JoomlaLock.com All4Share.net

TEBLİĞ:EMÂNET-İ KUDSİYYEDİR

Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a (cc) selâtü selam imanı sevdirip cehaleti ilim ve irfan ile, şirki ve nifakı aşk ve muhabbetle, düzeni ve refahı adaletle tesis eden, bedenlerimizi amellerle, kalplerimizi zikirle, ruhumuzu kendi ahlâkı ile süsleyen fahri Kâinat Efendimize (sav), O’nun hidayet önderleri ve imamları olan ehl-i beytine, ashabına ve etbaına  olsun.

Hâce Hazretleri (ksa) Mü’minin hayatının Talim, Tatbik ve Tebliğden ibaret olduğunu sohbet buyururlar. Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi; her sayısında okuyucularına hayat memat mesabesindeki bu emr-i şerifi hatırlatarak hayatımızın istikamet pusulasının ne olduğunu bize gösterir.

İnsanın var oluş gayesini “Marifetullah ve Muhabbetullah” olarak tarif eden Hâce Hazretleri (ksa) bu gaye ile maksuda ermenin müfredatını yukarıda ifade edilen “Talim, Tatbik ve Tebliğ” hikmetli sözü ile izaha kavuştururlar. Bu veciz ifade Mescid-i Nebevi’ye insan suretinde teşrif buyuran Cibril-i Emin’nin (as) Kâinatın Efendisi’ne (sav): “İslam nedir? İman nedir? İhsan nedir Ya Resûlullah?” diye suâl buyurduğu ve cevabını dinleyerek doğruluğunu tasdik ettiği hadisi şerifini bize hatırlatmaktadır. Hâdisenin sonunda Efendimiz O'nun Cibril-i Emin olduğunu ve ashabına Din-i Mübin'i öğretmek kastı ile geldiklerini izah etmişlerdir. Hâce Hazretleri dini; İslam, İman ve İhsan sırlarından ibaret olup gayesini ise; Mârifetullah ve Muhabbetullah olarak açıklarlar.

Bu yüce gâye doğrultusunda Hâcegân büyüklerinin buyurduğu “Bizim yolumuz öğrenmek ve öğretmekten ibarettir.” öğretisi insanın yürüyeceği hakikât yolunu aydınlatan bir ışık gibidir.

İnsanlık tarihinin bir Peygamber-i Zişan (as) ile başlaması ne kadar vecizdir. Bütün insanların atası ulûl âzim bir peygamberdir. Âlemlerin Rabbi (cc) O'nu yaratacağını  ve yeryüzünde kendisi adına hüküm verecek ve idare edecek oluşunu âleme duyurduğunda, âlemde âdeta deprem etkisi meydana getirmiştir. Kibirlenerek huzurdan kovulanlar olduğu gibi bu hikmeti anlamayan varlıklarda bulunmuştur.

Hâce Hazretleri (ksa) buyururlar ki: “Topluma kendi içinden, onlara tebliğ edecek, onları irşad edecek, sevk ve idare edecek biri lazımdır.” Yeryüzünde insandan önce yedi farklı âlemin yaşadığı ancak hepsinin fitne çıkararak kan döktüğünü, hakları olmadığı halde sağı solu işgal ettiklerini de ifade etmişlerdi. Kendi nefislerine yaptıkları bu zulüm, yine kendi varlıklarının sonunu getirdiği veya bir çok nimetten mahrum kaldıkları sonucunu doğurmuştur.

Hâce Hazretleri (ksa)  Rabbimizin bize olan sevgisini ve düşkünlüğünü meleklere olan hitabında sergilediğini ifade ederler. Zira Rabbimiz insanı henüz yaratmadan evvel methetmiş ve hakkında güzel ifadeler kullanmıştır. Gel gör ki insan buna rağmen O'na isyan etmekte ve sevgisine başkalarını ve başka şeyleri katarak şirk koşmaktadır.

Eğitilmemiş, irşat edilmemiş, Hakk'ı ve hakikati idrak edememiş, sevgi nedir bilememiş, dostluk, sadakat, teslimiyet, aşk ve muhabbetin tesiri altında kalamamış insan; melek de olsa Harut ve Marut gibi yeryüzüne gelir ve nefsine uyarak Hak’tan ve adaletten saparak kendine ve başkalarına zulüm eder. İnsanlık tarihi ve öncesi hep bu gibi tecrübe ve hadiselerle doludur.

Ne mutlu bizlere ki: Rabbimiz bizi yaratmadan bizim mürşidimizi yaratmış, O’nu bizzat kendi irşat etmiş ve hikmeti O'na öğretmiş ve bize seçmiştir. İlk insanın peygamber oluşu ve mürşit oluşu insana verilen ilk hediye ve lütuftur. Yine insana ihsan edilen iman, aşk, akıl ve ahlâk ilahi buluşmanın zemini olmuştur. Peygamberler insanları cehaletten ve esaretten, sapıklık ve başıboşluktan kurtarmış ve irşat etmişlerdir.

Hâce hazretleri (ksa) şu hakikati sürekli olarak tekrar eder: “İrşat edici olan Allah (cc) adına yalnızca insandır. Vahyin gelmesi ve  izahı ile yaşama tatbik edilmesi ancak peygamberlerle olur. Bunun korunması ve nesillere sapasağlam aktarılması onlardan sonra irsalâtı devam ettiren kâmil varisleriyle yürütülür.”

Kâmil bir mürşidin irşadından geçen, emir ve nehiylerle olgunlaşıp kemale gelen  bir mümin, imanını tekâmül ettirmek ve Rabbine yakınlaşmak, marifet nurları ile muhabbetini artırmak gayesi ile tebliğ hizmetine ağırlık vermelidir. Gerçi müminin hayatı emir ve nehiylere uyduğu sürece tebliğ ile iç içedir. Fakat insanların hak ve hakikatlerle buluşması adına, buna vesile olmak niyet ve kastı ile attığı her adım, aldığı her nefes onun için ibadet hükmünde olacağı Hâce Hazretleri’nin (ksa) sohbetlerinden işittiğimiz gerçeklerdir.

Her bir peygamber mükemmel ahlâka sahip olduğu gibi yine bazı özel hususiyetle de ön plana çıkmıştır. Adem (as) yeryüzüne inmesine sebep olan zellenin farkına varmış ve kendi nefsine  tebliğ ve nasihatte bulunarak affına yol bulmuştur. Nuh'un (as) dokuz yüz elli sene insanlara bıkmadan ve usanmadan, sabırla tebliğ yaptığı bilinmektedir. İnsanlık tarihinde her dönemde Allahu Teâlâ'nın (cc) emir ve yasaklarına uyarak insanlara tebliğ eden ve onları uyaran bir topluluk bulunmuş ve eşref olan Ümmet-i Muhammed içinde de kıyamete kadar bir cemaat veya topluluk bu vazifeyi kesintisiz olarak sürdürecek ve bütün peygamberlerin ortak olan bu sünnetini muhafaza edecektir.

İşte o cemaat ve topluluk Kur’ân ve sünnetten kıl payı ayrılmadan eşsiz İslam nizamının müdafaasını her asırda ve senede üstlenen Allah’ın ve Resûlullah’ın kâmil dostları olan evliyaları ve mürşidi kâmilleridir.

İslam bugün yeryüzünde her ülkede ve her coğrafyada bilinen ve yaşanan, hayata yön veren, mutluluk ve huzur veren bir din olarak insanlara ulaşmışsa bu o fedakâr insanların üstün gayretlerinin neticesidir. Bu topraklarda ve yedi kıtada hüküm sürmüş bir imparatorluğun evlatları olarak, ecdadımızın şan ve şeref dolu mazisinin İlay-ı Kelimetullâh’ın hakimiyeti için at koşturmuş mücahitler tarafından kazanıldığını idrak edebiliyoruz.

Hâce Hazretleri’nin (ksa) belirlediği ve uyguladığı Hâcegân yolu esasları ile usûl ve erkanı Asrı Saâdet döneminde ve ona yakın dönemlerdeki uygulamalara dayanır. Resûlullah’a (sav) ve O’nun râşit halifelerine bey’at eden müminler hayatı; iman ve cihat olarak algılamışlardır.Bu düstur ile İlay-ı Kelimetûllah’ın hakimiyeti için çalışmak ve kulluk yapmak imanın vazgeçilmez bir rüknü olarak görülmüştür.

Bu temel değerler üzerinde olmak üzere Hâce Hazretleri (ksa) tebliği şöyle tarif buyurmuşlardır: “Kalpleri vahyin ilâhi ikliminde dirilmiş müminlere Âlemlerin Rabbinin (cc) ihsan ettiği bir vazife ve emanet-i kutsiyyedir.”

Allahu Teâlâ Habib-i Kibriyasını, Kur’ânı ve sünneti seniyyeyi eksiksiz ve mükemmelen göndererek bize olan tebliğini tamamlamıştır. Din kemale gelmiştir. Artık bizlere düşen görev ya bu davete icabet ederek ezelde Rabbimizin meleklere karşı övdüğü müminlerden olarak ebedi saadeti elde etmek ya da Allah korusun bu nimetten mahrum kalarak meleklerin yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birileri diye karaladığı ve kınadığı o kimselerden olmak gibi bir netice karşımıza çıkmaktadır.

Tebliğ edicilerin en güzeli olan yüce Rabbimiz (cc) bütün kullarını Hakk’a, adalete ve huzura çağırarak tebliğini sürekli kılmaktadır.

Ümmet-i Muhammed (sav) vasat bir ümmet oluşu, iyiliği emretmesi ve kötülüğü nehyetmesi ile övülen bir ümmettir. İnsanlığa ve ümmete örnek ve önder olan Muhacirler ve Ensar (ra) ve onlara kıyamete kadar tabi olacak müminler  bu yönleri ile Beyyine suresinde açıkça övülmüştür.

Hâce Hazretleri (ksa); En büyük bid’at olarak İslam dışı yaşamayı görür. Bundan korunmanın tek yolu ise tebliğ olduğunu ifade eder. Tebliğ; En başta ifade edildiği gibi talim ve tatbikatın neticesi olarak belirtilmiştir.

Hâce Hazretleri (ksa); tebliği bir başka ifade ile izah ederken konuşularak yapılan bir fiil olmadığını belirtir. Öncelikle Hakk'ın (cc) mümini görmesi; onun iman, yaşam ve samimiyetine şahit olması üzerinde önemle durur.

İlay-ı Kelimetullah’ın hakimiyeti için gayret gösterilen her dönemde yalnız Müslümanlar değil, aynı zamanda gayri Müslimler de mutlu ve huzurlu olmuşlar, Dünya'da adalet, barış ve sükûnet tesis edilmiştir.

Hâce Hazretleri (ksa) bu amaç için hareket edecek müminlere ilk tavsiyesi şudur: “Söylenen ve anlatılan şeyler öncelikle kişinin kendi dili, yaşamı ve kalbi ile tasdik edilmelidir. Her zaman mümin kalbini diri ve heyecanlı tutması, bilgisini güncellemesi, dilini tatlı ve yumuşak, ahlâkını ise güzelleştirmesi gerekmektedir. Kötü ahlâkın Allah ile kulu arasında engel olacağını, böylece maksadın hasıl olmayacağını unutmamak esastır.”

Her batılın da bir mantığı ve ona inanan kitlelerin de  olduğunu unutmamak gerekir. Gerçek hidayet edici Alemlerin Rabbi olan Allah'tır (cc). Öyle ise tebliğ esnasında, O'nun tevfikini bizlere refik etmesi bizim için elzemdir. Bu sebeple bizlere düşen görev insanlara ulaşmada Hakk'ın emirlerini yerine getirmek ve Hakk'ın hukukunu korumak olmalıdır. Şayet bunda muvaffak olunamazsa, insan kendine dönmeli anlattığı veya tebliğ ettiği şeyi kendi yaşamında aramalıdır. Yoksa hemen tövbe ve istiğfar etmeli yaşantısına geçirmelidir.

Hâce Hazretleri (ksa); Emr-i bil maruf yürümezse, âlem harap olur. Nehy-i münker yapılmazsa âlem tarumar olur buyurmuştur. İnsanlığın ve Müslümanların gazaba uğraması bu sebeple olur. Hakk'ı söylememek ve önceki ümmetler gibi Cenabı Hakk'ın huzuruna bu suçtan çıkmaktan sakınılmalıdır. Allah'a ve Resûlüne bey'at eden her mümin bunun üzerine gayretkâr olmalıdır. İslam düşmanı olan herkes ve her kurum her türlü vasıta ile bu savaşı sürdürürken inanan insanın bundan geri kalması beklenemez. İmanın ve İslam'ın üzerinde hiç bir değer görmeyen her mümin bulunduğu ortamda hakikatleri uygun bir dille ve münasip bir şekilde aktarmalıdır.

Milletin çoğunluğunu arkasına almış temsilciler dahi millet adına, milletin isteklerini ve beklentilerini yerine getirmekten imtina edebiliyorlar. Şuurlu ve bilinçli hareket etmek her mümin üzerine bir borçtur. İnançsız ve arzuları doğrultusunda yaşamayı kendine yol edinmiş bir takım kimseleri memnun etmek adına âlemin alenen ateşe gitmesine göz yumulamaz.

Hâcegân cemaati; tarih boyunca Hakk’ı, hakikati yaşamada ve yaşatmada insanlığa örnek olmuş peygamberler ve onların varislerini kendilerine rehber edinmiş bir cemaattir. Bunlara ve yollarına bağlılığı Allah’a ve Resûlü’ne bağlılık olarak algılamıştır. Bu şuurla hareket eden her salik bu yolun adâb ve esasını öğrenmeye, şeriat-ı Garra’ya mutlak ittibaya ve Sünnet-i seniyyeyi yaşatarak peygamberini yaşatmaya mecburdur.

“İhlasla hareket etmeyenlerin asla murâdı hâsıl olmaz ve onlar menzil-i maksûduna ulaşamazlar.”    
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 ARALIK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: AMELİ SALİH »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort