JoomlaLock.com All4Share.net

NAKŞİBENDİLİĞİN DÖRT ANA UNSURU -1

Nakşibendiliğin Dört Ana Unsuru 1

Nakşibendiliğin Dört Ana Unsuru -1 - Vahdettin Şimşek

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

Nakşibendiliğin Dört Ana Unsuru -1

 

Muhterem kardeşlerim, bu ayki yazımız geçen sayımızda hocalarımızın istifadelerinize sunduğu Nakşibendi-Hâcegân yolunun yaşanılabilirliği konusunun devamı niteliğinde olacaktır. Cenab-ı Hak Teala hazretleri yazmaya çalışan bizlerin gönlünü açıp dimağını zekavetle doldursun, okuyan sizlerin de anlayış kabiliyetini artırıp amil olmanızı nasib eylesin. 

Dilimize on iki tarikat olarak girmiş olan tasavvuf yolunun ana kolları, o yolun büyükleri tarafından usul ve esaslarla bezetilmiştir. Bu usul ve esaslar elbette Kur’an, sünnet ve kümmelin-i evliyanın tecrübeleriyle oluşmuştur. Bunların içerisinde ilme ve irfana muhalif bir anlayış asla bulunmamıştır. Fakat sonraki dönemlerde bu yolların birçoğunun ehli kalmadığı için içlerine bidat ve hurafeler girmeye başlamıştır. Her dönem ve şartlarda ilmi rehber edinmiş olan mürşidi kamillerin yolları asla bozulmamıştır. Bu manada hem ilme verilen önemden dolayı hem de ilmi ehliyeti olmayan kişilere hilafet verilmeyişinden dolayı Nakşibendi-Hâcegân yolu bir istisna olmuştur. Bundan dolayıdır ki, bu yolun koymuş olduğu esaslar yüzyıllar geçse de geçerliliğini kaybetmemiştir.

Biz bu yazımızda Nakşibendi yolunun 

Daimi sohbet

Daimi sünnet

Daimi huzur

Daimi zikir

Şeklinde sınıflandırılan dört ana esasından bahsedeceğiz.

1- Daimi sohbet

Şahı Nakşibend hazretleri (ks): “Bizim tarikatımızın esası sohbettir. Halktan uzaklaşmakta şöhret, şöhretteyse afet vardır. Hayır cemiyettedir; cemiyette sohbette.. Elverir ki, her iki tarafın hakkı verilsin ve birinden birine saplanıp kalınmasın.” buyurmuşlardır.

Buradan anlıyoruz ki, sohbet bu yolun ana esasıdır. Çünkü sohbet sünneti müekkededir. Yani sahabe efendilerimizin Efendimiz (sav) tarafından yetiştirilmelerinin yegâne yoludur. Zaten sahabe kelimesinin manası da sohbet arkadaşı manasına gelmektedir.

Ashab-ı kiramdan Ebu Vakid el-Leysî (ra) anlatıyor:

Bir gün mescitte bir grup insanla beraber Efendimiz’in huzurunda bulunuyorduk. O esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise girip Efendimiz’in (sav) yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturdu.

Bir müddet sonra Resul-i Ekrem (sav) sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular:

“Size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi Allahu Teala’ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı.

İkincisine gelince o kimse Allah’tan haya etti, edebe sarıldı. Allahu Teala da o kulundan haya etti; onu azabından emin kıldı. 

İçeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.” (Buhari, İlim 8)

Hadisi şeriften de anlayacağımız gibi sohbet meclisleri Hak Teala (cc) hazretlerinin hususi alakalandığı ve rahmet ve bereketinin indiği meclislerdir. Sohbet meclisleri ile camilerimizdeki hoca efendilerin vaazlarını birbirlerine karıştırmamak gerekir. Vaaz müslüman cemaatin akaidi ve fıkhi bilgilerinin tamamlandığı ilmi meclislerdir. 

Sohbet meclisleri ise muhabbet ve yakin elde etmek için yapılan hususi yerlerdir. Yeri geldiğinde elbette bu meclislerde de halkın akaidi ve fıkhi bilgileri tazelenmek zorundadır. Fakat sohbet meclislerinin asıl konusu muhabbetullah ve marifetullahtır. Yani evliyaullah sohbeti müminin kalbini masiva ve malayaniden uzaklaştırıp, Allah sevgisi ve kulluk gayretiyle doldurur. Dimağını nefsani düşüncelerden ayırarak, yaradılış gayesini anlama ve Hakk’ın sıfatlarının tecellilerinin tefekkürü ile doldurur.

Şehabeddin Sühreverdî (ks):

“Sohbet, insanın iç âleminin gözeneklerini açar. Sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar. Belanın ne olduğunu ona uğrayan bilir, denmiştir. İnsanın iç dünyasının kuvvet kazanması, ilminin sağlam olmasıyla mümkün olur. Sadakatinin kuvvet kazanması ise, onun bir takım bela ve musibetlerle karşılaşması ve hadiselerden imanla çıkmasıyla mümkün olur. Bütün bunlar sohbetle, dostlukla, dayanışma ve yardımlaşma ile meydana gelir. Bunlarla gönlün kuvvetleri güç kazanır, ruhlar huzur ve sükûn bulur.” buyurmuşlardır. (Mürşid ve Mürid Hukuku, s. 94)

Seyyid Abdülkadir-i Geylani (ks) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Allah dostları ile, salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun. Böylece Allah’ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin. Sen de onların gözü ile görürsün. Allah da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.”

Muhammed Diyauddin (ks), tasavvuf yolunda bulunmanın esasının sohbet olduğunu bildirerek buyurdu ki; “Bil ki sohbetsiz geçen zaman zararlıdır. Ömrün boş yere zayi olmasıdır. Şu değerli ömrün hakkı, ilkin onu kıymetli sohbete ulaşma yolunda sarf edip, mümkün olduğunca sohbeti terk etmemektir.’’ (Mektubat-ı Muhammed Ziyauddin)

Yukarda büyüklerimizin kibarı kelamlarından sohbete ne kadar önem verdiklerini anlıyoruz. 

Şurası muhakkaktır ki, sözün, anlatımın, karşılıklı dertleşmenin olmadığı yerlerde hayal, vehim ve riyanın olması kaçınılmazdır. Tasavvuf yolunun sadece manevi haller, menkıbeler ve kerametlerden ibaret olduğunu göstermek bu güzide yola yapılmış en büyük yanlışlıktır. Nihayetinde marifetullah yani Hakk’a yakîn olma bilgisinin elde edileceği bir irfana erilecektir. Mürşid-i kamilin bizzat sohbeti olmadan bu irfanın kazanılması mümkün değildir. Çünkü mürşidi kamilin sohbeti herhangi bir sohbet gibi değildir. Onların gönülleri Hak’tan gayri her şeyden boşalmıştır. Hak Teala hazretleri onların gönlünde temekkün etmiştir. 

Dolayısıyla onların bulunduğu yere rahmeti ilahi adeta sağanak halinde yağar. Onların nazarları nurdur. Baktıkları insanların gönüllerindeki her türlü nefsaniyet duygularını yok ederler. Nefesleri maddi manevi hastalıklara şifadır. Kelamları Hakk’ın ilhamâtıyla çıktığı için dimağı doyurucudur. 

İşte bu özelliklerden dolayıdır ki, mürşid-i kamil sohbeti her zaman ve zeminde elzemdir ve özellikle günümüzde insanlığın en büyük manevi ihtiyaçlarındandır.

2- Daimi Sünnet

Sünneti seniyye Kainatın Efendisi’nin (sav) altmış üç yıllık hayatı boyunca yapmış olduğu her türlü fiil, söz, davranışlar, tavsiyeler, uygulamalar vs. bunların tamamıdır. Özellikle Nakşibendi yolunda sünnetin yaşanmasına ve yaşatılmasına azami gayret gösterilmiştir. Çünkü Nakşibendi büyükleri bir ibadeti yaparken bu farzdır veya sünnettir diye düşünmemişlerdir. Bunu Hazreti Peygamber (sav) yapmışsa ona olan sevgi ve hürmetten dolayı yapılması şarttır, düşüncesinde olmuşlardır.

Hâce Hazretleri (ks) bir sohbetlerinde: “Farzlar Allah’ın farzı, sünnetler de Resulünün farzıdır. Biz her ikisini de farz anlayışı ile yaparız.” buyurmuşlardı.

Nakşibendî yolunun imamlarından Ahmed el-Haznevi (ks) şöyle diyor: “Bu yolun en önemli özelliği sünnet üzere kurulmuş olmasından ileri gelir. Bu yolda bidatlarden kaçmak, hatta evla denilen görüşlerin dışındaki zayıf sözlerden (kaviller) bile uzaklaşmak şarttır. Azimetin dışında amel etmek, takvası zayıf kimselerin işidir.“ 

Muhammed Ziyauddin Nurşini (ks) hazretleri de “Nakşibendiyye tarikatı, sünnet-i seniyyeye uymaktan ve onu sevgi ile yaşamaktan başka bir şey değildir. Bu tarikatı arzu eden kimse mutlaka Peygamber’in sünnetine tâbi olmalı, dinde bidat ve ruhsat olan şeylerden, zayıf olan kavillerden kendini muhafaza etmelidir.” 

Sünneti seniyyenin bu kadar ehemmiyetli tutulmasının en önemli sebebi, tasavvuf yolunda seyr-i süluk esas olduğu için kemalat kesbetmenin birinci şartı farzlara uymakta itina göstermek, devamında ise Efendimiz’e (sav) ittiba etmektir. Sünneti hafife alan, zaman ve şartları bahane ederek sünneti terk eden bir salik asla yol yürüyemez. 

Çünkü Nakşibendi yolunda vuslata ermenin en hızlı yolu sevgidir. Bu sevgide Mürşid sevgisi, peygamber sevgisi ve Allah sevgisidir. Bir insanın sevgisinde samimi olmasının göstergesi sevgilisinin her sözünü ve kendisinden yapmasını istediği amelini cana minnet sayarak yapmasıdır. Aksi halde sevgiden bahsedilemez. Dolayısıyla Kainatın Efendisi’ni sevdiğini söyleyip onun sünneti hakkında ileri geri konuşmak salikin yolunu keser.

Fakat üzülerek görüyoruz ki, kendilerine Nakşibendiliği nisbet eden birçok insan sünneti seniyyeyi kısırlaştırmaya çalışıyorlar. Özellikle önemli sünnetlerden olan Efendimiz’in cübbe, sarık gibi elbiselerini, sakalı uzatmak gibi uygulamalarını belirli bir zümrenin kıyafeti gibi göstermeleri bunun örneklerindendir. O’na (sav) olan sevgisinden dolayı ona benzemeye çalışan talebeye “Bu molla kıyafetidir. Sen giyemezsin!” diyerek gençleri sünneti yaşamaktan men ediyorlar. 

Toplumun içerisinde fitne çıkmaması mantığıyla sünnete uygun giyinen müridlerine mankenler vasıtasıyla batılı kıyafetleri örnek gösteriyorlar. Hatta müslüman hanımların en güzel tesettürü olan çarşafı çıkarmalarını öğütleyebiliyorlar.

Bunların örneklerini çoğaltabiliriz. Bu verdiğimiz misalleri başka ekollerdeki insanlar yapsa önemsemeyeceğiz. Fakat kendilerinin Nakşibendi olduklarını söyleyen insanların bunu yapması hoş olmuyor.

Netice olarak sünneti seniyye her müslüman için kesinlikle elzemdir. Fakat özellikle tasavvuf yoluna girmiş hele de tüm umdelerini ashabı kiramın uygulamalarından almış olan Nakşibendi yoluna süluk etmiş müminler asla sünneti terk edemezler. Çünkü Kainatın Efendisi (sav): “Kim benim sünnetimi yaşatırsa, muhakkak o kimse beni sevmiş olur. Kimde beni gerçek manada severse, o kimse benimle cennette olur.” buyuruyorlar. 

Bu bölümümüzü Allah dostlarının sünnete bağlılıklarını anlatan iki menkıbesiyle sonlandırıyoruz.

İmam Sühreverdî (ks) naklediyor:

Ariflerden Şiblî’nin hizmetçisine:

-Hazret’in vefatı anında kendisinden neler gördün, diye sorulunca, hizmetçi şunları anlatmıştır:

-Dili tutulup, alnı terlemeye başlayınca bana, kendisine namaz için abdest aldırmamı işaret etti. Ben de kendisine abdest aldırdım. Fakat sakalını parmaklarımla hilallemeyi unuttum. Hemen elimden tutup parmaklarımı sakalına götürdü ve onu hilallettirdi. Böyle bir anda bile, Rasulullah Efendimiz’den öğrendiği bir edebi terk etmedi!” 

Bir defasında İmam Şiblî hazretleri abdest esnasında misvağını kullanmak istedi. Misvak aradı, ancak bulamadı. Bunun üzerine bir dinara bir misvak satın aldı ve onu kullandı. Böylece misvak sünnetini terk etmemiş oldu. 

Bazı insanlar imam Şiblî hazretlerinin bir misvak için bir dinar vermesini çok buldular. 

Bunun üzerine imam Şiblî hazretleri şöyle buyurdu: “‘Dünya ve içindekilerin Allah indinde sivrisineğin kanadına eşit kıymeti yoktur. Allah Teâlâ bana, ‘Sen benim peygamberimin sünnetini niçin terk ettin? O sünnet olan misvağı elde etmek için, sana verdiğim ve değeri sivrisineğin kanadı kadar bile olmayan malı neden harcamadın?’ dese nasıl cevap vereceğim?’’ 

Cenab-ı Hak Teala Hazretleri hepimize Efendimiz’in sünnetini sevdirsin ve o sünnetin sahibi hatırına hepimizi cemaliyle müşerref kılsın, inşaallah.

 

Yazar: Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort