JoomlaLock.com All4Share.net

GENÇLERE ALTIN ÖĞÜTLER

Fatih Sultan Mehmed, mekanı cennet olsun, bütçe müzakereleri varmış. Divan’da, vezirleriyle birlikte, meclis toplayıp devletin bütçesini, mizaniyesini müzakere edeceklermiş.

Vezirler, yani bakanlar gelmeden evvel, padişah, önündeki kâğıdın bir köşesine, medreseler tahsisatı diye bir rakam kaydetmiş.

Maliyeye bakan vezir, o rakamı fark etmiş. Konuşmaz olmuş. Zeki padişah, vezirin sükûtunun sebebini anlamış. Sormuş:

“Vezîr-i semîrim, bütçe müzakeresidir, asıl maliye vezirinin konuşacağı bir meclistir. Susuyorsunuz?”

“Dinliyorum, efendim; istifade ediyorum.”

“Galiba şuraya yazdığım, medreseler tahsisatı rakamını mülahaza ettiniz, çok buldunuz. Sükûtunuza sebep bu olsa gerek…”

Padişah bunları söyleyince, vezir konuşmuş:

“Evet padişahım. Devletin bin derdi, masrafı var. Siz birine atf-ı nazarda bulunmuşsunuz. Onların arasında bu rakamı fazla buldum.”

Zeki padişah, nazırını kırıp gücendirmek istemiyor. İkna etmek gönlünü almak, tayin ettiği rakamı bütçeye koydurmak istiyor. Sormuş:
“Vezîr-i semîrim, bu kadar masraflarla yaşayan, yoluna bu kadar varlıklar serilen medreselerden, acaba, insan yetişmiyor mu diyeceksiniz?”

“Evet padişahım, öyle görüyorum, endişem budur.”

Vezir böyle konuşunca, padişah sözüne devam eder:

“Her meslek fire verir, fakat bilhassa ilim mesleğinde çok olur. Çünkü bunlar, Peygamber varisidir. Bu çok zor bir vazifedir. Bunun misali şuna benzer:

, kahverengi veya siyah bir kumaşı, kirli bir suya da sokup çıkarsanız, kuruyunca belli etmez, kirini göstermez. Sarık diye sarınırsanız bile anlaşılmaz. Ama beyaz bir kumaşa, değil kirli su, bir sinek bile değse iz bırakır, fark edilir.

Bu meslek de beyaz tülbende benzer, çok fire verir. Yalnız size bir sualim var. Buna vereceğiniz cevaba göre o tahsisatı görüşeceğiz… Bu medreselerden, sizi beni tatmin edecek seviyede yüzde beş hoca yetişebiliyor mu?”

“Aman padişahım, artık bu da mı olmasın?”

Vezir bunu söyleyince, padişah şu cevabı vermiş:

“Eğer yüzde beş hakkıyla hoca yetişebiliyorsa, davayı kazandık, istediğimizi elde ettik, demektir. Bu yüzde beşin uğruna doksan beşi besleyeceğiz. Demektir.”

Bunun üzerine vezir de hakkı teslim eder:

“Padişahım yüzde beş iyi bir derece ise, buna razı olunacak ise, ben de sizinle beraberim, devam edelim, itirazımı geriye aldım.” der…

Merhum Ali Ulvi KURUCU hatıratında Zahid Kevseri Hazretleri’nin dilinden bu kıssayı naklediyor. Bu örnekle ilim talebesinin diğer branşlardaki öğrencilere olan üstünlüğünü anlatmak istiyor.

İlmi insan vücuduna teşbih edersek Dini ilimler bu vücudun kalbi ve beyni/aklı mesabesindedir. İnsan hayatını da yine vücudumuza benzetirsek, hayatımızın kalbi ve beyni/aklı gibidir. Nasıl ki bedenimiz kalp ve akıl merkezli yönetiliyor, yönlendiriliyorsa; hayatımız, şahsiyetimiz de gençlik dönemimizde aldığımız kararlar neticesinde şekilleniyor. Bu nedenle gençlik Sultan Fatih’in ifadesiyle “Beyaz bir kumaş gibidir.” Her ne kadar toplumumuzda “Yahu bu gençtir, gençlikte böyle hovardalıklar olur, bunların kanı deli akıyor şimdi…” gibi ifadeler genel kabul görse de; meselenin asliyetine baktığımızda durumun söylendiğinden çok daha farklı olduğunu görüyoruz. Hâce Hazretleri’nin (ksa) ifadesiyle gençlik “Melekleri n bile özendiği bir hal, müthiş bir sermayedir.” Bu sermayeyi hakkıyla kullanmak her mü’min gencin öncelikli vazifesidir. Tarihimize baktığımızda gençliğini Allah yolunda harcayarak “Allah’ın kendilerinden razı” olduğunu Kitab-ı Kadim’inde müjdeleme şerefine nail olan kahramanları görürüz. Onları Efendimiz de (sav) ‘yıldızlar’ diye isimlendirmişlerdir. Onlar hidayetin imamı olmuşlardır. Örneğin Hz. Ali Efendimiz, Müslüman olduğunda on yaşlarında, Bedir’de İslam’ın şerefi için savaşırken yirmi beş yaşlarındaydı. Yine Zeyd b. Harise, Sa’d b. Ebi Vakkas, Mus’ab b. Umeyr ve daha isimlerini sayamayacağımız birçok sahabi genç yaşlarında İslam davasının zaferi için canla başla gayret etmişlerdir.

Yine yakın tarihimize baktığımızda sahabi nesli gibi İslam’a hizmet eden ‘ilmen, ahlaken, amelen bir genç nasıl olur’ bize gösteren şahsiyetleri görürüz. Bu insanları Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Hocamız “Allah’ın alınlarından öptüğü insanlar” olarak tanımlar. Örneğin son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi müderris olup Osmanlı Medreseleri’nde ders vermeye başladıklarında yirmi iki yaşlarında imişler. Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi Hazretleri hilafetle şereflendiklerinde yirmili yaşlarının başlarında imişler.  Üstadımız Hâce Hazretleri (ksa) yedi yaşında iken namaz kılmaya ve oruç tutmaya başlamışlar ve yedi yaşından doğumlarına kadar geçen yedi yıllık sürenin namazını ve orucunu da kaza ederek, tabiri caizse doğumlarından itibaren namazlarını geçirmemiş, oruçlarını tutmuşlar. İlk Cuma namazı kıldırmaya başladıklarında on bir yaşlarında imişler ve on yedi yaşlarında iken va’z u nasihate başlayarak ümmeti Muhammed’i irşada başlamışlardır. Hatta ilk vaazlarını bir gün bizlere şöyle anlatmışlardı: Vaaz kürsüsüne çıktığımda Üstadımın halifesi Molla Ali Hazretleri de camide bulunuyorlardı. Ben kendisinin yanında konuşmaktan çekiniyordum. Çünkü kendisi çok cezbeli bir zat idi ve kerameti zahir idi. Cenâbı Hakk’a çok yalvardım ki bana yardım etsin. Ben içimden dua ederken manada Hz. Fatıma annemizin başörtüsünü Molla Ali Hazretleri’nin başından aşağı örttüğünü gördüm. Molla Ali Hazretleri sanki bir cam fanusun içindeymiş gibi oldular. Bunu görünce rahatladım ve vaaza başladım. Kendileri de vaazın başından sonuna kadar sessizce dinlediler.” Yine Hâce Hazretleri (ksa) yirmi altı yaşlarına kadar üç tarikatten irşada mezun olmuşlar.  

Bu örnekleri vermemizin sebebi gençlere çıtayı yüksek yerlere koymalarını göstermektir. Üstadımız bize: “Himmetinizi yüce tutun.” buyurmuştur. Elimizdeki bu sermayeyi çok iyi değerlendirip olmamız istenilen, bulunmamız gereken yere ulaşmak zorundayız. Ve şunu da unutmamalıyız ki bizim çıtamızın dikili olduğu nokta “Allah’ın rızasıdır.” Yaptığımız bütün filleri bu rızanın tahsili için yapmalıyız.

Başta naklettiğimiz kıssaya dönersek Fatih Sultan Mehmed medrese talebelerinin yüzde beşinin bile olsa müderris olabilmelerini kazanç görmüşler. Ama bugün biz inanıyoruz ki bu gençlik kendilerine gerekli olan iman aşısı yapıldığında; bile bile yanlışa düşmekten koruyacak kadar bir ilmi tahsil ettiklerinde ve hakiki manada İslam’ı kendisine dert edinmiş; hayatını, muaşeret ve muamelatını İslam kaidelerine göre tanzim etmiş insanların sohbet meclislerinde bulunduklarında içlerinde var olan cevher açığa çıkacak ve Efendimiz’in “Onlar benim kardeşlerimdir, Ben onlara müştakım.” hadisi şerifinde buyurduğu insanlar gibi olabileceklerdir. Bazı güruhlar “On yılda on beş milyon genç yarattık” dediler ama emellerinde başarılı olamadılar. Gençliğimiz gün be gün İslam’a daha çok yakınlaşıyor, İslam’ı talim etmek, tatbik etmek istiyorlar. “Her şey aslına döner.” buyrulmuştur ki gençlik de aslına, fıtratında var olan İslamî hayata dönüş yapıyor.

Efendimiz Ammâr b. Yasir’den rivayet edilen bir hadisi şeriflerinde: “Ümmetim mübarek bir ümmettir, evveli mi yoksa sonu mu daha hayırlıdır bilinmez.” buyurmuştur. Bu hadisi şerifteki ‘hayırlı ümmet’ olabilme ümidi ile; Efendimiz’in nazar ettiğinde övüneceği, sevineceği nitelikteki gençlerin oluşmasında bir nebze katkısı olması dileğiyle ve “Burada bulunanlar, bu sözlerimi burada olmayanlara ulaştırsın.” hadisi şerifi gereğince öncelikle Hâce Hazretleri’nden (ksa) ve sair İslam kaynaklarından gençler için işittiğimiz güzellikleri, hayat ölçülerini, sadece O’nu memnun etmeyi hedefleyerek, sizlere aktarmaya çalışacağız.

Ve ma tevfike illa billah.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ - ŞUBAT 2011 SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR.

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort