JoomlaLock.com All4Share.net

ZİKİR KULUN RABBİ İLE BARIŞIK OLMASIDIR

zikir kulun

Zikir Kulun Rabbi ile Barışık Olmasıdır - Yusuf-i Kenân

Sayı : 106 - Ekim 2016

 

Zikir Kulun Rabbi ile Barışık Olmasıdır

 

“Zikir” kelimesi Arapça kökenlidir ve Türkçeye “hatırlamak, anmak, ismini söylemek” şeklinde çevrilir. “Hatırlamak” da yine Arapça “hatır” kelimesinden türetilmiştir. “Hatır” Arap dilinde “düşünce, bellek, akıl, anımsamak” anlamlarına gelir.

Rabbimiz Allah (cc) her an alemde tecelli halindedir. Her an varlığa, insana ve kainata tasarruf etmektedir. Dolayısıyla insan, Cenabı Hak ile aktif diyalog halindedir. Kulun Rabbini zikretmesi, kendisinin de zikredilmesine vesiledir. Bu karşılıklı diyalog, kulu Rabbinin tecellilerine mazhar kılar. Böylece kul Cenabı Hakk’ın esması ile O’nun tecellilerini celbeder. 

Yaratıcı ile yaratılan insan arasındaki söz konusu iletişimde önemli olan, iletişimin çift yönlü olmasıdır. Yüce Allah’ın bize bahşettiği bunca nimetlere karşı, kul olarak bizim de O’na sunabileceğimiz bir şeylerimiz olmalıdır. Olmalı ki O’na ait olduğumuzu gösterebilelim ve O’nun nimetlerini hak edebilelim. Allah ile insan ilişkisini şu cümle ile özetleyebiliriz: Yaratıcıdan kullara ilahi mesaj ve ilahi yardım; kuldan yaratıcıya bu mesaja gönül kulağını açmak ve yardıma layık olmak. Bu ise O’nu tanımak, O’nun ölçüleri doğrultusunda bir hayat yaşamak, kısaca dua ve kulluk yapmaktır.

“Ben insan ve cinleri, bana kulluk yapsınlar diye yarattım.” (Zariyat 56), “Sizin duanız/kulluğunuz olmasa Rabbim sizi neylesin/size ne diye değer versin!” (Furkan 77) ayetlerinin vermek istediği mesaj da budur.

Allah kuluna çok daha yakındır. Hatta Cenabı Hakk’ın kendi beyanıyla, “Kuluna şah damarından daha da yakındır.”

Burada asıl nükte; kulun, Allah’a yakın olması için, Rabbinin bu yakınlığını bilmesi, O’na inanması, O’na göre yaşamasıdır. Bu yakınlığının en bariz ifadesi ise zikrullahtır. Nitekim kulun Rabbine en yakın olduğu secde hali dahil, bütün ibadetlerde zikrullah ve tespih hakimdir. Kul bu zikir lafızlarıyla Cenabı Hakk’ın tecellilerini celbeder. Umumi ve hususi manada nefs tezkiyesi ve insan terbiyesi de bu zikir ve tesbihatın lafızlarıyla Allah’ın cemal yahut celal tecellilerini celbetmek suretiyle mümkün olur. Dolayısıyla her zikir ve tespih lafzının ilahi bir tecellisi söz konusudur.

Nitekim insanlığı tezkiye ve irşada memur peygamber ve mürşidler, fertlerin seviyesine, nefsi ve ruhi durumlarına göre genel ibadetlerin yanı sıra özel manada zikir ve virdler tarif ederler. Kulun Rabbi ile olan dinamik bağı bu virdlerle daha da güçlenir ve kul arınmaya başlar. Vuslata doğru adım adım seyreder. “Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim.” (Bakara 152) ayetinin sırrı tecelli etmeye başlar. 

Zikir, kulu yüce Rabbi’ne yaklaştırır. İnsanın marifet ve muhabbetini artırır, manevi derecesini yükseltir. İhlasla yapılan zikir kul ile Rabbi arasındaki perde ve engelleri kaldırır. Aynı zamanda kalbin cilasıdır, onu manevi kirlerden temizler, içindeki gafleti yok eder. Kalp, zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar. Zikirle gelen nur insanın bütün vücuduna yayılır, her organ ondan bir pay alır, nurlanır; böylece de bütün vücut Allah sevgisiyle tatlanır. Zikir nurları içinde kaybolan kimsenin yüzü güzel, sözü tatlı olur. Bakışı feyiz akıtır, gülüşü huzur verir. Her hali hayrı yansıtır. Bu kimse Allah’ın yeryüzündeki canlı şahididir. Kendisine bakana Allah’ı hatırlatır.

Allah Teala: “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” (Ra’d 28) buyuruyor. Mutmain olmak; sakinleşmek, emin olmak, huzura kavuşmak demektir. Bu hal insanın, sonu gelmeyen, yoran istek ve arzularının, cevapsız sorularının sona erdiği, mutluluğa ve sükunete ulaştığı yerdir. Yine kalp için Rasulullah (sav) şöyle buyurur: “İnsanda bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün vücut iyi olur, o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte o et parçası kalptir.”

Demek ki kalp insanda merkezi bir konuma sahiptir. O düzelmedikçe insanın düzelmesi mümkün değildir. Kalbin düzelmesinin tek yolu da zikretmektir. İşte buradaki zikir kalbin sürekli Allah (cc) ile irtibatlı olmasıdır. Yerken içerken, evde işte, alışverişte hatta uyurken kalp daima Allah ile birlikte olması... Bu haldeki kişi nereye baksa ilahi bir hikmet görür. Yaptığı gündelik işlerde bile kalbinde hep Allah vardır. Dükkanı açarken bereketi düşünür, işçisinin hakkını gözetir, konuşurken kalp kırmaktan, gıybet etmekten çekine çekine konuşur. Attığı her adımda, aldığı her nefeste daha iyisini yapma arzusu ve hata yapma korkusu vardır. Kısaca işin özü kalp O’nunlaysa her iş zikir, her an ibadet ve huzur doludur.

Dünya hayatı ahiretin sermayesidir. Vakitleri devamlı olarak Allah’ın zikriyle değerlendirmek gerekir. Hangi iş olursa olsun, Hak Teala gönülde tutularak, dinin emri uyarınca işleniyorsa zikre dahildir. Zaten Rabbimiz Allah (cc) biz kullarını yaratırkenki muradı da hep hatırlanmak bir an bile hatırdan çıkmamaktır. 

Zikirden asıl maksat Rabbimizin çizdiği sınırlara en güzel şekilde uyulması için dikkat ve direnç kazanmaktır. İnsan yaratıcısını hatırlamazsa elbette yaptığı şeyler dikkat etmez, kaale alınmaz. Çünkü ilahi iradeyi hesaba katmadığı için, Rabbinin güzel adlarını değil kendi bildiğini, nefsinin talim ettiklerini okur. İçinde bulunduğu duruma ve hislerine göre hareket eder, dolayısıyla kendini ilahi terazide sınama ihtiyacı duymaz.

Halbuki zikir vesilesiyle insan gönlünde sürekli Rabbini taşısa yavaş yavaş günahlardan uzaklaşır ve hatırladığı şeyler onu hep daha güzel davranmaya sevk eder. Aksi takdirde insan ne ile meşgul ise o tarafından işgal olur. Gönülde zikir değil nefsi arzu ve istekler dolu ise insanın meşguliyeti de fani arzu ve istekler olacaktır.

Zikirde amaç Allah’ı hatırımızdan çıkarmamak olsa da bu makama ulaşmanın yolu Allah’ın isimlerini söylemekten geçer. Zaten zikir kelimesinin anlamlarından biri de budur. Araf suresinde “Rabbini gönlünden korkarak, içinden hafif bir sesle sabah akşam zikret, gafillerden olma.” buyrulur.

Zikrin sevabı ve fazileti konusunda çok fazla ayet ve hadisin gelmesi, onun müminler için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Zikirle kalplerini ihya eden Allah dostları, nimet ve faydalarını bizzat müşahede ettikleri için bu ibadeti bütün insanlara şiddetle tavsiye etmişlerdir. Zikir kulun yüce Rabbi ile beraber olmasına vesiledir. Allah dostları; bir insanın Allah’ı zikretmesinin bundan başka faydası olmasa bile, bu müjdenin zikrin şeref ve faziletini anlatmaya, insanı zikre koşturmaya yeterli olacağını belirtir.

Rasulullah Efendimiz ashabına bir gün: “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oradan bolca istifade edin; içine girin, yiyin için.” buyurur. Orada bulunanlar “Bu cennet bahçeleri neresidir?” diye sorduğunda ise Efendimiz: “Zikir halkalarıdır.” der. Efendimiz’in işaret ettiği bu zikir bahçelerinde, ilahi aşk, muhabbet, rahmet, sekinet, nur, ihlas, edep, tevbe, gözyaşı, sevgi, feyiz, meleklerin teşrifi, istiğfarı ve hayır duası gibi manevi meyveler mevcuttur. Bu nimetlerden elde etmek isteyen herkes o bahçeye koşmalıdır. Zikir vuslat yoludur.

Zikir manevi zevk kapılarını açar. Kul, zikir sayesinde Allah (cc) ile özel sohbet ve muhabbet eder. Allah zikredenin en yakın dostu olur. Kalbini şenlendirir, onu doyumsuz ve benzersiz zevklere ulaştırır. Allah Dostlarından İbrahim b. Edhem (ra) bu zevki şöyle tarif eder: “Yüce Rabbim kendisini seven ve çokça zikreden dostlarının kalbine öyle bir zevk koymuştur ki, eğer dünya sultanları bunun ne kadar tatlı olduğunu bilselerdi, onu ele geçirmek için bütün ordularıyla ariflerin kalbine hücum ederlerdi. Ancak Allah dostları onu gizlerler, dünya sultanları ise ondan habersizdirler.”

Susuz balığın öldüğü gibi, zikirsiz kalp de bir bakıma ölür. Kalbi ölen bir insandan ise hayırlı ve tatlı işler çıkmaz. Böyle bir insan nefsinin ve şeytanın kolayca esiri olur. Şeytanı kalbimizden, işimiz, evimiz, ailemiz, çocuklarımız ve soframızdan uzaklaştırmak istiyorsak, bunun tek yolunun ihlasla zikretmek olduğunu bilmeliyiz. Kötülüklere karşı en sağlam kale olan zikir insanı haramlardan kurtarır.

Zikirle meşgul olan bir kalp ve dil, gıybet, yalan, laf taşıma, fitne yayma gibi haram ve boş işlere vakit bulamaz. İbadet, hizmet ve zikir ile meşgul olmayan kimsenin boş işlerden korunması da mümkün değildir. Kalbe gelen günah arzularını zikirle söndürme ve hayra yönlendirme imkanı vardır. Zikir ile desteklenen kalp iyiyi kötüyü fark eder.

Zikir mahşer gününe zafer biletidir. Allah mahşerde zikir ehlini özel himayesine alır, rahmet gölgesinde gölgelendirir. Rasulullah Efendimiz’in (sav) müjdelediği gibi, Allah Teala’yı çokça zikreden erkek ve kadınların hesabı kolay olur. Zikir insanı en büyük felaket olan cehennem ateşinden korur. Zira Rasulullah Efendimiz insanı ateşten kurtaracak en güzel amelin zikir olduğunu müjdelemiştir.

Allah, müminleri kalplerine yerleşen Kelime-i tevhid ve zikir üzere dünya ve ahirette sabit tutacağını haber vermiştir (İbrahim 27) Kulun yüce Rabbini zikretmesi öyle büyük bir sermayedir ki, ömründe bir kere olsun samimi olarak “Lâ ilâhe illallah” diyen kimse, bu zikrin bereketine ebedi ateşte kalmayıp cennete girecektir. Zikre ait bu müjdeler herkes içindir. Erkek-kadın, genç-ihtiyar, fakir-zengin herkes bu nimetlere davet edilmiştir. Kul kalbi ve dili ile ne kadar zikir çeker ve buna devam ederse o derece ilahi ikram ve müjdelere ulaşır. Allah dostları iman ve namazdan sonra en fazla zikrin üzerinde durmuşlardır. Çünkü onlar zikirle elde edilecek nimetleri bizzat tatmışlar, onun kalp hastalıklarına kesin ilaç olduğunu görmüşler ve zikri herkese tavsiye etmişlerdir.

İnsan ve cin şeytanlarının hile, vesvese ve kötülüklerinden korunmanın en güzel yolu sürekli zikir halinde olmaktır. Zikir kalesine giren kimse emniyette olur. Bunun için günlük vird, ders ve hizmetlerine edebince devam eden kimseye büyü, sihir, vesvese gibi şeyler kolay kolay zarar vermez.

Kısaca, Allah’ı zikir kalbin hayatı, tadı, ilacı, gıdası, cilasıdır. Zikirsiz kalp zayıflar, hastalanır, kararır, kapanır, katılaşır ve sonunda manen ölür. Bu halden Yüce Allah’a sığınmak gerekir. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ksa) buyurduğu gibi:

“Zikir kulun Rabbi ile barışık olmasıdır. Aididiyet, meşruiyet zikrimiz kadardır, zikrimiz ile belli olur. Yaptıklarımız içerisinde Allah’ın bizdeki değeri ne ise biz de Rabbimiz indinde o kadar değerliyiz. Biz Rabbimizi unutursak, O’da bizi unutacaktır.”

Netice olarak; zikir, kulluk borcumuzdur. Her fırsatta, her vesile ile Allah’ı anmalı, gafillerden, Allah’ı unutanlardan olunmamalıdır. Allah’ı unutmak, nankörlüktür. Rabbim, kendini anan ve anılanlardan etsin.

 

Yazar: Yusuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort