JoomlaLock.com All4Share.net

MELEK İNANCIMIZ

Allâh’a îman eden her mükellefin inanmak zorunda olduğu esaslardan birisi de, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin sahası dışındaki fizik ötesi varlıklar olan meleklerin varlığını ve onlar hakkındaki ismet, emânet ve ilâhî emirlere itâatlerinin vücubiyetini, bunun aksinin ise muhal olduğunu bilmektir.


Melek inancı, pozitivist1  ve determinist2  anlayışlara karşı varlığın sadece maddî ve görünen nesnelerden ibaret olmadığını ortaya koyup manevî ve ruhanî âlemlerin mevcudiyetini ispat ettiği için bütün dînlerde olduğu gibi İslâm’da da önem taşımaktadır.3  Allâh’ın rızasına uygun, dürüst ve ahlâklı bir hayat sürmeye kendini adamış olan mü’min, kâinatta bu idealleri temsil eden ve en üst mertebede yaşayan görünmez varlıkların bulunmasından manevî destek alır ve aynı seviyeye ulaşmak için çaba sarf eder.4  Çeşitli boyutlarıyla Rabbanî kuvvetin hârikalarını öğrenmesiyse, onu Allâh bilgisinde (mârifetullâh) ilerletir. Celâl ve azametine yaraşan bir şekilde Rabb’ini yüceltir, tesbih eder. O’na hakkıyla kulluk eder, rızasını ve cennetini kazanır.5  İslâm inanç sisteminin önemli bir cüz'ü olmasından ötürü meleklere îman konusunun, Kur’ân6  ve hadîste7  çok fazla yer aldığını görmekteyiz. Kur’ân’ın 80 küsur yerinde meleklerden bahsettiğinden onları inkâr, Allâh’ın kitabını da yalanlamak anlamına geleceği için sahibini küfre sürükler.8


Allâh’a îmandan sonra meleklere îman’ın zikredilmesi, îmanı lisandan gönle intikal ettirmeyi sağlamak içindir. 

İnsan meleklere îman ettiği takdirde gerçekten kendini tanımış olur. İnsan maddenin ötesinde kendisinin bir tarafının olduğunu bilebilmesi için meleklere, yani madde ötesindeki varlıklara îman etmesi lazımdır. Kur’ân’ın değişik yerlerinde Allâh’ın (cc) “Bana inanın” dedikten sonra, “Meleklere inanın” demesi şu anlama gelir: Kendinize geliniz, siz madde ötesisiniz. Madde ötesindeki yanınızın en büyük delili de meleklerdir. Siz o meleklerin varlığına inandığınız zaman, kendi iç dünyanızdaki rûha inanmış oluyorsunuz. Rûhunuza inandığınız zaman, kendinize inanmış oluyorsunuz ve dolayısıyla Allâh’a karşı sağlıklı bir îmana sahip oluyorsunuz.9 

Meleklerin varlığına îman, peygamberlere îmanın olmazsa olmaz şartıdır. Çünkü melekler, âlem-i lâhut (rûhlar âlemi, gayb âlemi, ruhsal evren10)  ile âlem-i şühûd (gözle görülen varlık âlemi) arasındaki köprüdür. Allâh -insan ilişkisi melekler aracılığı ile sağlanır. Evreni kudret elinde tutan Yüce Allâh’ın emre âmâde askerleri melekler, O’nun Hallâk (sürekli ve çokça yaratan) olmasının gereğidir. Dolayısı ile meleklere îman, tevhîdin de bir cüz'üdür.

Meleklere îman ile Allâh’a îman arasında ‘gaybîlik’ bakımından benzerlik vardır. Allâh’a inanan ve bu inancı uğruna yola koyulan kimsenin, Allâh’ın kendisini gaybî güçler ve ordularıyla destekleyeceğini bilmesi (Enfâl/10), gaybe îman etmenin getirdiği bir ödüldür. İşte bu gaybî güçlerin başında melekler gelir.  Bunun içindir ki melek her çeşit güzelliğin öbür adıdır.11 

Meleklerin Özellikleri

Birçok dîn mensupları, meleklerin varlığı konusunda ittifak etmişlerse de, nasıl bir varlık oldukları, yani mahiyet ve özellikleri hususunda değişik görüşler ortaya atmışlardır.12 

Biz Müslümanlara göre, evrenin görünmeyen ruhsal boyutunda (soyut evrende) yaşayan melekler,13  nûrdan (ruhsal ışık, saf ışın) yaratılmış,14  değişik şekillere girebilen şerefli, latîf/şeffâf, dört boyutlu sisteme tâbi olmayan madde ötesi varlıklardır. Şeffâf (özgül ağırlığı olmayan, yoğunluksuz) maddeden yaratıldıkları için, normal şartlar altında tâbiî olarak insanlar tarafından görülmezler. Başka bir ifadeyle, onların görülmeyişi nûranî, rûhanî mahiyetleri ve onları görmek için aranan şartların bizde olmayışı sebebiyledir.15  Maddî gözler melekleri ancak enerjilerini cisim düzeyine indirgediklerinde algılayabilirler. Onları yaratıldıkları şekilde görmek ve seslerini işitmek, kendileriyle doğrudan iletişimde bulunan peygamberlerden başkası için mümkün değildir.16  Onların görülemeyişi yok olduklarının delili olamaz. Biz mikropları, aklımızı, rûhumuzu, kırmızı bakır telden geçen cereyanı, mıknatısın çekim gücünü ve efil efil saçlarımızı okşayan havayı da göremiyoruz. Fakat bunları inkâr etmiyoruz. Varlıklarından tereddüt göstermiyoruz. Varlıkların cisim bölümünde yer alan melekler, kesif (yoğunluklu) cisimler olan insanlar gibi görünebilen nevinden değillerdir. Cisim olmaları nedeniyle, onların da kendilerine özgü kalıpları, yani maddî bünyeleri vardır. Ancak biz onların nitelik ve niceliklerini bilemediğimizden, mahiyetlerini en iyi Allâh bilir. Biz ise Allâh’ın bize bildirdiği kadarını biliriz.

Sırf hayır ve iyilik için var edilmiş olan melekler, Allâh’ın yardımcıları değil, O’nun itâatkâr askerleri, ateş olup atışa hazır orduları (Mülk/5), hizmetçileri ve kudretinin icrâcıları durumundadırlar. Rabbimiz, kudretini yaratılışın sınırlarını oluşturan arşla, arşı da onu taşıyan büyük meleklerle sembolleştirdi. Melekler, kâinata serpiştirilmiş tabiat kanunlarıdır (Mülk/17). Onlardan bazısı, doğa yasaları şeklindeki ilâhî emirleri madde zerrelerine taşır. Bazı türleri çekim veya itme gücü gibi doğa yasalarını cansız maddelere ulaştırır. Bulutlar bir türün, yağmur bir başkasının, kar bir diğerinin, Güneş ışığının taşınması bir diğerinin temsil alanını oluşturur. Bu türden meleklerin en büyüğü, tabiat olaylarının düzenlenmesinde görevlendirilen Mikâil’dir (as). Yüce Yaratıcı, el-Bâtın isminin gereği olarak kâinata hükmeden sınırsız kudretini meleklerle gizlemiş, melekler O’nun ‘kudretleri gibi’ algılanmıştır (Meryem/17). Azrâil (as) Rabbine şöyle demiş: “Rûhların alınması görevim nedeniyle kulların benden şikâyet edip bana küsecekler”. Şu cevabı almış: “Seninle kullarımın arasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım; tâ ki onlara şikâyet etsinler ve sana küsmesinler”17  Anlaşılıyor ki el-Bâtın olan Allâh (cc), sınırsız kudretini kendi yarattığı tabiat (hastalıklar, fırtınalar, mevsimler) ve ‘ruhsal yasaların’ geçerli olduğu (rüzgârın esmesinden güneşin dönmesine kadar kâinatın her noktasını kuşatan) melekût perdesi ardına gizlemiştir. Azrâil (as) rûhları alan kudret değil, Yaratıcısı tarafından rûhları almakla -alır gibi görünerek ezelî kudreti perdelemekle- görevlendirilen melektir.18 

Melekler, bütün varlıklardan önce yaratıldıkları (Bakara/30) gibi, hepsinden sonra yok olacaklardır.19 

Melekler, Hıristiyanların dediği gibi, büyük şerefli insanların bedeninden ayrılan rûhlar değillerdir. Onlar da Allâh’ın kulları olup, ne ortakları ne de kızlarıdırlar.20  

Maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüştürüldüğü günümüzde nûrdan (Rabbimizin esmâ ve sıfatlarıyla beslenen ruhsal   enerjiden) yaratılan meleklerin değişik şekil ve maddî sûretlere bürünmeleri (temessül), sonra da tekrar aslî şekillerine dönüp gözden kaybolmaları garip karşılanmamalıdır.21  Melekler, nûrdan yaratılmaları itibariyle nûrun özelliklerine sahiptirler. Melekler şeffaf varlıklar oldukları için yer kaplamazlar. Onlar ışık gibidirler. Güneş ışınları dünyaya yansır ama yer kaplaması söz konusu değildir. Göründükleri mekânlarla izledikleri olayların mekânları ilgisiz olup, ruhsal soyutluktaki varlıklar olarak dünyanın her yerinde aynı anda bulunabilirler.

Melekler, iyi anlamları güzel koku, kötü anlamları çirkin koku olarak algılar. Nitekim Peygamber (as) şöyle buyurular: “İnsan yalan söylediği zaman meydana gelen manevî kokudan melekler kendisinden bir mil uzaklaşırlar.”22  

Melekler akıl sahibidirler. Bu sebeple ibâdetle mükelleftirler. Mukarrebûn adı verilen melekler, durmadan Cenâbı Hakk’ı tesbih ve tehlil (Lâilâhe İllellâh demek) ile meşgul olurlar.

“Melekler, Rabb’lerini hamd ile tesbih ve yerdeki (mü’min)ler için istiğfâr   ederler.” (Şûrâ/5).

“Halbuki biz, seni hamd ile takdis ederiz.”  (Bakara/ 30)

Melekler şuurlu olmakla birlikte, insan gibi irâdeli varlıklar değillerdir. Çünkü onların kaderi insan gibi seçmek değil, itaat etmektir. Bu yüzden melekler için ödül ve cezâ yoktur.23 Kezâ, bulundukları dereceden başka bir dereceye yükselmeleri de mümkün değildir. Akıl sahibi olmalarına rağmen onlarda düşünme kabiliyeti de yoktur.24 

Meleklerde nefis yoktur. Erkeklik ve dişilik,25  yemek ve içmek, uyumak, vb. gibi insana mahsus biyolojik eylem ve nitelikler onlarda bulunmaz. Bu niteliklerden uzak oldukları için de Allâh’a isyân etmezler. Ne ile emrolunmuşlarsa onunla meşgul olurlar (Tahrîm/6).

Melekler son derece kuvvetli varlıklardır. Nasıl ki, gözle görülme özelliği bulunmayan elektrik kuvveti o kadar saydamlığıyla en büyük cisimleri fevkâlede bir sûretle infilak ettirir hâle gelebiliyor. Meleklere de bundan daha fazla bir özellik verilmiştir. Böyle olmakla beraber melekleri yüksek enerji molekülleri olarak tanımlamak için hiçbir sebep yoktur. Zira bu, görünen âlemin (âlem-i meşhûd) kavramıyla görünmeyen âlemi (âlem-i lâhût) tanımlamak olur.

Melekler son derece sür’atli varlıklardır. Varlık itibâriyle maddesel eyleme tâbi olmayan, fevkalâde sür’at ve kudrete haiz varlıklardır. Dört boyut ve sistem dışında madde ötesi varlıklar olmaları sebebiyledir ki, onlar için zaman mefhumu söz konusu değildir ve farklı bir kudrete sahiptirler.26  Bugün ışık hızının saniyede 300.000 km. olduğunu, yoğun cisimlerden olan gök cisimlerinin bile büyük bir hızla, hem de rakamlara gelmeyen bir hızla deverân ettiğini, ses hızının da aynen akıllara durgunluk veren hızda olduğunu biliyor ve bunu inkâr etmiyoruz. Aynen bunun gibi melekler, anlaşılması zor bir sür’atle, Allâh’ın dilediği çok kısa zamanda bütün yerleri ve gökleri, onun da ötesini dolaşırlar (Meâric/4).


Melekler, Cenâbı Hakk’ın kudretinin icrâcıları oldukları, bu kudreti diğer boyutlara yansıtma göreviyle yükümlü oldukları için, zamanın bütün dilimlerinin arasına tecellî etme hassalarına sahiptirler. Bu, fevkalâde önemli bir keyfiyettir. Çünkü zamanın o minicik aralıklarına meleklerin müdâhele edebilmesi demek, kudret-i İlâhî’nin her ân, evrenin her yerinde İlâhî murada uygun olarak tecellî edebilmesi sırrını bize gösterir.27 Zaman engeli tanımayan melekler, mekânla da sınırlı değillerdir. Maddî noktalardan tezâhür eder gibi görünse de, madde aracılığı ile transfer edilmediği için, etki alanları çok uzakları kapsayacak biçimdedir. 

Yukarıdaki ifadeler, Azrâil’in (as) can alırken bir ânda ayrı ayrı yerlerde bulunan insanları nasıl ölüme mahkûm ettiği sorusunu cevaplar niteliktedir.

Evet, melekler o kadar sür’atli varlıklardır ki, röntgen ışını nasıl vücuttaki yarayı, hasta bir noktayı tesbit eder; melek ondan da net ve nüfuzludur. Kaldı ki, can alan ve rûhları kabzeden, gerçekte Yüce Allâh’tır (cc). O’nun meleklerin aracılığına ve sebepliliğine hiçbir şekilde ihtiyacı yoktur. Çünkü melekleri yaratan ve onlara o gücü veren O’dur. Ve biliyoruz ki O’nun kıyâm binefsihi sıfatı olup, yarattıklarından hiçbirine muhtaç değildir. Aksine her şey O’na muhtaçtır. O’nun hikmeti, kullarına kendi gücünü ve engin bir hiyerarşik yapı içindeki sınırsız hâkimiyetini, hayatlarında ülfet peyda ettikleri biçimde ve düşünce dünyalarının alışkın olduğu bir şekilde göstermek istemiştir.28  Azrâil’e gelince, Hakk’ın her işinde bir kısım nezâretçi olduğu gibi, rûhların kabzedilmesi işinde de o bir nezâretçidir. Ayrıca rûhları kabzetme işini ister Yüce Yaratıcı, isterse Azrâil yapsın, her rûhu kabzedilecek zât, vâdesi dolunca O’na yönelir ve rûhu kabzedilir.29  

Aynı frekansta çalışan binlerce radyo gibi alıcıları düşünelim; bunların çalıştığı frekansta gönderme yapan bir göndermeç düğmesine dokunulduğu ân, hepsinde bir sinyal -ve olursa- mors alfabesinden bazı harfler duyulmaya başlar. Aynen onun gibi; acz, fakr ve ihtiyaç çehreleriyle; güçlü ve müstağni (ihtiyaçsız) bir kapıya yüzleri dönük bulunan mahlukât, vâde ve müddet bitimi düğmesiyle, hayat üfleyen ve hayat kabzeden Zât’a karşı ne zaman açılırsa, ya oldurucu veya öldürücü sinyalleri rûhunda duymaya başlar. Âciz beşer, bir telsiz şalteri veya bir telemprumör tuşlarıyla, kilometrelerle ötedeki cihazlarla oynayabilir de, neden bizim kayıtlı bulunduğumuz bir kısım noksanlıklardan beri olan Zât, bir ânda, canlı makinelerden ibaret olan insan rûhuyla münasebet kurmasın!. 30 Meleklerin Kanatları

Kur’ân’da, meleklerin ikişer, üçer, dörder kanatlı olduğundan bahsedilmektedir.

“Gökleri, yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı (olmak üzere) elçiler yapan Allâh’a hamd olsun” (Fâtır/1).
Kanatın nitelik ve niceliğini Allâh bilir. Bu sayılar çokluktan kinâyedir. İllâ da dörtten fazla değildir, denilemez. Nitekim Allâh Resûlü (as), Cebrâil’i, ilki vahyin başladığı sıralarda Hira dağında, diğeri de Mi’raç Gecesi olmak üzere iki defa 600 kanadıyla, aslî suretinde görmüştür (Tekvîr/23).31 

Meleklerin kanadı kuş ve uçakların kanatları gibi değildir. Mahiyetini ancak Allâh Teâlâ bilir. Meleklerin kanatlarının fazlalığı, onların sür’at ve güç bakımından derecelerini, Allâh katındaki değerlerini gösterir. Bu itibarla onlar, kısa zamanda uzun mesafeleri katederler. Ağır ve zor olan işleri başarırlar.32  Bir saniyede gökten yıldırımlar indiren Allâh’a, onlara bu özelliği vermek zor değildir.


GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort