihada katılmak, cuma namazını kılmak, cenazelerde bulunmak gibi sebeplerle kadınlardan daha üstün olduğunu iddia eder. Kimileri de erkeklerin gerisinde kalıp onların mallarını ve evlatlarını korudukları, temizlik ve yemeklerini yapıp eşlerinin meşru olan tüm isteklerini yerine getirdikleri için fazilette denk olduklarını iddia ederler. Bunun üzerine yine Hz. Esma’yı temsilci seçerler ve Rasûlullah (sav) Efendimiz’den bu konuyu aydınlatmasını rica etmesi için gönderirler. O da Peygamberimizin huzuruna vararak halini arzeder,

-Anam babam sana feda olsun ya Rasûlallah! Ben sana hanımların elçisi olarak geldim. Allah seni bütün erkek ve kadınlara peygamber göndermiştir. Biz sana ve senin Rabbine iman ettik…

Biz kadınlar evlerimizde oturmakta beylerimizin isteklerini yerine getirmekte ve çocuklarımızı büyütmekteyiz. Siz erkekler ise cuma namazı kılmak, camiye ve cemaate çıkmak, hastaları ziyaret etmek, cenazelerde bulunmak, birden fazla hacca gitmek gibi hususlarda bize üstün kılındınız. Daha önemlisi de Allah yolunda cihad etmek gibi bir fazilete nail oldunuz.

Bir erkek hac veya umre için ya da düşmanla savaşmak üzere yola çıktığı vakit, biz geride mallarını korur, iplik eğirip elbiselerini temizler ve dikeriz. Çocuklarını büyütürüz.

Bu hizmetlerimizle biz de erkeklerin kazandığı hayır ve sevaba ortak olamaz mıyız? diye sorar.

Rasûlullah (sav) Efendimiz, Hz. Esmâ’nın sözlerini dikkatle dinler. Fikirlerini ifade konusundaki açık sözlülük ve zekâsını takdir ederek yanındaki sahabelere:

-Siz daha önce bir kadından, dînî konularda bundan daha güzel, daha veciz bir soru işittiniz mi?” diye buyurur, sonra da onun şahsında bütün mü’min hanımlara şu müjdeyi verir :

“Ey hanım, dinle ve seni buraya temsilci gönderen hanımlara da iyice anlat! Bir kadın kocasıyla güzel geçinip onun hoşnutluğunu, rızasını kazanırsa bu saydığın üstün amellerin hepsine denk bir iş yapmış olur. Yani aynı sevabı elde eder.”

Hz. Esmâ sevinçle oradan ayrılır. Büyük bir neşe içerisinde Efendimiz’den duyduklarını hanım sahabelere aktarır. Bu müjdeli haberden dolayı adeta bayram yaparlar.

Hanım sahabelerin gönüllerini meşgul eden bu mesele, zaman zaman bizlerin de gönüllerini meşgul eder olmuştur. Onlar da gün gelmiş tıpkı bizler gibi ev işleri ve çocukların bakımı sebebiyle Allah yolunda hizmet etme imkânından mahrum kaldıklarını düşünmüşler. Eşlerinin daha fazla ibadet, infak ve sohbetlerde bulunma sebebiyle kendilerini geçtiklerini, oysa kendilerinin ev işleri ve çocuk terbiyesiyle âdeta evde mahsur kaldıklarını, hiçbir hizmete ve sevaba ulaşamadıklarını dile getirmişlerdir.

Bir hanım her şeyden önce evinin sultanı, kendisine muhtaç olan çocuklarının anasıdır. Öncelikli hizmetlerini aksatarak ya da yarıda bırakarak koştukları bütün hayır ve hasenatlar, onları umdukları berekete ulaştırmayacaktır. Her varlık yüce Rabbimizin yarattığı yerde ve konumda değerliğidir.

Kadın da hizmet etmeli, infak etmeli, bolca nafile ibadet yapmalı ama eşinin, evinin çocuklarının hizmetlerini aksatarak değil… Hemen itiraz gelir: “O zaman benim gücüm sadece farz ibadetlerimi yerine getirmeye yetiyor, çocuklarım küçük sürekli peşlerinde koşuşturup duruyorum.” İşte Medineli hanımlar tam da böyle bir mesele için göndermişlerdi Hz. Esmâ’yı Peygamberimize… Peygamberimiz’de (sav) ne güzel cevap vermişti onlara. Eşinin, evinin ve çocuklarının hizmetini gördükçe onları kimseye muhtaç etmeyip gönüllerini hoş ettikçe Allah’ın da onlardan hoşnut kalacağını ve yaptıkları her bir işin ibadet yerine geçeceğini müjdelemiştir.

Efendim Hazretleri “Bir hanımın evi gönlünün aynasıdır.” buyurmaktadır. Zahirden batına bir köprü vardır. Evdeki düzensizlik, uyumsuzluk ve pasaklılık gönlün yansımasıdır. Bir hanım evinde ne kadar titiz, düzenli ve uyum içerisinde olursa, iç âleminde de o denli huzuru yaşar. Sadece kendisi yaşamakla kalmaz, ailesine de bu huzur ve saadetten hisse çıkarır. Allah’ın bizlerden razı olması, aile efradımızın razı olmasından geçer.

“Evdeki şeyhiniz eşinizdir.” buyrulmuş. Bir kadın, eşinin memnuniyetinin yollarını arayıp bulmalı, onun rızasını kollamalıdır. “Eşleriniz rızâ-i ilâhi için evden ayrıldıkları vakit dönünceye kadar yokluğuna sabredip gazap etmezseniz eğer, gittikleri yerden, ettikleri hizmetten aldıkları feyiz ve bereketi sizlerle paylaşır, ona hissedar olursunuz.” buyrulmaktadır. Yine: “Esnaf güneşli bir günde nasıl sandalyesini dükkânının önüne çıkararak güneşe karşı oturur, onu seyreder, sıcaklığının tadını çıkarırsa; birbirleriyle uyum halinde olan eşlerin muhabbetini de ben öylece seyrederim.” buyurarak mutlu, huzurlu bir ailenin ilâhi rahmeti nasıl celbettiğine işaret etmektedir. Eşlerimiz bizden memnun kalmadıkça Rabbimiz’in

memnuniyetini arzu etmek beyhude bir çaba olacaktır.“Kocası kendisinden razı olarak vefat eden kadın, cennete gider.” (1) buyurmuş Peygamberimiz (sav). Ancak, daha önce de dile getirmiştik, Allah’a isyan noktasında eşe itaat caiz değildir, bir erkek hanımının doğal haklarını elinden alamaz, ilim öğrenmesini engelleyemez ya da onu farz olan herhangi bir ibadetinden alıkoyamaz.. Buna hakkı yoktur, bu ona zulüm olur.

Kendini ilim, sohbet ve zikirle besleyen bir Müslüman hanımın en önemli vazifelerinden biri de hayırlı evlatlar yetiştirmektir.

Evlatlarımız da Allah’ın bizlere birer emanetidir. Cenâb-ı Hak onları İslam fıtratı üzerine yaratmış ve ana babaya teslim etmiştir. Ana babayı o evlatlarla mesul tutmuştur. “Evinde çocuğunun terbiyesiyle meşgul bulunan müslüman kadın cennette benimle beraberdir.” (2) buyuruyor Peygamber Efendimiz (sav). Bir müslümanın evladı ibadet edince kazandığı sevap kadar ana babasına da verilir. Bir kimse çocuğuna fısk ve günah bir şey öğretirse, bu çocuk ne kadar günah işlerse ailesine de o kadar günah yazılır.

Hani bir menkıbe anlatılır ya; bir gün Hz. İsa (as) mezarlıktan geçerken bir adamın kabirde azap içinde olduğunu görür.

Sonra tekrar döndüğünde ise aynı adamın azabının hafiflemiş olduğuna şahit olur ve Rabbine sorar:

- Ya Rabbi! Biraz önce bu kişi büyük azap içindeydi, şimdi ise azabı hafiflemiş. Bunun sebebi nedir? Allah-ü Teâlâ (cc) da:

- Ey İsa, bu kulum dünyadan ayrılmadan önce beşikte bir evlat bırakmıştı. Bunun hanımı çocuğu büyütüp ilim öğrenmeye gönderdi. Çocuk da “Eûzü Besmele” çekmesini öğrendi. Bu kulumun evladı dünyada benim adımı zikrederken benim adımı anarken ben ona nasıl azap edebilirim? diye buyurur.

Çocuklarımız bizim için bu dünyada ya sadaka-i cariye, ya da seyyie-i cariye olarak kalacaklardır. Onlar dünyaya dokunulmamış bembeyaz bir sayfa olarak gelir. İlk müdahaleyi yine biz anne ve babası yaparız. kaliteli bir Müslüman olarak yetiştirmeye gayret etmek, kalbine muhabbetullahı yerleştirmeye çalışmak, onları helal lokma ile helal rızık ile besleyebilmek, üzerinde titrememiz itina göstermemiz gereken hususlardandır. Midesine giren her lokma o çocuğun hissiyatına tesir edecektir. Yediğimiz içtiğimiz her şey hissiyatımızı ya hayra doğru yönlendirir ya da yozlaştırıp bizleri nefse meylettirir.

Çocuklar ana babayı taklit meyliyle büyürler. Eğer mükemmel bir evlat yetiştirmek istiyorsak, bu kemali elde etmede öncelikle kendi eksikliklerimizi düzeltme gayreti içerisine girmeliyiz. Örneğin münakaşalı, kavgalı bir ortamda büyüyen çocuk elbette ki huysuz olacaktır. Bundan dolayı ana babaların çocukları yanında en ufak bir münakaşaya bile girişmemeleri gerekir. Aksi takdirde o evlada kötülük etmiş olurlar. İstatistiklerde görülür; kavgalı, geçimsiz ve uyumsuz ailelerde yetişmiş olan çocuklar genelde hep en problemli ve en başarısız çocuklardır. .

İşte böylesi bir bilinç içerisinde, ailelerdeki huzur ve saadeti temin adına hanımlara büyük vazife düşmektedir. rıza-i ilâhiyi umarak dışarıdan bakıldığında ‘Bu erkek evinde mesuttur.’ dedirtecek kadar eşiyle uyum içerisinde olan, çocuklarının hayırlı birer evlat olarak topluma kazandırılması için çaba sarf eden, sorulduğunda onu tanıyan herkesin yüzünü gülümsetebilen Müslüman bir hanımefendinin attığı her adım ibadet, aldığı her nefes zikir hükmünde değil midir?

DİPNOTLAR
1- Tirmizi
2- El-Câmiu’s-Sağir

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort