JoomlaLock.com All4Share.net

… HİÇ GÜZEL OLMASAYDI ÖLÜR MÜYDÜ PEYGAMBER?

Ölüm perdenin arkasına ulaşabilmektir. Gerçeğe dönme anıdır. Dünyanın hızlı temposu insanı hakikatten ne kadar uzaklaştırırsa uzaklaştırsın, gördüğümüz her ölüm bize Rabbimiz’in en büyük nasihatidir. Şahit olduğumuz her mevtada kendimizi sigaya çekme imkanı veren ölüm, anlamak isteyene en büyük nasihatken, gözünü, gönlünü açmayana da “Ölenle de ölünmez ki, hayat devam ediyor.” gibi hakikatten uzak sözlerle savuşturulan, içimizde gizlediğimiz en büyük korkunun bilinç altında büyütülmesidir.

Her ölüm, yeniden var olmanın ifadesidir. Ölüm vuslattır. Kişinin aslına dönüşüdür. Cismin ortadan kalkması değil, en sevgili olan Rabbi, Hak Teala’ya doğru uçmasıdır. Hazreti Mevlana’nın buyurduğu gibi “Vuslat Günü”, “Düğün Günü” yani “Şeb-i Arus”dur.

Ölmek felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir. Büyüklerden bir zat; “Ben Azrail Aleyhisselam’ı, Cebrail Aleyhisselam’dan daha çok seviyorum.” buyurmuş, etrafındakiler; “Efendim hikmeti nedir?” diye sorduklarında “Çünkü o beni Rabbime kavuşturuyor.” cevabını vermiş. Ölümden sıkça bahsetmek Efendimiz’in (sav) sünnetidir. Ölümden kaçış olmayacağı gibi, bunu düşünmek Müslüman’ın hakikatten ne denli uzaklaştığının işaretidir. Ölüm, seveni sevdiğine kavuşturan köprüdür. Müslüman için ölüm, Rabbimiz’in en değerli hediyesidir. Ölüm, ölmemek üzere doğuştur. Ölüm olmasaydı bu hayat hiç çekilir miydi? Ölüm, Müslüman’ın teselli kaynağıdır, hasretidir.

Büyüklerimiz Rabbimize kavuşturduğu için ölümü sevmişler, sevdirmişler. “Ölmeden evvel ölünüz ki Rabbinize kavuşasınız.” buyurarak yaşarken ölümle bizleri dost kılmışlar. Ölümü, dostun dosta kavuşma daveti olarak anlamışlar, anlatmışlar. Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) defalarca ifade buyurdukları şu kıssa çok manidardır: “Azrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselam’dan ruhunu almak için izin istediğinde, “Nasıl olur, dost, dostun canını alır mı hiç?” der. Allahü Teâlâ, Azrail Aleyhisselam ile haber gönderir: “Dost, dosta kavuşmaktan kaçınır mı?” Bu emir kendisine ulaşınca, “Ya Rabbi, ruhumu hemen al!” diye duada bulunur.

Dünya müminin zindanıdır. Vefat eden bir mümin bu zindandan kurtulmuştur. Bir hadiste Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Dünya mümin için zindan, kafir için cennettir." buyurmuştur. Dünya bir kafes, ruh da içinde kuştur. Ölen ruh kafesten çıkmış, özgürlüğüne kavuşmuş ve ebediyet semasına uçmuştur. Ruh bedende tutsaktır, ölümle hürriyetine kavuşur. Ruhun esas mekanı ruhlar alemidir. Asli vatanından bu dünyaya geçici olarak gelmiştir ve esas vatanın özlemi içindedir. Burada gariptir, ait olduğu diyarın hasretini çekmektedir.

İnsan çok doğal olarak sevdiği kişinin naaşına bakınca üzülür. Belki o bizden ayrıldığı için, belki de biz ondan ayrıldığımız ve onu kaybettiğimiz için, onun haline bakıp üzülürüz. Belki de bir gün insan, kendisinin de öleceğini ve bu hale geleceğini düşünüp üzülmekle, ölüden çok kendi haline ağlamaktadır. Asıl olan da budur. İnsanın ölümden ibret alıp, zamanında, iş işten geçmeden kendine ağlamasıdır. Durum ister öyle, ister böyle olsun, ölüm olayı ders ve ibret alınması gereken bir olaydır. İnsanı derinden etkiler, bu kaçınılmaz hakikati görmesini sağlar, onun için insan, tamahına, hırsına ve bencilliğine gem vurup kendine çeki düzen verir. Ölüm olayının dirilere sağladığı en büyük faydası da budur. Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Vâiz olarak sana ölüm yeter." buyurmuştur. Hz. Ömer'in bu ibareyi yüzüğüne yazdırdığı, ölümü hatırlamak için sık sık ona baktığı rivayet edilir.

Mevtanın arkasından üzülmek, hüzünlenmek, ağlamak ve gözyaşı dökmek ilahi rızaya ve teslimiyet göstermeye aykırı değildir. Efendimiz (sav), oğlu İbrahim vefat edince gözleri yaşarmış ve "Bizden ayrıldığın için hüzünlüyüz ey İbrahim!" buyurmuş. "Siz de mi ağlıyorsunuz?" diyenlere de şu cevabı vermiştir: “Gönlümüz mahzun, gözümüz yaşlıdır ama Allah'ın rızasına uymayan bir söz söylemez, bir iş yapmayız.” Efendimiz’den (sav) öğreniyoruz ki, ölülerimizin arkasından hüzünlenmek, ağlamak normaldir fakat aşırıya kaçmamaya, ağıt yakarken ağzımızdan çıkanlara, özen göstermeliyiz.

Aile bireylerinden birisinin ölümü aile içerisinde, özellikle de çocukların tek başlarına kaldırabilecekleri bir durum değildir. Bu durumda çocukların hayatta kalan birinci derecede duygusal bağla yakın oldukları büyüklerin rehberliğine önemli derecede ihtiyaçları vardır. Ölüm gerçeğini çocuklara en doğru biçimde anlatmanın yolu, biz büyüklerin onu en doğru biçimde anlamamızdan geçer. Onun dünyasına girip, onun seviyesine inerek eğer ona “Ölüm yok oluş değildir, yeniden, gerçek hayatta diriliştir. Hiçlik değildir.” hakikatini ve kabir kapısının nur alemine açılan bir kapı olduğunu anlatamazsak çocuğun küçücük kalbi paramparça olacaktır. En basitinden, çocuğumuz, en sevdiği oyuncağını elinden aldığımızda ya da kaybolduğunda feryat edercesine ağlıyorsa her gün beraber oynadıkları kardeşinin, babasının veya bir yakınının birdenbire kaybolmasına da tahammül etmesi çok zor olacaktır.

Çocuğun minicik kalbiyle empati kurarak baktığımızda, o saf kalbi cennet ve ahiret inancının nuruyla aydınlanması sağlandığında o çocuğun yüzündeki acı ve keder bulutları dağılacak: “Gerçi çok sevdiğim oyun arkadaşım, kardeşim veya evimizin direği babam, neşe kaynağımız annem öldü ama cennetin bir kuşu oldu; orada sevgili Allahımız (cc) ona ne güzel bakıyordur. Orada bizden daha iyi yaşıyor. Hem nasıl olsa biz de onun yanına gideceğiz. İleride yine onlarla beraber olacağım. Ben de onlar gibi iyilik yaparak yaşamalıyım ki onların gittiği cennette onlarla buluşabilelim. Ölüm yok olmak değil ki üzüleyim, hem bir kere ölen daha hiç ölmeyecek. Ölüm bir odadan başka bir odaya, ama çok çok büyük bir odaya geçmek gibi bir şey.” Düşüncesi, şuur ve hislerine yansıyınca gözyaşları dinecek ve minicik kalbine sabır ve huzur gelecektir.

Çocuklar ölümle çok erken yaşlardan itibaren ilgilenmeye başlar. Bu onlar için büyük merak konusudur. Çocuk psikolojisinde: 2.5–3 yaşına gelen bir çocuk ölüm kavramını zihninde çözmeye başlayabilir. Evde yaşayan akvaryum balığının, muhabbet kuşunun, evcil hayvanların ölümüne şahit olduğunda “Onun bir daha geri gelmeyeceği” düşüncesiyle ölümü algılar. Fakat bunun ötesinde ölümü anlamaları beklenmemelidir. Genellikle 5-6 yaş dönemindeki çocuklar yakınlarını kaybetmekten korkmaya başlarlar. 7 yaşında ise ölüm hastalık ve yaşlılıkla bağdaştırılmaya başlanır. Çocuklar ancak ilkokul yıllarının sonuna doğru, 10-12 yaşlarında ölümün bu dünya hayatının sonu olduğunu, ölen bir canlının bu dünyaya geri dönemeyeceğini algılar. Çocuğa bu dönemde ölümü anlatmak çok zor değildir. Yeter ki ölümü gerçekten de anlayan bir yakınından dinlesin. Daha çok okul öncesi dönemdeki çocuklara ölümü anlatabilmek özel ilgi ve maharet gerektirir. Okul öncesindeki çocuklarımıza ölümü anlatabilmek için aşağıdaki örnek ifadeleri kullanabiliriz:

Tüm canlıların yaşamlarının başladığı ve bittiği bir zaman vardır. Başlangıç ve bitiş arasındaki döneme yaşam denir. Tüm canlılar doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ailedeki ölüm, yaşlanmadan kaza veya hastalık nedeniyle gerçekleştiyse, çok ağır bir hastalığın veya iyileşemeyecek kadar ağır yaraların da, yaşlanmadıkları halde canlıların ölümüne neden olabildiğini söyleyebiliriz. Yalnız hastalığın, normal hastalıklardan çok farklı olduğunu söylemeliyiz ki, çocukta hastalığa karşı aşırı bir korku gelişmesin. Tüm canlıların yaşam süreleri farklıdır. Bu insanlar için de böyledir; bazı insanlar yetmiş yıl yaşar, bazıları ise doksan yıl yaşar. Yaşam süresi yaşayan tüm canlılar için farklıdır, ama tüm canlılar mutlaka bir gün ölürler. Bu her yerde ve herkes için böyledir. Bu açıklamaları yaparken canlıların resimleri gösterilebilir veya renkli kalemlerle çocukla birlikte küçük ve yaşlı canlılar çizilebilir.

Makalemizi şu sözlerle özetleyebiliriz ki:
“Ölüm, insanların sevdiği kişilerle ayrılacağı bir yok oluş değildir. Ölüm bir öbür dünyada sonsuza dek acısız, kedersiz, mutlu yaşamak için buluşma fırsatıdır.

Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.

Ahirete intikal etmiş tüm yeni ve geçmiş mevtalarımıza rahmet, geride kalan yavrularımızın minik gibi gözüken masum, mahzun gönüllerine sabır diliyoruz. Allah cümlemize rahmet eylesin...

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort