JoomlaLock.com All4Share.net

OSMANLI DEVLETİ’NDEN GÜNÜMÜZE EĞİTİM ANLAYIŞI

 Osmanlı Devletinden Günümüze Eğitim Anlayışı

Osmanlı Devleti'nden Günümüze Eğitim Anlayışı - Yusuf-i Kenân

Sayı : 129 - Eylül 2018

 

Osmanlı Devleti'nden Günümüze Eğitim Anlayışı

 

Çocuk, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalpleri kıymetli bir cevher olup mum gibi her şekli alabilir. Küçük iken kalıcı bir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsulü alınır. Bunun gibi çocuk da neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı adet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara iman, Kur’an ve Allah’ın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saadetine ererler. Bu saadete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenalığın günahı, ana-baba ve hocalarına da verilir. Çünkü her Müslüman emri altında bulunanlardan mesuldür. Bir hadis-i şerifte buyrulur ki: “Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları cehennemden korumalısınız! Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz mesul olursunuz.” (Müslim)

Eğitim açısından mevcut durumumuzu anlamanın en güzel ve kesin yolu geçmişimizi iyi anlayıp mütalaa etmek ile gerçekleşir. Biz de bu yazımızda yakın tarihimiz, ceddimiz Osmanlı’nın eğitim sisteminin temel dayanaklarını araştırarak günümüze ışık tutmaya, önümüzdeki resmi okumaya çalışacağız. Rabbim muvaffak etsin. 

Çok değil yakın geçmişimiz ile günümüz eğitim sistemini kıyasladığımızda hepimizin ortak kanaati sanıyorum “Ne oldu bize de bu hale geldik!” demek olacaktır. Milli eğitim adına insan fıtratında çok büyük tahribatlar yapılmıştır. Bu zulüm halen de devam etmektedir. Neredeyse eğitim sistemi düşman eline geçse ancak bu kadar tahrip edilebilirdi dedirtir türden bir şaşkınlık içerisindeyiz. Sözde yapılan her yenilik, düzenleme, iyileştirme eğitimi daha da dibe itmekten öte gitmemektedir. İnsanın yetiştirilemediği gibi belki de köreltildiği, iğdiş edilip fıtratının dumura uğratıldığı gençlerimizin içerisinden geçmek zorunda bırakıldığı canavar bir çark görünümlü eğitim sistemimiz, derhal köklü değişimler ile insan merkezli bir sisteme dönüştürülmelidir. Günümüzde neredeyse insanda mevcut istidat ve yetenekleri körelterek insan harcama makanizmasına dönüşen eğitim sistemimiz her şeyden önce yetişmiş insan eliyle düzelir. İnsan ancak kemale ermiş insan ile yetişir. Körpecik yavrularımızı emanet ettiğimiz eğitim fakültelerimizden mezun öğretmenlerimiz maalesef insan yetiştirmeye ne derece namzet bunun takdiri sizlere ait. Şu anki eğitim sistemimiz boş bilgi külliyatı şeklindedir. Üstelik liseyi bitiren bir öğrenci (bu 12 yıl demek oluyor) hiçbir şey öğrenmeden mezun oluyor. İlkokuldan itibaren coğrafya okutuluyor ama ülkelerin yerini sorsan çoğu öğrenci bilmez. Sözde İngilizce okutuluyor ama hiçbir öğrenci “Adın ne?” diye sormaktan öteye dil öğrenemiyor. Ezberci, hiçbir şey öğretmeyen bu sistemle ne kadar ileri gidebiliriz ki? Hala öğrenciler kabiliyetlerine göre değil, ebeveynlerinin istekleri doğrultusunda yetişmeye devam ediyor. Ceddimizin yüzyıllar önce kullandığı uygulamalı eğitim sistemini şimdi Japonlar kullanıyor. Peki biz ne yapıyoruz? Hala çocuğumun karnesinde matematik notu 4 mü 5 mi; neden 90 değil de 70 aldı onu tartışıyoruz. Bu eğitim sisteminde çocuğunun ders notu 3 olsa ne olur 5 olsa ne olur. Biz çocuğumuzun ne öğrendiğine değil de sınavda aldığı nota, karnedeki sözde başarısına bakmaya devam ettiğimiz sürece bu böyle olmaya devam edecektir.

Osmanlılarda eğitim “terbiye” olarak ifade edilir; belli bir konuda, bir bilim dalında yetiştirme etkinliği olarak görülürdü. Eğitim faaliyeti, amacına ulaşmak için öğretim faaliyetinden yararlanır. Bu nedenle öğretim, eğitimin ayrılmaz bir parçasıydı.

Osmanlı’da tedris, tâlim diye tanımlanan öğretim; belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işiydi. Buna göre eğitim ve öğretimin amacı, insanlara gerekli olan bilgi, kültür, değer ve bir takım davranışların kazandırılmasıydı. Osmanlı Devleti’nde eğitimin iki boyutu vardı. Bunlar:

1-Kişilere geçerli bilgileri ve değerleri aktarmak. 

2-Amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş olan kurumlar ile eğitim ve öğretim yapmak.

Selçuklulardan itibaren Osmanlı eğitim sistemi içerisinde de eğitim fert bazında kişisel özelliklere endeksliydi. Mekteplerde her çocuk ilgi alanı ve yeteneğine göre değerlendirilip ona göre eğitiliyordu. Bütün öğrencilere standart dersler verilmiyordu. Mekteplerin duvarında ise şöyle yazıyordu: “Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz…”

Osmanlı Devleti’nde eğitimin ilk basamağı sıbyan mektepleriydi, mahalle mektepleri de denirdi. Sıbyan mektepleri medresenin başlangıcını oluştururdu. Bu okullara 5-6 yaşına gelen çocuklar alınırdı. Şehzadeler 4 yaş 4 ay 4 günlükken eğitime “amin alayı” ile başlardı.

Bir insanın ömründe zekasının en açık olduğu gün 4 yaş, 4 ay, 4. günüdür, diye rivayetler vardır. Hal böyle olunca o gün Peygamber Efendimiz (sav) Hazretlerine ilk inen 5 ayeti kerimeyi çocuğumuza telkin etmek, kelime kelime 5 ayeti okutmakta pek çok esrar vardır. Bunu tatbik eden çocukların alim ve salih birer insan olacakları ümit edilir, denilmiştir.

Mahalle mektebinin, bütün masrafları, mahalle halkı tarafından karşılanırdı. Okulda çocuğu olan aileler, mektebin hocasına maddî imkanlarına göre para ya da kumaş, koyun, yiyecek, ayakkabı gibi şeyler verirlerdi. Ayrıca okulun ısınma ve diğer giderlerini de aileler karşılardı. Mahalle mekteplerinin bir kısmı da padişahlar, üst kademe devlet yöneticileri ve hayır sahiplerinin yaptırdığı, cami, medrese, imaret ve çeşmelerden oluşurdu. Bir vakıf olarak örgütlenen bu yerlerde fakir öğrencilerin yemek, harçlık ve giysileri de temin edilirdi.

Sübyan mekteplerinin belirli bir sınıfı ve süresi yoktu. Her çocuk verilmek istenilen bilgileri öğreninceye kadar okula devam ederdi. Günümüzde olduğu gibi sınıf, ders saati ve teneffüs ayarlaması olmayan sübyan mekteplerinde sabahtan ikindiye kadar ders verilip, yalnız öğle paydosu yapılırdı. Okula başlama törenle olurdu, öğretim hatim indirmekle tamamlanırdı. Çocuklar okula pazartesi ya da perşembe günü başlardı. Tatil kavramı yoktu, eğitim kesintisiz olarak devam ederdi. Osmanlı zamanında aşağıdaki manidar şiir bütün mekteplerde okutulurdu:

Yeri göğü yaratan, ağaçları donatan, Çiçekleri açtıran, bir Allah’tır, bir Allah!

Allah her yerde hazır, ne yaparsan o görür. Ne söylersen işitir. Vardır, birdir, büyüktür.

Biz Allah’ı severiz. Her emrini dinleriz. Beş vakit namaz kılar, O’na isyan etmeyiz.

Bizlere akıl verdi. Doğru yolu gösterdi. Din-i İslam’a uymayan, ateşte yanar dedi.

Kur’an-ı Kerim’e iman eden, Peygamber’i izleyen, dünyada mesut olur; cehennemden kurtulur.

Mümin iyi huyludur. Herkes ondan memnundur. Kimseye zulüm eylemez. Kendi de huzurludur.

Ya Rab! Af eyle beni. Ve anamı babamı. Kafirlerin şerrinden koru Müslümanları!

Fatih’in babası II. Murad, bir gün kendisini ziyarete gelen mürşidi Akşemseddin Hazretleri (ks) ile konuşuyordu. Fatih Sultan Mehmed dört yaşındaydı ve Akşemseddin Hazretleri’nden eğitim alıyordu. Fatih’in kafasını kurcalayan bir şey vardı ve babasına sordu:

-Baba sen sultan-ı iklim-i Rum değil misen?

Babası: Öyleyem, sultan-ı iklim-i Rum’um… dedi. Fatih, Akşemseddin’i göstererek:

-Bu da senin emrinde olan tebaandan biri değil mi, dedi. II. Murad:

-Evet, diye cevapladı.

Fatih:

-Öyleyse bu beni neden dövüyor, diye sorunca oğlunun ne demek istediğini, anlayan II. Murad müthiş bir cevap verdi:

-Onun hocası da vaktiyle beni döverdi. Fatih, böylece ilk dersini aldı…

Osmanlı Devleti’nde medreselerin yer alması Fatih Sultan Mehmet’in kendi adıyla kurduğu “Fatih Medreseleri” ile başlamıştır. Osmanlı Medreselerinde; kelam, mantık, belagat (güzel konuşma), lügat, nahiv (söz dizimi), matematik, astronomi, felsefe, tarih, coğrafya gibi ilimlerin yanında Kur’an-ı Kerim ilimleri, hadis ve fıkıh gibi dersler okutulurdu. Medreseler orta öğretim kurumu niteliğindeydi. Medrese kelime olarak talebenin ilim öğrendiği yer anlamına gelirdi.

Osmanlı eğitim sisteminde hiç şüphe yok ki onu cihan devleti yapan, sarayda bulunan ve devlet adamı yetiştiren Enderun Mektepleri çok önemli bir yere sahiptir. İkinci Murad zamanında kurulan Enderun Mektepleri’ne, devşirme yoluyla gelen çocuklar zeka testine tabi tutulur ve bu okula alınırdı. Evliya Çelebi, Katib Çelebi, Sokullu Mehmet Paşa ve Köprülüler burada yetişen kişilerdendi. Üstün zekalıların ve yeteneklilerin eğitim-öğretimi için kurulan ve Türk-İslam Eğitim Tarihi’nde olduğu kadar, Dünya Eğitim Tarihi’nde de çok önemli yere sahip olan Enderun Mektebi, geçmişten günümüze eğitim kalitesi açısından ilk sıradaki yerini hep korumuştur.

Kelime anlamı olarak enderun; bir şeyin iç kısmı, iç yüzü, dahili, harem dairesi gibi anlamlara gelmekte olup Enderun Mektebi ise Osmanlı Devleti’nde mülki, idari, diplomatik ve diğer önemli kadronun yetiştirildiği yerdi. Bu bağlamda Enderun Mektebi, dünyanın ilk “kamu yönetimi okulu” olarak da nitelendirilebilir.

Bu mektepteki öğrencilere, üstün zekalılara ve çeşitli yeteneklere yönelik programlar ve testler uygulanarak, ortalama 15 yıllık bir eğitim verildikten sonra, devletin ihtiyaç duyduğu üst düzey idari, bürokratik ve askeri personelin yetişmesi sağlanırdı. Nitekim bu konuda, önde gelen tanınmış psikologlardan Amerikalı Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zeka testini bulan kişi) Enderun Mektebi’ne alınan çocuklar için şunları söylemektedir: “Zeka seviyesini ölçmek için ilk defa test yöntemi, Osmanlı’da Enderun Mektebi’ne seçilen öğrenciler için uygulanmıştır.” Amerikalı ünlü eğitimci Andreas Kazamias’ın “Platon’un idealindeki okul” olarak nitelendirdiği Enderun, tarihçi Mustafa Armağan’ın da tam bir isabetle ifade ettiği gibi “Üstün Yetenekliler Fabrikası’ydı”.

Gerçekten de kişinin yeteneklerine değer verip onları en iyi biçimde geliştiren Enderun Mektebi, Türklerin düzenli, kendine özgü bir eğitim sistemini kurup başarılı sonuçlar aldıklarını göstermekte ve dünya eğitim tarihinde de önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda Enderun Mektebi, üstün yeteneklilerin eğitiminde dünyadaki ilk sistemli eğitim örneğini oluşturmaktadır.

Enderun öğrencileri gün doğmadan iki saat önce kalkar, hamama gidip yıkandıktan sonra, toplu halde sabah namazını kılarlardı. Çoğu zaman yatsı namazını kıldıktan sonra yatılırdı. Enderun Mektebi’nde eğitim öğretim faaliyetleri bir bütün ve de uygulamalı olarak yapılırdı. Askerlikten diplomasiye, güzel sanatlardan spora kadar her türlü eğitim-öğretim üst düzeyde ve tatbiki-uygulamalı olarak yapılırdı. Bugünkü Japon eğitim sistemindeki “uygulama ağırlıklı” eğitim metodu yüzyıllar öncesinde Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulandı.

Osmanlı Devleti’nin bölgesinde kavga çıkartmadan birçok milleti bir arada, yüzyıllarca barış ve huzur içinde başarıyla yönetmiş vasıflı ve nitelikli idareciler yetiştirmede bizlere öğreteceği çok şey vardır. Bu başarıya İslami eğitim ile ulaşmışlardır.

 

Yazar: Yusuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort