JoomlaLock.com All4Share.net

MELEK İNANCIMIZ -2-

MELEKLERİN ŞEKİL DEĞİŞTİRMESİ:

Melekler maddeden uzak, soyut, yüksek ruhlardır. Fiziksel cisimler içindeki duyuları sınırlı varlıklar, yüksek ruhsal varlıkları göremezler. Latîf âlemle kesîf âlem arasında maddesel bir görüşme olmaz. Ancak latîf, kesîfe veya kesîf, latîfe dönüşünce, yani iki varlıktan biri diğerinin düzeyine girince o zaman ikisi arasında görüşme olur. Latîfin, kesîfe dönüşmesi, meleğin insan kılığına girmesi; kesîfin, latîfe dönüşmesi de insanın beşerlik duyularından sıyrılıp meleklik haline yükselmesiyle olur. Peygamberle melek arasındaki diyalog ve ilişki her iki şekilde de olmuştur.

Maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüştürüldüğü günümüzde nûrdan yaratılan meleğin şekil değiştirip öyle görünmesi, sonra da tekrar aslî sûretine dönüp gözden kaybolması yadırganmamalıdır.

Cebrâil (as), vahiy getirirken zaman zaman güzel bir insan kimliğinde, bazen de ashabtan Dıhyetu’l Kelbî şeklinde gelmiştir. Uhud Savaşı’nın en hareketli anlarında Mus’ab b. Umeyr (ra) sûretinde ve Bedir Savaşı’nda da Hz. Zübeyr b. Avvam sûretinde geldikleri olmuştur.

Melekler, beşer sûretine girdikleri zaman, kendilerinde yemek, içmek ve nefsânî arzulara meyletmek gibi insanoğluna özgü hâller aslâ görülmemiştir. Onların şekil değiştirmesi ne mahiyetlerinde ne de melekiyyetlerinde bir değişikliğe yol açmaz.

Hz. İbrahim’e (as), oğlu İshak’ın verileceğini müjdelemek için gelen Cebrâil ve İsrâfil (as) şerefli bir misafir sûretinde teşrif etmişler, kendilerine ikrâm edileni yememişlerdi (Zâriyât/24-28).

İsâ’nın (as) babasız olarak dünyaya gelme takdiri kaza sahasına çıkacağında Cebrâil, Hz. Meryem’e delikanlı sûretinde gelmiş ve durumu haber vermişti (Meryem/17-19).

Bütün bu anlatılanlardan bir kez daha anlıyoruz ki, Allâh (cc) hayata ve memâta (ölüme) birçok şeyle olduğu gibi, melekler aracılığıyla da müdâhele eder ve onu İlahî   kontrolü altına alır. Lût Kavmi’nde olduğu gibi kimi zaman meleklerini Celâl sıfatının bir tecellisi olarak gazap için; Bedir Savaşı’nda görüldüğü gibi kimi zaman da Cemâl sıfatının bir tecellisi olarak rahmet ve yardım (moral, destek) (Enfâl/10) için görevlendirir.

Hadîs literatürümüzde Cibril Hadîsi olarak bilinen ve râvisi Hz. Ömer (ra) olan meşhur, uzun hadîsten öğrendiğimize göre, Cebrâil (as) insanlara dînlerini öğretmek üzere, Peygamberimiz’e siyah bir Arabî kılığında gelmiştir. Hz.Aişe validemiz bildiriyor:

“Resul-i Ekrem Efendimiz (as) Hendek Harbi’nden döndüğü zaman, silâhını çıkarmış, vücudunu yıkıyordu. Cebrâil (silâhlı bir asker kıyafetinde) geldi ve şöyle dedi,

- Sen silâhını çıkardın mı? Allâh’a yemin olsun ki biz melekler silâhımızı omzumuzdan indirmedik. Hemen onların üzerine harbetmek üzere çık. Efendimiz, “Nereye doğru gideceğiz?” dedi. O:

-Şu tarafa, diyerek Benî Kureyza (Yahudileri) tarafına işaret etti.”

Meleklerin, âmâ/kör, kel ve ala tenli şahıs sûretinde geldiği de görülmüştür. Bu üçünün hikâyesi hadîs kitaplarında  uzun uzun anlatıldığından, burada tekrar etmeyi uygun bulmuyoruz.

MELEKLERİN GÖREVLERİ:

Evrenin ruhsal boyutunda yaşayıp maddesel boyutunda görev alan melekler evrenine ‘melekler âlemi’ denir ki maddî evren onların ruhsal varlıklarıyla kuşatılmıştır. Madde, bilinçsiz ve güçsüz yaratıldığı için, ardındaki ya da derinlerindeki ruhsal güç olan melekler tarafından tutulur ve yönetilir.  Kâinat zerreleri onların varlığı ile beslenir. Melekler maddeye rûh olurlar. Dokunduğumuz maddelerin işleyişini temsil eden yasaların ruhsal vücutları (soyut varlıkları) melekler tarafından temsil edilir.  Onlar bu hassas ve rûhanî bilinçle görevlerini icra ederler.

Meleklerin bütün görevleri Hakk’a bağlıdır, Hakk’ın dışında bir şey yoktur. İnsan ve cin dünyasında olduğu gibi, bir ân olsun Hak’tan kaymak yoktur. Onlar Hak için yaşar, Hak ile bağlantısı olmayan bir işi yapamazlar.

Dört Büyük Melâike:

Allâh (cc) insanlardan peygamberler gönderdiği gibi, meleklerden de peygamberler göndermiştir (Hacc/75). Sözünü edeceğimiz dört büyük melâike, meleklerin peygamberidirler. Bunlar, beraberindeki sayısız infaz ekibiyle ilâhî devlet teşkilatının haşmet ve azâmetini belirten kevnî/kozmik elçileridirler.

Hz. Cebrâil (Abdullâh): Genelde Allâh ile peygamberler arasında vahy eminliği ve elçilik yapmağa memur kılınmıştır (Necm/5-6). Allâh bir milleti helâk etmek istediğinde helâk görevini bu meleğe vermiştir.  Diğer bütün melekler için söylenen genel özellik ve faziletlere sahiptir (Tekvîr/19-21).

Cebrâl (as), Kur’ân’da, karşısında durulmayacak üstün güce ve zarurî bilgilere sahip olduğu için Cibrîl, saygı duyulması gereken üstün bir mevkide bulunduğu yahut latîf olduğu için Rûh, ilahî buyrukları tahrîf etmeden Hz. Peygamber’e ulaştırdığı için Rûhu'l-Emîn, insanların mânevî açıdan temizlenmesini sağlayan vahyi getirdiği veya hiç günah işlemeyen tertemiz bir kul olduğu için Rûhu'l-Kudüs diye nitelendirilmiştir.

Cebrâil (as) azap meleği olarak da tanınır. Geçmişte, âsi kavimleri bu büyük meleğin, Allâh’ın emriyle batırıp yerin dibine geçirdiği rivâyetleri vardır. Buna göre, elçilik görevi bitmiş olmakla beraber, Cebrâil’in bu görevi hâlâ devam etmektedir.

Hz. Azrâil (Abdulcebbâr): Melekü’l-mevt adı verilen bu melek ve onun emrindeki melekler de ömrü sona erenlerin rûhlarını almaya memur kılınmışlardır.

“De ki: Size müvekkel olan ölüm meleği canınızı alacak. (Ondan) sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz” (Secde/11).

Ölüm meleği gerçekte bir tanedir. Fakat Allâh (cc), onu meleklerden başka bir grupla güçlendirerek, aralarında askerle komutanları arasındaki ilişki gibi bir bağ meydana getirmiştir.

Azrâil’in (as) beraberinde yardımcı ve sınıf sınıf melekler vardır. Ferdi sarsan, örseleyen, şiddetli kabzediciler yanında; incitmeden, telaşlandırmadan, usulcacık kabzediciler de vardır (Nâziât/1-3).

Azrâil’in sayısız yardımcılarının olduğu göz önünde bulundurulursa artık “Ölüm meleği bu kadar ve değişik yerlerdeki insanın canını nasıl alır?” diye sorulmasına gerek kalmaz.

Hz. Mikâil (Ubeydullâh): Yağmurların yağması, rüzgârların esmesi gibi tâbiat olaylarının düzenlenmesiyle memurdur. Ayrıca bitkiler, rızıklar ve her türlü doğal ihtiyaçlarımız o ve onun maiyetinin emrindedir.

Hz. İsrâfil (Abdurrahman): Kâinatta son imhâ kanununu uygulayacak ve yine ihyâ kanununuyla âhiret hayatını açacak. Bu işi “Sûr” üfürmek sûretiyle tatbik edecektir. İsrâfil’e (as) sûr meleği denmesinin sebebi, Allâh’ın, ölüleri mezarlarında diriltecek olan, mâhiyetini bilemediğimiz, boru şeklindeki aygıtın çalınması emrini verdiği ânda çalabilmek için onu daima ağzında bulunduruyor olmasıdır.

İsrâfil, Sûr’a iki kez üfürecek. İlk üfürüşünde (nefha-i sa’ka) insanlar, sesin şiddet ve dehşetinden bayılırken, en son kendisi de aynı sesin korkunçluğundan bayılacak ve Allâh’ın dilediği bir zaman sonra ilk uyanacak olan yine kendisi olacaktır. Bu uyanıştan sonra insanları ve canlıları da uyandırmak üzere ikinci Sûr’u (nefha-i kıyâm) üfürür.

Bir takım melekler de vardır ki, bulundukları yere ve zamana göre isim alırlar. Gökte bulunanlara Semâ Melekleri, yeryüzünde bulunanlara Arz Melekleri, Arş’ı yüklenmiş bulunanlara -ki bunlar sekiz tanedir (Hâkka/17)- Hamele-i Arş (Arş’ı taşıyan melekler) denilmektedir. Bunlar da Rabblerini hamd ile tesbih ederler. Ayrıca bunlar:

1)Tevbe edenlerin affı için dua ederler.
2)Mü’minlerin cehennem azabından korunmaları için dua ederler.
3)Ehli îmanın cennete sokulmaları için dua ederler.
4)Mü’minlerin kötülüklerden korunmaları için dua ederler.

Arş’ı kuşatan meleklerin yetmiş bin saf olduğunu, tekbir ve tehlil okuyarak Arş’ı tavaf ettiklerini, onların arkasında ayakta duran ve yüksek sesle tekbir getiren yetmiş bin meleğin daha saf hâlinde olduklarını âlimlerimizin nakillerinden öğrenmekteyiz.  

Cehennemde görevli bulunan on dokuz meleğe Zebânî (cehennem gardiyanları) veya Hazene-i Cehennem denilmektedir. Başkanları ise Mâlik adlı melektir. Cennette görevli meleklere de Hazene-i Cennet, başkanlarına da Rıdvan denilmektedir. Gece görevli meleklere Gece Melekleri, gündüz görevli meleklere de Gündüz Melekleri denilmektedir. Bunlar da her insan için yirmi tanedir.

Âhiretin gümrük kapısı sayılan kabirden mânevî âleme geçmek için bir tür pasaport kontrolörü/sorgu-sual meleklerine Münker-Nekir adı verilmektedir. Mezardaki ölüye, hiç görmediği, tanımadığı bir şekil ve kıyafette görünecekleri için bu ad verilmiştir. Bunlar kabirde ölülere, “Rabbin kim, peygamberin kim, kitabın nedir, kıblen neresidir?” şeklindeki sualleri soracaklar, ölünün durumuna göre, iyi veya kötü davranacaklardır.

Bir kısım melekler de insanların, iyi ya da kötü, yaptıklarının çetelesini tutarlar. Bunlar iki melek olup, biri insanın sağında, diğeri solunda bulunur. Sağdaki melek iyi iş ve davranışları, soldaki ise kötü iş ve davranışları tespit edip amel defterlerine geçirirler. Bu şerefli hizmetten dolayı bu iki meleğe Kirâmen Kâtibîn unvanı verilmiştir. Bu meleklerin kayda aldıkları ameller saklanır ve insan, ona göre Rabbi önünde hesaba çekilir. Bu melekler hesap sırasında da yapılan işlere şâhitlik yaparlar.

“Hatırla ki, (insanın) hem sağında hem solunda oturan, onun amellerini tespit etmekte olan iki de (melek) vardır. O, bir söz atmaya dursun, mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır (Kaf/17-18).”

Kurtubî Tefsiri’nde rivâyet olunan bir hadîste Yüce Peygamberimiz (as) şöyle buyurmaktadır:

“İki meleğin oturduğu yer, ön dişlerinin üzeri, dilin onların kâlemleri, tükürüğün de mürekkepleri ve sen mâlâyâninde akıp gidiyorsun, ne Allâh’tan utanıyorsun ne onlardan.”   

Söz konusu meleklerin isimleri şu âyette geçmektedir:

“Hâlbuki sizin üstünüzde hakikî bekçiler, (Allâh indinde) çok şerefli yazıcılar vardır. Ki onlar ne yapıyorsanız bilirler (İnfitâr/10-11-12).” Âyette geçen bekçilerden maksat, “amel ve hareketlerimizi mürakabe eden melekler”dir.

Kirâmen Kâtibîn üç yerde insandan ayrılır:    

1)Kaza-i hâcette,
2)Cimâ hâlinde,
3)Gusül esnasında.

İnsan ölünce görevli kâtip melekler o mü’minin kabri başında durur, tekbir ve tehlil okurlar. Sevabını da ona bağışlarlar. İnançsız insanın da kabri başında oturur ona lânet okurlar.

Yaptığımız her şeyi elbette bir yazan var
İyilikte iyilik, kötülükte hazan var

Meleklerin bazıları da insanları, şeytanların tecavüzünden korumakla görevlidirler. Hafaza Meleği adı verilen bu ilâhî muhafızlar bulunmasaydı, şeytanlar insanları kapış kapış ederlerdi. Bu gerçeği dile getiren âyet şöyledir:

“Onun (ve her insanın) önünde, arkasında kendisini Allâh’ın emriyle gözetleyecek takipçi (melek)ler vardır (Ra’d/11).”

Bir hadîste de şöyle buyrulmaktadır:

“Mü’mine yüz altmış melek müvekkel kılınmıştır. Onlar, bal çanağında sinek kovalar gibi mü’minden şeytanları kovalar. İnsan bir lahza kendine bırakılsa şeytanlar onu kapışı verirlerdi.”

Görülüyor ki Hafaza Melekleri, her halükârda insanla beraber olup, bir ân olsun ondan ayrılmazlar.

Bu saydıklarımızdan başka, insanın kalbine doğruyu ve gerçeği ilhâm etmekle,  namaz kılanlar Fâtiha’yı okuduktan sonra onlarla birlikte ‘Âmin!’ demekle,  her gün sabah ve ikindi namazında mü’minlerle birlikte olmakla,  Kur’ân okunurken yeryüzüne inmekle, bilhassa âlim olan mü’minlere rahmet okumakla  görevli melekler de vardır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort