JoomlaLock.com All4Share.net

HAKK’A HİZMETİN TEMEL ZEMİNİ AHLÂK

Her Amelin Başı Güzel Ahlâk

Hâce Hazretleri (ksa) ile dergimizin aylık mevzularını istişare ederken Mart ayı için “İlim, amel ve ihlâs ilişkisi” konusunu incelememizi uygun gördüler. Bir yandan mevzu ile ilgili araştırma yaparken bir yandan “acaba niçin bu mevzuyu uygun gördüklerini” tefekkür ediyorduk. Derken İhya’da geçen bir hadisi şerife rast geldik: “İlmi çoğaldığı halde ahlâkı düzelmeyen, Allah’a uzaklıktan başka bir şey elde edemez.” (İhya-i Ulûmid-Dîn, C. 1, Hadis No: 133, S. 151)

Ahlâk… Hâce Hazretleri’nin (ksa) sohbetlerinde sürekli üzerinde durduğu ve günümüz Müslümanları için temel nokta, en çok bahsedilmesi, işlenilmesi, anlatılması gereken mevzu...

Takip edebildiğimiz kadarıyla İslamî oluşumların temel olarak kabul ettikleri hususlar dünyevileşme eğiliminde olan topluluklar -özellikle cemaat kavramını kullanmıyoruz- için para ve temeli para üzerine inşa edilmiş hizmet anlayışı; modernizm hastalığına tutulmamış ama zamanı iyi okuyamayan, çağın hastalıklarına geçmiş dönemlerden kalma tedavi yöntemleri ile derman olmaya çalışan ve bu uğurda uygulanan eğitimin içeriğini tabulaştırıp aksi yorum ve tekliflere kapatan ve ortaya çıkan ürünün yetersizliğinden kendisine pay çıkarmayan ilim/medrese anlayışı… Bu gibi hizmet anlayışlarının üzerine ise Hâce Hazretleri (ksa) her şeyden; ilimden de, amelden de, maddi hizmetlerden de önce “güzel ahlâk”ın Müslüman bireylerde ve dolayısıyla İslam toplumunda temekkün etmesinin gerekliliğini sürekli vurgularlar.

“İlim, amel ve ihlâs” açısından bakarak niçin “ahlâk” diye düşündüğümüzde yine başka bir hadisi şerif karşımıza çıkıyor: “İnsanlar helâk oldu, âlimler müstesna. Âlimler helâk oldu âmil olanlar, ilmiyle amel edenler müstesna. İlmiyle amel edenler de helâk oldu, muhlisler müstesna... Onlar da büyük bir tehlike içindedirler.” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:415)

Muhlisleri, âmilleri, âlimleri tehlikeden kurtaracak olan yegâne zemin güzel ahlâktır. Ahlâkı kâmil olmayan bir âlimde, istisnalar kaideyi bozmaz, kibir, benlik, duygusu, “en iyi ben bilirim” düşüncesi muhakkak olacaktır. Fakat Cenâbı Hak ayeti kerimede: “Doğrusu Allah kibirlenenleri sevmez.” (en-Nahl: 16/23) buyurur.

Hadisi şerifte Efendimiz (sav): “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete giremez!”buyurmuştur. (Müslim, İman 147). İmam Ahmed b. Hanbel’in de talebelerine: “Kibir taşıyan kafada, akla rastlayamazsınız.” buyurduğu rivayet edilir.

Peki, biz Allah’ın “sevmediği”, Efendimiz’in “cennete giremez” buyurduğu, büyüklerin “akılsız” diye tarif buyurdukları kişileri âlim diye tesmiye edebilir miyiz? Elbette ki hayır. Bunların isimleri İslam ıstılahında ulemâ-i sû olarak isimlendirilirken ayeti kerimede Cenâbı Hak aynı ahlâk üzere olan yahudi âlimlerini: “Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (el-Cuma:62/5)

Cenâbı Hak (cc) böyle bir durumdan cümlemizi muhafaza buyursun. İnsanı bu konumdan kurtarıp muhlis konumuna getirecek vasıf güzel ahlâktır. Ahlâkı kemale ermeyen âlim, yabani ot gibidir. Tadı acı olur, yenmez. Bu hususta Hâce Hazretleri’nin (ksa) talebelik yıllarında yaşadığı bir hadise meselenin daha net anlaşılması açısından çok önemlidir.

Hâce Hazretleri (ksa) ilim tahsili için Güneydoğu Bölgesi’nde bulunduğu yıllarda Feraiz ilmini tahsil için bölgenin meşhur âlimlerinden birinin yanına giderler. Hocaefendi’nin yanına vardıklarında kendisinin sakal traşı olduğunu görürler. O tarihlerde sakalsızlık günümüzdeki kadar revaçta olmadığı ve bilhassa Güneydoğu ulemasının sünnet-i seniyyeye ittibada çok hassas olduğunu bilen Hâce Hazretleri (ksa) bu duruma çok taaccüb ederler ama yine de tedrisat için Hocaefendi’ye talebe olurlar. Fakat kısa bir zaman içinde Hocaefendi’nin bazı anlayışları Hâce Hazretleri’nin gönlüne yatmaz. Hocaefendi Kürt milliyetçiliği yapar ve ırkçı bir anlayışa sahiptir. Bunun üzerine Hâce Hazretleri: “Sen sütü çok bereketli bir âlim olabilirsin. Fakat senin sütün zehirlidir. Sende İslam akîdesine uymayan belli anlayışlar var. Bu anlayışınla sen ilim tahsili için yanına gelen insanları zehirlersin.” buyurarak orayı terkederler. Rabbim İlmimi Artır…

İslam insanları hedefleriyle değerlendirir. Kasdettiğimiz hedefin İslam ıstılahındaki karşılığı niyettir. Efendimiz’in: “Ameller niyetlere göredir.” (Muttefekun aleyh) ve “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır. Münafığın ameli de niyetinden hayırlıdır.” (Câmiü’s-Sağîr,4/3810) hadisi şerifleri bize hedefimizi yani niyetimizi ciddi manada tashih etmemiz gerektiğini bize hatırlatır.

İlim tahsiline niyet eden bir talebenin öncelikle hedefini belirlemesi lazımdır. Eğer hedefimiz Cenâbı Hakk’ın zatını sevmek, sıfatlarını tanımak, ef’alini anlamak ve bunların tazyikiyle Hakk’a ibadet etmek değilse hiç o tahsile başlamayalım daha iyi. Çünkü aksi takdirde Efendimiz’in (sav) “Âmil olan âlimler de helâk oldu.” hitabıyla karşılaşırız.

Hâce Hazretleri’nin (ksa) her sohbetinden önce okudukları dua ilim tahsiline niyet eden talebenin hedefini bize gösterir mahiyettedir: “Rabbi zidnî ilmen ve fehmen ve elhıknî bi’s-salihîn. Allah’ım ilmimi ve anlayışımı ziyadeleştir ve beni salihlere ilhak et, beni de o salihlerle beraber kıl…”

İlim ve anlayış Cenâbı Hakk’ın “Onlar ne güzel arkadaştır.” (en-Nisa: 4/69) diye taltif buyurduğu ve “Kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, salihlerle” birlikte olmak için; yine Allahu Teâlâ’nın: “Onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır” (el-Yunus: 10/62) buyurduğu velilerden olabilmek için tahsil edilmelidir.

Hâce Hazretleri (ksa) bir sohbette Medine-i Münevvere’ye ilim tahsili için giden bir kişiye: “Eğer senin Efendimiz’in (sav) ruhaniyetinden haberin yoksa okuduğun ilimlerle, yaptığın amellerle O’nunla bir irtibata geçemiyorsan bırak kalsın o ilimler, ne Medine’ye git ne de ilim tahsil et. Bu senin için daha hayırlıdır.” buyurmaları asıl istikametimizi bize göstermesi açısından gayet manidardır.

İlmin maksadı el-Âlim (cc) ile ve en hayırlı muallim olan Efendimiz ile (sav) irtibat kurabilmek, Onlar’ın rızasını, likasını, muhabbetini doyasıya tatmaktır. İmam-ı Âzam Hazretleri “İlim, ezberlenilen şey değil, kendisinden faydalanılan bilgidir.” buyurmuştur.

Yine hadisi şerifte Efendimiz (sav): “Kimin hicreti Allah’a ve Resûlü’ne yönelmek için olursa, onun hicreti Allah’a ve Resûlü’ne olur. Kimin hicreti de dünyayı elde etmek için olursa o dünya nimetlerini elde eder…” (Muttefekun aleyh) buyurmuştur.

Eğer bizim ilim tahsilinde niyetimiz rıza ise karşılığında Cenâbı Hakk’ın rızası, likası, muhabbeti olacaktır. Ama biz ‘ene’mizin peşine koşup; “İnsanlar bana âlim desin, en çok bilen ben olayım.” sevdasında isek de sonucunda yine hedefimize ulaşırız. Fakat bu isteğin sonucunda Cenâbı Hakk’ın yanındaki değerimiz yukarıda da geçen yahudi âlimlerden farklı olmayacaktır. Hazreti Mevlânâ da: “İnsana, aradığı şeye bakarak değer verilir.” buyurmuştur.

Efendimiz (sav) bir gün mübarek başını göğe kaldırıp bir süre tefekküre daldıktan sonra şöyle buyurur: “İlim sizden çekilip alındığı zaman haliniz nice olur?” Orada bulunan sahabiler biraz şaşkınlıkla şöyle derler: “Ya Resûlallah! Bizler Kur’ân’ı okuduğumuz ve ev halkımıza öğretip durduğumuz halde ilim bizden nasıl çekilip alınır?” Efendimiz (sav): “Tevrat ve İncil yahudilerin ve hıristiyanların elindeyken onlara bir fayda sağladı mı?” (Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, İbn Mace) buyururlar.

İşte bu hadisi şerif bize gerçek ilmin, faideli ilmin, bize salihlerle beraberliği getirecek ilmin adresini gösteriyor. O adres, ilmini ahlâkı hamide süzgecinden geçirmiş Allah dostlarıdır. İlmin bizden alınması bizim için çok ciddi bir tehlikedir. Fakat Cenâbı Hak ayeti kerimede: “…Hâlbuki Sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi..” (el-Enfal: 8/33) Biz de varis-i Nebi olan Allah dostlarının meclislerinde, onlarla birlikte olursak Cenâbı Hak bizi her türlü azabtan, tehlikeden koruyacaktır…

Niyet Hayır, Âkıbet Hayır…

Hadisi şeriflerinde Efendimiz (sav): “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” buyurmuşlardır. Hâce Hazretleri de (ksa) bizlere sürekli “Niyet hayır, akıbet hayır.” sözünü hatırlatırlar. Açılan bu pencerelerden hayatımızı kontrol edersek hayatımızın sağlamasını yaparak yaşarız. Bu anlayış bize Hakk’a giden yolda emin adımlarla yürümemizi sağlar. Eğer herhangi bir işimizde muvaffak olamıyorsak en önce niyetimizi/hedefimizi kontrol ve tashih etmemiz gerekir.

İlmimiz olduğu halde amelimiz yoksa biz o ilmi Allah’ı sevmek, tanımak, O’nun rızasını kazanmak için tahsil etmemişiz demektir. İşte bu ilim Efendimiz’in Allah’a sığındığı “Fayda vermeyen ilimdir.” Eğer ilmimiz var ama amelimiz yoksa Allah muhafaza Cenâbı Hakk’ın yine yahudi âlimleri hakkında buyurduğu: “..İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?” (el-Bakara: 2/44) ayetinin muhatabı oluruz.

İlim ve amel ilişkisini en güzel ve özlü şekilde hadisi şerifte Efendimiz (sav) açıklamıştır: “Bildiği ile amel eden kimseye Yüce Allah bilmediğini öğretir ve amelinde onu muvaffak kılar da cenneti hak eder. Buna karşılık bildiği ile amel etmeyen kimse hem bildiğinde şaşar hem de amelinde muvaffak olmaz ve böylece cehennemi hak etmiş olur.” (El-Munkizu mine’d-Dalal, 60)

Ihlâs,“İyyake n’abudu–Yalnız Sana ibadet ederiz”in anlaşılmasıdır…

Hâce Hazretleri (ksa) bir sohbetlerinde Ğavs Hazretleri’ne (ks) bir gün bir zatın gelip teheccüd namazı kıldıklarını söylemesi üzerine kendilerinin o kişiyle aralarında geçen konuşmalarını nakletmişlerdi.

Ğavs Hazretleri teheccüde kalkan kişiye:
“Işıkları yakıyor musunuz?” diye sorar.
-Hayır, yakmıyoruz.
-Ayaklarınızı sertçe yere vuruyor musunuz?
-Vurmuyoruz.
-Abdest alırken suyu çok açıyor, sesinizi işittirmek için aksırıp, öksürüyor musunuz?
-Yok.
-Peki, hiç kalbinize geliyor mu ki şu insanlar gaflet uykusunda iken ben Allah’a ibadet için uyandım.
-Bu düşünce kalbime geliyor…

Bunun üzerine Ğavs Hazretleri o zata “Madem ki ibadetiniz size millete karşı üstünlük duygusu veriyor yatın uyuyun, boşuna yorulmayın, zahmet çekmeyin. Bu daha hayırlıdır.” buyuruyorlar…

Hâce Hazetleri (ksa) bu kıssayı naklettikten sonra kendilerine soruldu ki: “Efendim bu düşünce hepimizin gönlünde hangi ibadeti ifa edersek beliriyor. Halimiz bu. Bizler de mi yaptığımız bütün ibadetleri terk edelim? Bu kıssayı nasıl anlamamız gerekir?

Cevaben buyurdular: “Burada kastedilen mana ibadeti terk edin değil. Eğer teheccüdü sekiz rekât kılıyorsanız on altı rekâta çıkarın. Ama şu düşünce hiçbir zaman kalbinizden eksik olmasın: Terakki, Cenâbı Hakk’a yaklaşma, O’nun rızasını kazanma benim yaptığım amel ile değil. Eğer bu düşüncelerle amel edersek bu ibadetler de bizi Allah’tan perdeler. Bizim için ağyar olur. Biz amellerimizde ihlâsa ermek istiyorsak yaptıklarımızı Allah’a satmak yerine O’na hediye etmeliyiz.”

Nasıl ki her ilim, sanat, zanaat… ehlinden ahzedilirse ihlâs da sadece muhlislerden öğrenilir. Müslümanlar şunu çok iyi bilmeliler ki ihlâs kitaptan öğrenilmez. Bir kitabı on beş günde bir değil günde on beş kere dahi okusanız muhlislerden olamazsınız.

Hâce Hazretleri (ksa) bir sohbetlerinde Abdussamed Ferhendî Hazretleri’nin (ks) Ğavs Hazretleri’ne (ks) intisabını nakletmişlerdi...

Abdussamed Efendimiz’in babaları, dedeleri hep âlim imişler. Nesiller boyu ulema yetiştiren bir aile olmaları hasebiyle Abdussamed Efendimiz de çok büyük bir âlimdir. Kendi düşünceleri o imiş ki; “Ben Allah’ın takdir ettiği kadar bir ilme sahibim.

Çok şükür bu ilmimle de âmilim. Babamdan öğrendiğim ezkâru evrada da düzenli devam ediyorum. Daha benim bir mürşide bağlanmaya ihtiyacım yoktur…”

Bu düşüncelerle hayatlarına devam ederlerken Ğavs Hazretleri Silvan’a teşrif ederler. Müntesibleri Hz. Ğavs’ı ziyarete giderken Abdussamed Efendimiz’den de sohbete gelmelerini rica etmişler. Mübarek de kırmayıp sohbete iştirak ederler. Ğavs Hazretleri’nin sohbeti baştan sona hep Abdussamed Efendimiz üzerinedir. Onun hastalıklarını, içinde bulunduğu halleri ve bu hallerin sebeplerini, çıkış yollarını açıklarlar. Abdussamed Efendimiz mutmain olmuştur lakin yine de içinden öyle düşünür ki “Ğavs bana doğrudan ders teklif etsin ben intisab edeyim. Yoksa etmeyeceğim.”

Kısa bir zaman sonra Ğavs Hazretleri ayağa kalkar ve Abdussamed Efendimiz’e dönerek: “Molla ben abdest alacağım, sen bana yardım et…” buyurur. Abdesthaneye doğru giderlerken Ğavs Hazretleri Abdussamed Efendimiz’i bir odaya çeker ve ona buyurur:

-Molla sen anlamadın mı? Sohbetin başından beri Şah-ı Hazne hep sana konuşuyor.

-Anladım kurban.

-Peki, neden hala müteredditsin ve beni alenen davet etsin istiyorsun? Sen ağaçları niçin aşılarlar bilir misin? Ağaçlar belki yeşildir, meyvesi de vardır ama daha çok meyve versin, meyvesi daha lezzetli, daha bereketli olsun diye onlara aşı yaparlar. Âlimler de böyledir. Belki onlar yemyeşil ağaçlar gibidir, belki meyveleri de vardır ama onlara tasavvuf aşısı yapılırsa daha kâmil olurlar, daha doğurgaç olur, daha bereketli bir hale gelirler. Bu söz üzerine Abdussamed Efendimiz intisab ederler...

Müslümanlar! Her ne olursak olalım; ister âlim, ister âmil, ister muhsin olalım. Efendimiz’in (sav) buyurduğu: “Büyük bir tehlike içinde” olmaktan yalnızca Allah dostları, mürşidi kâmiller ile kurtulabiliriz. İnsanı kâmil bizi Efendimiz’in (sav) tamamlamak üzere gönderildiği güzel ahlâka ulaştırır. Bu ahlâk ile yaptığımız ibadetlerin, kemmiyyet açısından az bile olsa, Hak Teâlâ’nın yanındaki kadru kıymeti nice çok amellere galib olur.

Cenâbı Hak (cc) bizden her zaman kaliteli ameller istemiştir. Alelade yapılan fiilleri değil salih ameli beklemiştir. Hâce Hazretleri (ksa) buyururlar: “Salih amel salih kişinin yaptığı ameldir. Ameli salihe ulaşmak istiyorsak salihleşmeliyiz. Aksi takdirde amele Salih oluruz.”

Ancak dostları sayesinde Hakk’ın istediği, beğendiği, hoşnut olduğu salih amelde muvaffak olarak Allah’ın “halife”si ve Efendimiz’in kıyamet günü iftihar edeceği “ümmet”lerden olabiliriz.

Cenâbı Hak cümlemize muhtaç olduğumuz bu irşada kavuşmayı nasib etsin…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort