JoomlaLock.com All4Share.net

TESLİMİYET VE GÜVEN: Hz. ASİYE (3)

Teslimiyet ve Güven

Teslimiyet ve Güven: Hz. Asiye (3) - Gönül Pınarından

Sayı : 122 - Şubat 2018

 

Teslimiyet ve Güven: Hz. Asiye (3)

 

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a (cc)… Salat ve selam Hâtemü’l-Enbiya olan sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimiz’e… O’nun âline ve ashabına olsun.

Teslimiyet ve güven konusunda bu ay Hz. Asiye annemizi işleyeceğiz inşaallah. Onlar teslimiyet ve güvende bizlere örnek şahsiyetlerdir. Onlar örnek bir hayat yaşadılar; birer iman ve ahlak abidesi oldular. Cennet kadınlarının önderleriydiler. Yaşadıkları hayatları derslerle ve ibretlerle doluydu. Aradan geçen binlerce senede, unutmak şöyle dursun, müminlerin gözlerinde ve gönüllerinde daha da büyüdüler; çünkü onlar Hakk’ın sevdiği örnek hanımlardır. Bunu bize Kur’an-ı Kerim haber vermektedir.

Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla!..

Ta, Sin, Mim. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir. Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız. Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.

Musa’nın annesine: “Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız.” diye vahyettik (bildirdik). Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.

Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi. Musa’nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü’-minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.

Ve onun kız kardeşine: “Onu izle.” dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi. Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) “Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?” dedi.

Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler. O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz. (Kasas Suresi 1-14)

Bu kıssada Hz. Musa’ya bebekken sahip çıkan Hz. Asiye validemiz, o zalim ve hain Firavun’un karısı olduğu halde, Allah’a iman etmiş bir kadındır. Allah’a imanı ve Hz. Musa’yı himayesi sebebiyle Allah (cc) ona yüksek dereceler vermiş, şehadet nasip etmiş, aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in de (sav) övgüsüne mahzar olmuştur. 

“Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice binti Huveylid, Fatıma binti Muhammed, Meryem binti İmran, Firavun’un zevcesi Asiye binti Muzahimdir.” (Ahmed B. Hanbel, Müsned,c.1,s360)

Hâce Hazretleri buyururlar : “Kur’an-ı Kerim özellikle Hz. Asiye annemizden bahsediyor... Sülalesinde hiç peygamber yok. Asiye Allah’ın en azılı düşmanı Ramses’in, Firavun’un karısı... Ne bir peygamber annesi ne bir peygamber kızı ne bir peygamber torunu… Üstelik de saltanat sahibi bir kadın… Hz. Meryem çok masum, temiz… Masumiyeti var. İffet abidesi, tertemiz Allah’a adanmış biri. Kur’an bunları sayıyor, annesi Meryem’i götürdü Allah’a adadı. Peki Hz. Asiye... Zalim, despot bir diktatörün karısı... Bir sultan… Saray hanımı… Saltanat sahibi... Eli sıcak sudan soğuk suya değmeyen, istediği şeyi, istediği şekilde, istediği zamanda yaptırabilecek güce sahip bir kadın... Kur’an bundan bahsediyor.”

Hz. Asiye’nin eşi Firavun… Değerli mücevherler, incilerle bezenmiş tacı, büyük bir saltanatı var. Rivayetlere göre başına taktığı ihtişamlı tacı ve iri gövdesi ile insanlara heybetli bir izlenim vermektedir. Tahtı yerden dört basamak yukarıdadır. Tahtının her bir yanı, vezirlerinin oturması ve kendisini ziyarete gelenlerin ağırlanması için güzel minderlerle, yumuşak halılarla döşenmiştir.

Firavun herhangi birine seslendiği veya emir verdiği zaman, karşısındaki kişi başını ve gözlerini yere eğer, el pençe divan durur. Korku içinde söylediklerini dinlerlerdi. Bu korkuyla insanlar onu övmeye, kendisinde bulunmayan özellikleri ona atfetmeye başlamışlardı. Firavun, insanların kendisine böyle davrandıklarını gördükçe kendisini adeta bir ilah gibi hissetmiş ve buna onları inandırmaya başlamıştı...

Firavun bir gece uykusundan korku ve telaşla uyanır, yatağının kenarına oturur. Adeta ölüm sancısına tutulmuş gibi nefes alıp vermektedir. Firavun’un bu telaşlı hali Hz. Asiye’yi de uyandırır. Firavun derin düşüncelere dalmıştır; çünkü korkunç bir rüya görmüştür. Rüyasında bir ateşin ortaya çıktığını, Mısır’ın bütün evlerini, saraylarını yakıp yıktığını, Mısır halkının tamamının yok edildiğini görür. Onlardan geriye hiçbir şey kalmadığını görmüştür. Bunları eşi Asiye’ye anlatır. Hemen sabahı bir kahin bulup rüyasını anlatmaya karar verir.

“Ey kahin korkunç bir rüya gördüm. Hemen hemen her gece aynı rüyayı görüyorum, korku ve telaş içinde uyanıyorum.” deyince Kahin: “Efendim İsrailoğulları arasında bir çocuk dünyaya gelecek. Bu çocuk hem sizin hem de halkınızın ve ailenizin yok olmasına sebep olacak.” şeklinde yorumlar.

Bunun üzerine Firavun, İsrailoğulla-rı’nın yeni doğan çocuklarını kırıp geçirmeye kast eder. Bu arada gözlerden uzaklarda önemli bir olayın hazırlıkları sürmektedir. Hz. Musa’nın annesinin doğum vakti yaklaşmıştır; fakat anne ne yapacağını bilememektedir. O, bütün gayreti ile Firavun ve onun zalim askerlerinden bu durumu gizler. Nihayet bir erkek çocuk dünyaya gelir. Güzel mi güzel bir bebektir bu... Adını Musa koyarlar. Anne çok sevinmiştir. Ancak bu güzel çocuğu o zalimlerden nasıl koruyacaktır? Ne yapacağı hususunda kendisine doğruyu ilham etmesi için edep ve tevazuyla Allah Teala’ya yalvarmaya başlar. Yavrusunu Firavun’un zulmünden kurtarıp himaye etmesi için dua eder. Bir ara yoğunluktan uykuya yenik düşer. İçine düştüğü bu sıkıntılı hali ile uykuya dalar.

Hz. Musa’nın annesi (kaynaklar isminin Jakobet, Arapça telaffuzla Yakubet olduğunu bildirmektedir) uyandığında kalbinde büyük bir rahatlama hisseder. Sanki ne yapması gerektiğini artık bilmektedir. Kızına hemen bir sandık getirmesini söyler. Bebeğini sandığın içine koyar. Merhamet ve şefkatle yavrusunu bir kez daha kucaklar, öper. Sandığı Nil Nehri’nin sularına bırakır. O gün Firavun ve hanımı Asiye, Nil’in kenarında oturmuş kuşluk vakti güneşin göz alıcı güzelliğini seyrediyor, etraflarındaki bağ-bahçelerinden kopup gelen bahar serinliğinde dinleniyorlardı. Etraflarında hizmetçiler, cariyeler ve saray ahalisinden bazı kişiler de vardır. Asiye’nin gözü birden Nil’in kenarından yüzüp gelmekte olan bir nesneye ilişir. Giderek yaklaşan şeyin nihayet ne olduğu anlaşılır. Asiye sandığı açtığında hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır; daha süt emme yaşında nur topu gibi bir bebek! Güzel yüzlü, parlak gözlü... Asiye bebeği kucağına alır almaz, ona hemen kanı, canı ısınır. Zalim ve gaddar Firavun, Asiye’nin isteklerini geri çevirmezdi. Bu bebeği ne kadar çok istediğini görünce bebeği ona verir. Asiye kucağına aldığı bebeğe merhametle bakıp düşünmeye başlar. Şefkatle saçlarını okşar. Allah (cc) kalbine bu bebeğin muhabbetini yerleştirmiştir. Böylelikle Hz. Musa, Hz. Asiye’nin himayesi altında büyümeye başlar. Hz. Asiye’nin kalbi, hep Hz. Musa ile beraberdir. Zaman gelir ve Hz. Musa peygamberliğini ilan eder. Hz. Asiye de Hz. Musa’ya iman eder.

Hz. Asiye annemiz tam bir teslimiyet ve güven örneğidir. O saltanat sahibi insan, o şaşaanın içinde her türlü rahat, her türlü nimet olmasına rağmen bunları kaybederim korkusunu taşımaksızın, elinin tersiyle bir tarafa itip Hz. Musa’ya iman ediyor. Firavun, hanımı Hz. Asiye’nin de Allah’a iman edenlerden olduğunu öğrendiğinde öfkesinden neredeyse delirecektir. Bu dünyada kendisine en yakın olan birine ne yapacaktır? Dünyada hiç kimsenin aklına gelmedik işkenceleri Asiye’ye yapmaya başlar. O saltanatın hepsi gidiyor, sultan iken, kraliçe iken bir köle vasfı dahi kalmıyor. İnsan olmaktan adeta çıkarılmış bir vaziyette. En sonunda Firavun bunu getiriyor vücudunun her yerinden kazıklarla toprağa çakıyor. Vücudunun her yerinden… Üstten güneş Asiye’yi kavuruyor. Alttan kumun sıcaklığı Hz. Asiye’yi pişiriyor. Hz. Asiye’yi akrepler, karıncalar sarmış ama Asiye gülüyor. Asiye gayet mutlu… Niye mutlu, niye gülüyor? “Seninle beraber olmak için…” diyor Hz. Asiye: “Neticede bunlar beni Sana kavuşturacak. Bir an dahi olsa Seninle beraber olmak için bütün bunlara değer ya Rabbi! Bu kazıklara, bu çilelere, bu işkencelere değer ya Rabbi! Değil mi ki Sen benimlesin. O güneş gibi Sen bana nazar ediyorsun. Ben artık biliyorum ki benim döneceğim, gideceğim bir kapı kalmadı. Ben bir saray hanımıydım. Saltanat sahibi bir kraliçe iken, saraylarım varken, şimdi bir kümesim dahi yok ya Rabbi. Ben bundan çok mutluyum. Sana kaldım ya Rabbi. Ben Sana kaldım.”

Hz. Asiye beni kurtar, beni bağışla, nimetini benden esirgeme demiyor. Halbuki biz kadınlar dünyaya daha çok meyyaliz. Dünya evini çok sever, hep bir evimiz olsun deriz. Kendimizden hariç çoluk çocuğumuzun da evleri olsun deriz, apartmanım olsun, evim olsun. Halbuki Cenabı Hak Hz. Asiye’nin halini bize örnek olarak gösteriyor. Hz. Asiye böyle bir yaşamın içinden sıyrılıyor, Allah’ı istiyor. Şimdi bizim bugün yaşadığımız çok hafif imtihanlar karşısında, çok hafif sıkıntılar karşısında ne denli tahammülümüz var acaba? Ne denli Hak adına şüpheli, haram veya dünya muhabbetine insanı çeken şeylerden Hz. Asiye gibi elimizin tersi ile itip Allah’a güvenip ona teslim oluyoruz?

Hz. Asiye annemiz Allah’a güven ve teslimiyetinin sonucunda bize örnek olarak Kuran-ı Kerim’de bildiriliyor. Onun güzel sabrından dolayı mükafatlandırıldığını, gözünden perdelerin kaldırıldığını cennetteki sarayını gördüğünü Kur’an bildiriyor. Hz. Asiye validemiz işkenceler altında can verirken: “Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletten kurtar.” (Tahrim 11) diye yalvarmış, Allah (cc) onun bu seslenişine icabet etmiştir.

 

Yazar: Gönül Pınarından

 

Bu kategoriden diğerleri: « KUDÜS-İ ŞERİF STRES »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort