JoomlaLock.com All4Share.net

HAYRA DAVET

“İçinizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kötülükten nehyeden bir cemaat bulunsun.  İşte felaha erenler ancak onlardır.” (Al-i İmran/104)

Allah (cc) İslam toplumunda böyle seçilmiş, nezih, pak, hak ve hakikati meşrep edinmiş bir cemaatın teşekkül ettirilmesini, yetiştirilmesini emir buyuruyor.

Bu topluluğun asli görevi; birliğin ve İslam’ın esası olan hayra davet etmektir. Davet edilen bu hayır nedir? Efendimiz (sav) bu ayeti celileyi okuduktan sonra “Hayır, Kur’an’a ve benim sünnetime uymaktır.” diye buyurmuşlar. (Suyuti, Durul Mensur: 2/289)

Bu şekilde hayra davet, iyiliği emr, kötülüğü men edecek bir topluluğun teşkili,  Müslümanların imandan sonra ilk dini farizalarıdır. Bu farizayı yerine getiren Müslümanlar, ayeti celilenin açık hükmü gereğince kamil kurtuluşa ererler.

Günümüzde hayır deyince, cami yapmak, Kur’an kursu açmak, hayır kurumlarına makbuz karşılığı bağış yapmak gibi sadaka-i cariye hükmündeki ameller anlaşılıyor. Ancak bahse konu olan ayeti celilede ki Allah’ın (cc) muradı yalnız bu değildir. Hayrın da içini boşaltıp, sadece maddi olanaklarla yapılan bir ibadet haline dönüştürmüşüz. Aslında dinin içini boşaltıp, okul açmak ve bu okulları uluslar arası alana yaymak,  Kur’an kursu açmak, fakirlere yardım etmek gibi maddi sahalarda kazanılan başarılara döndürmüşüz. Oysa sadece sadaka-i cariye hükmündeki amellerle elde edilen başarı veya başarısızlık diye görülen şeyler hiçbir zaman meşruiyete gösterge olamaz. Aslolan maddi araçlarla değil, Rıza-i İlahiyeye uygunluk ile ölçülen muvaffakiyettir.

Hayra davet eden bu topluluğun en öncelikli görevi insanları Allah’ın  (cc) zatına davet etmektir. İşte en büyük hayır, budur. Çünkü insanları hayrın en büyüğüne Cenâb-ı Hakk’ın kendisi davet etmektedir. “Allah, son bulmaktan ve tüm afetlerden beri olan selamet yurduna, Selam olan Zat’ının cennet gibi şerefli evine, sakinlerine Allah’ın (cc) ve meleklerin çokça selam verdiği selam diyarına, tüm kullarını davet etmektedir. O dilediği kimseleri de dosdoğru bir yola hidayet etmektedir.” (Yunus/25) 

Hakk Teala fena yurdunu terk edenler için selam yurdunu hazırlamıştır. Bu Allah’ın (cc) rızasıdır. Allah’ın (cc) birinci derecede rızası imandadır. Üstad Bediüzaman  (Rahimehullahi aleyh ) bu hikmete binaen ; “Kainatta en yüksek hakikat imandır.” diye buyurmuşlardır. Öyle ise içinizde oluşturacağınız bu güzide topluluk öncelikle sizi imana davet eder. İman ise mutlak manada teslimiyettir.

Efendim (ks) Buyurmuşlardı; Hz. Musa (as) zamanında küfür dünyadaki altın çağını yaşamıştı. Efendimiz (sav) zamanında, sahabelerin mutlak manadaki teslimiyetlerinden dolayı iman altın çağını yaşamıştı. Ahir zamanda ihsan sırrının açığa çıkması altın çağını yaşayacak, yaşamaktadır. Ahir zamanda açığa çıkacak olan bu sır bir cemaat tarafında yaşanacaktır.

Sahabe efendilerimizin, Efendimiz’e  (sav) karşı olan sevgi ve mutlak manadaki teslimiyetleri, Asr-ı Saadet döneminin yaşanmasını sağlamıştır. Öyle ki Hz. Ali (kv)  “Gözlerimin önünde perde kalksa ve gaybı görsem imanımda bir değişiklik olmaz.” buyurmuş.  İmanı en üst seviyede yaşayan bu Âli Ümmete, Allah (cc) Kitab-ı Mübin’de buyuruyor; “Ey iman edenler, Allah’a Resülune, Resülüne peyderpey indirilene ve daha önce topyekün indirmiş olduğu kitablara iman edin. Ey inanmış olanlar iman edin, Ey inananlar iman edin. Kim, Allah’ı meleklerini, kitablarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, muhakkak ki o, uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır.” (Nisa/136) 

Muaz bin Cebel (ra), sahabe efendilerimize “Gelin bir saat iman edelim.” diye buyururmuş. Varın gerisini siz düşünün?  Günümüz müslümanı batı normları ile uyuşmayan İslam ahkamını sistematik bir şekilde değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya çalışırken, yeniden iman etmenin ve İslam hakikatlerini yol edinmiş güzide bir cemaatın varlığının zarureti daha iyi anlaşılır. 

Hiçbirimiz Allah (cc) ile pazarlık yapma konumunda değiliz. Kıldığımız günde toplasan bir saatlik namaz. Hac, umre, zekat ve infakı zenginlere tahsis edip kendimizden uzaklaştırmışız. Keza durumumuz iyi olsa dahi haccı ve umreyi ileri yaşa ertelemişiz. Sanki yaşlanacağımıza dair elimizde senetimiz var. Gaflet ve malayani içinde yüzerken kıldığımız namaza karşılıkta habire sufli ve nefsani şeyler istiyoruz. Allah’tan (cc) öncelikle O’nu isteyelim. Rızasını, likasını, muhabbetini sevdiklerinin sevgisini, nimet verdikleri ile birlikte olmayı isteyelim.

Bu güzide, seçilmiş topluluk bizleri imandan sonra salih amel işlemeye davet eder. Bizleri Allah (cc) ve Resûlu’ne (sav) yaklaştıracak, bizi örnekleştirecek, ihlas ile yapılmış ameller salih ameldir.

İşte bu davet edilen salih amellerin en öncelikli olanı cihaddır. Allah (cc) yolunda Allah (cc) için mücadele etmek. Cihadında en büyüğü nefse karşı yapılan cihaddır.

Cihaddan sonra samimi ve ihlaslı bir şekilde eda edilen namaz gelir. Namaz bizden kötülüğü giderecek,  fahşa ve münkerden koruyacak tek unsurdur. Namaz, kalbimizi, ruhumuzu, ahlakımızı temizleyecek, bize edebi öğretecek, alçakgönüllülük kazandıracak, kibrimizi ve ucbumuzu eritecek. Namaz bizi saflaştıracak tertemiz yapacak. Rabbimiz bize namazı dosdoğru kılmamızı, namazı muhafaza etmemizi, sabırla namaza devam etmemizi emrederken, günümüz insanı İslam adına namazı terk ediyor.

Namaz nefsin belini kıran, nefse çok ağır gelen bir ibadettir. Evvelinde titizlikle yapılması gereken bir temizlik var. Akabinde kılmak için uygun bir ortam ve vakitlere riayet gerekiyor. Fazileti için toplulukla kılmak gerekiyor. Çok kapsamlı ve nefse çok ağır gelen bir ibadet olduğundan, dünya işlerimizden ve rahatımızdan taviz vermemek için, namazı  çok kolay terk edebiliyoruz veya hızlıca ve eksik yapabiliyoruz. İşte ayeti celilede tarif edilen cemaat namazı korur. Namazın zırhı gibidir. Allah (cc) cemaattan birinin namazından razı olsa, umulur ki diğerlerinin namazı da makbul olur. Nefs öncelikle bize cemaatı terk ettiriyor. Ardından namazı fazilet vaktinden ruhsat vaktine, oradan kerahat vaktine kaydırıyor. Allah (cc) korusun bunun sonu namazı terke kadar gidiyor.

İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakta hayra davettir. İslam alimlerine göre kötülükten men, iyiliği emretmekten önce gelir. Kötülüğü terk etmeyen, emri gereği gibi yapamaz. Günümüzde münker bir güç tarafında sistemli olarak sevk ve idare edilmektedir. Bu yüzden münkeri nehy de güçlü bir cemaat tarafından sistemli olarak yapılmalıdır. Efendim’in (ks) işaret buyurdukları gibi: “Ruh dünyası sohbetle yoğrulmuş, çağın maddi ve manevi hastalıklarından kurtulmuş, muttaki insanlardan oluşan toplumlar ancak bir güç unsuru oluşturabilmektedir.”

Kâmil bir ahlâk üzere yaşamakta hayra davettir. Malum Efendimiz (sav); “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. Ahlâk tebliğ ile telkin ile öğrenilmez. Ancak kâmil ahlaka sahip olan Salihlerin yaşantılarında, duruşlarında onlarla olan ilişkiler sonucu taklit edilerek öğrenilir. Taklit ihlasın kapısıdır, buyurulmuş. Günümüz Müslümanları, iman ile beraber ahlâkî hizmetleri de yürütmek zorundadır.  Nice samimi gençlerimizin ahlâk noktasındaki yanlışlıklardan dolayı imanı tehlikeye girmektedir. Büyük bir ahlak krizi yaşayan dünyamızın en zaruri ihtiyaçlarından biri de güzel ahlâkta örnek olacak bir cemaatın teşkilidir. 

Sadaka-i cariye hükmündeki amellere teşvik ve bunları örnek olacak şekilde yapmakta hayra davettir. 

“Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz: Rabbinize inanın! Diye imana çağıran yüce bir münadi duyduk da hemen iman ettik. Öyleyse bizim için günahlarımızı bağışla, kötü işlerimizi de bizden ört ve bizi iyi kullarla birlikte vefat ettir.” (Al-i İmran/193)
Amin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « FİTNE-FESAD CİHAD-I EKBER »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort