JoomlaLock.com All4Share.net

AİLE HAYATIMIZDA HUZUR BULABİLİYORSAK, DOĞRU YOLDAYIZ DEMEKTİR

Aile Hayatımızda Huzur Bulabiliyorsak Doğru Yoldayız Demektir

Aile Hayatımızda Huzur Bulabiliyorsak, Doğru Yoldayız Demektir - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 130 - Ekim 2018

 

Aile Hayatımızda Huzur Bulabiliyorsak, Doğru Yoldayız Demektir

 

Aile, insanın neş’et ettiği beşiktir. Beşiği sağlam olan nesiller her yönden sağlam olur. Cemiyetin yapı taşı sağlam oldu mu millet mefhumu da sağlam olur, devlet de. Ailedeki problem, insanın bütün gününe bütün işlerine sirayet eder. Hayatı verimsiz hale getirir. Bu problemler kısa vadede birkaç insanı, dost ve ahbabı etkilese de uzun vadede bütün toplumu ilgilendiren bir yara halini alabilir. Zira huzursuz ailede yetişen nesil, gelecekte cemiyeti tehdit eden bir unsur haline gelebilir. Çünkü geleceğin toplumunu oluşturmaya namzet şahsiyetler, yeni nesil dediğimiz bizim yetiştireceğimiz evlatlarımızdır.

Ruh sağlığı yerinde bireyler, huzurlu ailelerde yetişir. Bir çocuğun hayatındaki en büyük nasibi düzenli bir aile ortamında dünyaya gözlerini açabilmesidir. Bilinçli ve düzenli ailelerin elinde büyüyen çocuk sağlam bir temel ile hayata hazırlanır. İster küçük olsun ister geniş olsun, aile yuvasının mutlu ve huzurlu olması toplumun da huzurlu olmasına sebep vermektedir. Bu sebeple huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsak, toplumsal mutluluğumuzu devam ettirmek istiyorsak aile hayatımıza önem vermek mecburiyetindeyiz. Ailenin en temel iki üyesi kadın ve erkektir. Erkek ve kadın yalnızlığın giderilmesi, beraberliğin sağlanması, dünya hayatının mutlu bir şekilde geçirilmesi ve daha birçok hikmetler gereği birbirini tamamlayan iki ana unsur olarak yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu husus bizlere şöyle aktarılmaktadır: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum 30/21) Hayatımızın en önemli zaman dilimi içerisinde olan, dünyamızı ve ahiret hayatımızı saadet bahçesi haline getirebilme imkanını bize sağlayan aile hayatımızı mutlu bir birliktelik haline dönüştürebilmenin ise bir takım şartları vardır. 

Her şeyden önce aile saygı ve sevgi temelleri üzerinde inşa edilmelidir. Saygının yitirilmesi demek ailenin de eninde sonunda yıkılabileceği anlamına gelir. Saygı, sevgiye değer vermek ile oluşur. Bu sebepledir ki aile dinamizmini oluşturan sevgi ve saygı ayrılmaz iki değerdir. 

Aile huzurun telakkisi için öncelikle anne babalar birbirlerine muhakkak saygı duymalılar ki çocuklar da bu iklimi teneffüs edebilsinler. Saygı ancak doğal ortamda yaşayarak öğrenilir ve yaşatarak öğretilir. Aile tamamı ile maneviyat demektir. Zaten kutsallığını da buradan alır. Vefa, kadrü kıymet bilmek, dürüstlük, doğruluk, sevgi, saygı, samimiyet aileyi ayakta tutan olmazsa olmaz değerlerdir. Bunları özümseyerek yetişen bireyler evvela kendilerine, sonra da toplumlarına faydalı olabilirler. Her fırsatta üzülerek uzaklaştığımızı dile getirdiğimiz bu değerler ancak aile ortamında kazanılabilir. Geleneksel aile kültüründen hızla uzaklaştığımız günümüzde, popülist kültür öğeleri aile müessesesini hızla kuşatmaktadır. Artık aile bireyleri birbirlerine manevi değerlerle bağlanmak yerine, menfaatleri kadar bağlı kalmaktadır. Tıpkı eleştirdiğimiz Avrupai yaşam tarzında olduğu gibi…

Toplum olarak bizim gibi İslam dini ile yoğrulmuş kültürlerde yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi en temel mevzulardan biri eşlerin birbirlerine artık saygı duymamasıdır. Birbirlerine değer vermeyen ailede hır-gür hiç eksik olmaz. Basit bir mevzu, eşlerin birbirlerinin ailesini, karakterini, davranışlarını vs. yerden yere vurmaya vesile olur. Böyle bir ortamda sevginin yeşermesi de mümkün değildir. İnsan biriyle hayatını birleştirmiş ise, buna hür iradesi ile karar vermiş ise, bundan sonra onu kabullenmesi, ona alışması esastır. Eşlerin birbirine hürmet göstermediği, daha doğrusu değer vermediği bir yuvada aile büyüklerine de saygı yoksa evdeki yavrular gelecekte kişilik problemleri taşıyan, riyaya ve suniliğe açık birer fıtrat haline gelirler. Birbirine karşı bir velinimet gibi bakan eşlerin ise bakışlarındaki sevginin sıcaklığı huzur vericidir. Evdeki çocukların asla nazarlarından kaçmayan bu manzaralar, çocuğa özgüven ve edep kaynağı olacaktır. Bu anlayış ve maya ile yetişen çocukların oluşturduğu toplum hayatı da bu güzellikleri yansıtacaktır. 

Her hususta olduğu gibi aile hayatının mutlu bir şekilde devam ettirilmenin bir başka şartı ise, aile bireylerinin birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmeleridir. Eşlerin birbirleri üzerinde hakları olduğu gibi ana-babanın çocukları üzerinde, çocukların da ana-baba üzerinde hakları vardır. Bu haklara tam anlamıyla riayet edildiği müddetçe aile içinde geçimsizlik baş göstermeyecek ve neticede aile yuvası hayatını mutlu bir şekilde devam ettirecektir.

Ailede huzurun temininde önemli bir husus, ailedeki herkesin vazifesini en güzel şekilde yerine getirmesidir. Herkes mesuliyetini bilir ve elinden geldiğince vazifesini ifaya çalışırsa, diğer meseleler küçülür gider. Bu arada zaman zaman eşlerin birbirlerini hoşgörüyle karşılamaları, müsamaha ile birbirlerine yaklaşmalarını gerektirecek hadiseler de vuku bulabilir. İnsan, en azından dışardaki bir arkadaşına gösterdiği müsamaha ve anlayışı hayat arkadaşından esirge-memelidir. Zira kimse mükemmel değildir. Vazifelerini herkes yerine getirme hususunda samimi olur, gayret içine girer ise elde olmayan sebeplerle aksamalar olsa da bunlar hoş karşılanmalıdır. En basit şekli ile erkeklerin sorun ettiği, örneğin; bulaşıklar, çocukların o günkü aşırı yaramazlıkları sebebiyle yetiştirilemeyebilir, her zaman saatinde hazırlanan kahvaltı o gün gecikebilir veya akşam gelirken getirilecek yumurta, zeytin vs. işteki bir kısım sıkıntılar sebebiyle unutulabilir. Böyle durumda, biri “Hanım çocuklarla çok yoruluyor, benim de hem moral olarak hem de işlerin ucundan tutarak destek olmam lazım.” öbürü de; “Sağlık olsun, bugünlük evdekilerle idare ederiz, herhalde yoğun bir gün geçirdi veya şimdi çıkıp alabiliriz.” gibi mevzuyu basite indirecek ki geçim olsun. Geçimi sağlayacak olan eşlerin birbirlerinden esirgememeleri gereken hoşgörüdür. Hoşgörü olmazsa sonuç kavga, gürültü, hakaret, incitme ve saygısızlık olur.

Hayatımızın en önemli zaman dilimi, gelecek nesillerin yetiştiği ortam olan aile, dünya cennetini bizlere yaşatacak ortamların başında gelmektedir. Bu birlikteliği sevgi ve saygı çerçevesinde, anlayışla, hak ve hukuka riayet ederek devam ettirirsek, her günümüz bir öncesinden daha güzel olacaktır. Hüzünler, sıkıntılar, dertler, hayatın zorlukları sağlam bir aile birlikteliğimizde en aza inecek, sevinçlerimiz, neşelerimiz, mutluluklarımız ve huzurumuz aynı zamanda en doruk noktalara çıkacaktır.

Huzurun temininde önemli bir diğer husus da, eşlerin birbirlerinin hassasiyetlerine saygı göstermeleridir. Her insan kendisine değer verilmesini ister. İnsana değer verdiğimiz, onların isteklerine, hassasiyetlerine ve duygu-larına saygı duymamız, onlarla iyi geçinmemiz ile anlaşılabilir. Bu durum-larda inatla hareket etmek hiç kimseye bir şey kazandırmaz. İnat, insana hakta sebat etmesi için verilmiş bir duygudur. Onu yanlış yerde kullanmak felakete sebep olur. Eşin hassasiyetine saygı asla kendi kişiliğinden taviz olarak görülmemelidir. 

Öte yandan, eşler birbirlerinin ailelerine karşı saygılı olmalıdırlar. Hiç kimse kendi ailesi hakkında kötü konuşulmasından hoşlanmaz. Bunu insanın kendi eşi yaparsa, bu arada nefrete, soğukluğa ve hatta husumete sebep olabilir. Ayrıca ailede büyükanne veya büyükbabanın çok büyük rolleri vardır. Baba, kendi baba veya annesine hürmet göstererek, hizmetlerinde bulunup isteklerine itaat ederek, kendi çocuğuna bir model olur. Zira çocuğun eğitilmesi süreç içinde olur. Çocuk, bu uzun zaman dilimi içerisinde pek çok örnek görerek, büyüklerine karşı saygıyı, onlara hizmeti öğrenmelidir. Eşlerin karşılıklı büyüklerine gösterdikleri saygı, saygıyı doğurur. Bu da karşılıklı fedakarlığa kapı aralar. Eşler, bütün bir hayatı paylaşacakları eşlerine karşı fedakarlık yapmaktan asla kaçınmamalıdır. Fedakarlık sevgiye giden köprü gibidir. Birbirlerine özverili davranan eşlerde karşılıklı güven oluşur. Güven ise, evliliğin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Şöyle tatlı bir hikaye ile bu mevzuyu kısaca taçlandıralım:

Uzun yıllar mutlu bir evlilik sürdüren yaşlı çift, evliliklerinin “ellinci” yılını yaşamaktaydılar ve mutlu süren evliliklerinin altın yılını kutlamışlardı. Bir gün kahvaltıda kadın kendi kendine düşünüp; elli yıl boyunca kocama nazik davrandım ve ona her zaman ekmeğin iyi pişmiş, kıtır tarafını verdim. Ama bugün bu lezzetli kısmı kendime ayırayım artık, diye düşünmüş ve ekmeğin kıtır kısmını yağlayıp kendisine ayırmış, öbür yumuşak tarafını da eşine vermiş. Beklediği tepkinin aksine kocası sevinerek, karısının elini öpmüş ve şöyle demiş; can parem, bana günün en mutlu anını yaşattın. Elli yıldır ekmeğin en sevdiğim yeri olan yumuşak tarafını yiyemiyordum; çünkü çok sevdiğin için o parçayı hep sana bırakıyordum.”

İnsan, iyiliğin kölesidir. İyilik yaptıkça hayatından lezzet alır. Hele bu iyilikler Hak yolunda ise bunun zevki tariflere sığmaz. İşte bu güzelliklerin de eşler arasında paylaşılması çok faydalıdır. Aynı duygu ve düşünce ile Allah’a hizmet eden eşlerin bağlılıkları dünyevi duygularla birbirlerine bağlı olanlara nispeten daha sağlamdır. Zira ebedî bir hayatta da beraber olmanın sebeplerine sarılmışlardır. Maddi haz-ların yanında birlikte manevi hazları da paylaşmışlardır. Evde zaman zaman beraber kılınan namaz, beraber gözyaşı dökerek edilen dualar, çekilen tesbihatlar, zikirler, komşulara yapılan güzellikler de eşlerin paylaşım adına yapabilecekleri güzel faaliyetlerdir. Unutulmamalı ki, evde yapılan ibadetlerin, Allah için gözyaşı dökmelerin, birlikte kitap okumanın ve manevi heyecan atmosferinin evdeki çocuklara tesiri de büyük olacaktır.

Unutulmamalıdır ki evliliğin huzur içinde devam etmesi ancak Allah’ın (cc) yardımı ile olabilir. Bunca sebeplere sarılan insanlar yine de şeytanın türlü tuzaklarına düşebilirler. Bir anlık gafletleri meselelerin büyümesine sebep olabilir. Bu sebeple belki her gün Allah’a (cc) yalvarıp ağız tadı, gönül şenliği, huzur, ülfet, muhabbet, istikamet adına yalvarılmalıdır. Bü-yüklerimizi, Hazreti Âdem ile Hazreti Havva, Efendimiz Hazreti Muhammmed (sav) ile Hazreti Hatice, Hazreti Ali ile Hazreti Fatıma arasındaki sevgi, saygı, hürmet ve muhabbetten bizlere de bahşetmesini Cenabı Mev-la’dan niyaz etmek gerekir.

Kur’an-ı Kerim, mesut bir cemaati, kadınıyla erkeğiyle ele alırken konuyu şöyle resmeder: 

“Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mü’min erkekler, mü’min kadınlar; taate devam eden erkekler, taate devam eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler, doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; mütevazı erkekler, mütevazı kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler, (ırzlarını) koruyan kadınlar; Allah’ı çok zikreden erkekler, zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort