JoomlaLock.com All4Share.net

ASHABIN DİLİ

Misver bin Mahreme (ra) şöyle rivayet ediyor:

“Bir gün Resulullah (sav) ashabına:

-Cenab-ı Hakk beni yalnız sizler için değil bütün insanlara rahmet olarak göndermiştir. Öyleyse bu vazifeyi yerine getirmekte

-Allah sizden razı olsun siz de bana yardımcı olun. İsa’ya karşı havarilerin ihtilafa düştüğü gibi ihtilafa düşmeyin. Zira İsa (as) havarilerinden kendisine yardımcı olmalarını istediğinde, uzak yerlere gitmesi istenenler gitmek istememişler ve İsa (as)’ın bu durumdan Cenab-ı Hakk’a yakınması üzerine her biri gideceği kavmin dilini konuşabilir bir duruma gelivermiştir. İsa (as):

-İşte gördünüz, demek Cenab-ı Hak bu vazifeyi mutlaka sizden ister, şu halde yapmalısınız demişti, dedi.

Resulullah’ın ashabı da:

-Ya Resulullah! Biz sana yardım etmeye hazırız. Bizi istediğin yere gönderebilirsin, dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav), Abdullah bin Huzafe’yi Kisra’ya, Ala bin el-Hadrami’yi Hecer Hükümdarı El-Münzir bin Sava’ya, Amr bin As’ı Umman’daki iki Melike, Dıhyetü’l Kelbi’yi Kayser’e, Amr bin Ümeyyetü’d Damri’yi (radyallahüanhüm) Necaşi’ye… gönderdi. Bunların hepsi Efendimizin (sav) vefatından önce Medine’ye döndüler. Ancak Ala bin el Hadrami (ra) daha Bahreyn’de iken Nebi (sav) vefat etti. (Taberani, Heysemi, İmam Ahmed)

Birçok tarihi kaynaktan rivayet edilen bu bilgiye göre, Efendimiz (sav), İsa (as) ve ona iman edenler arasında yaşanan bir duruma işaret ederek ashabını uyarmaktadır. İsa peygambere iman eden bir avuç insan vardır. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle: “İsa (as):

-Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir? dediğinde havariler dediler ki:

-(Nahnu ensarullah) Allah’ın yardımcıları bizleriz.”

Bu sahipleniş elbette ki İsa peygamberi memnun etmiş ve insanları davetinde kendisine bir kaide, bir zemin bulmuştur. Fakat gidecekleri bölgelerin dilini bilmeme bahanesi belli ki İsa peygamberi çok üzmüştür. Hakk’a mahcubiyetle yakınması söz konusudur çünkü bu itiraz Hakk’ı, peygamberini hoşnut edecek ölçüde tanıyamayışın göstergesi olmuştur. Binlerce şükürler olsun, onların ayak tozları gözümüzün sürmesi olsun ki ashap “Ya Resulullah, bizi nereye istersen gönder!” diyerek Efendimizi rahatlatmıştır. Hiçbir bahaneye sığınmadan güvenmenin, teslim olmanın adıdır ashap. “Nereye istersen, ya Resulullah!”

Peygamberlerin fetanet (zeki oluş) sıfatları, büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) ifadesiyle “Allah’u Teala ile rabıtalı olmalarından kaynaklanır.” Rabıta zekayı açar. O bağ içerisinden aşk, iman, ilim gibi her biri hayat verici olan değerler insana akar. İşte, Efendimizle de (sav) bu bağı kuran sahabe bu akıştan istifade etmektedir. Örneğin, İskenderiye Meliki Mukavkıs’a gönderilen Hatip bin Ebi Beltea’ya (ra) Mukavkıs sorar:

-Senin adamın peygamber değil midir? Neden kavmi O’nu mülkünden çıkarırken onlara beddua etmedi?

Hz. Hatip cevap verir:
-Sen Hz. İsa’nın peygamberliğine inanıyorsun. Kavmi onu çarmıha germek istediğinde onlara neden beddua etmediyse o yüzden.

Mukavkıs:
-Sen gerçekten akıllısın ve akıllı bir kimse tarafından gönderilmişsin. Al, bunlar sana hediyelerimdir. Onları seninle beraber Efendine gönderiyorum. Ve seni emin olduğun yere kadar götürmek üzere sana bir takım da muhafız veriyorum, der.

Bir davetçi geldiği zaman insanlar “Resulün resulü geldi” diyerek getirdikleri mesajla özdeşleşen ashabın farkını dile getirirlermiş. Ashap anlamış ki O’nun gözü olmakla çöpü olmak arasında fark yoktur. Aslolan O’na ait olmak, O’nun işini yapmaktır. Efendimiz Hz. Ebubekir (ra) ve Ömer (ra) için “Onlar benim elimdir, gözümdür.” buyurmuş. O’na ait olayım, O’nun güveni kazanayım da eli, gözü olamasam bile mesajını taşıyarak dili olayım, demiştir ashap. Takdirde yarış olmayacağını, amelde yarış olacağını kavrayan ashap Resulullah’ı (sav) hoşnut edecek ne öğrenmişlerse yapmışlardır.

Hace Hazretleri (kuddise sırruh) bir sohbetlerinde “Bilmeniz gereken tek dil, tatlı dil.” buyurmuşlardı. İlk olarak Mevlamıza duamız-niyazımızda bu gerekli. Çünkü (elhamdulillah) yine Hace Hazretleri’nden öğrendiğimiz üzere kendilerinin sevdiği üç şey: “Tazarru ile Hakk’a niyaz, İlim mütalaası ve sohbet.” Birinci sırada sevilen şey tazarru ile niyaz; Allah’a (cc) dönük, gönülden, içli, tatlı dilli olmak demektir. Mevlamızın buyurduğu “Duanız olamasa Rabbim size niye kıymet versin?” ayet-i kerimesini de bizlere açan bir bakıştır tazarru ile niyaz. Bu meyanda Allah’u Teala’nın sevdiği üç şey “Affetmek, defetmek satretmek” yani kulunu affetmek, kulundan belayı defetmek, kulunun günahını satretmek (örtmek). Allah-u Teala’nın birinci sırada sevdiği şey olan kulunu affetmek için, kulun yazacağı dilekçedir, tazarru ile niyaz. İkinci olarak ailemizle, çevremizle ilişkimizde tatlı dil, gönül almanın-gönül yapmanın olmazsa olmazıdır. Yine bu da “Sen katı kalpli ve kaba olsaydın etrafındakilerin dağılıp gittiğini görürdün.” ayet-i kerimesinin açılımıdır bizler için tatlı dil.

Zaten Musa peygambere söylenen “Firavuna git ve ona (Kavli leyyin) yumuşak bir dil ile söyle.” ayet-i kerimesi de hakikati aktarmada dil ve üslubun önemini vurgulamaz mı? Fakat sevmeyi ve buğzetmeyi kendinde başaramayan bir insanın, görünür alemde Hakk’ı taşıyıcı olması mümkün görünmemektedir. Gönlünde biricik Rabbinin baktığında hoşnut olacağı sevgileri olan kul; buğzu da yine O’nun sevmediği şeyleri gönlüne almamak olarak uygular. Küfre, fıska, fücura bakışı “Bunların sevgisini gönlüme alırsam Mevlamın gözünü incitirim, O’nu üzmüş olurum, (Allah muhafaza) Mevlam benden yüz çevirir.” şeklindedir.

Sağır peygamber yoktur ama “Ukdeten min lisani” (Dilimdeki bağı çöz, ya Rabbi) diyen Hz. Musa (as) vardır. Daha bebekken Firavun’un altın ve ateş deneyinden dolayı dilinde özür oluşmuştur Musa peygamberin. Kulun bir işi yapması için gereken ona verilecektir. Yeter ki o kendinde gördüğü eksiklerin arkasına sığınmasın. Nitekim İsa (as)’ın havarilerine de ihtiyaçları olan dil öğretilmiş; Musa (as) da gereken verilmiştir. Fakat birinci durumda Allah’ın Nebisi zor durumda kalırken Musa (as) kekemeliğini güzelce bir arza sunuşa dönüştürmüş ve kendisine Asa, Yed-i Beyza mucizeleri yanında kardeşi Harun’un da peygamber olması lutfedilmiştir. Kul söyleneni anlamalı, anladığı kadarını yapmaya azmetmelidir. Allah (Azze ve celle) kulunu darda-zorda koymaz. Gereken ona verilecektir. İş ki kul bahane bulmaya…

Bugün “La ilahe illallah’ın anlamı Seni seviyorum demektir.” diyen Hace Hazretleri bu sevgi mesajını tatlı dil ve güler yüzle; hikmetle ve güzel öğütle çevremize ulaştırmamızı bizden istemektedir. Hacegan yolunun esası yayılmacılıktır. Hace hazretlerinin buyurduğu üzere “Sıddıkiyet nübüvveti koruma meşrepli, Hacegan ise yayılma meşreplidir.” Hakikatin insanda kalmasının yolu, paylaşmaktır. Sohbet Hakk’ı konuşmak, Hakk’ı paylaşmaktır. Rabbimiz lutfetmiş, kerem etmiş ve kendinden bizlerle paylaşmıştır.

Bilmeyen ne bilir bizi,
Bilenlere selam olsun.

Bugün yapmamız gereken talim, tatbik ve tebliğdir.

Binler salatü selam Hak’ tan aldığını ümmetiyle paylaşan Nebiyyi Muhterem’e, sonsuz şükür ve ihtiram bugün bu paylaşımı bizlere öğreten, yaşatan peygamber varisi Hz. İnsana.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort