JoomlaLock.com All4Share.net

MUHABBET

muhabbet

Muhabbet - Şura Oğuz

Sayı : 121 - Ocak 2018

 

Muhabbet

 

“Onlar Allah’ı sever, Allah da onları sever.”

“...İman edenler ise en çok Allah’ı sever.”

İnsanda tecelli olunan her sıfatın, her duygunun bir maksudu vardır. Bu tecellilerin belki en kuvvetlisi olan muhabbettir... Yukarıdaki ayetler bize hayatın manasını, sevginin maksadını anlatır mahiyette.. Görüldüğü gibi Cenabı Hak bizden O’nu sevmemizi istiyor. O (cc) ki vermediği bir şeyi ister mi kulundan? Kulunun mahiyetinin dışında bir murad ister mi? Kainatı Habibi’ne olan sevgisinden ötürü yaratan Rabbimiz varlığın hamurunu sevgiyle, muhabbetle mayaladı... 

Bu varlıklar içindeki eşref-i mahluk olan insanın ise payına düşen sevgi nicedir, düşünmek gerek. Emaneti yüklenen, Hakk’a muhatap olan insanın fıtratındaki sevginin büyüklüğü, gerçekliği konusunda tartışmak yersiz olacaktır. Bizim özümüzdeki bu sevginin maksadı nedir peki? Sizin için fitnedir, imtihandır buyrulan dünyalıklarımız için mi heba etmeliyiz bu sermayeyi? Dünya “deni” kökünden gelir, buyruluyor.. Yani pistir, içindekilerle beraber necistir... Bunlara beslenen sevgi ise bâtıldır. 

Dünya ve içindekiler bizim için tek ölçüde mana ve değer kazanır. Onu Hakk’ın da sevgisine vesile olacak şekilde kullanıldığımız zaman. Sevgiden asıl maksat da Cenabı Hakk’ın sevgisidir. Bu duyguyu bize yerleştiren O (cc) olduğu için, gerçek manada var olan da O (cc) olduğu için ve daha nice sebepler için sevilmeye en layık olan zat O’dur (cc). 

Allah ve Rasulünü sevmenin farziyetinde Müslümanlar arasında ihtilaf yoktur. İçindeki bu cevheri en layık olan yere, Rabbimize, sarf eden kul; yine O’nun en sevdiği olan ve sevmemizi emir buyurduğu Efendimiz’e de sonsuz bir sevgiyle bağlanır. İman odur ki; Rabbimiz’den ve Rasulü’nden öteye bir varlığın sevgisini geçirmeyesin... Burası bir merdivenin zirvesi ve olunması gereken yer mesabesindedir... Zirveye ulaşıp murada nail olabilmek için sevilenlerden istifade etmek kaçınılmazdır. 

Mayamızda sevginin var olması bunu nasıl kullanacağını bildiğimiz manasına gelmiyor. Bu cevheri işleyecek olan vesileler de yani Hakk’ın dostlarının varlığı da Rabbimiz’in bize olan sevgisinin tezahürüdür aslında... Bizi dostlarına muhatap edip Zatı’na giden yolları açması ne büyük lütuftur. Peki biz gerçekten Rabbimizi seviyor muyuz? Sorumuzun cevabı evet ise peki bugün içinde bulunduğumuz bu atıl hallerimiz nedendir? Lakin (haşa) hayır demek ise bizi imanımızdan edecektir ki hepimiz teslim olup Müslüman olduğumuza göre Rabbimize ve Peygamberimize (sav) sevgimiz var demektir. Demek ki burada ki sıkıntı sevgimizin derecesinde, saflığında, temizliğinde... 

Rabbine sarf etmesi gereken sevgiyi pervasızca heba eden insanın sevgisi, imanı elbette kendi vicdanı tarafından sorgulanmalı. Çünkü batıl bir sevgi olan dünya ve içindekilerin sevgisi ile imanın getirdiği sevgi aynı kefede bulunamaz. Hz. Ebu Bekir (ra) buyuruyor ki; “Kim Allah’ın gerçek muhabbetini tadarsa bu onu dünya talebinden uzaklaştırır ve bütün halktan ürkütür.” Ebu Bekir efendimizin bu sözü vicdanımızla muhasebemizde adeta ölçü olarak nazara alınacak türden...

Cenabı Hakk’ın sevgisini kazanmak O’na derin muhabbet duymak belki bazen, bazı imtihanları beraberinde getirebilir. Bu ise nimetin büyüklüğünün ve mükafatın derinliğine işaret eder. Zira talip olunan nimet insanın sahip olabileceği en büyük nimettir. Bir kişi Rasulullah’a (sav) gelerek, 

-Ya Rasulallah! Seni seviyorum , dedi. Efendimiz (sav), 

-O halde fakirlik için hazırlan, buyurdu. O kişi yine;

-Muhakkak ki ben Allah’ı da seviyorum, dedi. Efendimiz (sav),

-O halde bela için hazırlan, buyurdu.

Musab bin Umeyr, sırtında kemer gibi yaptığı koç derisi olduğu halde Efendimiz’in (sav) yanına geldiğinde Efendimiz (sav) ona bakıp şöyle buyurdu: “Şu, Allah tarafından kalbi nurlandırılmış kişiye bakınız! Ben onu anne babasının yanında iken kendisini en tatlı yemek ve içkilerle besledikleri halde gördüm. Allah ve peygamber sevgisi onu gördüğünüz hale getirdi( o da icabet etti).”

Rivayetlerden de anladığımız gibi nimetin büyüklüğü kul için beraberinde bazı sıkıntılar getirebiliyor. Ama akıllı bir mümin için bunlar birer temizlenme ve yakınlık vesilesi olacaktır. Bu sıkıntıların, Allahımız’ın kulunu temizleme, yakîne erdirme, kendisinden başka bir kapı olmadığını kullarına talim ettirme, muhabbetinin sıdkını ölçme ve Allahu alem daha birçok hikmeti vardır. Zira Cenabı Hak kulunun zararına hiçbir şey murad etmez. 

Başa dönüp sevginin oluşmasına sebep olacak nedenler üzerinde biraz düşünecek olursak ilk olarak “marifet” demeliyiz. İnsan tanımadığı bir şeyi sevemez. Karşısındakine karşı muhabbet oluşması için ona dair bilgiye sahip olmalı, hasılı onu tanımalıdır. Tanımak sevgiye kapı açar. Marifet olmadan gerçek muhabbet hasıl olmaz... 

İkinci sebep ise “ihsan”dır. Kalpler kendine iyilik edeni sevmek, kötülük edeni terk etmek üzere yaratılmışlardır. Kişi kendi üzerindeki, hayatındaki, dünyasındaki nimetlere göz atıp tefekkür etmeye kalksa bu sayısız nimetin aslında tek bir kaynaktan geldiğini, ihsan edicinin, Muhsin’in tekliğini görecek ve bu mesabede o Muhsin’e olan sevgisi ziyadeleşecektir. 

Üçüncü sebep ise güzelliğin zatını sevmektir. Bu ise güzeli idrak etmek nispetinde ziyadeleşir. Sevilen kişi Zatın kendisi olduğu için seviliyorsa sevgi sahih olur. İmam Gazali bu konu da buyuruyor ki; “Su ve yeşillik sevilir. Bu, su içildiği yeşillik yenildiği için değildir. Su ve yeşillik başka nasip elde etmek için sevilir. Hatta insanoğlu bu şeylere bakmakla üzüntü ve gamdan kurtulur. Yeşillik ve akan su Hz. Peygamber’in hoşuna giderdi. İşte bu sebepler lezzet verirler. Her lezzet veren şey sevilir. Güzelliğin tabiaten güzel olduğunu inkar eden kimse yoktur. Bu bakımdan Allah’ın güzel olduğu (kulun gönlünde) sabit olursa şüphesiz ki Cemal ve Celal’i kendisine keşfolunan kulun nezdinde mahbub olur.” Kul eğer ki Rabbinin Zatı’nı severse O’nun Cemal sıfatıyla ya da Celal sıfatıyla geldiğine bakmaksızın daimi olarak sever ve bu sevgiyle gönlü daima hoş olur.

Dördüncü sebep ise ister zahiri ister bâtınî suretlerden olsun, güzel olan şeyleri sevmesidir. Cenabı Hakk’ın sıfatları her an kainat üzerinde tecelli etmektedir. Kişi bu güzellikleri kimi zaman zahiren görmese de batında bu güzelliklerin Allah’a ait olduğunu bilir. Çünkü güzellikler yalnızca görünen şeylerden ibaret değildir. Yahut bunların varlığını duyularımızla sınırlayamayız. Zira akıl, ilim, ahlak takva vs. birçok şeyi görmediğimiz halde güzellikle vasfedebiliyoruz. Aynı şekilde Rabbimiz’in sıfatlarını da zahiren duyularımızla algılayamasak da varlığı ve güzelliği kat’idir. Sıfatlarının güzelliği kat’i olanın elbet kendi de güzeldir...

Beşinci sebep ise sevenle sevilen arasındaki gizli bağdır. Yani kişi kendiyle arasında gizli bir ilişki olana muhabbet duyar. Her insanın Rabbiyle arasında gizli bir bağı ve bu ikiliye özel bir ilişkisi vardır. Kul Rabbi ile olan bu özel durumu fark et-tiği vakit bunu kaybetmek istemeyecektir. Bu uğurda kulluk vazifeleriyle yakınlığı artıp muhabbet hasıl olacaktır. Kişi yeter ki Rabbiyle arasındaki bağı idrak edip -la teşbih- köprüler inşa etmeye gayret etsin. Rabbi onun bu gayretine misliyle karşılık verecek, kulun gönlünde bir muhabbet şehri inşa edecektir... 

Vel hasıl; eşref-i mahluk olan insanın bu dünyada bütün gayreti gönlüne yerleştirilmiş olan sevgi sermayesini izhar edip bu cevheri hilkat sebebi yönünde sarf etmek, zerre sevgisini israf etmemek olmalıdır. Kendisini cezbeden dünya ve dünyalıklara iltifat etmeden bütün himmetini Hakk’a yakîn sağlayacak vesilelere ve ona yolu açacak zevata sımsıkı sarılmakla memur olduğunu bilmeli... 

Yazımızı Efendimiz’in (sav) duasıyla noktalayalım: “Ya Rabbi! Kendi muhabbetini ve Seni sevenin sevgisini ve Beni sevgine yaklaştıran şeylerin sevgisini Bana ihsan eyle. Sevgini soğuk sudan Bana daha hayırlı kıl....”

 

Âmin!

 

Yazar:  Şura Oğuz

 

Bu kategoriden diğerleri: « AHLAKİ DEĞERLER EL-ESMAÜ’L-HÜSNA »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort