JoomlaLock.com All4Share.net

KARDEŞİNİN AÇIĞI SENİN YARANDIR

musluman kardesinin ayibi

Kardeşinin Açığı Senin Yarandır - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 79 - Temmuz 2014

 

Kardeşinin Açığı Senin Yarandır

 

Uhuvvet; kardeşlik, arkadaşlık ve dostluk anlamlarına gelir. Uhuvvet her Müslümanda bulunması gereken en önemli vasıflardan birisidir. İslâm’da uhuvvet Allah’ın emri, Resûlullah’ın sünnetidir. İslâm’da uhuvvet; Müslümanların kalplerinin, ruhlarının ve bedenlerinin imanları gereği birleşip aynı anda, aynı hedefe kenetlenmesidir, iman bağıyla birbirlerine bağlanmasıdır. Bağların en güçlüsü olan kardeşliği de önderimiz, örneğimiz ve Peygamberimiz (sav) şöyle tarif ediyor; “En sağlam iman bağı Allah için birbirini sevmek ve Allah için birbirini sevmemektir.” (Buharî)

Yine İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (sav); “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslüman’ın, diğer Müslüman’a ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” buyurur. (Tirmizî)

Dosta sadakatte, kardeşliğin en büyük örneğini ‘sıddik’ ismini hakkıyla almış bulunan Hazreti Ebû Bekir (ra) efendimizde görürüz. Kâinatın Efendisi’nin en zor zamanlarında hep yanında olan, O’nu (sav) yalnız bırakmayan vefalı dost Hz. Ebû Bekir (ra) zorlu hicret yolculuğunda da açlığı, susuzluğu, hayati tehlikelerin her türlüsünü hiçe sayarak, dostunun yanında birlikte olmayı seçti. Efendiler Efendisi’ni (sav) canından çok sevdiğini fiilen kanıtladı.

Sevr Mağarası’nda, dostunu korumak için, ayağıyla yılan deliğini kapattı. Ayak tabanını, yılanın zehrine, dişini sıkarak dayadı. Acısını dosta belli etmemeye, dostunu üzüntüsüyle üzmemeye çabaladı. Yılandan çok daha tehlikeli olan düşmanları, mağaranın kapısına dayandıklarında ise, dost adına öyle derin bir hüzne düşmüştü ki...

Yüceler yücesi Rabbimiz, Efendimiz’in Hz. Ebû Bekir’i (ra) tesellisini şöyle nakletti; “Mahzun olma! Muhakkak ki Allah (cc) bizimle beraberdir…” Yol arkadaşı olmuş biricik dostun Efendimiz’e (sav) gösterdiği bu samimi yakınlık ve vefa Allah’ın (cc) yardımını davet ettirdi. Zaten gönüller bir olduktan sonra neler olmazdı ki…

Dostça; samimane, şeksiz, şüphesiz, pazarlıksız kenetlenen saf gönüllere Allah’ın acil yardımı yetişir ve onlar mahzun da olmazlar.

Hz. Ömer (ra) bir gün bulunduğu ortamdaki arkadaşlarına; “Dileklerinizi belirtin!” dedi. Birisi; “Şu ev altın dolu olarak benim olsa da onu Allah yolunda infak etsem.” dedi. 

Bir diğeri de; “Bu ev inci, zebercet veya mücevher dolu olsa da onu Allah yolunda infak etsem diye.” temennide bulundu. Hz. Ömer; “Dilemeye devam edin!” deyince arkadaşları; “Ey Mü’minlerin emiri! Biz ne dileyeceğimizi bilmiyoruz. Siz ne dilediğinizi söyleyin!” dediklerinde Hz. Ömer; “Ben isterim ki bu ev Ebu Ubeyde gibi kimselerle dolu olsun.” diye cevap verdi. (İbn. Cevzî) 

Hz. Ömer’in imrendiği Ebû Ubeyde cennetle müjdelenen 10 kişiden birisidir. Resûlullah ile birlikte bütün savaşlara katılmıştır. Habeşistan’a hicret edenlerdendir. Şam diyarını fetheden komutanlardandır. Kâinatta Allah’tan sonra en değerli varlık kaliteli insandır. Her şey kaliteli insanla değer kazanır. Altın, gümüş, elmas gibi madenlerin değerini de ancak insan takdir eder. İnsan kaliteli olmadıkça eşyanın kalitesi de bir anlam ifade etmez. Kalitesiz insanın elinde kaliteler de heder olur.

Bir insanı gönülden seven, gönülden sayan, iyiliğini isteyen, iyi ve kötü gününde yanında olan, çaresiz kaldığında yardım edip onu yalnız bırakmayan, kendisi için istediğini onun için de isteyen, ya da kendisine reva görmediğini onun içinde görmeyen ahbap ve yâren kişiye dost denir. Sevginin ilerlemiş haline ise bizler “dostluk” diyoruz.

İslâm kardeşliği bize dost olmayı emreder. Kardeşlik aynı anadan doğmak değildir. Aynı değerlere inanmak, baş koymak demektir. Kardeşliği ihdas etmek imanımızın gereğidir. Birbirimizi sevmedikçe iman etmiş olamayacağımızı Efendimiz (sav) açıkça ifade etmiştir. Dinimiz sevgi dinidir. Seven sevdiğini kendisine tercih eder. İnsanı bencillikten alıkoyar. Ortak hareket etme duygusu geliştirir. Herkesin ben dediği yerde varlık oluşur. Varlık asıl ortaya çıkması gerekeni gölgeler. Kaybolup gitmesini sağlar. 

Günümüz meselelerinin altında yatan temel sebep benlik değildir de nedir. Benliğin gölgesinde hangi güzellikler kaybolup gitmemiş ki…

Burada mevcut dünyamızda yitirmiş olduğumuz, çok kıymet taşıyan bir özellikten bahsetmek gerekir: Vefa… Unuttuğumuz ya da unutturulduğumuz çok güzel bir haslettir vefa… Çok yakın bir zamana kadar var olan ama günümüzde çok az rastladığımız bir özellik vefa… Toplumu toplum yapan, cemaati cemaat yapan bir güzelliktir vefa… Dostlar arasında, kardeşler arasında olmazsa olmaz bir haslettir vefa…

Bir aşığın maşuğuna, bir dava adamının davasına ve bir dervişin, mensup olduğu yola her şeye rağmen sadık kalmasıdır, vefa. Bu uğurda her şeye katlanması ve her şeyi sineye çekmesi, gerçek dava adamına düşen vazifelerin en önemlisidir belki de, davasına karşı vefa göstermesidir. 

Sözlükler, vefayı şöyle açıklar; “Sözünde durmak, sevgi ve dostlukta sebat ve devam. Ödemek, yetişmek.” İnsanların birbiriyle kaynaşıp bütünleşmesini temin eden, fertleri birbirine bağlayan yüce bir duygu, bir mıknatıstır âdeta.

Yuvalar, vefa duygusu üzerine kurulmuş ise, devam eder ve canlı kalır. Millet, bu yüce duygu ile faziletlere erer. Devlet, kendi vatandaşına karşı ancak bu duygu ile itibarını korur.

Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Arkadaş, öldükten sonra, onun çoluk çocuğunu, yakınlarını sevmek, onlarla ilgiyi kesmemek de vefadandır. Müslüman vefakâr olur. Vefa, dostlukta, bağlılıkta sebat etmektir. Arkadaşına yaptığı iyiliği az görüp, onun yaptığını çok bilmektir. Vefa demek, gerek hayatta iken ve gerekse öldükten sonra sevgi ve ilgiyi devam ettirmek demektir. İslâm kardeşliğinin mayasıdır vefa, Şair ne güzel söylemiş; 

Vefalı çıkarır kardeşliğin tadını,

Vefasızlar alır dostunun ahını.

Atalarımız; “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” derken vefanın ne kadar önem arz ettiğini ve yıllar öncesinde bu özelliğin nasıl yaşandığını bizlere anlatmışlardır. Ya şimdi? Bu güzellikten ne kadar da uzak yaşamaktayız. Bizi biz yapan değerler arasında olan vefadan ne kadar da uzaktayız.

İnsan sosyal bir varlıktır. Birbirine daima muhtaç olarak yaratılmıştır. Dostluk biz insanlar için vazgeçilmez bir şeydir. Zaman zaman içimizi dökeceğimiz, dertlerimizi paylaşacağımız, moralimiz bozulduğunda, canımız sıkıldığında, bir musibetle karşılaştığımızda kısacası iyi ve kötü günde birbirimizi teselli edecek her zaman bir dosta ihtiyacımız vardır.

O, dayanışmanın, barışın, kardeşliğin, birliğin dirliğin, yek pare bir vücut olmanın sembolüdür. O, sevinci mateme; sevgiyi nefrete, sadakat ve güveni hileye dönüştürmez. Ruhlar onunla canlanır, gönüller onunla coşar taşar, insan onunla huzur ve mutluluk bulur.

Onun olduğu yerde, aldatma, zulüm, kavga, gürültü, gözyaşları olmaz. Onun olduğu yerde güvensizlik, umutsuzluk, adaletsizlik olmaz. O yaramızın merhemi, mutluluğumuzun kaynağı, barışın sancağı, gönüllerin gülüdür. Yürekler onun ateşiyle tutuşunca dağlar yol, damlalar derya olur. Dost dostun ‘ibret aynası’, ‘şefkat kalesi’, ‘tecrübe mayası’, ‘dayanışma sırrı’, ‘güven köprüsü’, ‘sevgi şelalesi’dir. Örnek yaşayış, ince anlayış, mütevazı duruş gerçek dostların işidir. Cephesi dostlara dönük olmayanın yüreği dostluğa dönük olmaz. İstikameti yanlış, yürek pusulası bozuk, fikir düşüncesi paslı olan insandan dost olmaz. Merhamet ipi kopunca dostluk bağı kopmuş olur. 

Arkadaşlık herkesle yapılabilir. Dostluk erdemli kişilerden seçilir. Zaten ahmak insanla kimsenin işi olmaz. Fakat din kardeşinin hakkına riayet etmek, imanımızın kaidesidir. İsteyelim ya da istemeyelim, din kardeşimizin kıymetini Mevlâ-yı Zülcelâl belirlemiş, birbirimizi sevmeye mecbur bırakmış. Şuyu var, buyu yok demeden birbirimizden mes’ul tutmuş. Namusunu, namusumuz; eksiğini, eksiğimiz; hatasını, hatamız bilmemizi istemiş. Yanlış arayan değil, varsa yanlışı onu incitip rencide etmeden düzelten olmamızı istemiş. 

Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa) ihvanın birbirleriyle hukukunu anlatırken verdikleri misal çok manidardır. Hatırladığım kadarıyla ki; Şahı Hazne Hazretleri (ks), müridânıyla bir yolculuğa çıkar. İçlerinde o zamanlar eğitimini daha tamamlamamış Molla Abdülhakîm (ks) Hazretleri de vardır. Bir sebepten dolayı Şahı Hazne Efendimiz (ks) celallenerek Molla Abdülhakîm (ks) efendimizi yolculuk yaptıkları vasıtadan indirip beklemelerini emreder. Geleceğin Ğavsı, sultanımız ikilemeden emre riayet eder. 

Yola devam edilir. Yolculuk boyunca ihvanın aklı hep yolda indirdikleri arkadaşlarındadır. Fırsat kollarlar ki ne yapsak ne etsek de kardaşımızı bıraktığımız yerden Şahı Hazne Sultanımız’a geri dönüp aldırsak. Derken Efendi Hazretleri (ks) müridlerinden bir ilahi söylemelerini ister. İşte fırsat; kardaşlığı anlamış ağabeyimiz, büyüğümüz hemen atılır; “Efendim, bu ilahiyi Molla Abdülhakîm ne kadar da güzel söylerdi. Keşke aramıza onu da alsak, bu ilahiyi ondan dinlesek.” der. Şeyh Efendimiz’in emriyle geri dönerler. Bıraktıkları yerden ihvanlarını alırlar. Muhabbetlerine devam ederler. 

İşte böyle gönüllerden çıkan muhabbet hiç kesilmemiş. Yıllar geçse bile hep taze kalmış. Ne mutlu ki Allah (cc) bizlere de o muhabbet menbaı olan gönüllere dahil etmiş. Rabbim kıymet bilmeyi, anlamayı hepimize nasip etsin.

Kardeşim diyebilmenin bile zor olduğu, günümüz dünyasında insanlara İslâm’ın kardeşliğini yaşayarak göstermek en büyük tebliğdir. Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa) buyurmuşlardı; “Çok söz yalansız olmaz.” Zaten aynası iştir kişinin söze ne hacet. Her şey ortada görünen köy kılavuz istemez. Belki de en çok konuşulan fakat en az yaşanan din İslâm’dır. Muhakkak öyle ki her şeyin en güzelini sunan Din-i Mübin-i İslâm’ın müntesibi olan bizler aramızdaki kardeşliği yayamadığımızdan dünya arayışta olsa da İslâm’ı bulan çok az. Burada mutlak gerçek şu ki; eksik olan Müslümanım diyen bizler de yoksa dinimiz tastamam elhamdülillah. 

Biz birbirimize ne kadar çok kenetlenirsek, birbirimizle sıklaşırsak birbirimizin güzelliklerinden nasipleniriz. Aramızdaki kardeşlik bağları sağlamlaşır. Açık arayan değil, örten oluruz. Birbirimize sabrederiz. Güzeli görürüz. Mevlâmız’ın baktığı gibi bakarız birbirimize. Bağışlayan oluruz. Biliriz ki kardaşımızın açığı bizim yaramızdır. Kardaş hakikatan kardaşsa yarayı teşhir eden değil sarandır. Kendisi saramasa da sarana götürür. Adeta ölü toprağı serpilmiş gibi kayıtsız kalamaz.

İnsanın Rabbi’nden başka eğileceği tek yer kardeşinin hizmetidir. Bizim yolumuz hizmet yoludur. “Halka hizmet, hakka hizmettir.” buyurmuşlar. İnsan kardeşine hizmette eğildikçe Mevlâsı onu doğrultur. Geride eksik bıraktıklarını tamamlar.

Kardeşinin hizmetinde olan hep diri kalır. Bedeni yaşlansa da gönlü tapatazedir. Cemaatimiz içerisinde de hepimizin tanıdığı, takdir ettiğimiz bedenleri yaşlı gönülleri delikanlı elleri öpülesi ağabeylerimizi her şeye rağmen taze tutan hizmet değil de nedir. Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa) hep buyururlar; “Akan su pislik tutmaz.” Kim kardeşinin hayrına gayret ederse hep temiz kalır. Onda tortu, bakteri, virüs barınmaz. Tadı hep lezizdir. İçtikçe içirir; içene şifa olur.

Ya Rabbi! Sen bizleri kardeşlik şuuruna erdir. Bizi birbirimize sevdir. İslâm kardeşliğini anlamayı, yaşamayı, yaşatmayı, gaye edinmeyi ve bu uğurda gayret göstermeyi hepimize nasip et. Âmin.

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort