JoomlaLock.com All4Share.net

SÜNNETTE, TEMİZLİĞE VERİLEN ÖNEM

Medeniyet idrakinin önemli ilkelerinden biri de geçmiş hiç bir din ve fikir sisteminde bulunmadığı oranda İslâm'da temizliğe verilen değerdir. İslâm temizliği, inanç ve ibadet ilkeleri içerisine yerleştirmiş olarak günlük hayatının bir parçası olarak görmüştür.

Bilindiği üzere İslâm, Müslümanın sürekli Allah (cc) ile beraber olmasını sağlamış ve sabah fecrin doğmasından gece şafağın kaybolmasına kadar olan zamanda kılınan beş vakit namazı, kadın erkek her Müslüman üzerine farz kılmıştır. Beş vakit namaz, Müslüman için adeta psikolojik bir arınma vesilesidir. Buna göre Müslüman, günde beş kez hatalarından ve maddî/manevî kirlerinden yıkanıp arınmış olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir.” (Hud, 11/14)

Her şeyden önce namazda başta hissî/maddî temizlik şart koşulmuştur. Namaz, cennetin anahtarı; taharet/abdest de namazın anahtarıdır. Resûli Ekrem şöyle buyurmuştur: “Allah (cc), taharetsiz (abdestsiz) hiç bir namazı kabul etmez.” (Buhari, Vudu, 2; Müslim, Taharet, 1.)

Burada sözü edilen taharet, maddî pisliklerden (necaset) temizlik ve manevî pisliklerden (hades) temizlik olmak üzere iki kısımdır. Maddî pisliklerden temizlikten maksat; namaz kılanın bedenini, namaz kıldığı elbisesini, üzerinde namaz kıldığı yeri, kan, leş ve domuzun bulaştırdığı pislikler ile insan ve hayvan idrar/dışkısı gibi şer’an pislik sayılan şeylerden temizlemesidir. Manevî temizlik (hadesten taharet) ise, hissi yani elle tutulur, gözle görülür pislikten temizlenme değil; hükmî bir temizliktir. Yani şâri'in (hüküm koyucu) hükmüyle küçük taharet/abdest almayı gerektiren durum olup pisliğe bulaşması diğerlerine oranla daha fazla mümkün olan uzuvların yıkanmasıdır. Veyahut da büyük taharet/gusül abdestini gerektiren durumun meydana gelmesidir. Çoğu zaman tekerrür eden tabii sebeplerden dolayı, bu taharetin diğeriyle irtibatı, Müslümanın temizlenmesini (abdest veya gusül olarak) gerekli kılmaktadır.

Bunun da ötesinde İslâm, özellikle cuma namazı ve cemaatle kılınan diğer namazlarında din kardeşleriyle buluşacağı zaman, Müslümanın beden temizliğine önem vermesini müstehap olarak değerlendirmiştir. Zira cuma namazından önce gusletmenin müstehap   olduğuna   dair   hadisler   bulunmaktadır. “Cuma  günü gusletmek, bulûğa eren her Müslümana vaciptir.” (Buhari, Cuma, 2-3; Ebu Davud, Taharet, 127) Mealindeki hadiste de olduğu gibi, bazı rivayetlerde cuma günü gusletmenin vacip olduğundan bile bahsedilmektedir. Diğer bir hadiste de Müslümanın haftada en az bir kere yıkanmasının gerekli olduğu ifade edilir: “Her yedi günün birinde, başını ve bütün vücudunu yıkamak suretiyle banyo yapmak, her (akıl-balîğ) Müslüman üzerine (Allah’ın) bir hakkıdır.” (Buhari, Cum’a, 12.)

Öte yandan sünnet, vücudun belli azalarının yıkanmasına da özel önem vermiştir. Ağız, sünnetin temizlenmesine bilhassa itina gösterdiği uzuvlardan olup onun temizlenmesi için, Arap Yarımadası’nda yaşayanların kolayca elde edebilecekleri “misvak ağacının dalları” vesile kılınmıştır. Bir hadisinde Resûli Ekrem şöyle buyurur: “Misvak ağız için temizlik ve Rabbin rızasını kazanma vesilesidir.” (Buhari, Savm, 27; Nesai, Taharet, 4)

Sünnetin, temizlenmesine özel önem verdiği uzuvlardan biri de saçlardır. Bir hadisi şerifte; “Saçı olan, ona hizmet etsin/yıkayıp temizlesin.” buyrulmuştur. (Ebu Davud, Tereccül, 3) Atâ b. Yesâr rivayete göre şöyle demiştir: “Resûlullah’ın (sav) mescitte olduğu bir sırada saçı sakalı karmakarışık bir adam içeri girdi. Resûlullah bu adama -Sanki ona saçını düzeltmesini emrediyordu.- işarette bulundu. Adam saçını düzelterek geri döndüğünde Resû-li Ekrem, şöyle buyurdu: 'Böyle olması, sizden birinizin şeytan gibi saçı-başı dağınık bir vaziyette gelmesinden daha hayırlı değil midir?’ (Malik, Muvatta, Şa’r, 7)”

Bütün bunlar göstermektedir ki, Müslümanların en büyük muallimi Hz. Peygamber (sav), İslâm'ın birincil önceliği olan iç/bâtın güzelliğine önem verdiği gibi, dış görünüşün güzel olmasına ve estetik değerleri de ihmal etmemiş ve bunları ashabına öğretmiştir.

Resûlullah (sav) yemekten, özellikle de et yedikten sonra ellerini yıkamalarını da ashabına öğretmiş ve özellikle uykudan önce bunu ihmal etmemelerini tembihlemiştir. Bu hususta O (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden her kim ellerine et (kokusu) bulaşmış olduğu halde (güzelce) yıkamadan uyur ve bu durumdayken başına bir şey gelirse, kendisinden başka hiç kimseyi kınamasın.”

Sünnet, evlerin temizliğine de özel önem vermiştir. Bir hadisi şerifte; “Evinizi ve avlunuzu temizleyin.(Evlerinizi pis tutmak suretiyle), yahudilere benzemeyin!” buyrulmuştur. Sünnetin temizliğine ehemmiyet verdiği mekânlardan bir diğeri de yollardır. Bu sebeple, gelip geçenlere eziyet veren cismin yoldan kaldırılması, “sadaka” olarak değerlendirilmiş, imanın cüzlerinden sayılmıştır. Öyleyse yolda bulunan necaset ve her türlü pisliğin kaldırılması da, bu hadisteki mâna üzere sadaka hükmündedir.     

Kur’ân-ı Kerim’de olduğu üzere, sünnetin temizliğe verdiği önem, esasen birkaç sebepten kaynaklanmaktadır:   

Birincisi: Temizlik, Allah Teâlâ’nın sevdiği güzel hasletlerdendir. O (cc) şöyle buyurmuştur: “Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de  temizlenenleri de sever.” (el-Bakara, 2/222)

Diğer bir ayette de, Küba Mescidi cemaatinin temizliği övülerek şöyle buyrulmuştur: “İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Küba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 9/108)

İkincisi: Temizlik, sağlıklı ve güçlü olma vesilesidir. İslâm, bedenin sağlıklı ve kuvvetli olmasına son derece önem verir. Zira bu, fert açısından her an zinde ve hazırlıklı olmak; cemaat bakımından ise, ileriye dönük yatırım yapmaktır. Çünkü Allah katında kuvvetli mümin zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Beden, Müslümana verilmiş bir emanettir. Dolayısıyla onu aşırı yıpratmak da ihmal ederek hastalığa yakalanmasına yol açmak da caiz değildir. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır.”  (Buhari, Savm, 55.)

Üçüncüsü: Temizlik, Allah ve Resûlü’nün sevdiği güzellik ve güzel görünüm için şarttır. Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur: “Allah güzeldir, güzeli sever!” Hz. Peygamber bu hadisini, “Kalbinde zerre miktarı kibir olan kimse cennete giremez.” hadisinden sonra irâd buyurmuştur. Bir adam çıkıp, “Muhakkak ben elbisemin, ayakkabılarımın güzel olmasını istiyorum.” veya “Bir kimse elbisesinin ve ayakkabılarının güzel olmasını ister.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu: “Allah güzeldir, güzeli sever. Hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemek de kibirdir.” (Müslim, İman, 147.)

Allah Teâlâ; “Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin.” buyurmuş, sonra da şöyle devam etmiştir: “De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı?” (el-Araf, 7/31-32)

Bu sebeple Allah Resûlü (sav), kişinin iş elbiseleriyle camiye gitmesini yasaklamıştır. Dolayısıyla kişiye yakışan, mescide gitmek istediğinde güzel elbiselerini giymesi, güzel kokular sürmesi ve saçını taramasıdır. Bunun sebebi kendisine sorulduğunda da “Rabbim için güzelleşiyorum.” deyip, “Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin.” âyetini yaşamasıdır.

Dördüncüsü: Temizlik ve güzel görünüm, insanlar arasındaki irtibat ve iletişimin güçlenmesine vesile olur. İnsan, fıtratı gereği, pislikten nefret edip pis insanlardan da kaçınmaya çalışır. Cuma günü namazdan önce yıkanmaya teşvik edilmesinin gerisindeki sır, belki de bu olsa gerektir. Aynı şekilde soğan, sarımsak, pırasa gibi nahoş koku veren sebzeleri yeyip camiye gidilmesinin yasaklanmasının ardındaki hikmet de budur. Zira böylelikle yayılması muhtemel kötü kokulardan insanlar rahatsız olmamış olurlar. Eğer kişi bu gibi sebzeleri yemede kararlı ise, mescide gidip cemaatle namaz kılma sevabından mahrum kalacağını bilerek yemelidir.

Sahihayn'da İbn Ömer'den (ra) rivayet edilen bir hadisi şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim şu yeşillikten -sarımsağı kastediyor- yerse, (bu haliyle) mescidimize yaklaşmasın.” (Müslim, Mesacid, 68.72) Benzer manadaki bir hadis de Hz. Enes’den (ra) rivayet edilmiştir. Hz. Cabir’den (ra) rivayet olunan merfû bir hadiste ise, “Her kim sarımsak, soğan yerse, -bizden yahut mescidimizden- uzak durup evinde otursun.” (Buhari, Ezan, 160.) buyrulmuştur. Yine merfû olarak Muğîre b. Şube’den nakledilen rivayette de Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bu kötü yeşillikten/ağaçtan yerse, kokusu gidinceye kadar namazgâhımıza yaklaşmasın.”

Görüldüğü gibi bütün bu hadislerde, sarımsak, soğan ve pırasa gibi ağızda nahoş koku oluşturan bu sebzeleri yiyenler bir anlamda kınanmıştır. Dahası bu sebzeleri yiyenler bu halleriyle mescitlere girmemeleri konusunda, haramla tehdit edilmiştir. Çağımızda ise bu yasaklamanın kapsamına, sigara vb. kokusuyla insanlara eziyet veren maddelerin girdiğinde şüphe yoktur. Zira yenildiğinde nahoş koku veren bu sebzeler, aslında helâl yiyeceklerdir. Ancak sigara bu helâlliğin dışındadır. Çünkü sigaranın, gerek sağlık gerekse maddî bakımdan kişiye zararları bulunmakta bu yönleriyle de haram olduğu bilinmektedir.

Burada zikredilmeyenlerle birlikte bütün bu Nebevî emir ve tavsiyeler, din adına insana ve çevreye verilen önemin göstergeleridir. Nebevî adımların örnekleri olan bu emir ve tavsiyelerin, insanlık tarihinde benzeri bulunmamaktadır.  

Kaynak: Yusuf el-Karadavi; “Bilgi ve Medeniyet Kaynağı Olarak Sünnet”

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort