JoomlaLock.com All4Share.net

AİLE MUTLULUĞUNUN ESASLARI

Aile Mutluluğunun Esasları

Aile Mutluluğunun Esasları  - Yusuf-i Kenan

Sayı : 126 - Haziran 2018

 

Aile Mutluluğunun Esasları

 

Yüce dinimiz İslamiyet’in amacı insanların ve bunlardan meydana gelen cemiyetin mutluluğunu, saadet ve selametini, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için gerekli prensipleri, kâide ve kuralları getirmiş, insanlara mutluluk yollarını göstermiştir. Kur’ân ve sünnette gösterilen bu prensiplere uyanlar hem dünyada, hem de ahirette mutlu ve mesut olurlar.

Cemiyetin en küçük yapı taşı ailedir. Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur. Hal böyleyken İslam’ın önemsediği en önemli kurumlardan bir tanesi de aile kurumudur. Bu kurumun sağlıklı yürümesi mutlu toplumların oluşması açısından çok önemli ve muhakkaktır. Diğer bir ifadeyle işin özü şudur; aileler mutlu ve huzurlu olmazsa, cemiyet de mutlu ve huzurlu olamaz. Onun için her şeyin temeli ailedir. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, adeta yaşanılmaz, hale getirecek birçok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, aile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır. Yeter ki eşler bunun bilincinde olsun, aile mutluluğunu bozacak kötü tutum ve davranışlardan sakınsın, kendilerini mutlu edecek güzel tutum ve davranışlara yönelsinler.

Aile huzuru için cinsiyet ayrımı gözetmeden hem hanıma hem de beye ciddi sorumluluklar düşmektedir. İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Yani, temel hak ve sorumluluklar açısından kadının konumu erkekten farklı değildir. Ayrıca, kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip olan varlık değildir. Kur’ân-ı Kerim’de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir: “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara 2/187)

Cinsiyet farkını ezici bir güç gibi görme anlayışı kesinlikle İslam ile bağdaştırılamaz. İslam anlayışında erkek-kadın farkı, rekabet edilecek bir yan değildir. Bu fark, yok edilmesi gereken bir özellik değil; aksine kabullenilip devam ettirilmesi gereken bir güzelliktir. Erkek-kadın farkı, hayatın rengi ve bereketidir. Aynı olmamaları güzeldir, birbirini tamamlar. Erkek, güç ve koruma yanıyla; kadın, nezaket ve letafet yanıyla birbirini tamamlar.

Her şeyden önce evliliğe hazırlık çok önemlidir. Evlilik için iyi bir niyet gerekir. Niyet, yapılan işin rengidir. Bir işe hangi niyet ile başlarsak, o kapılar bize açılır. Evlilikte de bu böyledir. Evlilik, haramdan uzaklaşmak ve dinimizin yarısını tamamlamak için bizlere verilen bir öğüttür. Peygamber Efendimiz (sav) evliliğin bu yönünü şöyle ifade buyurur: “Gençler, evlenin! Çünkü evlenmek, sizi harama göz dikmekten alıkoyar. Durumu evlenmeye müsait olmayan, oruç tutsun. Çünkü oruç, onlar için kalkandır. Onları frenler ve zinadan korur.” (Buhari, Nikah, 3)

Evlilik insana paylaşmayı öğretir. İnsan paylaştıkça, başka dünyalara dokundukça zenginleşir. Sadece kendisine ayırdığı kalbini paylaşmaya başlar insan önce. Sonra duygularını, düşüncelerini, hayallerini paylaşır. Ardından aynı mekanı, içindeki her şeyle beraber bir evi ve koskoca bir hayatı paylaşırlar. Evler, evliliğin ilmek ilmek dokunduğu; paylaşmanın zirve yaptığı mekanlardır. 

Evlilik ile “ben” olan insanın, “biz” olma macerası başlar. İnsan, toplumla kaynaşır; fert olmaktan çıkarak cemiyette rol üstlenmeye başlar. Hazreti Hatice’nin (r.anha) Peygamber Efendimiz’in en zor zamanlarında sıkıntısını paylaşması, O’nun yüklerini hafifletmesi, sabır, destek, teşvik ve tesellileri ne kadar anlamlıdır. Bu manada eşler, birbirlerinin koltuk değneği gibidir. Kim yorulursa, diğerine yaslanarak dinlenir. Kim yere düşmüşse, o diğerini tutup kaldırır. Bu çetin ve badirelerle dolu hayat yolculuğunda, ikisi de birbirinin eksiğini kapatan, yırtığını yamayan, enerjisini dolduran, başı sıkıştığında derdine ortak olan hayat yoldaşıdır. 

Unutulmamalıdır ki, her evli-lik, biricik ve özeldir. Başkasıyla kıyaslanmaya başlanan evlilikler, eşleri birbirinden uzaklaştırmakta ve aileyi yıkıma doğru sürüklemektedir. Bu yüzden telefon, televizyon, internet, bilgisayar müptelasından kurtulup eşimizin yüzüne bakalım, evlilik ve yuvamıza emek verelim. Zamanında bakımı yapılmayan tarlalarda ayrık otlarının bitmesi normaldir.

Her şeyde olduğu gibi aile içerisinde iyi geçinebilmenin temelinde güzel ahlak sahibi olmak vardır. Güzel geçinmenin başlangıcı gönüldür. Gönlün gıdası ise sevgidir. Sevginin bitmez tükenmez yegane hakiki kaynağı ise Rabbimiz Allah (cc) ile olabilmektir. Sevdiğimizi kusurları ile kabul etmek mutluluk için ilk adımdır. Sevgi önemli bir değerdir. İnsan sevgi sayesinde yaşamının farkına varır. Sevgi sayesinde yaşamına renk ve çeşitlilik katar. İçindeki kötülükleri yok ederek, hayata başka bir gözle bakar. İnsan olduğunun farkına varır. Sevgi gibi muhteşem bir değere sahip olan insanlar, değerli işler yapmak için gayret göstermekte ve değerli işler yapabilme cesaretine sahip olabilmektedirler. Sevgi temeli üzerine inşa edilmiş bir aile hayatta her şeye muvaffak olur.

Aile sevginin yaşandığı, öğrenildiği ilk yerdir. İnsan hayatında çok yüce ve çok anlamlı bir yeri ve değeri olan sevgi, saygı ve hoşgörü gibi duygular insanda doğuştan mevcut değildir. İnsanoğlu bu duyguları dünyaya gözlerini açtıktan sonra yaşayarak ve görerek öğrenir. Öğrendiği bu güzel duyguları diğer canlılara gösterir. Yavrusunu kucağına alarak bağrına basan bir anne, sevmenin ve sevilmenin ilk derslerini vermektedir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk, yemekten, içmekten, oyundan aldığı zevk aldığı gibi sevildiğini bilmekten de zevk alacak, neşe dolu olacak, stresten ve hırçınlıktan uzak olacaktır.

Ailenin çocuklara göstereceği sevginin dozunun iyi ayarlanması lazımdır. Örneğin: Bir bitkinin büyüyüp gelişmesi için havaya, suya, güneşe, gübreye vs. ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar belli ölçüler içerisinde, yeterli miktarda verilirse; o bitki sağlıklı büyüyebilir. İhtiyaçtan fazla su verilmesi bitkinin çürümesine; çok az verilmesi ise kurumasına sebep olabilir. Sevginin ve koruyup-kollamanın ölçüsünde de anormallik ve dengesizlik olursa aile bireylerinin özellikle de çocuğun gelişiminde olumsuz etki oluşturur.

Aile hayatında mutluluk, eşler arasındaki manevî bağlar ve karşılıklı fedakarlıklarla sağlanır, devam ettirilir. Samimi ve içten duygularla kurulan bu yuvanın yaşaması, huzurlu bir şekilde devam etmesi ancak eşlerin kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmesiyle mümkündür. Bunun yanında eşlerin birbirini sevmesi, saygı duyması, anlayışlı davranması, birbirlerinin hakkını gözetmesi, namus, onur ve şereflerini koruması, karşılıklı görevlerini yerine getirmesi gerekmektedir. Bunlara uyulduğu takdirde aile yuvası cennet köşelerinden bir köşe iken, uyulmadığı takdirde cehennem çukurlarından bir çukur haline dönmesi muhakkaktır. Aile içerisinde eşlerin ve çocukların birbirlerinden beklentileri, karşıdakinin güç ve imkanlarını aşmamalıdır.

Aile ortamı bir eğitim ortamıdır. Bireyler birbirlerinden münazara ederek, işiterek ya da etkileşim yoluyla öğrendiklerini özümseyerek kişiliklerini şekillendirirler. Bu sebeple ailenin bir araya gelerek gündelik yaşadıkları üzerine konuşması, değerlendirme yapması hem karşılıklı doğal samimiyetin gerçekleşmesi hem de eğitim bakımından çok önemlidir. Aile kurumunda eğitici sohbet saatlerinin olması bireyleri birbirine bağlar. Ciddi meşguliyetler, kişileri ciddi seviyelere yükseltir. Bu saatlerin sosyal statü ve ihtiyaç durumuna göre belirlenmesi esas olmakla birlikte; ailede ihmal edilmemesi gereken en önemli sohbet saatleri dinimizin esaslarını öğrenmeye ve ahlak-ı Muhammediye’yi anlamaya dair olanıdır. 

Özellikle çocukların yaş durumları göz önünde bulundurularak, Kur’ân okuma, namaz kılma ve toplumsal sorumluluk bilinci kazandırma alıştır-maları, altı çizilmesi gereken önemli uğraşlardır. Hatta duruma göre; günlük/haftalık okuma saatleri aile bireylerini kaynaştırma adına yapılması gereken en önemli eğitim dilimleridir.

Ailedeki her birey, “farklı” güç ve kabiliyetlerle donatılmıştır. Bu yüzden bu kurumun, bir tahakküm ve iktidar yarışı için bir müsabaka meydanı olmadığı bilinmelidir. Yani aile ortamı; herkesin, fıtratı doğrultusunda katkı sağladığı ve beraber yönettiği bir yerdir. Müşterek yönetim ve katkı esastır. Elbette “işbölümü” çerçevesinde kimi bireyler, iç işlerde; kimi bireyler de dış işlerde görev alacaktır fakat verilen kararlar Müslüman olmanın gerektiği gibi Kur’ân ve sünnet-i Muhammediye merkezli olmalıdır. Aksi takdirde insanların nefsi duyguları arasında çatışma çıkması elzemdir. Çünkü insan yapısı gereği kendi düşüncelerini hep önceler ve öncelenmesini ister.

Acısıyla, tatlısıyla bir ömür beraber hayat sürecek olan eşlerin, karşılıklı sevgi, saygı ve anlayışa herkesten daha çok ihtiyaçları olduğu muhakkaktır. Bütün bunlara rağmen geçmişte olduğu gibi günümüzde de ailevî huzursuzluklar toplumun önemli bir problemini oluşturmaktadır. Sevgi, anlayış ve hoşgörü eksikliğinden geçimsizlik, geçimsizlikten ise kaba muamele ve şiddet doğmaktadır. Huzursuzluk, geçimsizlik ve şiddet, boşanmalara yol açmakta; parçalanmış ailelerin fertleri ise toplumda problemli bireyler haline gelebilmektedir. Çocuklar anne-baba arasındaki ilişkiyi kendi hayatlarına yansıtmaktadırlar.

Aile bireyleri birbirlerinden destek görmelidirler. Kadın ya da erkek; her başarılı ferdin arkasında genellikle karşı cinsten bir aktörün olduğu rahatlıkla söylenebilir. Aile ortamındaki ilgi ve destek, hanımefendi ile beyefendinin karşılıklı olarak esirgememeleri gereken unsurların başında gelir. İlgi ve destek gören her ferde cesaret ve güven gelir. Kendisine güvenen ve ölçülü cesarete sahip olan erkek ya da kadın başarıya önemli bir adım atmış demektir. 

Hayatlarını müşterek sürdüren aile fertlerinin birbirlerine kıymet vermeleri ve her günlerini sanki beraber yaşayacakları son gün olarak algılamaları onları birbi-rine bağladığı gibi mutluluklarını da arttırır. 

Sonuç olarak; acısıyla, tatlısıyla bir ömür beraber hayat sürecek olan eşlerin, karşılıklı sevgi, saygı ve anlayışa herkesten daha çok ihtiyaçları olduğu muhakkaktır. Bütün bunlara rağmen geçmişte olduğu gibi günümüzde de ailevi huzursuzluklar toplumun önemli bir problemini oluşturmaktadır. Sevgi, anlayış ve hoşgörü eksikliğinden geçimsizlik, geçimsizlikten ise kaba muamele ve şiddet doğmaktadır. Huzursuzluk, geçimsizlik ve şiddet boşanmalara yol açmakta. Parçalanmış ailelerin fertleri ise toplumda problemli bireyler haline gelebilmektedir. Çocuklar anne baba arasındaki ilişkiyi kendi hayatlarına yansıtmaktadırlar.

 

Yazar: Yusuf-i Kenan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort