JoomlaLock.com All4Share.net

ALLAH İÇİN VERDİĞİMİZ SÖZ

Hz. Peygamber (sav), yahudilere, Allah’ın onlardan kendisi hakkında aldığı söze ilişkin tutumlarını hatırlatınca Malik b. Sayf, “Vallahi, bizimle Muhammed hakkında bir ahitleşme ve sözleşme yapılmadı.” dedi. Bunun üzerine şu ayet indi:

“Onlar her ne zaman bir antlaşma yaptılarsa, içlerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.” (el-Bakara, 100)

Cenâbı Hak, yahudilerin durumlarını bildirmek ve yaptıklarını reddetmek için buyurdu ki: “Onlar her ne zaman bir antlaşma yapıp onu kabul etmişse içlerinden bir grup onu bozmuştur.” Yahudilerle zamanında şu sözleşme yapılmıştı: “Eğer onlar son peygamber olan Hz. Muhammed Efendimiz’e ulaşırlarsa muhakkak ona iman edip kendisine yardım edeceklerdi.”

O’na (sav) ulaştıklarında ise sözlerinde durmadılar ve bu anlaşmayı terk ettiler. Aynı şekilde yahudilerle, Rasûlullah Efendimiz’e karşı müşriklere yardımcı olmayacaklarına dair sözleşme de yapılmıştı; fakat onlardan yahudi Kurayza ve Nadiroğulları bu anlaşmaya uymadılar. Müşriklerle birlik olup Rasûlullah’a düşmanlık yaptılar. Bu anlaşmayı bozanlar da hepsi değil, içlerinden bir gruptu. Bu grup da onların çoğunluğunu oluşturmaktaydı. Bunun içindir ki ayette; “Zaten onların çoğu iman etmez.” dendi. İşte bu çoğunluk, yaptıkları ahdi bozan ve haddi aşan kimselerdi.

Allah ile yapılan anlaşmayı bozmak bir münafıklık hareketidir. Aynı şekilde Allah’ın kullarıyla yapılan anlaşmalarda yapılan ihanet de bir münafıklık hareketidir. Hiç şüphesiz ki kişi sevdiği, aynı zamanda kendisinden hayâ ettiği ve saygı duyduğu birine karşı bu ihaneti gerçekleştiremez. Ancak imanlardaki zayıflık insanı bu sadakatten uzaklaştırabilir. Çünkü verilen sözün küçüğü veya büyüğü yoktur, o sözün kime verildiği önemlidir. Yapılan anlaşma, verilen söz anlaşmayı yaptığımız zat kadar önemlidir. Çünkü maksuda çıkan her kapı yaptığımız bu anlaşmalara olan sadakatimiz nisbetinde bize açılacaktır.

Allah Teâlâ kurtuluşa erenlerin sıfatını anlatırken şöyle buyurmuştur:

“Onlar, emanetlerine sahip çıkan ve sözlerine riayet eden kimselerdir.” (el-Mu’minûn, 8)  

Yani kurtuluşa eren o kimsedir ki, her şeyini Rabbi’ne verdiği ahit üzere yaşar, onun sınırlarını aşmaz, emirlerini yerine getirir, yasaklarından sakınır ve bütün yollarını O’na bağlar. Ömrünü O’na adar. O’nun rızasından çıkmamaya niyet eder, O’nun Resûlü’nün ve varislerinin yoluna tam bir teslimiyetle kendini verir.

O büyükler her şeyi Hak Teâlâ nazarından gördükleri için bizim sahip olmadığımız gözlerle bakarlar. Her yerde ve her şeyde bize doğru anlayışı aşılarlar. Onları tanıyan artık her şeye daha bir başka bakmaya başlar. Zira onların gönülleri her an Hakk’ın tecelligahıdır. Rasûlullah Efendimiz’in buyurduğu gibi; “…onlarla Allah arasında perde yoktur.”  İşte insan ancak o büyüklerin nazarıyla basiret sahibi olabilir. Hikmet onlarda toplanmıştır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hak hikmeti, kullarından dilediğine verir.” Hikmet, dinde derin ilim sahibi olmak ve işlerde basiretle hareket etmektir.

Rasûlullah Efendimiz de şöyle buyurmuştur: “Allah kime hayır vermeyi murad ederse onu dinde fakih (güzel anlayış ve derin ilim sahibi) yapar; kendisine doğruyu ilham eder.”  (Taberani, el-Kebir, nr. 10445.)

Hikmet hakkında pek çok tarif yapılmıştır:  

Hikmet, görüşte isabettir. Hikmet, Allah’ın kitabını anlamaktır. Hikmet, Allah’tan gelen özel bir anlayışa sahip olmaktır.

Rasûlullah Efendimiz hikmet ile ilgili şöyle buyurmuştur; “Hikmetin başı, Allah korkusudur.”     

Yani evvela Hakk’ı bilmek , O’ndan gerektiği gibi sakınmak demektir. Hem ümit hem de korku arasında ölçüyü tutturabilmek demektir.

Şöyle de denilmiştir: Hikmet, bir şeye sağlam olarak başlamak ve onu istikamet üzere ilerletmektir. Böylece sonuç olarak Allah’a verdiğimiz söze sadık kalmak demektir.

Sûfî ıstılahında, Zât’ın sırlarına “kudret” derler. İlâhî sıfatların nurlarına da hikmet derler. Buna göre bütün varlık, hikmet ve kudretle ayakta tutulur. Kudret, varlıkları ortaya çıkarmaktadır. Hikmet ise onu örtmektedir. Kim hikmete takılıp kalarak kudreti müşahede etmekten perdelenirse o kimse, Allah’tan perdelenmiş olur. Aslolan bu dengeye dikkat etmek ve sonsuz kudret sahibine yönelebilmektir. Rabbimiz onlardan eylesin. Âmin…

Bahru’l-Meddi fi Tefsiri’l-Kur’ani’l-Mecid, İbn Acibe el-Haseni, Semerkand yay., c.1.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort