JoomlaLock.com All4Share.net

PEŞİN HÜKÜMLER ve DÜŞÜK BENLİK ALGISI

pesin hukumler

Peşin Hükümler ve Düşük Benlik Algısı - Veysel ÖZSALMAN

Sayı : 79 - Temmuz 2014

 

Peşin Hükümler ve Düşük Benlik Algısı

 

İnsanların maddelere, müesseselere, herhangi bir zümreye veya diğer fertlere karşı, müspet yahut menfi hisleri ve fikirleri olabilir. Ferdin soyut veya somut şeylere karşı bu his, fikir ve davranış meyli “tutum” olarak adlandırılmaktadır. Fertler ise çoğu zaman sahip oldukları tutumlarının haklılığını delillendirecek bilgiden mahrumdurlar. Bu şekilde haklılığı ispatlanmamış tutumları ifade etmek içinse önceden karara varma anlamına gelen “peşin hüküm” (önyargı) tabiri kullanılmaktadır. 

Cemiyet hayatı açısından bakıldığında peşin hükümler en çok fertleri sınıflama meyli olarak karşımıza çıkmaktadır. Peşin hükümlü kişiler, çok kısa sürede insanları herhangi bir özelliğine göre sınıflandırır ve aynı sınıfa koyduğu insanların, tamamıyla aynı özelliklere sahip olduğunu iddia ederler. Buna bağlı olarak peşin hükmün nesnesi hakkında “kalıp yargılar” (stereotip) meydana gelir. Mesela basit bir ifadeyle “Çinli” denilince gözümüzün önünde, kısa boylu, çekik gözlü, sarı tenli bir insan hayali belirir. İşte çoğumuzun gözümüzde canlanan bu hayal, Çinlilere dair oluşturduğumuz bir kalıp yargıdır. Kalıp yargılarımız sadece nesnesinin fiziki görünüşüyle de sınırlı değildir. Dış görünüşün yanı sıra “Almanlar disiplinlidir, Japonlar onurlarına düşkündür, Yunanlılar tembeldir...” şeklindeki ifadeler de belirli bir hedefe yöneltilmiş kalıp yargılardır. Burada peşin hüküm ve kalıp yargıları birbirinden ayıran, birincisinin daima menfi bir manada kullanılması, ikincisinin ise menfi olabildiği kadar müspet bir manada da kullanılabilmesidir.

Peşin hükümler, genellikle hedef aldığı kişi veya kitlenin benlik algısını menfi yönde etkileyerek düşük bir benlik algısının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Atılan olumsuz benlik algısının tohumları, çok küçük yaşlardan itibaren filizlenerek kendisini göstermektedir. 1940’ların Amerikasında yapılan bir deneyde, Afrika kökenli Amerikalı çocuklara beyaz yahut siyah ten rengine sahip bir bebekle oynama seçeneği sunulduğunda, beyaz bebekleri daha sevimli ve üstün kabul eden çocukların siyah bebeklerle oynamaya yanaşmadığı gözlemlenmiştir. Bu deney aralarında henüz üç yaşında çocuklarında bulunduğu siyahi Amerikalı çocukların, o günkü içtimai şartların etkisiyle, siyahi olmanın çok iyi bir şey olmadığını düşündüğünü ortaya koymuştur. 

Benzer şekilde peşin hükümlerin yol açtığı düşük benlik değeri, birçok bastırılmış grupta ortaya çıkmaktadır. Mesela cemiyetimizdeki fertlerin büyük çoğunluğunun, yakın zamana kadar, dindar kadın ve erkeklere karşı olan peşin hükümleri öylesine etkili olmuş olacak ki, İslâm’ın bir takım prensipleri çok kolay bir şekilde cemiyet hayatının dışarısına itilmiştir. Müslüman gibi görünüp Müslüman gibi yaşamak inananların gözünde bir dezavantaj haline gelmiştir. Çeşitli baskı gruplarının faaliyetleriyle hareket özgürlükleri kısıtlanmış bir takım dini cemaat, grup, çevre yahut bunlara mensup fertlerde benlik değeri zayıflamış, İslâmî fikir ve yaşayıştan taviz verilerek, kendilerine gösterilen modellere uyma meyilleri artmıştır. Mevzuumuzun daha iyi anlaşılması için yerli yapım sinema filmlerine ve onların cemiyet üzerindeki etkisine bakmak yeterli olacaktır. Yıllardır çevrilen sinema filmlerinin büyük çoğunluğunda, sakallı, sarıklı, cübbeli imamlar, genellikle menfaatçi, paragöz ya da çeşitli yönlerden dünyalıklara karşı zafiyeti olan fertler şeklinde yansıtılmıştır. Yine televizyonlarda esnaf ya da ev sahibi rollerinde karşımıza çıkan hacılar ise sürekli halkı kandırmaya, dolandırmaya çalışan tipler olarak lanse edilmişlerdir. Hatta günümüzü anlatan Hollywood filmlerinde bile Müslümanlar, teknolojiden uzak, ilkel bir hayat yaşayan insanlar olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.

Gerek çeşitli kurumların direk olarak müdahalesi gerekse televizyon gibi propaganda unsurlarının dolaylı etkisi sonucu halkın İslâmî değer ve vakalara karşı tutumu menfi şekilde değişmiştir. Halk İslâmî sıfat ve kavramlara peşin hükümlü şekilde yaklaşmış ve herhangi bir sebebi olmadan, bu sıfatları alan yahut fiziki görünüş itibariyle İslâmî şekilde yaşamaya çalışan herkesi aynı kefeye koymuştur. Bu şekilde kara propagandanın ve bilinçli yönlendirmenin etkisiyle oluşan peşin hükümlerin hedefine yerleşmiş İslâmî anlayışa sahip bazı fert ya da gruplarda da düşük benlik algısı ortaya çıkmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz deney sonuçlarına geri döndüğümüzde siyahi çocukların kendilerine benzeyen siyah bebekleri değil de beyaz bebekleri daha sevimli ve üstün görmesi gibi, düşük benlik algısına sahip Müslümanlarda da kendisinden utanma ya da taklit yoluyla üstün gördüğü görünüş ve düşünceyi benimseme meyli ortaya çıkmaktadır. 

Bir takım dini çevrelerde oluşan bu zafiyet, İslâm’a ve İslâm’ı hatırlatan her şeye kökten karşı çıkan çevrelerin ısrarlı çalışmaları sonucu meydana gelmiştir. Cemiyetin kendisine ve dünyaya bakışı öylesine değişmiştir ki, düşük benlik algısı adeta ağızlarda tekerleme haline gelmiştir. Bir yandan imam ve hacıların dolandırıcı yahut gerici, Arapların kaba ve pis olduğuna ilişkin, temelsiz kalıp yargılar zihinlere yerleşirken diğer yandan işportacıların bile dillerinde “yapma değil Avrupa...” şeklinde sloganlar türemeye başlamıştır. Bir yandan İslâmiyet ile alakalı olan her şeyin kötülenip karalanması diğer yandan batının elindeki her şeyin övülmesi sonucu, fertlerin İslâmiyet karşısındaki tutumları değişmiştir. Köklerinin bağlı bulunduğu doğunun, gözünde bu şekilde değersizleştirilmesi ve batının ise süslenerek sunulması sonucu aşağılık kompleksine kapılan fertlerin var güçleriyle batıya sarılmaları kaçınılmaz olmuştur. 

Müslümanlığa ait kavram ve semboller, gereksiz, işe yaramaz yahut zararlı gösterilerek cemiyet hayatı dışına itilmiş ve bu sayede İslâmiyet belleklerden kazınmaya çalışılmıştır. Yapılan düzmece haberlerde, çizilen karikatürlerde İslâmî giyim kuşam, İslâmî düşünce sürekli olarak geri kalmışlığın sebebi, çağdışı ya da modası geçmiş olarak gösterilmiştir. 

Günümüzde hüviyetinden utanan, kendisini gizleme ya da sözüm ona çağın gereksinimlerine uyma zorunluluğu hisseden Müslümanlara, her zaman ve mekânda rastlamak mümkün hale gelmiştir. Oysaki Müslümanlık gerekleri yerine getirildiği takdirde utanılacak bir şey midir? Kendisini Müslüman olarak nitelendirilen bir kişi açısından utanılacak bir hadise varsa o da Hâce Hazretleri’nin (ksa) belirttiği gibi kişinin “... kimliğine layık olamadığı için kendisinden utanmasıdır.” Yıllardır üzerimizde oynan oyunlar neticesinde, belki istemeyerek de olsa geliştirmiş olduğumuz kendimizi aşağı görme, utanma yahut korku duygularından bir an önce sıyrılarak Müslüman kimliğinin gerekliliklerini yerine getirmeye çalışmamız şarttır. 

Çevreden gelen baskı ve menfi etkilerin fikirlere kolayca tesir etmemesi için sağlam bir iradeye sahip olunmalıdır. Korku, kaygı, utanma ya da kendini değersiz hissetmek gibi Müslümanlığa yakışmayan duygulardan ve bunların sebep olduğu bozucu etkilerden kurtulmak ise kendiliğinden gerçekleşecek bir hadise değildir. Her zaman ve mekânda İslâmiyet’in hassasiyetlerini gözeten bir topluk içerisinde bulunmak, şahsi çıkar ve emellerini hiçbir zaman Müslümanlığın önüne geçirmemiş nefeslere yakın olmak, öncelikli yapılması gerekenlerdendir. Allah bizleri İslâm’ı en mukaddes hazine bilerek yaşayan ve dik duruş sergileyenlerden ayırmasın.

 

Yazar: Veysel ÖZSALMAN

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort