JoomlaLock.com All4Share.net

RIZK-I MANEVİ

“Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz. Aksine seni biz rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir.” (Taha/132)

Allah (cc) rızk-ı surimize (maddi rızık) kefil olmuş, kendi üzerine almış, rızk-ı manevimizin temini için de bizzat bizleri memur kılmıştır.

Ne yazık! İnsanoğlu Allah (cc) tarafından garanti altına alınmış olan maddi rızkın teminine çalıştığı kadar, kendisinden istenen ve yapmaya memur kılındığı manevi rızkın peşine düşmüyor. Manevi rızkın kaybolmasından korkmuyor da, Allah (cc) tarafından güvence altına alınmış maddi rızkın kendisine gelmemesinden endişe ve korku duyuyor. Oysaki hiçbir canlı yoktur ki kendisi yaratılmadan önce rızkı yaratılmamış olsun. İnsan için de durum böyledir. Önce rızkı takdir ve taksim edilmiş. Sonra da kendisi yaratılmıştır. Kendisi için ezelde takdir ve taksim edilmiş olan bu rızkı Allah’tan (cc) başka verecek de yoktur, engelleyecek de yoktur.

İnsanın ezelde takdir edilen rızkın kendisine geleceği muhakkak iken, fakir olurum, halk arasında mahcub ve mahrum kalırım diye korkar da, manevi rızkımı bu dünyada temin edemezsem, Cenâbı Hak’dan uzak düşerim, O’nun vuslat ve kurbetinden mahrum olurum, rızasını kazanamam, diye korkmaz. Ya da içinde bulunduğumuz hali, Rahmeti İlahiye’den değil de kendimizden bilmek suretiyle nefs bizi mağrur ediyor, aldatıyor ve bu yüzden bizi Allah’ın (cc) rızasına götürecek esbaba tevessülden uzak duruyoruz.

Nasıl ki maddi rızkımız sufli olan bedenimizi, sufli olan dünyada ayakta tutuyor ve hayatın idamesine vesile oluyorsa, manevi rızkımız da batınımızı (kalb, ruh, sır) ölümden ve ebedi helaktan kurtarıyor. En büyük hüsran bedenlerin değil, sinelerdeki kalplerin ölmesidir. Gerçek başarı ve saadet de batınımızı hayy tutmaktır.

En ebleh insan dahi bilir ki, maddi rızkın temini için esbaba yönelmek kaçınılmazdır. Misal, temel besin kaynağımız olan ekmeğin soframıza gelmesi için birçok işlemden ve aşamadan geçmesi gerekiyor. (Buğdayın ekilmesi, yeşerip büyümesi için uygun toprak, su ve iklim şartların gerekliliği, biçilip sap-samanın ayrıştırılması, öğütülmesi, pişirilmesi…) Bu aşamalar için gerekli çalışmayı yapmazsak ekmeği soframıza getiremeyiz.

Kalb, ruh ve sırrımızın hayy olmaları da manevi rızık ile merzuk olmalarına bağlıdır. Manevi rızkın esbabı ise bu sufli bedenden O Ulvi’ye bir şeyler göndermekle olur. O şeyler ise ibadetler, zikir ve fikrin yanı sıra, daha öncelikli olarak bir mürşid-i kamile tam bir teslimiyet ve muhabbet ile bağlanmak, ona sözde, halde ve fiilde ittiba etmekle mümkündür. Say u gayretsiz bir şey olmak ihtimali yoktur. Zira “Tevfik saye bağlıdır.” buyurulmuş.

Efendimiz (sav); “Her şeyin madeni vardır. Takvanın madeni de ariflerin kalbidir.” buyurmuş.

“Bir de azıklanın, muhakkak azığın en hayırlısı takvadır. Ey kamil akıl sahipleri! Allah’dan korkun.” (Bakara/197)

Demek bize en ziyade lazım olan şey takvadır. Takvanın hakikati arifin kalbidir. Muttaki tanınmadan, bilinmeden takvanın hakikatinden bahsetmek abes ile iştigal etmektir. Hayatında hiç elma yemeyen birine elmanın tadı ne kadar anlatılır ve anlatılan ne kadar anlaşılır ise muttaki görmeyen, muttaki ile bir alışverişi olmayan da takvayı o kadar anlar.

Takvanın birçok mertebeleri vardır. Kaalde, fiilde, ahlakta, ahvalde, zahirde ve batında Allah’tan (cc) korkmak lazımdır ki takvanın hakikatine vasıl olunabilsin.

Takvanın hakikati Allah’ın (cc) gayrısından tamamen ve mutlak kesilmektir, diye tarif edilmiş.  Takvanın şeriattaki manası ise dünya ve ahirette zarar verecek şeylerden kaçınmaktır. Bunun muhtevası geniştir. En aşağı seviyesi şirkten sakınmaktır. En yükseği ise yapmak veya terk etmek suretiyle ceza gerektiren şeylerden nefsi korumaktır. Hakikat ehline göre ise takva, sırrı Hakk’tan alıkoyan şeylerden arındırmak ve bütün varlığı ile kendini Hak Teâlâ’ya vermektir.

Salih ameller, zikir ve fikir Allah’tan (cc) korkmak ve sakınmanın ilk basamağıdır. Sıdk ve ihlas, aşk ve muhabbet ulaşılmak istenen nihai hedeflerdir, yani ittikanın son mertebeleridir.
Hülasa maddi rızkımız ezelden takdir ve taksim edilmiş, bizlere gelmesi muhakkak olup, himmetimizi bu yönde kullanmamamız emredilmiştir. Manevi rızkımızın teminine Allah (cc) bizi memur tayin etmiş, ve himmetimizi ibadet ve taatleri yapmak ve yasakları terk etmek yönünde kullanmamızı emretmiştir.

Kim garanti altına alınmış olanla uğraşıp, kendisinden istenileni yerine getirmezse, çok büyük cahillik etmiş ve derin bir gaflete düşmüş olur. Doğru olan kulun himmet ve gayretini, garanti edilmiş ve kendisine gelmesi kesin olana değil, kendisinden istenilene sarf etmesidir.

Kudretiyle bizleri yaratan Allah (cc) her an lütuf ve ihsanlarını da sunmaktadır. Allah’dan (cc) başka yaratıcı olmadığı gibi Allah’dan (cc) başka Rezzak da yoktur. Allah (cc) yaratır da sonra o yarattığını başkalarının insafına bırakır mı? Bizler Allah’ı (cc) unutsak, isyan ve günahlara dalsak da, O (cc)  bizleri asla unutmuyor. Günah ve isyanlarımıza rağmen rızkı bize ulaşmaya devam ediyor.

Kafirlere dahi rızıklarını veren Allah (cc) nasıl olurda mümin kullarına vermez?

Dünya hayatı rahat yeri değildir. Müminin zindanıdır. Beden de ruhun zindanıdır. Bu zindanlardan kurtulmak asli vatanımıza yönelmek lazımdır.

İnsan burada neyi severse, ne ile meşgul olursa, mabudu odur. Ahirette de onunla beraber haşrolur ve onunla olur.

Nimet ona derler ki insanı Mün’im’den mahrum etmeye. Bu nimet ister maddi olsun, isterse manevi olsun. Şayet bu nimetler insanı Münim’den perdeler ve isyana sevk ederse, bu nimet değil nikbettir.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « SALİH AMEL TEVBE ETMEK »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort