JoomlaLock.com All4Share.net

EMANET PEYGAMBERLERİN VE SALİHLERİN SIFATIDIR

Emanet Peygamberlerin ve Salihlerin Sıfatıdır

Emanet Peygamberlerin ve Salihlerin Sıfatıdır - Vahdettin Şimşek

Sayı : 127 - Temmuz 2018

 

Emanet Peygamberlerin ve Salihlerin Sıfatıdır

 

Muhterem kardeşlerim, ülkemiz yeni bir siyasi ortamın içinden geçti. Beş yıl süresince ülkemizi yönetecek Cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçtik. Seçilen insanların nasıl tercih edildiğini çok fazla bilemiyoruz. Bu manada hangi kriterler uygulanıyor, malumatımız olmuyor. Fakat özellikle İslami camiadan geldiğini bildiğimiz adaylarda emanet ve ehliyet kriterlerinin öncelikli olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu manada dergimiz seçilen insanlara ulaşabilir mi, bilemiyoruz. Fakat bizler Hakk’ı tavsiye ve batıldan men etme vazifesi açısından ve bu vazife de Rabbimiz tarafından biz müslümanlara verildiğinden, seçilen kardeşlerimize nasihat olması hasebiyle “Emanet nedir, ehliyetli insan kime denir?” konularını incelemeyi; bu iki önemli umdeyi gücümüz nisbetinde irdelemeyi uygun gördük. 

Biz bu yazımızda “emanet” kavramını açıklamaya çalışacağız. Abdulkadir Visâlî kardeşimiz de “ehliyet” konusunu kendi köşesinde izaha gayret edecek inşaallah. Rabbimiz (cc) öncelikle bu yazıları yazan kardeşlerinizi affetsin ve yazacakları konuları kendi nefislerinde yaşamayı nasib etsin. Nihayetinde de okuyan kardeşlerimizi müstefid kılsın...

Allah Teâlâ (cc), Kitab-ı Kerimi’nde buyuruyorlar ki; 

“Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 72)

Öncelikle emanet, Halık-ı Zülcelal Hazretleri’nin insana; insanın kendi isteği ile yüklediği bir sorumluluktur. Bu, yaradılış gayemiz ile alakalı bir sorumluluktur. Bu sorumluluk Allah Teâlâ’nın ruhlar âleminde ruhlarımıza yönelttiği “Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” sualine “Evet!” cevabını vermemizle başlamıştır. 

Daha sonra Âdem’in (as) yaratılmasıyla beraber Cenabı Rabbü’l-Âlemîn Hazretleri “Bir zamanlar Rabb’in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ buyurmuştu.” (Bakara, 30). İşte göklere, yerlere ve dağlara emanet edilen ve elest bezminde “evet” diyerek kabul ettiğimiz o yüce emanet hilafet vazifesiyle Âdem’in (as) evlatlarına tevcih edilmiştir. Bu hilafetin özelliği ise Allah Teâlâ’nın müsadesiyle yeryüzünde Hak namına, Hakk’ın muradı İlâhisini tahakkuk ettirmektir. Bunun için Rabbimiz (cc) Hazretleri insanı ahseni takvim üzere yarattı ve “Andolsun ki, Biz Âdemoğulları’nı mükerrem kıldık.” ve “Ve (Allah Teâlâ) bütün eşyanın isimlerini Âdem’e bildirdi.” buyurarak insanı mükemmel bir şekilde donattı. Bunun sonucunda da yüklendiği emanetin hakkını vermesini murad etti.

İşte emanetin aslı bize ezelde teklif edilmiştir. Elbetteki bu umde öncelikli olarak peygamberan-ı izam hazeratına teklif sonrasında da tevcih edilmiştir. Hak Teâlâ hazretleri’nin gerçek manada emini peygamber efendilerimizdir. Zaten ehlisünnet itikadına göre peygamberlerin altı sıfatlarından birisi de “emanet”tir.

Onlar gönderildikleri ümmetlerine Hakk’ın emirlerini emin bir şekilde değiştirmeden ve bozmadan tebliğ ettiler. İnsanlık emanete riayet erdemini onlardan öğrendi. Kâinatın Efendisi’nin (sav) Muhammedü’l-Emin diye taltif edilmesi bunun en büyük işaretidir. Malumunuzdur ki, bu iltifatı O’na (sav) müşrikler de yapmışlardır. 

Peygamber efendilerimizdeki emanet duygusu ile alakalı Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz (cc); “Nuh kavmi de peygamberlerini yalancılıkla itham etti. Hani kardeşleri Nuh, onlara şöyle demişti: (Allah’a karşı gelmekten) Sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” (Şuarâ, 105-108) 

Dolayısıyla asıl emanet Allah Teâlâ’nın (cc) mübarek peygamberleri vasıtasıyla bizlere gönderdiği her türlü hakikattir. 

Biz ümmet-i Muhammede de Âlemlerin Efendisi Hazreti Muhammed’in (sav) gönlüyle bu emanet intikal etmiştir. Bunun içindir ki, emin insan İslam’ın emirlerini kamilen yerine getiren insandır. Emin insanın tek örneği Efendimiz (sav), O’nun ashabı ve kamil varisleridir. Mü’min kişi her konuda olduğu gibi emanet duygusunu da buradan örnek alması gerekir.

İşte buraya kadar genel hatlarını çizmeye çalıştığımız emanet umdesinin konumuzla alakalı kısmı olan; küçüğünden büyüğüne bir müslümana emanet edilen idarecilik ile alakalı kısmını izahla mevzumuza devam edelim: 

Allah Teâlâ (cc) Kur’an-ı Kerimi’nde “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hük-metmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa, 58) buyuruyor. 

Başka bir ayeti celilede de: “Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.” (Muminûn, 8)

Bu idarecilik en küçüğünden aile ile başlar. Evin reisi olan baba hanımına ve çocuklarına Hakk’ın ona emaneti olarak bakmalı ve onlara hem madden hem de manen Hakk’ın rızası doğrultusunda muamele etmelidir.

Bir öğretmen öğrencisine, bir idareci idaresi altında bulunanlara, bir muhtar mahalle sakinlerine, bir vali veya belediye başkanı tabiiyeti altındaki insanlara Hak Teâlâ Hazretleri’nin emir ve yasaklarına göre muamelede bulunmalıdır.

Elbetteki bunun en üstünde devlet başkanları ve devleti idare eden bakanlar, vekiller, bürokratlar vs. var. Bunlar da idare ederken Allah Teâlânın va’z etmiş olduğu kurallar ve kaideler çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar.

Denilebilir ki, bugünkü devlet nizamı ve kanunları açısından bu mümkün müdür? Elbette ki, mümkün değildir. Biz öncelikli olarak kainattaki tek geçerli nizam olan İslam devlet düzeni çerçevesinde olması gerekenleri vuzuha kavuşturmaya çalıştık. Fakat biz de biliyoruz ki halen daha beşer aklının ürünü olan nizam ve kanunlarla yönetiliyoruz.

İşte yazımızın bundan sonraki kısmında da; “Günümüzde idareciliğe soyunmuş olan ve bizlerden destek alan devlet adamlarının emanet duygusu nasıl olmalıdır?” Bunu izaha çalışacağız:

Öncelikle zaman ve şartlar ne olursa olsun Rabbimizin insan olarak bizim içimize koyduğu, bugün adına evrensel değerler denilen, fıtri özelliklerimiz vardır. Mesela hırsızlık her toplumda suçtur. Rüşvet almak, adam kayırmak, aldığı emaneti kendi nefsi için kullanmak, gayri meşru ilişki gibi ahlaksızlıklar hiç bir toplumda kabul görmez. 

Bunların zıddı olan; elindeki imkanları hak edene ulaştırmak, adaletli olmak, merhametli olmak, kibirlenmemek, yönettiği insanların dünyevi şartlarının çok üstüne çıkmamak, israf etmemek, güzel ahlak sahibi olmak gibi her toplumun kabul ettiği güzelliklerdir.

Şimdi, bugün kurulmuş olan beşeri sistemler bu erdemleri hiçe saymış diye bizler içimizde, fıtratımızda var olan erdemlerimizi terk edebilir miyiz? Herkes bozulmuş diye biz de onlara uyabilir miyiz? Rabbimiz (cc), kadim olan kitabında bize ne buyuruyor; “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, marufu emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah’a inanır, iman getirirsiniz.” (Âl-i İmran 110)

Bizim müslümanlar olarak işimiz; insanlığı bu batıl fikirlerin bataklığından kurtarmaktır. Yeniden asrısaadet gibi bir mutluluk ortamı oluşturmaktır. Rabbimiz bizleri “en hayırlı bir ümmet” olarak taltif ederken bizler üstlendiğimiz emanet yükünü dünyevi isteklerimize kurban edersek bunun sorumluluğundan kurtulabilir miyiz? 

Bu kısımda Efendimiz’in (sav) emanet duygusunun zamanla nasıl değişeceğini buyurdukları bir hadisi şeriflerini istifadenize sunacağız:

Huzeyfetu’l-Yemânî (radıyallahu anh) anlatıyor: Hazreti Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: “Emanet insanların kalplerinin derinliklerine konmuştur. Sonradan Kur’ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temâyüllerin) Kur’ân ve hadiste te’yîdini buldular.”

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: “Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan, kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yâni şöyle ki, ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağının üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne devam etti) Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, (o hâle gelinir ki artık) alışverişe giden insanlarda emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler; ‘Falanca kabilede dürüst insanlar varmış.’ diye parmakla gösterilirler. Bazen da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin ‘Ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi.” diye övüldüğü olur.” 

Huzeyfe devam etti: “Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alışveriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım Müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mani olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, âmirinden (validen) gelen korku ve disiplin bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alışveriş yapabilirim.”

Bu bahsedilen dönem ashabı kiram ve tabiin hazeratının dönemi idi. Günümüzde işler nasıl bir hal almış ki Efendimiz’in buyurduğu gibi türlü yolsuzluklarla dünyalık kazanan insanlara yılın işadamı vs. diye kabiliyyetli tüccar olarak ödüller veriliyor. 

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki; “Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin.” “Emanet nasıl kaybolur?” diye sordular.“İşler ehil olmayanlara teslim edilince.” diye cevapladı.

Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü! dedim, beni memur ta’yin etmez misin?” Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da: “Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) Kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse o hâriç.” buyurdu.

Yukarıdaki hadisi şeriflerde de buyrulduğu gibi özellikle müslüman idareciler artık kendilerini emanetin ehil insanları olarak göstermek durumundadırlar. Müslüman olsun, gayrimüslim olsun insanlar onlara güvenmiş ve idareyi onlara teslim etmiştir. 

Kendisinden ekmek isteyen köpeğe taş atıp sakatlayan adamı, köpeğin, zamanın peygamberine şikayet etmesi hadisesi vardır. Köpeğe; “Adama ne ceza verelim?” diye sorulduğunda; “Sakalını kesin ve sarığını çıkarın. Ben onun o haline kandım. Salih zatların kisvesini giymiş, bana zarar vermez, diye düşündüm ve sonuçta beni sakat bıraktı. Onu o kisveden çıkarın ki bir daha kimse ona aldanıp da zarar görmesin.” cevabını alıyorlar.

Şimdi müslüman idareciler halka söz verirken İslami kriterler ile söz veriyorlar. Kur’an-ı Kerim’i, Efendimiz (sav) ve O’nun mübarek izini takib eden idareciler her zaman insanlara adalette ve güzel idarede örnek oldular. İnsanlar da bunları bildikleri için onlardan bunu bekliyorlar. Fakat onların herhangi bir makama gelip de dünyevi hırslarına yenik düştükleri görüldüğünde herkes hüsrana uğruyor.

Netice olarak meclise yeni giren milletvekilleri, seçilecek yeni bakanlar ve bürokratlara İslami camianın aciz bir ferdi olarak hatırlatıyoruz ki: Şu anda sizlere verilen veya verilecek olan makamlar size birer emanettir. Bu müslüman halk size güvenerek bu vazifeleri verdi. Sizler ateşten birer gömlek giydiniz. Bu emanete Hakk’ın rızası doğrultusunda sahip çıkarsanız, huzuru İlâhi’den yüzünüz ak olarak ayrılıp saidlerin arasına katılacaksınız.

Bununla alakalı da, Ebu Said el-Hudri’den (ra) yapılan rivayette, Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde Allah yanında en sevimli ve yine O’na meclis bakımından en yakın olanı, adaletle hükmeden hükümdardır. Yine o gün Allah yanında en çok sevilmeyeni ve meclis bakımından O’na en uzak olanı ise, zulüm ve haksızlık eden hükümdardır.” buyuruyorlar.

Dolayısıyla unutmayalım ki biz bu dünyada geçici olarak bulunuyoruz. Bizim asli vatanımız cenneti âlâdır. Burada elde edeceğimiz dünya nimetleri, velev ki en büyüğü de olsa geçici olacaktır. Fakat şuna iman etmişiz ki cennet nimetleri ebedi olacaktır. Hele de burada adaletli davranarak Rabbimize yakınlık kazanarak elde ettiğimiz nimetler, umulur ki orada da cemali bâkemali kazanmamıza vesile olur. 

Öyleyse geliniz bu yeni dönemde emanete sımsıkı sarılalım. Bizim her halimizden insanlar emin olsun. Bize öyle güvensinler ki, “İşte Muhammedü’l-Emin’in (sav) ümmeti budur.” diyerek dua ve niyazda bulunsunlar. İslam’ın güzellikleri bizim sayemizde cihana yayılsın. Öyle bir çağ açılsın ki o çağın güneşi kıyamete kadar sönmesin.

Allah (cc) muinimiz olsun, inşaallah.

Âmin...

 

Yazar: Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort