Elhamdulillahi Rabbil alemin. Bütün alemlerin Rabbi-Terbiye edicisi Mevlamıza hamdü senalar ile…
Sultanı Kevneyn (Yaratılmışların Sultanı), Rasûli Sakaleyn (İnsanların ve Cinlerin Peygamberi) Hak Nebi Muhammed Mustafa (sav) efendimize salât ile, selâm ile…
Önceki yazılarımızda “En Güzel İnsan” olarak, en güzel konuşma sahibi Efendimizin hitabetini, O’ndan önce veya O’nun döneminde bir şekilde O’nunla ilgili hitabeleri incelemeye çalışıyorduk.
Genel olarak o dönem hitabetine baktığımızda Efendimizin tebliğe başladığı ilk dönemlerden itibaren müslümanlar arasında birçok hitabet-belağat (yerinde söz söyleme) ustasının yetiştiğini görmekteyiz. Bunlar arasında Hatib’ün-Nebi olarak anılan Sabit bin Kays, Sa’d bin Rebi, Sa’d bin Ubade, Hubab bin Münzir (r.anhum ecmain)… gibi sahabeler öne çıkmaktadır. Ayrıca Hz. Ayşe, Abdurrahman bin Avf, Zübeyr bin Avvam, Abdullah bin Mesud ve Sa’d bin Ebu Vakkas gibi (r.anhum ecmain) isimler de güçlü hatipler idi.
Hitabetin bu dönemde gelişmesinin en önemli sebebi Efendimizin gerçekleştirdiği büyük değişimi savunanlarla muhalifler arasında çıkan tartışmalarda hitabete duyulan ihtiyaçtır. “Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna davet et!” ayeti kerimesi ekseninde müslümanların yaptığı mücadelenin ana unsuru hakikati etkili bir biçimde aktarma çabası yani hitabet idi. Cenâbı Peygamberin (sav) insanları İslamiyete çağırmak ve güven telkin eden kişiliğiyle muhataplarını etkileyip ikna etmek için başvurduğu temel yöntem yine hitabet idi.
Peygamberliğin ilk yıllarında sadece kendi soyuna mensup insanlara Safa tepesinde yaptığı konuşma İslam hitabetinin ilk önemli örneğidir. Resûli Ekrem’in (sav) Veda Hutbesi ve birkaç konuşması dışındaki hutbeleri günümüze kadar gelmemiştir. Şükürler olsun ki en başta Hz. Sıddık (ra) ve Hz. Ali efendimiz olmak üzere O’nun hakikatini gönülden gönüle aktaran varisleri sayesinde kelime farkı olsa da aynı hakikat günümüze kadar ulaşmıştır.
Efendimizden intikal eden bazı hitabelerde İslamın ilk devirlerinde hitabete büyük önem verildiği görülmektedir. Hz.Peygamberin hutbeleri putperestliği ve her türlü cahiliye inancını terk etmeye çağrı, bütün insanları zulmetten nura çıkaracak olan İslama davet, İslam inançlarının güzelliği, insanların dünya ve ahirette huzura-mutluluğa, erişmelerinin yolları ve cihadın fazileti gibi konuları ihtiva etmektedir. Veda Haccı esnasında devesinin üzerinde birkaç yerde yaklaşık 120,000 insana hitaben yaptığı konuşma Allah’a iman, insan haklarına saygı, özellikle kadın haklarının gözetilmesi, dini bağların güçlendirilerek din kardeşliğinin korunması, insanların eşitliği, Kur’ân ve sünnete sarılmanın önemi gibi temel konuları içermektedir.
Resûlullah’ın (sav) bütün hutbelerini tespit etmeye çalışan İbni Kuteybe bunların çoğunun “Elhamdulillah bi hamdihi” lafzıyla, bazılarının “Ûsîkum ibadillah” cümlesiyle, bir hutbesinin hamd ve senadan sonra “Eyyuhen-nâs” sözüyle, bayram hutbelerinin ise tekbir ile başladığını kaydetmektedir. (Uyûn-ul Ahbar 11,251)
Resûlu Ekrem’in (sav) “Hutbeyi uzun, namazı kısa tutmayı fıkıh sahibi olma olarak” nitelendirdiğini temel aldığımızda, hutbeleri cemaati eğitmede ne kadar önemsediğini görürüz. Efendimizin uygulamalarından oluşan gelenekle, bütün hutbelere Allah’a hamd ile başlamak esas alınmıştır. Arap hitabetinde hamd ile başlamayan hutbeye ‘betra’ (noksan, güdük) denilir. Hutbelerde hamdeleden sonra salvele getirilmesi, hutbelerin Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle süslenmesi istenir. Salatu selam ve ayeti kerimelere süslenmeyen hutbelere de ‘şevha’ (çirkin, yakışıksız) adı verilirdi. Resûlü Ekrem’in hutbelerindeki belirgin üslubun yanı sıra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer efendilerimiz de hutbelerine belirli sözlerle başlayıp belirli sözlerle bitirmişlerdir. (İbn Abdurabbih, 3, 222)
Hatipler konuşmalarında Kur’ân-ı Kerim üslubunu taklide çalışmışlar, hutbelerde konuya uygun ayetler iktibas etmişlerdir. Bazen de hutbenin tamamı çeşitli ayetlerden oluşmuştur. (Sâlibi, 2,23-31)
Bazı hatipler lafızların seçimine daha çok önem vererek, konuşmalarını irticalen îrâd etmeyip önceden hazırlama yoluna gitmişlerdir.
Hazreti Peygamber (sav) cahiliye dönemi kâhinlerinin seçili sözlerine özenmeyi yasakladığından İslami dönemde hatipler bu sözlere pek yer vermemişlerdir. Bu dönem hitabetinde meydana gelen en önemli değişiklik muhtevanın İslami ölçülere uygun olmasıdır. Bu dönemde başlıca hitabet çeşitleri şöylece sıralanabilir:
1-Cihada teşvik konuşmaları: Cahiliye devrinde kabileler arasında meydana gelen savaşlar dolayısıyla yapılan konuşmalar İslami dönemde cihada teşvik hitabetine dönüşmüştür. Peygamber Efendimizin, Hulefa-i Raşidin’in, vali ve kumandanların askerleri cihada gönderirken yaptıkları konuşmaların çoğu günümüze kadar gelmiştir. (Ahmed Zeki Safvet 1,188-189)
2-Nikah konuşmaları: Arap tarihinde oldukça eski bir geçmişi olan bu hitabet türü İslamdan sonra da devam etmiştir.Ancak bu dönemde hatipler artık soy soplarını övmek yerine dini ve ahlaki meziyetleri dile getirmişlerdir. Bilal-i Habeşi’nin kardeşine kız isterken yaptığı konuşma bu türün güzel örneklerindendir. (Cahız ,1,117)
3-Tören Konuşmaları: Hz.Peygamberin ve halifelerin huzuruna gelen heyetlerin hatipleri tarafından yapılan konuşmalarda genellikle ihtida (dine giriş) bağlılık, tebrik, taziye gibi konular üzerinde durulmuştur. (Ahmed Zeki Safvet 1,163-171)
4-Dini Hutbeler: İslami dönemde çok gelişen hitabet türü bu tür olmuştur. Cuma ve bayram hutbeleri, hac mevsiminde yapılan konuşmalar bu hitabet türüne örnektir.
5-Siyasi Hutbeler: Efendimizin (sav), O’nun vali ve memurlarının kendi icraatlarıyla ilgili olarak yaptıkları konuşmalarla başlayan bu türün bir örneği, Hz.Peygamberin vefatından sonra hilafet konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığı gidermek amacıyla Hz. Ebu Bekir efendimizin yaptığı konuşmadır. Daha sonra Ridde olayları (Dinden çıkış), Hz. Ömer’in şehid edilmesi, Osman ve Ali efendilerimiz dönemlerinde meydana gelen hadiseler, müslümanlar arasında baş gösteren ayrılıklar dolayısıyla karşıt gruplar arasında yapılan konuşmalar içinde, siyasi hitabetin çok sayıda örneğine rastlamak mümkündür.
6-Münazaralar: Müslümanların hilafet konusundaki ihtilafları özellikle Hz. Ali efendimiz döneminden itibaren bu tür hitabetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunların en önemlileri Hakem Vakası ile ilgili olarak Hz. Ali ve İbni Abbas’ın (ra) haricilerle yaptıkları tartışmalardır. (Bu çerçevede Ali efendimizin Haricilerle konuşmaya gidecek olan İbni Abbas’a ‘Onlara Kur’an’dan söyleme, sünnetten delil getir’ ifadesi çok önemlidir.)
7-Vasiyetler: Babaların evlatlarına vasiyetleri, halife ve valilerin halka veya kendilerinden sonra yerlerine geçecek kişilere, savaşa gönderdikleri ordu kumandanlarına tavsiyeleri bu türü oluşturur. Efendimizden, Raşit Halifelerden ve birçok sahabeden vasiyet örnekleri günümüze kadar gelmiştir. Hz. Ebu Bekir efendimizin Halid bin Velid’i (ra) savaşa gönderirken yaptığı konuşma ve Hz. Ömer efendimizin ölümünden önce hilafet hakkındaki vasiyeti meşhur örneklerdendir.
Bundan sonraki yazılarımızda da ulaşabildiğimiz kadarıyla, Efendimizin şekillendirdiği İslami hitabet uygulamalarını el verdiğince incelemeye çalışacağız. Temelde bizi bu çalışmaya yönelten Peygamber varisi Hâce Hazretlerinin, varis olduğu hakikati aktarırken kullandığı üslubu ve hitabetidir. Efendimizin (sav), Hulefayı Raşidin (ra) ve Ashabı kirâm’dan (ra) hitabet örneklerini inceledikçe aynı kaynaktan beslendiğimizi fark ediyor, ne kadar şükretsek az olduğunu itiraf ediyoruz. Cenâbı Mevlamız, razı olduğu ahlâkı, Peygamber varisi insanı kâmilden öğrenmeyi hepimize lütfeylesin.
GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR