JoomlaLock.com All4Share.net

TAŞKESENLİ ŞAHABETTİN EFENDİ

ŞAHABETTİN TAŞKESENLİ

1898-1956

 

1898 Yılında Erzurum’da doğdu. Babası Şeyh Ziyaettin Efendi annesi Çokreşi şeyhlerinden Şeyh İbrahim Efendi’nin kızı Hatice Hanımdır. Babasının amcası oğlu olan Şeyh İbrahim Efendi’nin kızı Zöhre hanımla evlenmiş, iki erkek beş kızları olmuştur. Babası Şeyh Ziyaettin Efendi’den ders alarak medrese tahsiline başladı.

Birinci Dünya Harbi esnasında babasının genç yaşta vefat etmesi üzerine ailenin müderrislerinden Taşkesenli Şeyh İbrahim Efendi, Hüseyin Efendi ve Abdullah Efendi Tortum Müftüsü Mehmet Bey veya Büyük Müftü olarak tanınan aynı zamanda halasının kocası ve babasının talebesi olan Muhammed Sıddık Efendi Arapça ve Farsça okuyarak devam etti. Aynı zattan kelam, mantık, hadis ve tefsir dersleri okuyarak icazet almıştır. Dedelerinin maruz kaldığı akıbete O da uğramış. Rus ve Ermenilerin Erzurum’u işgalinden ve daha sonra da şapka isyanından etkilenen ailesi ile birlikte Erzurum’un dışında ikamete zorlanmıştır. Bunun  üzerine Erzurum Pasinlerin Ketvan ve Kurnuç köylerinde uzun süre imamlık görevi yapmıştır. Bu yıllarda maddi ve manevi sıkıntılar içinde imamlık vazifesini yürüten şeyh Şahabettin Efendi, aynı zamanda çevre köylerde irşad faaliyetleri yürütmüştür. İrşad görevini yürüttüğü köylerde ve çevresinde büyük bir saygınlık kazanan şeyh Şahabettin Efendi, fıkhî meseleleri izah etmekle de ün kazanmıştır.

1918 yılında Pasinlerin Taşkaynak köyünde genç bir imam olarak görev yaparken Ermenilerin yaptığı katliamlara karşı köy halkını teşkilatlandırarak onlarla birlikte Ermenilere karşı göğüs göğüse mücadele vermiştir.

Taşkaynak köyü ileri gelenlerinden Hacı Rıza Bey ve köylülerle birlikte Ermenileri kovalayarak çok sayıda Müslüman’ın kurtarılmasını sağlamıştır. Ruslar Erzurum’dan çekildikten sonra Ermeniler büyük katliamlara başlamışlardı. Köylerden topladıkları erkekleri Hasankalesi’ne götürerek metruk binalara doldurup ya yakıyorlar veya kurşuna dizerek katlediyorlardı. Taşkaynak köyünün genç imamı Şahabettin Efendi, köyün ileri gelenlerinde Hacı Rıza Bey ve bulabildikleri köylüleri toplayan silahlı ermeniler, katletmek üzere Hasankale’ye doğru yola çıkarmışlardı. Yolda ermeni çetelerinin başı bunları Hasankale’ye götürmek üzere iki ermeniye teslim eder başka köylerden Türkleri toplamak üzere ayrılırlar. 18 yaşındaki genç imam “Bizi götüren iki kişi gelin bunları öldürüp kendimizi kurtaralım.” der. Tutuklulardan bazılarının  “Bizi öldürmelerine sebep olursun.” itirazına aldırmadan Hacı Rıza Bey’den de destek alarak ermenilerin üzerine atlar kısa bir arbededen sonra köylülerin de desteğiyle ermeniler öldürülerek kendilerini de köylüleri de kurtarmış olurlar. Ermenilerin silahını alan Şahabettin Efendi Hacı Rıza Bey köylerine dönerken yolda bir grup köylülerin yine ermeniler tarafından toplanarak getirildiklerini görürler. Hacı Rıza Bey ile birlikte oradaki bir bostan damında siperlenerek ermeni çeteleriyle muharebeye başlarlar.  Epey muharebeden sonra karşı siperde çete başının tepesi gözükür işte o anda ateş eder ve kalpağının havalandığını görür o esnada Hacı Rıza Bey “Hocam başlarını geberttin.” diye bağırır. Evet, çete başını öldürmüşlerdi. Aslında Hocaefendi o ana kadar eline silah almış da değil. Sonraki yıllarda bu hadiseyi anlatırken olanları, “Hepsi Allah’ın (cc) inayeti ile gerçekleşmiştir yoksa bizim maharetimiz değil.” derdi. Çete başının öldürülmesinden sonra, kalan ermeni çeteleri panikler bundan istifade eden köylüler de her biri bir yana dağılarak kendilerini kurtarmış olurlar. Ermeni çeteleriyle çarpışma devam ederken Hasankale’ye yaklaşmış olan Kazım Karabekir komutasındaki ordudan bir müfrezenin onlara doğru geldiğini gören ermeniler çaresiz teslim olurlar. Böylece zulüm eden ermenilerin bir kısmını imha ederek gazilik mertebesine ulaşmıştır. Birinci Dünya Harbi’nden sonra Pasinler’in Ketvan, Kavuşturan, Büyükdere köylerinde imamlık yaparken aynı zamanda kurduğu medresede ilim adamı yetiştirmeye de devam eder. 1925 – 1926 yıllarındaki din adamlarına karşı geliştirilen hadiselerde amcazadesi ve üstadı Taşkesenli Şeyh İbrahim Efendi ve amcası Şeyh M. Sırrı Efendi ile birlikte bir müddet hapis yatar. Daha sonraki yıllarda da muhtelif köylerde de imamlık yaparak medreselerinde ilim adamı yetiştirmeye devam eder. Babasının sağlığında, Erzurum Sultanmelik mahallesindeki çok iyi ve geniş evlerinde büyümüş ve babasının başında bulunduğu Caferiye Medreseleri’nde tahsil görmüş birisi olarak köy imamlığını da kendisi için büyük bir görev telakki etmiş, çok sıkıntılı ve yoksullukla dolu bir hayat çekmesine rağmen her halukârda medreselerindeki tedrisatı devam ettirmiştir. Aynı zamanda halka önderlik görevini de layıkıyla yerine getiren Şahabettin Efendi, bu fani dünyada dünya malına hiç meyletmemiş ve “vera” sahibi bir zat olarak hayatını sürdürmüştür.

Horasan Müftüsü olarak tanınan ve Erzurum’da uzun yıllar merkez vaizliği yapan küçük kardeşi Muhammed Sıddık Efendi, amcasının oğlu ve Yüzveren İmamı olarak tanınan Muhammed Efendi Hoca, yeğeni aynı zamanda damadı da olan Şeyh Zeki Efendi ve Ataullah Efendi gibi birçok tanınmış din âlimleri bu medreselerinde yetişmiştir. Fıkıh ve tarikatlar konusunda yazdığı eserleri, bir takım imkânsızlıklar ve bazı sebepler dolayısıyla yayınlanamamıştır.

1948 yılında oğlunu tedavi ettirmek maksadıyla İstanbul’a gittiğinde, Taşkesen Medresesi’nde bir müddet öğrenim görmüş olan zamanın İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen ile görüşerek dostluklarını yenilemiş ve büyük Âlim Ö. Nasuhi Bilmen’in takdirini kazanmıştı. Erzurum’a döndükten sonra da Bilmen Hoca ile irtibatı devam etmiştir. Ayrıca büyük âlim mütefekkir Seyyid Abdulhakim Arvasi, Eyüp Sultan Camii vaazı meşhur âlim Seyyid Şefik Arvasi, Üsküdar Müftüsü Seyyid Mekki Arvasi, Erzurum Müftüsü büyük âlim Solakzade Sadık Efendi gibi Erzurum ve diğer illerdeki tanınmış ilim adamları ile dostlukları, bilgi alışverişleri, hayatı boyunca devam etmiştir. Maddi ilimlerde olduğu gibi manevi ilimlerde (Tasavvuf) de çok ileri mertebelere ulaşmıştır.  Ancak amcası büyük âlim Şeyh Muhammed Sırrı Efendi’ye olan saygısından dolayı kendisini çok fazla izhar etmemiştir. Büyük oğlu Abdulhamid Efendi’nin vefatından sonra kalan tek oğlu Ataullah Efendi’nin maddi manevi ilimlerde iyi derecelere ulaşmasını sağlamıştır.

Bediüzzaman’a Hürmet

Dedelerinin yoluna çok bağlı ve daima İslamî   ilimler peşinde koşan Taşkesenli Şeyh Şahabettin Efendi, aynı zamanda büyük din adamlarına karşı büyük alaka gösteren bir şahsiyettir. Bediüzzaman Hazretleri’nin Şeyh Ziyaettin Efendi’yi ziyarete geldiğini, ancak bu zatın vefatından dolayı göremeyerek Palandöken’den Bitlis’e doğru gitmekte olduğunu öğrenir. Bu arada Şeyh Şahabettin Efendi Bediüzzaman Hazretleri’ni görmek için Taşkesen köyünden Erzurum’a gelirken Palandöken Dağları’nın zirvesinde karşıdan gelen 2 – 3 atlı ile karşılaşır. Daha onlara yaklaşmadan hemen atından iner, gelen atlıların önündeki zatın elini saygı ile öper ve “Siz Saidi Nursi değil misiniz?” der. O zat da “Evet, sen de benim kardeşim Ziyaettin’in oğlu değil misin?” der. Daha sonra ayrılırlar.

Bronşit ve göğüs ağrılarından muzdarip olan Şeyh Şahabettin Efendi, 11.01.1956 tarihinde vefat etmiştir. Taşkesenli Camii yanındaki dedesi Taşkesenli Şeyh Ahmet Efendi türbesinde babası yanına defnedilmiştir.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort