JoomlaLock.com All4Share.net

ÇOCUK EĞİTİMİNDE KUTSAL MEKÂNLARI ZİYARET VE UMRE

Büyüğümüz Hâce Hazretleri (ksa); “Hiçbir bâtın zâhirsiz, hiçbir zâhir de bâtınsız olamaz.” buyurmuşlardır. Bu sebepledir ki, hayatımızdaki her anı anlamak istediğimiz gibi değil, anlatılmak istendiği gibi anlamak büyük bir erdemdir.

İnsanın bebek olarak dünyaya ilk geliş anı, gelişme ve büyüme aşamaları, dinini öğrenmesi, kıldığı namazlardaki işaret, şekil ve davranışlar; tuttuğu oruç, verdiği zekat, kutsal mekanları ziyaret, hac ve umre ibadetleri gibi her şey, insanın anlaması gereken çok önemli mesajlarla doludur. Bu mesajları anlayabildiği ölçüde hayatın anlamı açığa çıkar. Yoksa her canlı gibi insan da doğar, bir şeyler yaşar ve ölür, unutulur gider. Aslını anlayan Mevlânâlar (ks), Yunuslar (ks), Abdulkadir Geylânîler (ks)… gibi daha niceleri ise gönlümüzde her asır bizlerle yaşar.

Asıl olan anlatılmak istendiği gibi anlayabilmektir. Yoksa herkesin kendi tecrübeleriyle, kendince anladığı çok şey vardır. Belki de kendimizce anladığımızı zannettiğimiz pek çok şey boşa taşıdığımız yükten ibarettir. Hakikati görmemizi engelleyen, yıkılması gereken kalelerdir.

Çocuklarımızı hayata hazırlarken, onları terbiye ederken bilgiyi yerinde, zamanında, doğru kullanmak çok önemlidir. Ebeveynleri olarak çocuklarımızı yaşadıkları toplumda inandığı değerlere sahip çıkarak dimdik ayakta duracak şekilde, şuurlu yetiştirmek temel görevimizdir. Bu onlara bırakacağımız en değerli mirastır. Her Müslüman anne baba, çocuklarının dinini bilmesini ve bu kaideler içinde hayatını şekillendirmesini ister. Bunu da kendince doğru bildiği yöntemlerle yapmaya çalışır.

Çocuklara din eğitimini vermeye başlamadan önce, din eğitiminin nasıl bir yol ve metotla verileceğini bilmek çok önemlidir. Din eğitiminden önce ve din eğitimi süresince hiç ihmal edilmemesi gereken temel yaklaşım sevgidir. Çocuğa öncelikle sevgi öğretilmelidir. Dini, kural ve kaideler zinciri olarak değil de sevginin bir aracı olarak anlatmak gerekir. Anlatılan din Allah’ı (cc) sevdirmeli, Peygamber Efendimiz’i (sav) sevdirmeli,  Kur’ân’ı sevdirmeli ve en önemlisi de bu sevgiyi yaşayan din büyüklerimizi sevdirmelidir. Bu değerleri sevdirmeyi başaramadığımızda, din adına ne öğretirsek öğretelim süreklilik taşımaz. Çocuğun hayatında bir anlam taşımayacağı gibi, bu değerlerin içi hakkıyla doldurulmadığında sıradanlaşır, cazibesini yitirir.

Bunu gerçekleştirmek için en başta çocukta bir istek uyandırmalı, iltifat etmeli, şefkat göstermeli, yeri geldiğinde onu kucaklamalı, öpmeli, sevmeli, gönlüne seslenmeli. Din büyüklerimizin hayatından güzel örnekler verilerek, önüne bir model şahsiyet konulmalıdır. Eğer biz kendi değerlerimizden örnekler koyamazsak, toplumda öne çıkan günübirlik popüler örnekler bu boşluğu maalesef istenmeyen şekilde dolduracaktır.

Bizler için her asır canlı ve taze bir örnek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) yeni nesillere tanıtılmalı. O’nun çocukluğunu, gençliğini, doğruluğunu, sevimliliğini, bizi çok sevdiğini, güler yüzlü, tatlı dilli, şefkat dolu bir baba, canlar canı bir dede, bizim sıkıntılarımız için bizden daha çok dertlenen gerçek bir dost olduğu uygun bir dil ile anlatılmalıdır. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (ksa) buyurduğu gibi; “En güzel dil, tatlı dildir.”

Her fırsatta Peygamberimiz’in hayatından vereceğimiz örneklerle çocuğun aklında ve gönlünde onu gündemde tutmak, bizlere sevgiyi öğrettiğini, sevimli olmayı tavsiye ettiğini, O’na olan sevgimizi dile getirmek için de O’nun tavsiye ettiklerini severek yapmamız gerektiğini dile getirmeliyiz. Özellikle de çocuklarla ilişkisinden söz etmeli, Peygamberimiz’in bizi Allah ile tanıştırdığını, bize Allah’ı tanıttığını, bizi Allah ile buluşturduğunu, yanımızda bizlerle olduğunu ifade etmeliyiz ki bu yaklaşımla çocukta Peygamber Efendimiz’e karşı bir merak, onu tanıma isteği, sahiplenme şuuru oluşabilsin.

Çocuk eğitiminde merak uyandırma ve gündemde tutma, örnek model belirleme ilk aşama iken, hemen arkasından yaparak, yaşayarak, hayatın içerisinden somutlaştırarak öğretme gelir. Uygulamalı din eğitiminde gözden uzak tutulmaması gereken en önemli yol; çocuklarımızı tarihî ve dinî mekânlara götürerek oraların manevî ve ruhânî havasından istifade etmesini sağlamaktır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nden kalma dinî yapılar daha başka bir derinlik ve içerik taşıdıklarından, çocuğun ruhunda ve gönül dünyasında farklı açılımlar ve bağlantılar oluşturmaktadır. En azından duyduklarının somut örneklerini gördüğü için sağlamlık ve gerçeklik kazanacaktır.

Yine mümkünse ve bütçeniz de müsaitse ailecek umreye gitmek, çocuklarımızın ve bilhassa gençlerimizin ruhlarında o kadar kalıcı izler bırakır ki, bizim yıllarca anlatamayacağımız, hatta belki de bir kütüphane dolusu kitap okusalar dahi elde edemeyecekleri ve kavuşamayacakları bazı derinlikleri ve şuurlanmayı çocuk orada bir hafta, on beş gün gibi kısa bir sürede rahatlıkla alabilecektir.

Hac ve umre İslam’ın, Peygamberimiz’in, sahabe efendilerimizin doğduğu mekâna seyahat etmek, tabiri caizse, bir müddet onlarla birlikte yaşamaktır. Efendimiz’in (sav) nefes alıp verdiği mekânların havasını soluyabilmek, ayağının değdiği yerlerde namaz kılabilmek, Beytullah’ın önünde diz çökmek, Ravza-i Mutahhara’da sahabeler misali kapısında sabahlayabilmek... Tüm bunlar Rabbimiz’in bazı kullarına bahşettiği bir lütuf, yolculukların en güzelidir.

Zaten ibadetler öz ve amacı itibariyle kulun Rabbi’nin ve O’nun üstün kudretinin karşısında aczini itiraf etmesi, kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar âlemi içinde konumunu bilip ona göre tavır alması ve bu ruh hali içinde O’nunla iletişim kurması demek olduğundan neticede bireyin mutluluğuna, kendini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışın kurulmasına hizmet eder.

İbadetlerin taşıdığı hikmetler bu şekilde özetlenebilirse de aynı dine mensup olanların yeryüzünde tek bir cemaat oluşturarak belli bir yerde birlikte ibadet etmesi demek olan umre ziyaretinde ve ibadetinde durum biraz daha farklıdır. Her şeyde önce umre, çeşitli Müslüman ülke insanları arasında kardeşlik kurulmasına yardımcı olur. İslam dininin birlik ve beraberlik dini olduğunu çocuk orada somut olarak müşahade eder. Anne babasından öğrendiklerini yaşantısında görme imkanı bulur. Burada ebeveynlerin çocuğa sorular sorarak, aile içerisinde sohbet oluşturarak öğrenilenleri pekiştirmesi, çocuğa rehberlik etmesi şarttır.
Çocuk, umre ibadetinde dünya Müslümanları arasında tanışma, yakınlaşma, birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve kardeşlik duygularının varlığını görür. Umrede çocuk, İslâm’a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder, yeryüzündeki bütün Müslümanlarla birlikteliğin ve kardeşliğin ortak şuuruna erer.

Bütün umreye gidenlerin renk, ırk ve meslek ayrımı gözetmeden bembeyaz ve aynı tip ihram içinde bulunduklarını gören çocukta bu durum, söz ile kolaylıkla anlatamayacağımız eşitlik fikrinin yerleşmesine yardımcı olur. Dünyanın çeşitli bölgelerinden âdeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke’ye akın eden Müslümanlar, mikat denilen belirli sınırlarda dünyayı, dünyevî farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini eşitleyen, birleştiren, onları dünya Müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren ihram elbiselerini giyerler. Artık “ben” yok, “biz” vardır.

Umre, insanın günahlarının affedilmesine sebeptir. Bunun için günahlarının affedilmesi için dua eder. Bir daha kötü bir iş yapmamak, dürüst ve ahlâklı olmak üzere Allah’a söz verir. Bunu idrak eden çocuk dinimizin şefkat ve merhamet dini olduğunu görür. Rabbimiz’in bizleri bağışlamak için ne denli fırsatlar oluşturduğunu fark eder.

Umre aynı zamanda Müslümanların bir güç gösterisi mahiyetindedir. Dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlar, hem dayanışma ruhunu daha derinden ve daha coşkulu hissetmiş hem de birbirlerinin yanında ve arkasında olduklarını, birbirlerini desteklediklerini münasip bir dil ile başkalarına göstermiş olurlar. Bunu gören çocukta özgüven, aynı zamanda da mensubu olduğu dinine sadakati pekiştirilmiş olur.

Müslümanlık açısından düşünüldüğünde Peygamber Efendimiz ve ashabının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı anılar, âdeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekânları ziyaret eden çocuklarımızın gözünün önünden geçer. Bunları daha önce okuyan, dinleyen çocuk daha yoğun bir dinamizm kazanır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru edinir.

Umrede yapılan ibadetlerin, sembolik davranışların hepsinde bir mânâ vardır. Bunlar okumakla değil yaşamakla anlaşılır. Bu mânâları küçük yaşta kavrayan birey, hayatını daha sağlam zemine oturtur. Umre ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, umrenin hikmetlerine nüfuz edebilen gençler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla döner. Belki de umre onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur. Örneğin Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinâtın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa’y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba tevessüldür. Dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mü’mini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır.

Kısaca eğer imkanımız olursa, ki olması için tüm şartları zorlamalıyız, umreye götürdüğümüz çocuklarımızın inançları pekişir. Evde öğrettiğimiz, vermeye çalıştığımız dini terbiye somutlaşır. Onun gözünde anlam kazanır. İnsanlığa hizmet bilinci aşılanır. Yardım duyguları gelişir. Bütün insanların eşit ve kardeş olduğunu kavrar. Böylelikle dostluk, sevgi ve barış onun gözünde öne çıkar.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2013 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort