JoomlaLock.com All4Share.net

“SÜNNET”İN İSLAMDAKİ YERİ

Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed için çok önemli, harikulade ve büyük bir mucizedir. Hiçbir tarafından batıl bir şeyin giremediği ebediyyen korunmuş bir kitaptır. Başından sonuna kadar sabit oluşu konusunda icma edilmiş ilk kaynaktır. Nebevî sünnet ise Kur’an’a açıklayıcı bir kaynaktır. Nitekim yüce Allah (cc) Rasûlullah’a (sav) “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik (Nahl, 16/44).” buyurmaktadır. İşte Rasûlullah, sözleriyle, fiilleriyle ve takrirleriyle (onay) Kur’an’ı açıklamıştır.

Nebevî sünnet, Kur’an’ın amelî bir tefsiri ve İslam’ın pratik bir tatbikidir. Dolayısıyla Nebi, tefsir edilmiş bir Kur’an ve yaşayan bir İslam idi. Müminlerin annesi Aişe de (ra)  fıkhı, ileri görüşlülüğü ve Rasûlullah ile birlikte yaşaması münasebetiyle bu manayı anlayıp kendisine Rasûlullah’ın ahlâkı sorulduğunda net ve açık bir ifadeyle, “O’nun ahlâkı Kur’an idi. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6, 54,111; Müslim, salatu’l musafirin 139(746)]” diye cevap vermiştir. Dolayısıyla Peygamber’den yüz çevirmek de küfre düşmektir. Ayet-i kerime bunu açıkça beyan ettiği gibi Hz. Peygamber de bunu şu şekilde izah etmiştir: “Yüz çevirenler dışında ümmetimin hepsi cennete gireceklerdir.” “Yüz çevirenler kimlerdir?” diye sorulunca; “Bana itaat eden cennete girer, bana isyan eden yüz çevirmiş olur. (Buhari, İ’tisam 2)” buyurmuştur. “Rasûl’e itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. (Nisa,4/80)” ayeti, Peygamber’e itaatin bir gereği ve eskilerin tabiriyle lazım-ı gayrı mufarıkı olduğunu bildirir. Şüphesiz ki bir elçiyi tanımak, onun kendisini değil, onu görevlendirip gönderen makamı tanımaktır. Nitekim sünnet olarak koyduğu her şey Rasûlullah’ın kalbine Allah tarafından konulmuştur. İşte Rasûlullah’ın sünneti Allah tarafından kalbine konan hikmettir.

Sünneti inceleyip Kur’an-ı Kerim verileriyle karşılaştırdığımızda, şu beş şekilden biriyle karşılaşırız:

1) Mücmeli Beyan:
Mücmel, bir manaya delaleti açık olmayan, maksadın kesin olarak anlaşılması için açıklanması gereken söze denir. Sünnetin en önemli görevlerinden biri, Kur’an’ın mücmellerini beyan edip açıklamasıdır. Mesela; Kur’an’ın namazla ilgili emirleri mücmeldir. Çünkü Kur’an, namazın nasıl kılınacağını; kaç vakit ve kaç rek’at kılınacağını; farzlarının, vaciblerinin ne olduğunu; namazı bozan ve bozmayan şeyleri bize açıklamaz. Hz. Peygamber: “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız siz de öylece namaz kılınız (Buhari, Ezan 18, Edeb 27, Ahad 1).” buyurmak suretiyle, hem bizzat göstererek hem de gerekli açıklamaları yaparak namaz emrini beyan etmiştir. Aynı şekilde “Allah’ın (cc) alışverişi helal, ribayı (faiz) haram kıldığını” bildirdiği Kur’an ayeti (Bakara, 2/275) ile, “Müslümanların aralarında mallarını batıl yolla yememelerini” emreden ayeti (Nisa, 4/28) Rasûlullah’ın şu hadisleri beyan etmiştir: “Altına mukabil altın, gümüşe mukabil gümüş, buğdaya mukabil buğday, arpaya mukabil arpa, hurmaya mukabil hurma, tuza mukabil tuz  peşin olarak ve misli mislinedir. Kim fazla verir veya fazla alırsa muhakkak riba yapmıştır (Buhari, Büyu’ 78; Müslim, müsakat 81-83).” Netice itibariyle, Kur’an-ı  Kerim’in mücmel olan, beyana ve tefsire ihtiyaç hissettiren bir çok ayetleri, Rasûlullah’ın sünneti ve hadisleri ile açıklanmış, uygulama alanına konulmuş ve ümmetin hayat tarzı haline gelmiştir. Böylece sünnet “Yaşayan ve yaşanılan Kur’an-ı Kerim” olma özelliğine sahib olmuştur.

2)Ammı Tahsis:  
Herhangi bir şekilde hasredilemeyen müsemmaların tamamına şamil olan lafızlara “Amm Lafızlar” denir. Kur’an-ı Kerim’de bir takım amm lafızlar vardır. Bunlar bazı kere bizzat Kur’an ile bazı kere de sünnet ile tahsis olunurlar.

Allah Teâlâ meyteyi, yani usûlüne göre boğazlanmaksızın ölmüş olan hayvanların etlerini ve kanı yemeyi haram kılmıştır (Maide, 5/3). Bu umûmi bir hükümdür. Rasûlullah balığın ve çekirgenin ölüsünün; kanlardan karaciğer ve dalağın helal olduğunu belirterek (Ebu Davud, Taharet 41; Tirmizi, Taharet 52, İbn Mace, Et’ime 31) amm olan bu hükmü tahsis etmiştir. Zina suçu işleyen erkek ve kadına yüz değnek vurulmasıyla ilgili Kur’an ayetinin (Nur,24/2) umum ifade eden hükmü, Hz. Peygamber tarafından bekar zinakarlar olarak belirlenip uygulanmış ve böylece tahsis edilmiştir (Müslim, Hudud 13, Ebu Davud, Hudud 23). Ganimetle ilgili taksimatın hükmünü ifade eden ayette (Nisa, 4/86) geçen “Rasûlullah’a akrabalığı bulunanlar” ifadesini, Hz. Peygamber Benu Haşim ve Benu Abdulmuttalib olarak tahsis etmiş, Benu Nevfel ve Benu Abdişems’i dışarıda bırakmıştır. (Ebu Davud, Harac 20)

3)Mutlak-ı Takyid:
Mutlak, bir has lafızdır ki, delalet ettiği efrattan lalettayin birini ifade eder, bu efradın hepsine şayi olursa da ihata veçhile şamil olmaz. Takyid ise, delalet ettiği efrattan herhangi birine şayi olmayıp bunlardan muayyen birini veya bir nevini ifade eder.

Kur’an-ı Kerim’in bir takım mutlak lafızları ve hükümleri vardır ki sünnet bunları takyid etmiştir. Bu durum da Kur’an ve sünnet birlikteliğinin ve müşterekliğinin unsurlarından biri kabul edilir.

Takyid hakkında da kısa misaller zikretmek gerekirse Kur’an’ın hırsızlık yapan erkek ve kadının elinin kesilmesini emreden ayetinde geçen (Maide, 5/38) “el” lafzı mutlak olup omuzdan parmak uçlarına kadar olan uzvun tamamı için kullanılmaktadır. Rasûlullah (sav) bunu sağ el ve bilekten diye belirlemiş, böylece uygulamıştır. Böylelikle mutlak olan bu lafzın hükmünü takyid etmiştir.

Namazda herkesin Kur’an’dan kolayına geleni okumasını  emreden ayeti (Müzemmil, 73/20) “Fatihatu’l Kitab’ı okumayanın namazı yoktur (Buhari, Tevhid 48; Müslim, Salat 34).” hadisi ile takyid etmişlerdir. Böylece kolay kıraat, Fatiha Suresi olarak tayin edilmiştir.

4) Rasûlullah’ın Sünnet veya Hadisle birlikte ayet okuması:
Kur’an ve sünnetin birlikteliğini ve ayrılmazlığını gösteren delillerden birinin de bazı hadislerden sonra Rasûlullah’ın bazı Kur’an ayetlerini okuması olduğu ifade edilir. Bu durum, sünnetin ve hadislerin Kur’an’a râci olduğuna dair örnekler sayılmaktadır.

Rasûlullah bazı hadislerini söyledikten veya bazı davranışlar ortaya koyduktan sonra ashaba: “Dilerseniz şu ayeti okuyun.” derdi. Mesela; Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah şöyle buyurmuşlardır: “Hiçbir mümin yoktur; ancak ben, ona dünya ve ahirette daha yakınım.” İsterseniz “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır.” ayetini okuyunuz (Ahzab, 33/6). Ebu Said el- Hudri, Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu nakleder: “Müminin ferasetinden sakının. Zira o Allah’ın nuru ile bakar (Tirmizi, Tefsiri Sure 15).” dedikten sonra şu ayeti okudu: “Şüphesiz ki bunda feraseti olanlar için işaretler vardır (Hicr, 15/75).”

5) Rasûlullah’ın Kur’an-ı Kerim dışında vahiy alması:
Rasûlullah’a gelen vahiy sadece Kur’an’dan ibaret değildi. Rasûlullah’ın Kur’an dışında da vahiyler aldığı bizzat kendi ifadeleriyle sabittir. Bu sebeple vahyin  “Metluv” ve “Gayr-i Metluv” olmak üzere iki çeşidinin olduğu İslam alimlerinin hemen hemen genel kabulüdür.

Rasûlullah şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah bana sizin mütevazi olmanızı vahyetmiştir (Müslim, Cennet 64; Ebu Davud, Edeb 40).” Miraç olayını anlatan uzun hadiste Sidretü’l-Münteha’da gördüklerini anlatmış ve: “Derken Allah bana neler vahyettiyse etti (Buhari, Tevhid 37; Müslim, İman 259).”  buyurmuştur. Yine Rasûlullah zamanında meydana gelen bir güneş tutulması hadisesini anlatan bir rivayette Allah Rasûlü: “Bana vahyolundu ki, sizler çok yakında kabirlerinizde Deccal’in fitnesinden imtihan olunacaksınız (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6 , 238, 248; Buhari, İlm 24, Vudu’ 37, Küsuf 10).” buyurmuştur.

Bu misalleri oldukça çoğaltmak mümkündür. Sadece Allah “Bana vahyetti” ifadesiyle değil “Allah bana bildirdi”, “Cibril bana öğretti” vb. ifade tarzlarıyla da gelen pek çok rivayet bulunmaktadır. Bu misaller Kur’an-ı Kerim vahyi dışında vahyin olduğunun ve Rasûlullah-Cibril yakınlığı ve birlikteliğinin açık delilleridir.

Kur’an ve sünnetin açık nassları ışığında ele almaya çalıştığımız bu kısa çalışmadan şu sonuçlari çıkarmak mümkündür:

1) İslam’ın gerektirdiği iman Rasûlullah’a ve O’nun getirdiklerine inanmayı, Peygambere itaat ve ittiba etmeyi, karşı çıkmama ve muhalefet etmemeyi zorunlu kılar.
2) Cenab-ı Hak birçok ayet-i kerimede ümmetin Rasûlullah’a uymasını ve O’nun sözünü alıp uygulamasını, O’nu örnek edinmesini emretmiştir. Bu emrin içine Rasûlullah’ın sünnetinin dahil olduğunda ümmetin icma-ı mevcuttur.
3) Sahih sünnetle amel etmek Kur’an ile amel etmek anlamına gelir. Çünkü dinin hükümlerinin ve bu hükümlerin hayata nasıl uygulanacağının bilgisini tamamen Kur’an’dan alıp öğrenmek mümkün değildir.
4) Sahih sünnet, müstakil olarak dinde hüküm kaynağıdır. Rasûlullah’ın getirmediği ve tasvip etmediği, insanların kendi heva ve heveslerine göre icad edip ortaya koydukları şeyler bidattir ve bütün bidatler merduttur, kabul edilemez. Bidatin her çeşidini önlemenin yolu sünneti ihya edip yaşatmaktır.
5) Rasûlullah’ın emrettikleri ve nehyettikleri, Allah’ın emredip nehyettikleri gibidir.

Kaynakça:
Yrd.Doç.Dr. Raşit Küçük,Kur’an-Sünnet İlişkisi ve Birlikteliği.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort