JoomlaLock.com All4Share.net

BU TARAFA DÖN, YA SELMAN!

Bu tarafa dön ya selman

Bu Tarafa Dön, Ya Selman! - Sâlik-i İrfan

Sayı : 118 - Ekim 2017

 

Bu Tarafa Dön, Ya Selman!

 

Hamdolsun güzel Allahımız’a. İnsanı yoktan var eden, insanı bütün yarattığı varlıklara tercih eden, insanı severek seçen, üstün kılan, kendi ikramı olarak (nefahtu min ruhi) insana bir sır veren güzel Allahımız’a binler hamd ve senalar olsun. 

Cenabı Mevlamızın insanlığa en büyük ve en güzel hediyesi olan Sahibimiz, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’e de binler salat ve selam olsun.

2017 yılının yaz günlerini bitirmek üzereyiz. ekim ayına gelmemize rağmen yaz sıcakları devam ediyor. Ülke olarak da sıcak ve yoğun gündemlerimiz var. Bir yandan Arakanlı müslümanların can pazarı devam ederken Suriye’deki kaos-karmaşa da devam ediyor. YPG’yi silahlandıran ABD bir taraftan da Barzani’yi bağımsızlık referandumuna yönlendirerek bir kaos ortamı oluşturmak istiyor. 

ABD ve İngiltere 2. Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB ile anlaştılar. Zahiren iki kutuplu bir dünya oluşturdular fakat İngiliz aklı ABD üzerinde doğrudan veya dolaylı daima etkili oldu. Uzun süre bu güçlerin maşası olan Öcalan’ın “Senaryoyu İngilizler yazar ABD oynar.” ifadesi de bu gerçeğe işaret ediyor.

Batıda özellikle ABD ve İngiltere’de yerleşerek finans üzerinden siyaseti yönlendiren yahudi aileleri, bugünlerde, silah tüccarları tarafından yönetilen Pentagon’un getirdiği “Donald Amca” ile savaşmak zorunda kalıyor. İngiliz-yahudi işbirliği 15 Temmuz darbesini destekleyen ABD karşısında şimdilik bizimle aynı safta. 

İngiltere Başbakanı Theresa May “Biz şu an dünyanın ikinci büyük küresel gücüyüz. Brexit’ten sonra bunu yakaladık. Ve yakında herkes görecek birinci güç olacağız...” diyor. Anlaşılan o ki birbirlerine düştüler ve Ortadoğu’yu, Afrika’yı… enerjiyi, yeraltı kaynaklarını… kontrol etmek ve yeniden şekillendirmek istiyorlar. Bu onların kaderi: Batıl. Önemli olan bizim Hak cephesinde yerimizi almamız. Türkiye bu cephenin liderliğine yürüyor. Mazlum-mağdur ümmeti Muhammed bizden büyük beklenti içerisinde. Kabe İmamı Sudeysi’nin açıklamaları da Osmanlı’dan koparılan Arap topraklarındaki vahhabi zihniyetinin trajikomik bir ifadesi olarak tarihe geçti. Bu durum haberlere şöyle yansıyacaktı: “Kabe İmamı Es-Sudeys, “Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah’a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar.” şeklindeki sözleriyle şaşırttı.

Suudi Arabistan ve ABD’nin dünyanın güvenli ve istikrarlı bir yer olmasında öncülük ettiğini ileri süren Es-Sudeys, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve ABD Başkanı Donald Trump’a dua etti. 

Peki biz şaşırdık mı? Hayır, sadece içleri dışlarına çıktığı için hamd ettik. Arakanlı müslümanlara duyarsız kalan Suud tayfun felaketi yaşayan ABD’ye 50 milyar dolar yardım yapacaktı. Bekliyoruz, en şiddetli çöküş Suud’da olacak çünkü onları bütün ümmetin ahı tutacak. 

Büyüğümüz Mevlana Hace Hazretleri bizlere “Dışarıyla çok ilgilenmeyin. Bir bir aranızdaki hukuka riayet edin. Dışarı ile ilgilenenler var.” buyurduklarından biz Hacegan ihvanları olarak daima kendi akli-kalbi-ameli sürecimizi murakabe etmek durumundayız. Cenabı Mevla bizleri bunda muvaffak kılsın. 

Yukarıdaki özetin amacı, büyüğümüz Hace Hazretleri’nin buyurduğu müjdelerin adım adım nasıl gerçekleştiğini görerek tahdisi nimette bulunmak. Türkiye’nin 15-20 yıl öncesi ile bugünleri kıyaslanabilir mi? Sıkıntılarımız yok değil fakat adım adım ümmetin liderliğine yürüdüğümüz de bir gerçek. Cenabı Hak o günleri de bizlere göstersin. Ölmeden ülkemizde ve ümmet üzerinde adaletle, hürriyetle, izzet ve haysiyetle İslam sancağının dalgalandığını görebilmeyi bizlere lütfeylesin.

Hamdolsun her biri yıldız olan sahabe efendilerimizden bahsediyor, ibretler-dersler almaya çalışıyoruz. Bizim yazılarımızın ana ekseni ashabı kiram efendilerimiz. Dört halifemizin hayatlarına bakarak her ay kimi kesitleri dergimize taşımaya çalıştık. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (ra) efendilerimizi birer yıl (Hz. Ali efendimizin himmeti) Ali efendimizi iki yıl her ay yazılarımızla dergimize misafir ettik. Onların hayatlarını araştırma, anlama, yaşama ve paylaşmaya gayret ettik. Bugünden itibaren de diğer yıldızlara eğilmeye, onların hayatlarından paylaşımlarda bulunmaya niyet ediyoruz. 

Bugünkü yazımızda da Hz. Selman (ra) efendimizin hayatından kesitler sunmaya çalışacağız. Cenabı Hak şefaatlerine nail eylesin. Öncelikle neden Hz. Selman? Büyüğümüz Hace Hazretleri bir sohbetlerinde “Yüz binlerce sahabe var ve Cenabı Hak hepsinden razı olmuş fakat bazı ashap var ki Efendimiz’i (sav) anlamada, O’na yakın olup dostlukta öne geçmişler.” buyurur. İşte bu bağlamda dört halifeden sonra gönlümüze gelen isim Hz. Selman oluyor. Malumdur ki bugün ehli sünnet anlayışı içerisinde milyonlarca müslümanın iman, itikad ve ahlakını düzelten-olgunlaştıran Nakşibendiye yolunda ilim-aşk-hikmet ve marifet pınarı “Hz.Nebi, Sıddık-u Selman…” diye başlar.

Hz. Selman’ın hayatına baktığımız zaman İran’da Ramahürmüz veya İsfahan’ın Cey şehrinde doğduğu, asıl adının Mabah veya Mabih olduğu, müslüman olduktan sonra kendisine Rasulullah tarafından “Selman ül-Hayr” lakabı verildiği rivayet edilmektedir. Selman İbnü’l-İslam diğer bir lakabıdır. Kendisine nesebi sorulduğunda “Ben ademoğullarından İslam oğlu Selman’ım.” derdi. Ancak bu isimlerin içinde en çok Selman-ı Farisi adıyla şöhret bulmuştur. Babasının oğlunu çok seven, yanından ayırmayan ateşperest bir insan olduğu, Hz.Selman’ın yetişkinlik çağlarına gelince hıristiyanlarla tanıştığı, onların kilisede yaptığı ayinlerden etkilenerek hıristiyanlığa meylettiği, babasının zincire vurarak Selman’ı hapsettiği, onun da bir yolunu bulup zincirleri çözerek Şam taraflarına giden bir kervana katıldığı nakledilir. Birkaç papazın yanında kalarak onlardan ders aldığı, en son Musul’dan Nusaybin’e oradan da Anadolu’da Sivrihisar’a kadar geldiği ve faziletli bir rahibe hizmet ettiği anlaşılmaktadır. Bu alim ve faziletli rahip Hz. Selman’a şöyle nasihat etmiştir: “Oğlum, dünyada artık bizim mesleğimiz ve yolumuz üzerinde bulunan kimseyi tanımıyorum. İbrahim’in dini üzerine gönderilecek peygamberin gelmesi yakındır. O, Arap topraklarında zuhur edecek, sonra iki taşlık arasında bir yere hicret edecektir. Bu iki taşlık arası hurmalıktır. Onun üzerinde bazı alamet ve işaretler olacaktır. Hediyeyi kabul edip yiyeceği halde, sadakadan yemeyecektir. Ayrıca iki küreği arasında Nübüvvet Mührü bulunacaktır. Bir yolunu bulursan benden sonra o diyara gidersin.”

Hz. Selman’ın Medine’ye ulaşmak için günlerce kızgın çölde yol alması, daha sonra bazı zalim kimselerin onu köle olarak bir yahudiye sattıkları, bu yahudinin Medine’deki bahçesinde ona hizmet ederken daima Peygamber Efendimizden bir haber almayı istediği kaynaklardan anlaşılıyor. Nihayet beklenen gün geldiğinde Hz. Selman Kureyzaoğullarından olan yahudi sahibinin bahçesinde çalışırken sahibinin başka bir yahudi ile konuştuğuna şahit olur. Diğer yahudi hakaret ederek “Mekke’de peygamber olduğunu söyleyen bir adam var ya, kalkmış buraya gelmiş. Şimdi Kuba’da. Kalabalık etrafına toplanmış, anlattıklarını dinliyor. Bundan böyle bize huzur yok.” diyordu. Hz. Selman bu cümleleri duyunca ürperir-titrer, yıkılır kalır. Köle olduğunu unutarak sözü teyit etmek ister fakat yahudi sahibi: “Bundan sana ne!” diyerek Selman’a bir tekme vurur. Hz. Selman hava kararınca gizlice Kuba’nın yolunu tutar. Rasulullah’ın huzuruna çıkar “Sizin salih bir insan olduğunuzu duydum. Yanında biriktirdiğim bir miktar sadakam var, lütfen kabul eder misiniz?” der. Allah Rasulü sadakayı alır yanındaki sahabelere dağıtır. Selman’ın kalbindeki bir düğüm çözülmüştür. Sadaka yemeyen Rasulullah’ın hediyeden yiyip yemeyeceğini de öğrenmek ister, tekrar huzura çıktığında Efendimize bir hediye getirir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) “Bismillah!” diyerek yer, yanındaki sahabelere de yemeleri için verir. Böylece ikinci sır da çözülmüştür. Şimdi sıra rahibin söylediği üçüncü sırra Nübüvvet Mührü’ne gelmiştir. Bunu nasıl yapacak, nasıl öğrenecektir! Bir gün Rasulullah Efendimiz’in Baki Kabristanı’nda olduğunu haber alır. Peygamber Efendimiz vefat eden bir sahabenin, Külsüm b. Hidm’in cenazesi için kabristandadır. Hz. Selman fırsatı kaçırmaz, Efendimiz’in sırt tarafına geçerek Nübüvvet Mührü’nü görmek ister. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve selem) Hz. Selman’ın niyetini anlar ve ridasını sıyırarak sırtındaki Nübüvvet Mührü’nü görmesini sağlar. Hz. Selman, Rasullah Efendimiz’in ayaklarına kapanır hıçkırıklarla ağlar. Aradığı şeyi bulmuştur. Ruhunda ilahi bir çağlayan coşan, ilahi bir vecd ile, heyecanla kendinden geçerek Efendimizin ayaklarına kapanıp ağlayan Hazreti Selman’a Peygamber Efendimiz “Bu tarafa dön!” diye buyurur. Yaşadığı manevi cezbeden kendine gelen Hz. Selman kelime-i şehadet getirerek müslüman olur. Başından geçenleri Peygamber Efendimiz’e ve ashabına anlatır. Bugün ehli tarik bir insanda cezbe görüp de bunu kınayan nasipsizlere “selam” diyerek devam edelim. Burada belli ki yüzü-bedeni Efendimize dönük olan Hz. Selman’ın ruhuna tasarruf edilmekte başka alemlere giden ruhun alem-i misale, yeryüzüne dönmesi istenmektedir. 

Hicret’in 5. yılına kadar köle olarak yahudi efendisine hizmet ettiği, bu yüzden Hendek Savaşı’na kadar hiçbir gazaya katılamadığı nakledilir. Hz. Peygamber, Selman’ın hürriyetini alması için yahudi sahibi ile görüşmesini ister. Yahudi ödenmesi mümkün olmayan bir rakam söyler. 300 hurma ağacı ve 40 okka da altın vermesini istemektedir. Bu, ödenmesi mümkün görünmeyen bir bedeldir. 

Rasulullah Efendimiz 300 çukur kazılmasını emir buyurur ve hurma fidelerini teker teker kendisi diker. Fidanlar daha o yıl hurma verir. İşte bugün acve hurması denilen hurmalar Peygamber Efendimiz’in bizzat kendi eliyle diktiği o 300 hurma fidanıdır fakat 40 okka altın nereden bulunacaktır. Bir gün sahabe efendilerimizden biri yumurta büyüklüğünde bir altını Peygamber Efendimiz’e hediye eder. Efendimiz, Hz. Selman’a “Bu altını al. Borcunu öde!” buyurur. Hz. Selman “Ya Rasulullah! Bu altın yahudinin istediği ağırlıkta değil!” deyince şöyle buyrulur “Al bunu! Cenabı Hak bununla senin hakkını öder.” Hz. Selman diyor ki “Allah’a yemin ederim, o altını tarttım tam istenilen miktarda geldi. Götürdüm onu yahudiye verdim ve böylece kölelikten kurtuldum.” (Tabakat 4. cilt s.75-79)

Suffe Ashabı içerisine giren Hz. Selman ile Ebu Derda (ra) kardeş ilan edilir. Rasulullah’ın yanında Hz. Selman’ın ayrı bir yeri vardır. Bir hadislerinde bunu şöyle beyan buyururlar:

“Allah bana ashabımdan hususi olarak dört kişiyi sevdiğini bildirip benim de onları sevmemi emretti. Bunlar Ali, Mikdat bin Esved, Selman ve Ebu Zer’dir.” (Sîre, 1: 235; Tabakât, 4: 79-80)

Hicretin 5. Yılında Mekkeli müşrikler kalabalık bir ordu ile Medine’yi muhasara ettiklerinde Hz. Selman’ın savunma fikri savaşın yöntemini belirler. Şehrin etrafına hendek kazılacak bu hendek ile şehir müdafaa edilecektir. 

Hazreti Selman’ın kazdığı hendek sırasında büyük bir kaya parçasının çıkması, Peygamber Efendimiz’in bu kayayı üç kez vurarak parçalaması ve birinci vuruşta çıkan kıvılcımla İran’ın Medayin şehrinin köşklerinin gösterildiği, ikinci vuruşta çıkan kıvılcımla Rum ülkesinin kızıl köşklerinin gösterildiği, üçüncü vuruşta Yemen köşklerinin gösterildiği ve buraların fethedileceği müjdesi verilir. Hz. Selman, İran hükümdarının beyaz köşkünü tarif eden Peygamber Efendimiz’e “Doğru söylüyorsunuz ya Rasulullah! Seni hak din ve kitap üzerine gönderen Allah’a yemin ederim ki onun özellikleri aynen böyledir. Senin Allah’ın Peygamberi olduğuna şehadet ederim!” der.

Hendek stratejisi başarılı olur, Hz. Selman’ın tavsiye ettiği yöntem belayı def eder. Ensar ve muhacir “Selman bizdendir.” diyerek ona sahip çıkarlar. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) “Selman bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir.” (İbn Hişâm, es-Sîre, I, 72; Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 540) buyurarak tartışmaya son vermiş ve bu sözlerle Selman-ı Farisi’yi ödüllendirmiştir. 

Hz. Selman, ashap içerisinde Peygamberimize olan yakınlığıyla öne çıkar, her vakit efendimizin hizmetinde bulunur, Hane-i Saadet’e girip çıkardı. Hatta gece geç vakitlere kadar Peygamber Efendimiz’le sohbet ederlerdi. Hz. Selman’ın daha önceki yıllarda samimi bir şekilde hakkı arayışı ona zemin olmuş, Rasulullah Efendimiz’le de buluşunca adeta damlası denize dönüşmüştür. Müminlerin annesi Hz. Aişe (ra) şöyle buyuruyordu: “Birçok geceler, Selman ile Rasulü Ekrem (sav) yalnız kalırlardı. Hatta bu geceler ezvacı tahirattan hiç kimse Rasulü Ekrem’in (sav) hizmetine girmezdi.”

Yine Efendimiz (sav) “Cennet üç kişinin hasretini çeker: Ali b. Ebu Talib, Ammar b. Yasir ve Selman-ı Farisi.”  müjdesini vermiştir. (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 541.)

Selman-ı Farisi’nin Rumca ve İbrânice bildiği, Tevrat ve İncil’i okuduğu rivayet edilmektedir. Bu sebeple kaynaklarda onun hakkında sâhibu’l-kitabeyn (Kur’an’ı ve Kitab-ı Mukaddesi iyi bilen) ve “önceki ve sonrakilerin ilmini öğrenmiş bitmez tükenmez umman” ifadeleri kullanılmıştır. (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 542; Hatipoğlu, İbrahim, DİA, “Selmân-ı Fârisî”,441-443) Hz. Peygamber, onun ilme doyurulduğunu, (Zehebî, A’lamu’n-Nübelâ, I, 542; Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 131)  ümmeti içinde iki kat ecir alacaklardan sayıldığını ve bir kişiye bakmakla kalbinin huzur bulmasını isteyen kişinin Selman’a bakmasını buyurarak kendisini övmüştür.

Efendimiz Hace Hazretleri, sahabe dönemi ile bugünü kıyaslarsak o dönemde Peygamber Efendimiz’e rağbet eden kimselerle bugün Peygamber varisi İnsan-ı Kâmil’e rağbet edenlerin aynı özden-mayadan olduklarını ifade etmişlerdi. Bugün bizler de aynı imtihandayız. Sahabe efendilerimiz o gün bin bir zorluk çektiler, İslamı yaşatmak için canlarını verdiler. Bugün ise bize düşen; İslamı yaşamak, güzel ahlak ile örnek olmak, sahabe efendilerimizin izini takip etmeye çalışmak olmalıdır. 

Cenabı Mevlamız bizleri cennetin özlediği Hz. Selman efendimize bağışlasın. Onun taşıdığı ilmi-hikmeti-aşkı-marifeti bugün bizlere aktaran varislerini canımızdan aziz bilmeyi nasip etsin. Hz. Selman’ın mirasçısı olan Hace Hazretlerine samimiyetle tâbi olmayı bizlere lütfeylesin. Amin velhamdülillahi Rabbil alemin.

 

Yazar:  Sâlik-i İrfan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort