JoomlaLock.com All4Share.net

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ EKİM 2017 SAYISI ÇIKTI

Ekim 2017

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin EKİM 2017 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “MUHARREM HÜZÜN DEĞİL UMUT AYIDIR” Başlıklı sohbetlerinde:

''Allahu Teala mekândan münezzehtir. Dünya ise bir mekândır. Arızanın/sorunun birisi budur ki insan dünyayı kalbine alsa, Cenabı Hak o kalbe tenezzül buyurmaz. O mekâna gelmez, tecelli etmez. Ne zaman ki kalp lâ mekan olur; kalp de mekânsız olur; o zaman açılır ve Cenabı Hak’tan tefeyyüz etmeye başlar, feyizlenir, bereketlenir. Mekânsızlıktan kastımız takıntılarından kurtulması, takıntılarını bırakması... 

İnsanın kalbindeki bu marazların defi ancak edebe riayet, ihlası elde etmek, Allahu Teala’ya muhabbet etmek/sevmekle ve Allahu Teala’nın muhabbet ettiği/sevdiği şeylere muhabbet etmekle mümkün olur. Kalp bunlar ile o takıntılarından kurtulur. 

Ğavs Hazretleri (ksa) buyururlardı ki: “Allah emindir, sırrını eminine verir.” Demek ki emin olunmadan, emniyet içinde olmadan; takva elbisesini, ihlas elbisesini, teslimiyet elbisesini giymek mümkün olmaz. Hadisi şerifte buyrulmuş; bunlar Allahu Teala’nın nurlarından birer nurdur. O kimi, hangi gönlü dilerse o nuru o gönle ilka eder, yerleştirir. “Dilerse”den kasıt demek ki emniyettir. Allah indinde emin olmak, güvenilir olmak… İşte bu da kalbin, Allah’ın tenezzül buyurmayacağı alakalarla kesilmesiyle olur… Bilindiği kadar, ne kadar bilebiliyorsak kalbimizi o nispette Allahu Tealaya bağlamak… Sohbet, rabıta, murakabe, zikir vesair bu tip faaliyetlerin hepsi bunlar için.

Zümer suresinde Cenabı Hak, zikrinden gafil olup da kalbi katılaşanlardan bahsediyor. “… Vay o Allah’ın zikrini terk eden kalpleri katılara!... Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler…” Bunlardan olmamamızı Cenabı Hak emir buyuruyor. 

Bu ayeti kerimeyi sufiye hazeratı iki şekilde anlamışlar: Birincisi, Allah’ın zikrinden gafil oldukları için yani zikretmedikleri için kalpleri katılaşanlar; zikirden nasipsizler… İkincisi; Allah’ı zikrettiği halde zikirle kalpleri katılaşanlar… Birincisi anlaşılıyor değil mi, Allah’ı zikretmemişler, gaflet etmişler, Allah’tan gayrı şeyleri zikretmişler; onları hatırda tutmuşlar, arzulamışlar, istemişler, kalpleri katılaşmış; bunu anlayabiliyoruz. 

İkinci bir şık olarak buyurmuşlar ki Allah’ı zikrettikleri halde zikirden kalpleri katılaşanlar… Niye zikirden kalpleri katılaşmış; Allah’ı zikrederken niye böyle bir duruma düşmüşler? İşte onlar da o zikrin edebine riayet etmedikleri için… Zikri layıkıyla yapmaya gayret etmedikler için… 

Layıkıyla yapmak -ben nefsime söylüyorum- bizim için çok söz konusu değil ama en azından gayret emeliyiz. O gayret değerlendirilebilinir. Demek ki zikri adabına uygun yapmayınca o zikir de kalbi katılaştırabiliyor. Efendimiz’in böyle bir hadisi şerifi var: “Öyle namaz kılanlar var ki huşu, huzur namazın adabı olmadığı için o namaz onların Allah’tan uzaklaşmalarına sebeptir.” Yani o zikirleri o taatleri onları Allah’tan uzaklaştırır. Halbuki niye yapıyordu bunları, Allah’a yaklaşmak için. İşte bunun için kalbin arızalarının giderilmesi, edebe riayet edilmesi, ihlasın tahsili için ciddi gayret gösterilmesi ve muhabbete say etmek; Allah’ı Peygamberi ve onların sevdiklerini sevmek… O zaman gönül inşirah eder, inşaallah zikir de fikir de kolaylaşır; feyiz de, nisbet de, himmet de gelir…

Rabbimizin “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” emri şerifini sadece bir doğruluk anlamında algılamayalım. Doğru bildiğimiz, doğru olan mutlak doğrularımız, mutlak değerlerimiz… Doğruluktan kasıt bunların tamamıdır. Bütün bu doğruları bütün bu mutlak olan değerleri, ilahi emirleri yasakları emredildiği şekli ile yap, buyrulmaktadır. Namaz kıl ama emredildiği, tarif edildiği şekliyle namazı kıl. Kitabın ve sünnetin sana tarif ettiği şekli ile kıl. Doğru olan budur; “Doğru ol!”dan kasıt budur. Oruç tut. Doğru olan budur, oruç tutmak ama bunu emredildiği şekliyle; orucun içindeki hikmeti kaybetmeksizin, o hikmeti nazara vererek oruç tut. Yoksa bir şeyin özünü kaybedersen onun kabuğu çok fazla bir işe yaramaz. 

Dosdoğru oldan bunu anlıyoruz: bütün emirleri emredildiği, istenildiği, tarif edildiği şekli ile yapmak. Bunun adına istikamet diyoruz. Dolayısıyla böyle olursa insanın her hali müstakim olur. 

“Ben Müslümanım de, sonra dosdoğru ol!” buyuruyor Cenabı Peygamber. Biz bunu şöyle anlıyoruz: Ben Müslümanım, ben inandım diyorsan öyleyse dosdoğru ol. Allah’a inanıyorum diyorsan bu ifadeni her halin istikametiyle ortaya koyabilirsin. İşte o müstakim olmak onu istenildiği şekliyle yapma gayreti içinde olmak... Ne kadar benzetebilirsen, ne kadar yaklaştırabilirsen…'' Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Abdülkadir Visâlî; “Eğitim, Evvela Kullukta Tekâmül İçin Olmalıdır” ve Andelib; “Gönülde Yetişen Güller” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

 

Şems-i Tağban - Niçin Okumalıyız?

Tamer Doymuş - İlmin Fazileti

Veysel Özsalman - İslam Üniversitesi

Vahdettin Şimşek - Bizler, Allah'a, Resûlüne ve Allah Dostlarına İtaatten Vazgeçmeyeceğiz

Sâlik-i İrfân - Bu Tarafa Dön, Ya Selman!

Yusuf-i Kenan - Çocuklarımıza Doğru Davranış Kazandırabilmek

İrfan Aydın - Muharrem 1439

Şeb-i Vuslat - Dil ve Afetleri ''İkiyüzlülük''

Mine Şimşek - Esma-ı Hüsna

Nurten Özen - Rabbimiz Temizdir Temizlenenleri Sever

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort