JoomlaLock.com All4Share.net

SAMİMİYET

Samimiyet

Samimiyet - Veysel Özsalman

Sayı : 119 - Kasım 2017

 

Samimiyet

 

Devasa bir münasebetler ağı olan cemiyetin yapısını daha iyi anlamak için onu meydana getiren zümrelerden işe başlamak, en basit temaslardan hareketle büyük resmi görmeye çalışmak faydalı bir yöntem olacaktır. Birçok farklı sahada sürüp giden cemiyet ilişkilerini anlamaya çalışırken “yün yumağına dolanmış kedi” gibi biçare kalmamak için bu ilişkilerin en sade şekilde kavranması gerekmektedir. Çünkü dalları hesaba gelmeyecek kadar fazla olan bu ilişkiler sisteminin kökleri temelde iki şahıs arasında cereyan eden hadiselere kadar uzanmaktadır.

Cemiyet hayatının yapı taşı diyebileceğimiz, azami iki kişinin bir araya gelmesiyle oluşan, bu ufak unsurlar arasındaki ilişkiler bize cemiyet planında olup bitenlerin sebeplerini verebilecek kabiliyettedirler. Bu gruplar ise kendi muhteviyatındaki “samimiyet” ve “resmiyet”e göre farklı başlıklar altında değerlendirilebilir.

Hayatımız boyunca katıldığımız birçok grup ve kurduğumuz sayısı belirli olmayan ilişkileri değerlendirirken kullanabileceğimiz en fonksiyonel ölçüm cihazı herhalde samimiyettir. Aile, akrabalık ve dostluk bağları samimiyete dayanırken vakıf, dernek ve iş ilişkilerimiz resmiyetin boyunduruğunda kalmak zorundadır. Haliyle bu ilişkilerin kıymeti de samimiyetin ölçüsüne göre tartılıp verilecektir.

İnsan samimiyetin dozunun arttığı yerde “biz” olup coşarken, onun etkisinin azaldığı yerlerde “ben” olarak sönmeye yüz tutar. “Biz” her daim samimiyetin kalesi, halisane hissiyatın ifadesi, deruni bir muhabbetin remzi olagelmişken, “ben” ise nefsani fikrin yansıması, hodbin arzuların timsali, resmiyetin sesidir.

Samimiyetin coşkusuyla “biz” şuuruna varan ve gücünü yekdiğerinden alan fertler birbirlerine payanda olup en kuvvetli sarsıntılarda dahi sağlamca ayakta dururken, sayıları ne kadar fazla olursa olsun “ben” duygusunu aşamamış kalabalıklar ufacık sarsıntılarda yıkılmaya mahkumdurlar. İşte bu sebepten ötürü aile, akrabalık ve dostluk kutsal sayılıp önem sırasında menfaate dayalı diğer bütün ilişkilerin önüne geçmiştir.

Ne yazık ki modern zamanlarda değişen her şeyle birlikte samimiyet anlayışı da değişmiş ve hayatımızdan çıkmaya yüz tutmuştur. Tabiatın boşluk kabul etmeme prensibine göre samimiyetin boşalttığı sahalarda resmiyet hüküm sürmeye başlamıştır.

Aile müessesi kurulurken ayrı dağılırken ayrı mukavelelerin gölge-sinde kalmış “anlaşmalı” evlilik ve boşanmalar hayatın bir gerçeği halini almıştır. Artık aile içerisinde anne, baba ve çocuklar arsındaki bayağı mevzular dahi mahkemelere taşınmakta ve acayip cezalar sıradanlaşmaktadır. Akrabalar artık bayramlardan çok miras pay etme meselelerinde karşılaşır olmuşlardır. Öğretmen ve öğrenci birbirlerine aba altından sopa göstermekte, yönetmeliklerle karşı taraf üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaktadırlar. Hesapsız, çıkarsız, menfaate dayanmayan dostluklar ise bir hayalden ibaret olmuştur. İşte bugün cemiyetin çehresinin çökmüş, hissiz ve kaşları çatık bakışlarının altında yatan sebeplerden bazıları bunlardır. 

Artık samimiyet güneşinin ısıt-madığı coğrafyamız resmiyetin donuk ve soğuk rüzgarlarına teslim olmuştur. Her hareketimiz ve isteğimiz ayrı bir kabahat. Bugünkü samimiyetsizlik yarınki korku, acı, ümitsizlik olacak. Neresinden tutsak elimizde kalan bir hercümerç içerisinde çıkış yolu arıyoruz. 

Birbirimizden esirgediğimiz ve zırnık koklatmadığımız samimiyet tamamıyla hayatımızdan silinip gitmekte ve bütün ilişkiler sadece içi boş şekillerden ibaret kalmaktadır. Kendimiz hep bir adım geri çekerek girdiğimiz hesaplı ilişkiler neticesinde hayatımız kuralların, kanunların ve yönetmeliklerin silah olarak kullanıldığı bir “düello” haline gelmiştir. 

Bu hayat tarzı bütün ruh dünyamızı etkilemekte, aile, akrabalık ve dostluğu bir tarafa bırakın kulluk anlayışımıza bile menfi yönde tesir etmektedir. Bu tesirin neticesidir ki artık cemiyet nezdinde din -ne yazık ki- bir kurallar manzumesinden başka bir şey değildir. Her fırsatta belirttiğimiz ve şimdi tekrar edeceğimiz üzere hayat, modern anlayışın bahsettiği şekilde birbirinden bağımsız şubelere ayrılmış olmayıp aksine bir bütündür. Bu sebeple hayatımıza aldığımız veya ondan çıkardığımız şeyler topyekûn hayatımıza dahil olur yahut topyekûn hayatımızın dışına itilirler. Aynı şekilde samimiyet de bizi külliyen terk etmiş vaziyettedir.

Biz Müslümanlar olarak kaybet-tiğimiz samimiyeti kendi aramızda tekrar tesis etmek mecburiyetindeyiz. Çünkü Allah Rasulü (sav) “din samimiyettir” buyurmuşlardır. Sahabeden bazılarının “kime karşı?” diye sorması üzerine ise: “Allah’a karşı, Kitabına karşı, Peygamberine karşı, Müslümanların meşru idarecilerine karşı ve bütün Müslümanlara karşı samimi olmaktır.” cevabını vermiştir. 

Bu sebeple ki biz hayatımızı bir makine gibi belli başlı komutlara sadece şeklen uyarak yahut kendimizi kandırarak devam ettiremeyiz. Hayatın farklı sahalarında yaptığımız her hareketi samimiyetle ve içini doldurarak yapmamız icap eder. İnsan ilişkilerinde, inanç ve ibadetlerimizde samimi olmak öncelikli vazifemizdir.

Samimiyetsizlik hastalığının insanı sürükleyeceği bataklıklar “benim kalbim temiz” riyakarlığı, “uygun fetva” arama cambazlığı yahut “Kur’an’da yazıyor mu?” aymazlığıdır. Bütün bu belalardan kurtulmak ancak samimi bir şekilde mevzulara yö-nelmekle mümkündür. Yukarıda zikret-tiğimiz hadisi şerifi merhaleler şeklinde hayatımıza tatbik etmek bunun en kolay yolu olacaktır.

Evvela yakın çevremizden başlayarak, bütün Müslümanlarla kurduğumuz ilişki-lerde dostane, samimane ve her şeyden evvel Allah rızasını gözetip nefsin arzularını görmezden gelerek itinalı davranmaya çalışmalıyız. Bu vesile ile aile, akraba, millet ve en nihayetinde ümmet olarak “biz” şuuruna kavuşabiliriz.

Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnet ve hadislerine cephe açıp saldıranlara, bir vesileyle bunları -haşa- itibarsızlaştırıp hayatın dışına çıkarmaya çalışanlara kar-şı durarak, hadis ve sünnetlere sarılıp hayatımıza aksettirerek Efendimiz’e (sav) samimiyetimizi ortaya koymalıyız.

Kur’an-ı Kerim’i nefsinin istediği şekilde anlamak isteyen ve bu sebeple ayetleri kendi arzularına göre yorumlayanlara, güya Kur’an’da bulamadığıyla amel etmeyenlere nispetle, Kur’an ile insanın “ikiz kardeş” kadar samimi olduğunu anlatan bir yaşantı sahibi olmalıyız.

Cenabı Mevla Hazretleri’nin dünyayı bir saat gibi kurup -haşa- bizi kendi halimize bıraktığına inananlara inat, O’nun (cc) bize vesile kıldığı yollarla samimiyetimizi arttırarak O’nun (cc) “dostluğunu” kazanma yolunda mücadelemize devam etmeliyiz.

Bugünün haddinden fazla resmi muhitinde yahut samimiyetin yanlış anlaşılarak “cıvıklık” ile karıştırıldığı zemininde bahsettiğimiz hakiki samimiyeti bulmak bir hayli zordur. Kıymetli olan hiçbir şeyin orta yerde bırakılamayacağı gerçeğine binaen elbette ki samimiyette gerçek sahipleri tarafından muhafaza edilmektedir. Bize düşen onları bulup samimiyetle talip olmaktır. Reva mıdır ki can-ı gönülden isteyenle paylaşmasınlar?

Allah Teâlâ hakkı hak bilip hakka uyanlardan, batılı batıl bilip ondan uzak-laşanlardan eylesin. Hakkı batıla karıştırıp, batılı hak sananlardan uzak eylesin. Rabbim cümlemizin yâr ve yardımcısı olsun. (Âmin)

 

Yazar:  Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort